‘Meşru Yoldan Fon Alan STK’lar Üzerinde Şaibe Yaratılıyor’

Türkiye’de sınırlı kaynaklarla faaliyetlerini sürdürmeye gayret eden STK’ların fon kullanımının şaibeli ve yasadışı gösterilmesi sivil topluma zarar veriyor. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV), fonların kötüye kullanılmasının ilgili mercilerin sivil toplumu destekleyici bir yaklaşımla ve gerekli tedbirleri alarak önlenmesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Aktivist- yazar Nurcan Baysal ise fon almanın yasadışılaştırılmasını sivil toplum üzerindeki yoğun baskının devamı ve kötüye gidişin habercisi olarak görüyor.

Türkiye’de bazı medya organlarının ABD merkezli bir vakıf tarafından fonlanması üzerinden başlayan tartışma, sivil topluma yönelik suçlayıcı ifadelerle sürüyor. STK’ların yabancı kaynaklardan fon alması “yasa dışı veya gayri-meşru” gösterilirken, Türkiye’de mevzuatın kullanılan yabancı kaynağı kamu otoritelerine bildirim zorunluluğunu içerdiği ve ilgili kamu kurumların uygulamada denetim süreçlerini işlettiği göz ardı ediliyor.

Yabancı fon alınması konusuna dahil edilmesi gereken ilk aktör şüphesiz Avrupa Birliği (AB). Türkiye’de STK’ların fon kaynaklarının başat aktörü olan Avrupa Birliği’nin sivil topluma sağladığı destek, Türkiye’ye AB tarafından yapılan mali yardımın öncelikleri arasında yer alıyor. Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği (AB) Başkanı Faruk Kaymakcı, sivil toplumda fon tartışmalarına değinmemekle birlikte, AB üyelik sürecinde sivil toplumun üstlendiği role vurgu yaptı. “AB üyelik sürecimiz, kamu eliyle başladı; sürecin hızlandırılması ve başarıyla tamamlanması sivil toplumumuzun katılımı ve yönlendirmesiyle mümkün olabilecek.” diyen Kaymakçı, Türkiye’de sivil toplumunun diğer Avrupa ülkelerinin sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışmasının “çok anlamlı ve değerli” olduğunu kaydetti.

Yurt dışından fon alan kurumların bir kanıt gösterilmeden etiketlenmesi ve şaibe yaratılması, meşru şekilde faaliyet gösteren birçok kurumun itibarını zedeleyebilecektir.

Fon tartışmalarına ilişkin olarak şu ana dek açıklama yapan tek STK Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) oldu.

TÜSEV tarafından yapılan “Uluslararası Fonlar Hakkında” başlıklı açıklamada, sivil toplumun demokrasinin gelişmesi ve toplumsal meselelerin çözümünde üstlendiği hayati rol ve bu işlevi yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu farklı gelir kaynakları hatırlatılıyor. Sivil toplumun yapısal sorunlarının yinelendiği açıklamada; Türkiye’de STK’ların erişebildiği kısıtlı ve çeşitliliği sınırlı fon kaynakları ile yeterince gelişmeyen bireysel bağışçılık kültürünün yanı sıra, Yardım Toplama Kanunu’nun kısıtlayıcı hükümlerine dikkat çekiliyor.

Bu çerçevede, sivil toplumun işlevini sürdürebilmesi için yurt içi ve yurt dışındaki kaynaklardan hibe almasının kaçınılmaz olduğuna dikkat çekiliyor ve “Yurt dışından fon alan kurumların bir kanıt gösterilmeden etiketlenmesi ve şaibe yaratılması, meşru şekilde faaliyet gösteren birçok kurumun itibarını zedeleyebilecektir.” uyarısında bulunuluyor. TÜSEV’in açıklamasının sonunda, kamu otoritesinin bir yandan fonların kötüye kullanımı ile tedbir alırken diğer yandan da STK’ların çalışmalarını destekleyici bir yaklaşımı önceliklendirmesi gerektiği belirtiliyor.

‘Fon Alan STK’ları Yasadışılaştıranlar, Çıkarsız Desteğe İnanmayanlar’

Tartışmalara ilişkin olarak Sivil Sayfalar’a konuşan Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün (DİSA) kurucularından olan ve halihazırda farklı uluslararası fon kuruluşları ve vakıfların Ortadoğu danışmanlığını yürüten yazar Nurcan Baysal, uluslararası düzeyde faaliyet yürüten ve fon alıp veren sivil toplum aktörlerinin “ajandası olan ve yasadışı faaliyetler içinde” olduğu önyargısındaki sorunlu zihniyetin temellerine dikkat çekiyor.

Sivil toplumun kendi amaç ve ilkeleri doğrultusunda yabancı ülke menşeli kuruluşlardan fon alarak bağımsızlığını ve sivilliğini koruyabileceğini söyleyen Nurcan Baysal’a göre ölçüt “STK’nın kendi amaç ve ilkeleri doğrultusunda fon alıp, alınan fonun o doğrultuda kullanılması”. “Yabancı menşeli kuruluşlar kendi gündemlerini dayatıyorlar” ya da “kendi ajandası ile gelen fon kuruluşu” iddiasının sivil alanı yönlendirmesi için fon vermenin ötesinde işleyişe, ilgili STK’nın yapısına ve daha birçok şeye daha müdahil olması ve o konularda söz hakkı olması gerekir.

