COVID-19’la Mücadelede Yeni Sivil Toplum Oluşumları: Yerel Dayanışma Ağları

TÜSEV tarafından düzenlenen, filantropi ve sivil toplum alanlarından uzmanların stratejik bağışçılık ve filantropiyle ilgili konularda bilgi ve deneyim paylaşımında bulunduğu Filantropi Profesyonelleri Konuşuyor toplantı serisi kapsamında COVID-19’la Mücadelede Yeni Sivil Toplum Oluşumları: Yerel Dayanışma Ağları paneli 10 Haziran tarihinde düzenlendi. Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo’nun, Yurttaş Dayanışma Ağı’ndan Soner Çalış’ın ve Açık Açık Derneği’nin kurucularından Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Itır Erhart’ın konuşmacı olarak yer aldıkları panelde yerel dayanışma ağlarının ortaya çıkış amaçları, örgütlenme şekilleri, avantaj ve dezavantajları, sivil toplumun geleceğinde kalıcı etkilerinin olup olmayacağı ve filantropi ekosistemine katkıları konuşuldu.

Yurttaş Dayanışma Ağı Kurucu Ortağı Soner Çalış, webinarda yaptığı konuşmada, “Türkiye sivil toplumunun tarih yazımında farklı ağların unutulmamalarını amaçlıyoruz” dedi.

İnsan hakları ve göç alanında birlikte çalışanların, mevcut durumu değerlendirirken salgınla birlikte devredilemeyen bir yoksulluğun oluştuğunu gözlemlemesiyle Yurttaş Dayanışma Ağı’nın ortaya çıktığını paylaşan Soner Çalış, Ağ’ın kalıcı hale gelmiş bir yoksulluk ve onun dezavantajlarının bilincinde olan grupların hassasiyetlerini ortaya çıkardığını ifade etti. Farklı dayanışma ağlarının birbirlerinden haberdar olmalarına bir ortam oluşturan, aynı zamanda da Türkiye sivil toplumunun tarih yazımında bu farklı ağların unutulmamalarını amaçlayan Yurttaş Dayanışma Ağı’nın sivil toplumda görünürlük ve dayanışma ortamı eksikliğini biraz da olsa giderme gayesiyle hareket ettiğini sözlerine ekledi.

Çalışmalarının bir parçası olarak oluşturdukları harita için en güncel ve erişilebilir mecranın sosyal medya olduğunu belirten Çalış, Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki ağlara geleceğe dair planlarını sorduklarını ve harita vasıtasıyla yereldeki ihtiyaç sahiplerini veya yardım etmek isteyenleri bir araya getirmek ve bir güven ortamı oluşturmak istediklerini aktardı. Bu çalışmalara ek olarak, ihtiyaçların belirlemesi için bir süredir sahada çalışmanın sağladığı bilgi ve tecrübelerden faydalandıklarını ve masa başı araştırmalar yürüttüklerini dile getirdi.

Yurttaş Dayanışma Ağı kurucu ortağı, İstanbul’daki dayanışma ağlarının bilgilerinin mahalle ölçeğine kadar girildiğini, diğer illerdeki ağlara dair bilgilerinse ilçe ölçeğinde bulunduğunu paylaştı. Haritayı kullanarak dayanışma ağlarının yaptıkları çalışmaların ve kullandıkları kaynakların görüntülenebileceğini belirten Çalış, haritanın yalnızca harekete geçmek isteyenler için bir alan açmakla kalmadığını, aynı zamanda da Türkiye sivil toplum hafızasında bir yer edindiğini ve bir hatırlatıcı görevi gördüğünü vurguladı.

