Türkiye’de Sivil Toplumun Güçlü ve Zayıf Yanları

Sivil Toplum İhtiyaç ve Motivasyon Araştırması, Türkiye’de sivil toplumun; elverişsiz siyasi ortam, kapasite ve kaynak eksikliği gibi zayıf yönlerine rağmen, motivasyon, dinamizm ve adanmışlık noktasında güçlü yanlara sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Yüz yılı aşan bir geçmişe sahip olmakla birlikte Türkiye’de sivil toplumun etki alanını genişletmesi son çeyrek yüzyılda mümkün olabildi. Politik ortamın, toplumun sosyo-ekonomik düzeyinin, demografik yapının, demokrasi bilincinin, küresel dünyayla entegrasyonun değişmesi ve gelişmesi oranında sivil toplum hareketinin de çeşitlendiği ve geliştiği söylenebilir.

‘Sivil Toplumun Geleceği’ Raporu: STK’lar Gelecekten Endişeli Ancak Motivasyonları YüksekSivil Toplum ve Medya Çalışmaları Derneği’nin Sivil Toplumun Geleceği Projesi kapsamında yaptığı Sivil Toplum İhtiyaç ve Motivasyon Araştırmasının nitel evresindeki görüşmelerden hareketle hazırlanan bu analizde, Türkiye’de sivil toplumun güçlü ve zayıf yanları ortaya konulurken, daha etkin bir sivil toplum için atılması gereken adımlara da yer verdik. Araştırmanın nicel evresi de sivil toplum, akademi ve kanaat önderlerinin görüşlerini destekler mahiyette. Araştırma sonuçlarına göre, STK’lar kendilerini geçmişe göre daha az etkili, aktif ve daha az etkileşimli görüyor ama koşullar motivasyon düşürmemiş. Kaygı ve stres düzeyi orta ve yüksek olanlar %67.8 ve %71.4’e ulaşsa da motivasyon konusunda bu rakam hala %91.9.

Sivil toplum katılımcılarında motivasyon hala yüksek ancak aktiflik, etkililik ve kurumsal kapasite konularında büyük bir yetersizlik hissi yaygın. Aktifliğin düşük olduğunu ve azaldığını düşünenler oranı sırasıyla %78.6 ve %52.6’ya ulaşıyor. Kurumsal kapasite, diyalog ve işbirliği ile etkililik konusunda karamsarlar %50’ye yakın.

Türkiye’de Sivil Toplumun Güçlü Yanları

Çalışmamızın odağındaki başlık çerçevesinde yürütülen araştırma ve yayınlarda daha çok “zayıf yanlar” öne çıkmış olsa da, “güçlü yanlar”ın varlığını tespit etmek, ileriye dönük atılacak adımlar için zemin teşkil edecek ve teşvik edici olacaktır.

İhtiyacın Şiddeti

Türkiye’de refah seviyesinin düşüklüğü ve evrensel insan hakları standartlarının gerisinde olunması sivil toplum çalışmalarına olan ihtiyacı şiddetlendirmektedir. Her ihtiyaç yeni girişimlerin ve örgütlenmelerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. 

Çalışma Alanlarının Çokluğu ve Çeşitliliği

Hak ihlallerinin, refah seviyesindeki düşüklüğün, sağlık, eğitim ve çevresel konulardaki ihtiyaçların, toplumsal cinsiyet rollerine dayalı problemlerin çokluğu sivil toplum faaliyetlerini çeşitlendirmekte ve toplumun tüm katmanlarına hitap edebilme imkânını doğurmaktadır. 

Yardımlaşma, Dayanışma ve Gönüllülük Kültürü

Toplumun geleneksel kodlarında var olan yardımlaşma, dayanışma ve gönüllülük kültürü, sivil toplum çalışmalarına katılımı artıran önemli unsurlardır. Yine aynı kodların beslediği bağış kültürü, sivil toplum faaliyetleri için önemi mali (ayni ve nakdi) kaynak oluşturmaktadır.

