‘Barış Akademisyenleri Suçlamayı Kabul Etmeyip Adaletin Peşinden Gitti’

TİHV Akademi’nin hazırladığı raporda barış imzacısı akademisyenlerin KHK’larla yaratılan suçlama ve damgalamayı kabullenmeyip, adaletin peşinden gittiği dile getiriliyor. Raporu hazırlayan TİHV Akademi üyesi Lülüfer Körükmez “Barış, adalet ve hak talebinin bir sonucu olarak bir araya gelen Barış İçin Akademisyenler'in bu süreçte kendilerini içinde buldukları mücadele, kendi mağduriyetlerinin giderilmesi değil, haklarının ve adaletin temin edilmesi olmuştur” dedi. 

Barış Bildirisine imza attıkları gerekçesiyle üniversitelerden ihraç edilen İzmir’deki bir grup akademisyen tarafından Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) bünyesinde kurulan TİHV Akademi, “Akademisyen İhraçları: Hak İhlalleri, Kayıplar, Travma ve Güçlenme Süreçleri” başlıklı bir rapor yayınladı. Rapor, OHAL KHK’larıyla ihraç edilen akademisyenlerin yaşadıkları hak ihlallerini, ekonomik, akademik ve sosyal kayıplarını, bunların travmatik etkilerini ve bu etkilerle başa çıkma yollarını ele alıyor.

Bu Suça Ortak Olmayacağız! başlıklı bildiriye imza attıkları gerekçesiyle ihraç edilen akademisyenlerle yapılan 244 anket ve 50 mülakat sonucunda hazırlanan raporda imzacı akademisyenlerin adil yargılanma, masumiyet karinesi, seyahat özgürlüğü hakkı, çalışma hakkı, sağlık hakkı, yaşam standardı hakkı, katılım hakkı, ayrımcılık yasağı, ifade özgürlüğü, özel hayatın gizliliği ve eğitim hakkının ihlal edildiği belirtiliyor. 

Akademisyenlerin Yüzde 84.8’i ‘Hedef Gösterildim’ Dedi

Görüşülen akademisyenlerin %84,8’i ihraç edilme sebepleriyle ilişkili olarak kamuya açık bir mecrada ve hedef göstermek amacıyla kişisel bilgilerinin paylaşıldığını bilgisini verdi. Akademisyenlerin hedef gösterildikleri mecraların başında 178 rakamı ile elektronik medya (haber siteleri) yer alıyor. Elektronik medyayı sosyal medya (149) ve basılı yayınlar (142) takip etti. Yine akademisyenlerin yüzde 55’3’ü (135) imza metninden dolayı sözlü veya yazılı bir şekilde tehdide maruz kaldığını belirtti. Görüşülen 244 akademisyenden 21’i ihraç sebebiyle ilişkili olduğunu düşündüğü bir nedenle saldırıya uğradığını ifade etti. 

İhraç Edilenlerin Yarıya Yakını Sigortasız Çalışmaya Başlamış

İhraç edilen akademisyenlerin %44,60’ı yeni çalışmaya başladıkları işlerde herhangi bir sosyal güvenceleri olmaksızın çalıştıklarını dile getirdi. Emeklilik hakkını kazanmış olan akademisyenlerden %42,2’si ikramiye ve tazminatlarını alamadıklarını, %17,8’i ise bu haklarını alsalar da, bu sürecin normal işleyişten farklı olarak, KHK ile ihraç edilmiş olmaları sebebiyle uzadığını belirtti.

Yakınları Da Hak Kaybına Uğramış

KHK ile ihraç edilme yalnızca ihraç edilen kişileri değil, ihraç edilenlerin yakınlarının da hak kaybı ve hak ihlallerine uğramalarına neden olmuş. Görüşülen akademisyenlerden %41,4’ünün bir yakını, en az bir hak kaybı/ ihlaline maruz kaldı. Bu kayıpların başında %79,8 ile pasaporta el konması geliyor. 15 akademisyen kendisinin KHK ile ihraç edilmesi nedeniyle bir yakınının işe alınmadığı/atamasının yapılmadığını ifade ederken 5 akademisyen, bir yakınının işini kaybettiğini söyledi. 