Türkiye’nin STK’lar açısından kaynağın çok az olduğunu ve pek çok ülkenin tersine bireysel bağışçıların da yetersiz kaldığını hatırlatan Baysal, ayrıca fon sağlayıcı kuruluşların da gündeminde “Türkiye’nin bugün en yaşamsal ihtiyaçları olan barış, eşitlik, demokrasi, adalet, insan hakları meseleleri” gibi konuların pek yer bulmadığına dikkat çekiyor. Sivil topluma aktarılan kurumsal hayırseverlik (filantropik) desteklerinin de daha çok Sabancı, Koç, Özyeğin, Eczacıbaşı gibi büyük ailelerin vakıfları ve holding vakıfları ile sınırlı kaldığına dikkat çeken Baysal, bu koşullarda sivil toplumun yabancı kaynak arayışının kaçınılmaz olduğuna vurgu yapıyor.

Türkiye’den bir fon kuruluşu gider Gana’daki çocuklar ölmesin diye oradaki çocuk STK’larını fonlar, ABD’den bir Vakıf gelir çok kültürlülük devam etsin, Anadolu’nun halklarının mirasları yaşasın diye Türkiye’deki bir STK’yı insanlığın ezgileri kaybolmasın diye fonlar.

Türkiye’de “kimse kimseyi boşu boşuna fonlamaz” sözünün toplumdaki algıyı yansıttığını ve fonlayan kişi ya da kurumun muhakkak arka planda bir amacı ya da çıkarı olduğuna inanıldığını söyleyen Baysal, bu yaklaşıma sahip kişilerin aktivistlerin ve sivil toplumcuların temel motivasyonlarını idrak edemediklerini kaydediyor:

“İnsan dediğimiz şey sadece bireysel çıkarı uğruna çalışan ve para kazanan bir canlı türü değildir. İnsanlar inandıkları şeyler uğruna, inandıkları dünya uğruna mücadele ederler. İnsanlar bireysel çıkarı olmaksızın, sadece hayalleri için, hayalindeki o dünyaya bir adım daha yaklaşabilmek için gider hiç tanımadığı bir ülkede çocuk yoksulluğunu da fonlar, gider Afrika’nın en uç köşesine milyonlarca çocuğu da aşılar. Türkiye’den bir fon kuruluşu gider Gana’daki çocuklar ölmesin diye oradaki çocuk STK’larını fonlar, ABD’den bir Vakıf gelir çok kültürlülük devam etsin, Anadolu’nun halklarının mirasları yaşasın diye Türkiye’deki bir STK’yı insanlığın ezgileri kaybolmasın diye fonlar. İnsanlık birbirine bağlıdır ve bu bağ bizi başka başka dünyalar, başka başka ülkelerde yaşananlara karşı da bir şey yapma ihtiyacına götürür. Yurtdışından gelen fon kaynaklarını krimanilize eden insanlar, o bahsettiğimiz hayallere sahip olmayan, insanların çıkarı olmaksızın bir şeyi destekleyebileceğine inanmayanlardır. İnanmıyorlar çünkü bu onlar için inanılmaz bir durumdur zaten. Osman Kavala meselesi gibi. Neden bir adam tüm bu iyilikleri, güzellikleri yapmış diye sorup duruyorlar. Çünkü onlara göre altında bir şey olması lazım.”

Türkiye’de STK’ların Varlığını Sürdürmesi Bir Mücadeleye Dönüştü!

Türkiye’de sivil toplumun fon almasının krimanilize edilmeye çalışılmasının, uzun zamandır sivil toplum üzerinde yoğun baskının devamı olarak gören Nurcan Baysal,  2016-2017’de çıkan OHAL Kararnameleri ile kapatılan ve mal varlıklarına el konulan binlerce STK ile Kavala, Gezi, Büyükada Davaları’nın sivil toplum üzerinde “Demokles’in kılıcı gibi sallandığını” ve  7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun’u hatırlatıyor.

Tüm bu gelişmeleri, “korku iklimi yaratılması ve hak savunucuları ile STK’ların nefesinin kesilip çalışmalarının zorlaştırılması” olarak nitelendiren Baysal, “bugün Türkiye’de bir sivil toplum örgütü kurup, onu sürdürmeye çalışmak başlı başına bir mücadeleye dönüşmüş durumda” diyor.

“Hükümet kalan bir avuç STK’yı da bu şekilde kriminilize ederek, çalışamaz hale getiriyor” diyen Baysal, bu sürecin Rusya’daki gibi sivil topluma yönelik daha ağır bir yasanın önü açarak Türkiye’de sivil toplumun cenazesinin kaldırmasına doğru ilerlediği uyarısında bulunuyor. Baysal son olarak bu gidişe dur demek için kollektif mücadele vermek ve birlikte eylemenin yollarını bulmak gerektiğinin altını çiziyor.

Sunay Demircan ile yapılan “İlke ve Değerlere Uygun Kullanılan Fonlar STÖ’lerin Sivilliğine Zarar Vermez” başlıklı söyleşiye buradan ulaşabilirsiniz.