“Sivil inisiyatifler Belki de Gidişatın Yönünü Değiştirecek”

Pandemi sürecinde sivil inisiyatiflerin ortaya çıkmış olmasının önemine dikkat çeken Çalış, bu oluşumların gidişatın yönünü değiştirme potansiyeli olduğunu dile getirdi. Bu oluşumlardan biri olan Yurttaş Dayanışma Ağı’nın ekonomik bir gücü olmamasını, bürokratik süreçlerle ilgilenmek zorunda kalmadıkları için bir avantaj olarak değerlendirdi. Bununla birlikte, tüzel kişiliğin bulunmamasının Ağ’ı hesap veremez kılmadığına dikkat çeken Çalış, enformel ağ olmanın en büyük dezavantajlarından birinin her zaman kentlerdeki ağları görünür kılıp ihtiyaç sahiplerine ulaşamamak olduğunu belirtti. Sivil toplumda bir tekelleşme gördüğünü söyleyen Soner Çalış, büyük ve küçük kuruluşların çalışmaları ve kaynaklara erişimi arasındaki farkların arttığını vurguladı. Kurumsallaşarak büyüyen kuruluşların pandemi sürecinde hızlı hareket etmede sınıfta kaldıklarını dile getiren Çalış, bu kuruluşların yoksulluk gibi bir sorunu tek başlarına çözemeyeceklerini sözlerine ekledi. Tüm bunlarla birlikte, köklü eşitsizliğin temel nedenini eleştiren ve sivil toplum hareketine yön verebilecek entelektüel potansiyeli ortaya çıkaran bir zamanda olduğumuzun önemine dikkat çeken Çalış, tüketim değil üretim üzerinden konuşulabileceğini ve teknolojiye erişimin demokratikleşmesinin tartışılabileceğini belirtti.

“Acil İhtiyaçlara Çözüm Üretmede Hızlı Davranmak Kritik”

Sivil toplum kuruluşlarının öngörebilecekleri kaynaklar yaratmaya çalıştıkları Açık Açık’ın ve yardımseverlik koşuları aracılığıyla yardım topladıkları Adım Adım’ın çalışmalarının pandemi nedeniyle etkilendiğini belirten Itır Erhart, sürecin başından itibaren ihtiyaçlara cevap verebilecek bir gelir kaynağı yaratma yollarını değerlendirdiklerini aktardı. En yoğun olarak tespit ettikleri sorunların temel gereksinimlerin eksikliği, teknolojik engeller yüzünden eğitime erişemeyen gençler, çocuklar ve sağlık çalışanları için ekipman yetersizliği olduğunu paylaşan Erhart, bu sorunları çözmek için önceden oluşturmuş oldukları ağlardan hangi şekillerde faydalanabilecekleri üzerine düşündüklerini aktardı. İhtiyaç Haritası’nın ihtiyaç sahibine ve destekçilere ulaşma kapasitesi, Bilgi Üniversitesi’nin koordinasyon tecrübesi ve Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın derlediği verileri bir araya getirerek bilgisayarı olmadığı için eğitime erişemeyen öğrencilere destek sağlamak amacıyla Bir Bilgisayarın Olsun kampanyasını başlattıklarını belirten Erhart, hızlı davranmanın çok kritik olduğunu vurguladı. Buna paralel olarak, İhtiyaç Haritası ve Nef Vakfı ile çalışarak Birlikte Kart isimli bir proje başlattıklarını ve salgın döneminde işlerini kaybeden sanat emekçilerinin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanabilecekleri bir alışveriş kartı oluşturduklarını sözlerine ekledi. Dayanışmanın 100ü Şiir adlı projeyle sanat çalışanlarını desteklemeyi hedeflediklerini aktaran Erhart, tüm bu projelerin fonlanması için Festtogether’da çalıştıklarını belirtti. Pandemi sürecinin, tablonun psikolojik boyutunu da ortaya çıkardığını belirten Erhart, önceden ihtiyaç sahibi olmayanların içinde bulundukları durumdan dolayı bazı ihtiyaçları oluştuğunu, fakat kimi ihtiyaç sahiplerinin bu temel haklara erişimde sorun yaşadıklarını kabul etmede ve yardım talep etmede zorlandıklarını paylaştı.

