‘Bürokrasinin Yeni Sisteme Alışması İçin Kat Edeceğimiz Çok Yol Var’

AK Parti İnsan Hakları Başkan Yardımcısı, MKYK Üyesi Murat Çiçek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’nin siyasal tarihinin krizlerine çare bulan dinamik bir yapı olduğunu ancak kurumların işleyişinin oturması için henüz çok yol kat edilmesi gerektiğini kaydetti.

Eğer Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi değişirse, mevcut sistemin korunması ve değişmesi gereken özellikleri sizce nelerdir?

Türkiye’de mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Cumhuriyet tarihi boyunca siyasal tarihimizin bütün krizleri, darbeler, darbe sonrası gelişen yönetimler, koalisyon yönetimleri ve pek çok sorunun bir araya gelmesinden sonra toplumun süzgecinden geçmiş çok yeni bir sistem. Türkiye’nin siyasal tarihinin krizlerine karşı çare bulan siyasal ve devlet istikrarını sağlayan dinamik bir sistem. Devlet bürokrasisinin alışması kurum ve kuruluşların oturması açısından kat edeceğimiz çok yol var. Ancak muhalefet partileri her ne kadar bu sistemi değiştirmeyi vadediyorlarsa da biz siyaset tecrübemizden hareketle çok iyi biliyoruz ki yarın iktidar kim olursa olsun hangi parti olursa olsun bu sistemin hızlı karar alma ve istikrara dayalı anlayışından istifade etmek isteyecektir.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’de değişmesi söz konusu değildir. Sistemin faydalarını karar alma süreçlerindeki hızını özellikle yönetimde istikrar ilkesini oturtmasından dolayı faydalarını bu son pandemi sürecinde hepimiz çok açık bir şekilde yaşadık.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde hızlı karar alma mekanizmaları ciddi bir şekilde işledi ancak Türkiye’nin geleneksel bürokratik anlayışından kaynaklanan birtakım sorunların varlığı tartışma konusu oldu.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’de yönetimi daha etkili kılacağı ve sistemin hantallıklarını çözeceği iddiasını taşıyordu. Sizce bu iddia gerçekleşti mi?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye siyaset tarihi geleneği açısından yönetimde istikrar ilkesini oluşturduğu çok açık. İstikrarlı yönetim özellikle global ekonomik krizlerin, pandeminin, salgınların yaşandığı dünyamızda yönetimde istikrarı oturmuş bir Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden çok istifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde hızlı karar alma mekanizmaları ciddi bir şekilde işledi ancak Türkiye’nin geleneksel bürokratik anlayışından kaynaklanan birtakım sorunların varlığı tartışma konusu oldu. Bu hem aydınlarımız tarafından tartışılıyor hem de siyasetçilerimiz açısından.

Sorun şu ki, yeni bir sistem getirdiğiniz zaman anayasa ile uyumu çok önemlidir. 1982 Anayasası pek çok kez değişikliğe uğradı buna rağmen istenilen verimi alamıyoruz. Burada yapılması gereken şey şudur, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yönetimde istikrar ve karar alma süreçlerindeki hızına uygun, bütün Türkiye’yi kuşatacak, eşitlikçi özgürlükçü ve demokratik bir anayasadır.

Bir anayasayı temelden özgürlükçü demokratik ve çoğulcu hazırladığınız zaman anayasal kurumlarınızın da buna uygun bir hale getirme şansına erişiyorsunuz. Yeni bir anayasayla birlikte anayasal kurumlarında demokratik ve çoğulcu bir yapıya büründüğü bir Türkiye’de elbette ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin de yönetimde istikrar ve karar alma sürecindeki hızıyla birleştiğinde Türkiye çok daha verimli çok daha ileri bir sistemin faydalarını görmeye başlayacaktır.

Kent konseylerinin özellikle yerelin sorunlarından gerçek bir şekilde beslendiği ve bunun, sağlıklı bir şekilde kentin gündemine taşındığı durumlarda yerelde yaşanan pek çok sorunun sivil toplum ve kamu ilişkisi sayesinde çözüldüğüne tanık oluyoruz.