5 Akademisyenden 1’i Hiç Çalışmamış

Rapora göre akademisyenlerin %19,3’ü ihraç sonrası hiç çalışmamış. Akademisyenlerin %80.7’si ihraç edildikten sonraki dönemde en az bir işte çalıştıklarını ifade ederken çalışanların %8,4’ü aynı zamanda emeklilik hakkını kazanmış olan akademisyenlerden. İhraçtan sonra hemen çalışmaya başlayabilenlerin sayısı oldukça az olmakla birlikte, işsizlik ortalama olarak beş ay sürmüştür. İhraçtan sonra gelir getirici işler yapanların oranı neredeyse beşte dört oranında olsa da, görüşmelerin yapıldığı 2018 Ağustos-2019 Temmuz arasında, gelir getirici bir iş yapanların oranı % 63,1’e düştü. 

Birden Fazla İş Yapmak Zorunda Kalmışlar 

Çalışma hakları ihlal edilen Barış Akademisyenlerinin, geçimlerini sağlamak ve hayatlarını idame ettirebilmek için, birden fazla iş yapmaya zorlandığı da raporda yer alıyor.  Araştırmanın yapıldığı zaman diliminde çalışmakta olan akademisyenlerin %71’inin tek iş; %29’unun birden fazla iş yaptığı kaydediliyor. Çalışmakta olan akademisyenlerin sadece %40,9’u tam zamanlı istihdam edildikleri bir işte çalışmakta, %38,3’ü ise sadece parça başı işlerde çalışarak geçimlerini sağlamış. Ek olarak, tam zamanlı çalışanların %25,4’ü ek iş yapmak zorunda kaldıklarını belirtmiş. 228 akademisyen bu dönem içinde en az bir sağlık sorunu yaşadığını bildirse de %12,7’si gereksinim duyduğu halde başvuramadığını bildirmiş.

‘Yaşanan Hak İhlallerinin Travmatik Etkisine Bakmak İstedik’

Raporla ilgili Sivil Sayfalar’a açıklamada bulunan TİHV Akademi üyesi ve Araştırma Koordinatörü Lülüfer Körükmez, KHK’ların etkilerini anlamak ve yaşanan hak ihlallerinin bireysel ve toplumsal olan travmatik etkisine bakmak istediklerini dile getirdi. Körükmez, “Çalışmamızla birlikte travmatik etkilenmelerle eşzamanlı baş etme ve güçlenme süreçlerini de incelemek istedik.  Çalışmamızı ihraç edilen 6081 akademisyeni temsil edecek bir örneklemle gerçekleştirmeyi planlamıştık süreç içerisinde gördük ki baskı koşullarında bu kadar akademisyene ulaşabilmek ve konuşabilmek çok mümkün değildi. Bundan dolayı araştırmamız büyük ölçüde Barış İçin Akademisyenleri kapsayacak bir çalışmaya döndü; anket sadece Barış için Akademisyenleri kapsadı.   İmza dışındaki nedenlerle ihraç edilen akademisyenlerle çok daha kısıtlı bir çalışma yapmak durumunda kaldık ve 43 mülakat gerçekleştirdik.  Aslında bunun kendisi de bir gösterge, bir veri. İnsanların uğradıkları ihlaller o kadar sert ki tam anonimliği sağlandığı bir çalışmaya katılmaktan dahi çekiniyorlardı. Nihayetinde, kısıtlılıklarıyla birlikte, yaşadığımız dönemi belgeleyecek bir çalışma gerçekleştirdiğimizi düşünüyoruz” dedi. 

‘Hak İhlallerinin Bir Kısmı Ağır İnsan Hakkı İhlalleri’

Raporda yaşanan hak ihlallerinin bir kısmının ağır insan hakkı ihlalleri olarak değerlendirdiklerini dile getiren Körükmez şunları söyledi: “KHK’ların kendisi karşımıza hem suçlama hem de bir cezalandırma metni olarak karşımıza çıkıyor. Acele ve keyfi biçimde gerçekleşen KHK ile ihraç, hukukun üstünlüğü ilkesinin ihlali ve süresi belli olmayan ve doğrudan cezalandırma pratiği. Aynı zamanda gizli olması gereken kişisel bilgilerinizin kamuya açık biçimde yayınlanması,çalışma, sağlık ve eğitim haklarının ihlalini beraberinde getiriyor. Bir ihlalin, başka ihlalleri doğurmasıyla çoklu hak ihlalleri ortaya çıkıyor.  Biz, ihlaller neticesinde oluşan dört kaybı ele aldık; ekonomik kayıplar, sosyal kayıplar, akademik kayıplar ve sağlık kayıpları. Bu kayıpların travmatik etkilerine ve başa çıkma ve ayakta kalma yöntemlerine baktık. Bu Barış İçin Akademisyenler için bir arada durma ile gerçekleşti”. 