Az Yapılanmış Yerel Oluşumlara Yönelenlerde Artış…

Elazığ depreminden sonra da hızla Whatsapp üzerinden örgütlenerek Sivil Toplum Kuruluşları Afet Koordinasyon Platformu’nu kurduklarını anımsatan Itır Erhart, bu platformun da benzer şekilde bir ihtiyaçtan doğduğunu ve Elazığ’da birbiriyle çalışmaya alışmış bir ekibin pandemi sürecinde de benzer reflekslerle çalıştığını ifade etti. Böyle durumlarda yepyeni bir STK kurmanın mümkün olmadığını söyleyen Erhart, hızlı ve etkili çözümler üretebilmek için her aktörün uzman olduğu konuda görev almasının önemine dikkat çekti.

Az yapılandırılmış yerel oluşumlara doğru yönelenlerde bir artış gözlemlediğini paylaşan Erhart, bu tip oluşumların avantajlarının çok hızlı hareket edebilmeleri olduğunu dile getirdi. Diğer taraftan ise, tüzel kişilikleri olmadığı için bağış toplayamamalarının ve ayni bağış alırken yasal engellere takılmamak için birtakım manevralar yapmaları gerekmesinin dezavantajları arasında yer aldığını sözlerine ekledi. Ağırlıklı olarak kitleleri mobilize etme ve farkındalık yaratma üzerine çalıştıklarını aktaran Erhart, bu çalışmaların önemine dikkat çekti. Az da olsa gündeme gelen “evde kal-hangi evde?” konusunun olumlu bir farkındalık yarattığını ifade eden Itır Erhart, evinde kalabilen ve faturalarını ödeyebilen herkesin bir platforma katılarak veya bu oluşumlara dair sosyal medyada bilgi paylaşarak harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Bunlara ek olarak, toplumdaki eşitsizliklerin neden ortaya çıktığını da düşünmeye başladıklarını aktaran Erhart, buna yol açan nedenlerin bir yandan sistemsel problemler, diğer yandan da üretim süreçleri olduğunu dile getirdi. Ya esnek yapıların daha fazla ortaya çıkacağını, ya da yardım toplama gibi mevzuatlarda ciddi değişiklikler olacağını öngören Erhart, bir diğer eğilim olarak da demokratik yapılar olan ve çok daha yatay düzenlemelere sahip olan sosyal kooperatifçiliğin gündeme geleceğini düşündüğünü paylaştı.

“Salgın, Yoksulluğun da İnsan Hakkı İhlali Olduğunu Ortaya Çıkardı”

Hacer Foggo Derin Yoksulluk Ağı’nın kuruluşuyla ilgili; kent ve yoksulluk üzerine çalışanların, alana dair çalışmalarda tüm temel ihtiyaçlardan yoksun olan bir grubun araştırmalara neredeyse hiç konu olmadığını fark etmesi ve buna dair harekete geçmek istemeleriyle başladığını belirtti. Temel ihtiyaçlarını temin edemeyen haneler için #evindendeğiştir sloganıyla bu ihtiyaçların online sistem üzerinden karşılanabileceği bir ağ kurmaya karar verdiklerini ifade eden Foggo, bugün yaklaşık 15 kişiyle birlikte Facebook ve Instagram üzerinden işleyen bir ağ olduklarını paylaştı. Yöntem olarak sosyal medya araçları üzerinden destekçilere ulaşıldığını ve ihtiyaç sahibi aileyle destekçinin eşleştirilmesinin bu gönüllü ekip tarafından yapıldığını aktardı. İhtiyaçlarına çözüm üretmeye çalıştıkları gruba dikkat çeken Foggo, bu kişilerin hayatını günden güne kazandığını ve aslında belki her gün bu kimselerle karşılaşılmasına rağmen onların bulunduğu açlık ve yoksulluk seviyesinin görülmediğini vurguladı. Yoksul mahallelerde dayanışmanın kuvvetli olduğunu dile getiren Foggo, salgının artırdığı yoksullukla birlikte bu mahallelerdeki komşular arası dayanışmanın da azaldığını ifade etti. Hacer Foggo salgının, yoksulluğun da bir insan hakkı ihlali olduğunu ortaya çıkardığını ve yeni haklar yaratma ile vazgeçilmez olanları yeniden talep etme konusunda bir motivasyon yarattığını ifade etti. Hiçbir hane halkının aynı olmadığını söyleyen ve farklı hanelerin farklı ihtiyaçlara sahip olduğuna dikkat çeken Foggo, bu acil durum ortamında ihtiyacı tespit edebilmenin önemini vurguladı.