Kararlılık, Direnç ve Dinamizm

İhtiyacın şiddeti ve politik bilincin yüksek oluşu sivil toplum aktörlerine kararlılık, direnç ve dinamizm kazandırmaktadır. İnsan kaynağının ve mali kaynakların yetersizliğinden kaynaklanan kısıtlılık, söz konusu kararlılık, direnç ve dinamizm ile nispeten tolere edilmektedir.

Devletle İlişkiler

Son çeyrek yüzyılda yapılan reformlarla devletin sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yapmasının önü açılmış, bu sayede sivil toplum faaliyetlerinin hem devlet mekanizmasında hem de sivil alanda nispeten daha verimli sonuçlar üretmesi sağlanmıştır.

Özel Sektörle İlişkiler

Gerek bakış açısı gerekse sayı itibariyle yeterli özel sektör desteği alınamamasına rağmen, iyi örneklerin varlığı ileriye dönük ümit verici ve teşvik edici olmaktadır.

Diyalog, Hızlı Öğrenme ve Uyum Kabiliyeti

Toplumsal ve siyasal alanda yaşanan gerilime rağmen “öteki”yle konuşma ya da farklı olanla temas etme potansiyeli en yüksek kurumların sivil toplum kuruluşları olduğu söylenebilir. Ayrıca yeni teknolojik imkânlara, iş modellerine, olumlu/olumsuz koşullara uyum kabiliyetinin yüksek olduğu gözlemlenmektedir. 

Türkiye’de Sivil Toplumun Zayıf Yanları

Yeni ihtiyaçlara ve değişen koşullara uyum sağlayarak gelişme istidadında olan sivil toplumun zayıf yanlarının güçlü yanlarından fazla olduğu çıplak bir gerçektir. Bu zafiyetin bir kısmının sivil toplum kuruluşlarından, bir kısmının ise devletin aldığı tutumdan ve toplumsal kodların getirdiği kısıtlardan kaynaklandığı söylenebilir.

Kurumsal Yapının Yetersizliği

Sivil toplum, iş bölümüne, görev ve sorumluluk paylaşımına dayalı sürdürülebilir bir kurumsal yapı oluşturmakta yetersiz kalıyor. Gönüllülük esasına dayalı sivil toplum kuruluşlarından beklenen dikey değil yatay hiyerarşi olmasına karşın, Türkiye’de sivil toplum kendi bürokrasisini üretip dikey hiyerarşik yapı oluşturarak kendini dar bir alana hapsetmektedir.

Demokratik Bilincin Zayıf Olması

Türkiye toplumunda var olan demokratik bilincin zayıf olması problemi sivil toplumda da kendini göstermektedir. Kurum içi yapıda düşünce ve ifade hürriyeti kısıtlanmakta, kurum dışı aktörlerle diyalog kanalları yeterince açık tutulamamakta, istişare zemini inşa edilememektedir. Bunun sonucunda yerel ve küresel iş birlikleri yapılamamakta, farklı birikim ve tecrübelerden faydalanılmasının önü tıkanmaktadır.

Toplumsal Algı ve Halk Desteğinin Zayıflığı

Özellikle hak ihlalleri alanında çalışan sivil toplum örgütleri, geniş halk kitlesi tarafından ideolojik angajmanlarla etiketlenmekte; “dış güçler”in “truva atı” olarak görülmektedir. Bunda toplumsal kutuplaşma kadar sivil toplum kuruluşlarının söylem ve eylemleri de etkili olmaktadır. Sivil toplum kuruluşları dar, bölgesel sorunlara odaklanmakta, kendi içlerinde çoğu zaman güçlü ağlar oluşturamadığı gibi yeterli halk desteğini alamamaktadır.