‘Kabullenip Geri Çekilmediler, Adaletin Peşinden Gittiler’

Barış İçin Akademisyenler metne imza atmadan önce büyük oranda birbirini tanımayan, sadece mesleki ortamdan birbirini tanıyan ve herhangi bir bağdaşlık içermeyen bir grup olduğunu ifade eden Körükmez, “Ne zaman KHK’lardan ihraç edilmeye başladılar o andan itibaren bir bağdaşlık gerçekleşmeye başladı. Suçlama ve damgalamanın kendisi bunu kabullenme ve geri çekilme biçiminde değil büyük oranda suç olanı görme, adaletsizliği görme ve adaletin peşinden gitme biçiminde gerçekleşti diyebiliriz. Dolayısıyla bu işte bildiğimiz dayanışma akademileri yoluyla hem bunun gerisinde insani yakin ilişkilerin yoğunlaşması ve adalet takibi vardı. Dolayısıyla Bütün bunlar bir tür birlikteliği ve güçlenmenin ipuçlarını sağladı diyebiliriz. Özellikle dayanışma akademileri etrafında örgütlenme ve akademisyen olma ve akademik işler yapmaya devam etme ısrarı da bu güçlenmenin önemli ayaklarından bir tanesi oluşturdu diyebiliriz” dedi. 

‘Akademisyen Kimliklerinin Sürdürmenin Yollarını Aradılar’

Türkiye’de ayrımcılığa uğradığını düşünen akademisyenlerin oranının yüzde 93, kendisini Türkiye’de güvende hissetmeyenlerin oranının ise 97 civarında olduğunu belirten Körükmez, “Görüldüğü gibi, zorluklarla birlikte mücadele etme iradesini kırmaya yönelik sert müdahalelerin de olduğu bir zamanda ihraç edilen Barış Akademisyenleri bir arada durma iradesi göstererek ve birlikte hareket ederek baskı ve tehditlerin neden olduğu kırılmayı tamir etme ve geleceklerini yeniden kurma mücadelesi vermektedirler. Bu mücadele, mesleki becerilerinin yok olmaması için yeni yollar arama çabasını da kapsamaktadır. Araştırma bulguları, akademisyen kimliklerini kolektif olarak sürdürmenin yollarını arayan ve yaratan bir süreci inşa etmeye başladıklarını ortaya koymaktadır. İhraç edilen Barış Akademisyenlerine özgü süreç, bunun dayanışma, örgütlülük inadı gerektirdiğini göstermektedir. Barış, adalet ve hak talebinin bir sonucu olarak bir araya gelen Barış İçin Akademisyenlerin bu süreçte kendilerini içinde buldukları mücadele, kendi mağduriyetlerinin giderilmesi değil, haklarının ve adaletin temin edilmesi olmuştur. Bu talep, ihraç edilen Barış Akademisyenlerini özneleştirmekte ve güçlendirmektedir.” diye konuştu. 

‘Yüzleşme Gerektiren Yeni Bir Toplumsal Ortaklaşmaya İhtiyacımız Var’

Körükmez, Dünyada ve Türkiye’de hükümet ve devletlerin politikalarına ve bunların sonuçlarına müdahil olmak için akademisyenlerin entelektüel ve yurttaş sorumluluğuyla rol aldığı pek çok örneği bulunduğuna değinerek, ”Bu çalışmanın, insan hakları savunuculuğunun temel yönelimleri olan hakikat, adalet, onarım ilkeleri bakımından bir anlam ve işlev taşımasını da umut ediyoruz. Yine pek çok örnekte, söz konusu müdahillikler ağır biçimde cezalandırılmıştır. Bu cezalandırma, Barış için Akademisyenler vakasında, travma ve travmanın onarımında ortaklaşan ve bunu kamusal düzleme taşıyarak dayanışmayı bir politik müdahale olarak ören kolektivitenin oluşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu çalışmanın da oraya koyduğu gibi, ihraçlarla ortaya çıkan tahribat, ihlal, kayıp ve travmaların onarılması, hukuksal bir tazmin yoluyla gerçekleştirilemeyecek kadar ağır ve büyük. O nedenle, adalete erişim için hakikatin ilanına ve kabulüne, yüzleşme ve hesaplaşma gerektiren yeni bir toplumsal ortaklaşmaya ihtiyacımız var” dedi.