Yoksulluğun getirdiği ve gittikçe artan bir öfkenin bulunduğunu söyleyen Hacer Foggo, bir yandan bu öfkeyi nasıl dindirebileceklerini düşünürken, diğer yandan da o ihtiyacı hangi şekillerde karşılayabileceklerine dair çözümler üretmeye çalıştıklarını ve dayanışma süreci boyunca bunun hak temelli bir çalışma olduğunu vurguladıklarını belirtti. İhtiyacın doğru belirlenmesi ve doğru desteğin gitmesinin taşıdığı önemin altını çizen Foggo, ihtiyaçların ulaştırılmasında hızlı olunması gerektiği kadar özenli de olunmasının önemini tekrarladı.

“Sivil Toplum Olarak Farkındalık Yaratmamız Gerek”

Sivil toplum olarak konuya dair farkındalık yaratılması gerektiğinin altını çizen Foggo, sivil toplumun yoksulluğu bitiremeyeceğini, ama buna dair çağrılar yapabileceğini ifade etti. Derin Yoksulluk Ağı sayesinde ihtiyaç sahipleriyle tanımadıkları ailelere yardım edenlerin yollarının kesiştiğini ve bunun çok önemli bir farkındalık yarattığını vurgulayan Foggo, Ağ olarak kamunun bu konudaki çalışmalarına da önerilerde bulunmaya çalıştıklarını sözlerine ekledi. Yarattıkları bir başka farkındalığın sanal market arabalarının gittiği mahallelerde olduğunu söyleyen Foggo; bu çalışanların daha önce hiç gitmedikleri mahallelere giderek oradaki koşulları deneyimleme fırsatı edindiklerini belirtti. Ayrıca, bir kargo şirketinin belli bir mahalleye teslimat yapmadığı haberini aldıklarında yoksulluğun ayrımcılıkla ilintili bir başka boyutunu gözlemlediklerini sözlerine ekledi. Farkındalık yaratma çalışmalarına ek olarak dijital eşitsizlik, eğitime erişimde eşitsizlik ve yoksulluğun çok boyutlu eşitsizliğinin masaya yatırılması gerektiğini düşünen Foggo, kalıcı yoksulluğun tartışılması ve derin yoksulluğun istatistiklere girmesi gerektiğinin altını çizdi. Yoksullukla mücadele sürecinin bitmediğini ve bilakis derinleştiğini ifade eden Foggo, buna karşılık olarak dayanışmanın devam etmesi ve ağların güçlendirilmesine ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Bir dernek çatısı altında faaliyet göstermemeyi çok büyük bir avantaj olarak tanımlayan Hacer Foggo, bunun büyüyebilmeleri için bir alan açtığını ifade etti. Destek olmak isteyen herkes Ağ’ın bir parçası olduğu için daha fazla destekçiye ulaşabildiklerini ve Ağ’da hiyerarşik bir yapılanma olmadığı için herkesin hareketi sahiplendiğini dile getiren Foggo, kurumsallaşmış bir oluşum olmadıkları için de herhangi bir önyargıyla karşılaşmadıklarını paylaştı. Para yerine ayni desteğe odaklanmanın, yıpratıcı bir sürecin önlenmesini sağladığını sözlerine ekledi. Tüzel bir kişiliğe sahip olmamanın yarattığı dezavantajın kamuya ulaşmada bir zorluk olarak karşılarına çıktığını aktaran Foggo, bu sorunla karşılaşmamak için belki de sosyal hizmet mevzuatının değişmesi gerektiğini belirtti.