Yetersiz İnsan Kaynağı ve Finansal Kısıtlar

Az sayıda iyi örnek dışında Türkiye’de sivil toplum yeterli finansal desteğe erişmekte güçlük çekmektedir. Bu da nitelikli ve yeterli sayıda insan kaynağının istihdamını güçleştirmektedir. AB fonları gibi yurtdışından sağlanan kaynaklar can suyu mahiyetinde olmakla birlikte, iktidarın oluşturduğu olumsuz toplumsal algı bu fonları sivil toplum aleyhinde propaganda malzemesine dönüştürmektedir. Yine bu bağlamda dikkat çekilmesi gereken bir başka konu ise genç gönüllüler/stajyerler sorunudur. Zaten sayıca yetersiz olan genç gönüllüler/stajyerler ya aşırı iş yüküyle bezdirilmekte ya da hiç iş verilmeyerek işlevsizleştirilmekte, sivil topluma entegrasyonları engellenmektedir. Finans kaynağı kısıtı, nitelikli insan kaynağı istihdamını ve sürdürülebilirliği sağlamakta zorlanmalara sebep olmaktadır. Başka bir kapasite sorunu da üretilen çıktıların kalitesi olduğu kadar bu çıktıların, verilerin karar alıcılar ulaşmasında ve görünür kılınması noktasındaki eksikliklerle ilgilidir. 

Daralan Sivil Alan

Çeşitli maslahatlarla gösteri ve yürüyüş hakkını kısıtlayan, ölçüsüz güç kullanan ve keyfi denetlemelerle sivil toplumu kontrol altında tutan devlet, sivil toplumla arasında olması gereken güveni zedelemekte; sivil toplum kuruluşlarının elde ettiği çıktıların kanun ve siyaset yapıcı mekanizmaya etkisini engellemekte, böylece sivil toplumun gelişimini yavaşlatmaktadır. Bu tutumun bir başka sonucu olarak, hükümetle iyi geçinen sivil toplum kuruluşları kaynakların kullanımı ve söz hakkı konularında kayırılmakta, hükümet politikalarına muhalif kuruluşlar ise mahrumiyetle cezalandırılmaktadır. Kayırılan sivil toplum kuruluşları hükümetin kontrolü altına girerek asıl misyonlarından uzaklaşmaktadır.

Şeffaflığın ve Hesap Verebilirliğin Olmaması

Kimlik siyasetine hapsolan, kapalı örgüt imajı veren ya da zaten öyle olan sivil toplum kuruluşları, şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten, dolayısıyla sivil toplum nosyonundan uzaklaşmaktadırlar. Bunun sonucu olarak kuruluş içi çatışmalar yaşanmakta ve bölünmeler meydana gelmektedir. Söz konusu zaafın bir başka olumsuz etkisi ise sivil topluma olan güvenin kırılması ya da zedelenmesidir.

Tavsiyeler ve Çözüm Önerileri

Toplumu ve devleti etkileme, dönüştürme ve sorunları çözme kabiliyetine sahip, güçlü ve istikrarlı bir sivil toplum için yapılması gerekenler şu şekilde sıralanabilir:

  • Demokratik kültürün içselleştirilmesi.
  • Kurumsal yapının profesyonel destekle güçlendirilmesi.
  • Veri toplama ve değerlendirme süreçlerinin bilimsel yöntemler yapılması, bunu yapacak nitelikli insan kaynağının istihdam edilmesi.
  • Mali kaynakların çoğaltılması ve mevcut kaynakların verimli ve şeffaf bir biçimde kullanılması.
  • Toplumla, devletle, “öteki”yle, diğer kuruluşlarla diyalog kanallarının açık tutulması ve etkileşim sağlanması, karşılıklı güvenin tesisi.
  • Kimlik siyasetinden, siyasi parti gibi davranmaktan, dikey hiyerarşiden vazgeçilmesi.
  • Hükümetle eşitler arası ilişkinin tesis edilmesi, iktidarın hegemonyasına girmekten imtina edilmesi.
  • Siyasi, ekonomik ve kültürel güç odaklarına karşı bağımsızlığın korunması.
  • Teknolojinin ve dijital medyanın getirdiği yeni imkânlardan azami derecede faydalanılması.