Yerel yönetimlerde sivil toplumun etkin katılımı için nasıl bir yaklaşıma ve mekanizmaya ihtiyaç vardır? Sivil topluma ve yerel yönetimlere nasıl roller düşüyor?

Yerel yönetimlerde sivil toplumun ciddi rolleri olabilir. Özellikle yerellerde kentin ortak aklının ortaya çıkması ve o ilgili şehrin sorunlarının konuşulması gibi. Karar alma süreçlerinde de sivil toplumun sahadan aldığı verileri kentin yönetimiyle sağlıklı bir şekilde paylaşması ve istişareye açık olması önemli. Yerelde kent konseyleri gibi sivil toplum kamu platformları oluşturulduğu zaman, yerelin geleceği açısından faydalı çalışmalar ortaya çıkabiliyor. Sivil toplum kamu otoritesi ilişkileri açısından yereller çok önemli modeldir.

Türkiye’de uluslararası sözleşmeye dayanan ve bizim ülkemizin iç mevzuatında da geçen kent konseyleri sivil toplum kuruluşlarından müteşekkil aynı zamanda kamuyu da içerisinde barındıran kamu sivil toplum ilişkilerinin bir arada yürütüldüğü o kentin tüm sorunlarının masaya yatırıldığı ve bir takım tavsiye kararlarının alındığı yapılardır. Biz yerellerde, kent konseylerinin özellikle yerelin sorunlarından gerçek bir şekilde beslendiği ve bunun, sağlıklı bir şekilde kentin gündemine taşındığı durumlarda yerelde yaşanan pek çok sorunun sivil toplum ve kamu ilişkisi sayesinde çözüldüğüne tanık oluyoruz.

Dolayısıyla yerellerde de yön gösterici yerel kamu otoritesinin olumlu ve pozitif kararlar alınmasını teşvik edici lobiler aracılığıyla sivil toplumun yerellerde çok iyi işlevler görebileceğini biliyoruz.

Sivil toplum kuruluşları tamamıyla karşıtlık üzerinden değil, argümanla ve yön gösterici bir muhalif tutum aldığı zaman, hem siyasal partilere hem siyasal iktidarlara çok ciddi katkılar sunabiliyorlar.

Etkili bir sivil toplum-siyaset diyaloğu nasıl oluşur?

Türkiye’de siyasal partiler ve sivil toplum ilişkileri başka bir boyutuyla siyasal iktidar ve sivil toplum ilişkileri devlet ve sivil toplum ilişkileri sürekli tartışılagelmiştir. Burada aslında denklem çok basit her bir kuruluş devlet olsun siyasal iktidar olsun siyasal partiler olsun sivil toplum kuruluşları olsun her biri kendi doğal işlevini yürüttüğü zaman bu toplumsal kurumlar arasında ki ilişkiler sağlıklı bir zeminde yürütüldüğü zaman faydalarını görebiliyoruz.

Türkiye’de sivil toplumun bağımsız hiyerarşik ilişkilerden uzak ve siyasal partileri doğru yönlendiren kuruluşlar haline gelmesi gerek. Bu en önemli unsurlardan biridir.

Sivil toplum dediğimiz olay doğası gereği muhaliftir. Hükümete, siyasal partilere yön gösterir eleştirir ve olumlu manada toplumdan gelen sorunların çözülmesi yönünde yol göstermesi gibi bir işlevi vardır.

Sivil toplum kuruluşları tamamıyla karşıtlık üzerinden değil, argümanla ve yön gösterici bir muhalif tutum aldığı zaman hem siyasal partilere hem siyasal iktidarlara çok ciddi katkılar sunabiliyorlar. Ama bir sivil toplum kuruluşu ezbere dayanan ideolojik ve tamamıyla karşıt pozisyonlarla siyasal partilere veya siyasal iktidara veya devlete karşı tutum aldığı zaman olması gereken işlevinden kopar ve başka bir şeye dönüşür.