‘İyi Bir Diyalog Oluşturmak İçin Önce Sivil Toplumun Önemine İnanmak Gerek’

03 Ağustos 2021
İyi bir diyalog oluşturmak için önce sivil toplumun önemine inanmak gerektiğini söyleyen Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, siyasi partilerin kendi varlık sebeplerini unutmaması gerektiğini ve ayrım yapmadan kendilerini tüm sivil toplumun temsilcisi olarak görmesi gerektiğini söyledi.

Eğer Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi değişirse, mevcut sistemin korunması ve değişmesi gereken özellikleri sizce neler? 

Tek kişinin egemenliği ile demokrasi bir arada olamamaktadır. Burada tercih yapmak gerekir. Demokrasi mi? Kişi egemenliği mi? Türkiye’de mevcut sistemi sorgularken Amerika’yı baştan keşfetmeye gerek yok, durum her açıdan ortada.

Cumhurbaşkanı devletin başıdır, öyle de kalmalıdır ancak yetkileri şekilsel olmalıdır. Kuvvetler ayrılığı (Yasama, yürütme ve yargı) gerçek anlamda hayata geçirilmelidir. Yargı, siyaset kurumunun etkisinden kurtulmalı ve adalet mekanizmasına milletimizin güven duyması sağlanmalıdır. Adaletsizliğin olduğu hatta yaygınlaştığı ülkelerde sağlıklı bir devlet-vatandaş ilişkisi inşa edilemez. Haksızlığa uğrama duygusu kitleleri öfkelendirir bu durum hem asayişin bozulmasına hem de illegal yapılanmaların ve zorbalığın yaygınlaşmasına neden olur.

Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi, Türkiye’de yönetimi daha etkili kılacağı ve sistemin hantallıklarını çözeceği iddiasını taşıyordu. Sizce bu iddia gerçekleşti mi?

Devlet, kurum ve kuruluşlardan oluşan siyasi organizasyonun adıdır. Başka bir ifadeyle Devlet teşkilatlanma biçimidir. Devleti oluşturan kurumların işleyişi ise onlara ruhunu kazandıran devletin yönetim biçimi ve rejimiyle ilişkilidir. Özellikle belirtmek isterim ki yönetim biçimi ve rejim farklıdır. Sistemin ismini analiz ettiğimde dahi problem görüyorum. İsimde hem belirsizlik var hem de cumhuriyete ya da demokrasiye vurgu yapmıyor. “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” olarak tanımlanıyor. Bu tanımdan ne anlaşılıyor? İçeriği, uygulamaları bir kenara bırakıp sırf isimden anlaşılan nedir?  Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni içerik olarak analiz edersek bu soruya en doğru cevabı halk verecektir bence.

Devletin ve devlet gücünü elinde bulunduran iktidarın her türlü uygulaması halk üzerinde doğrudan etki oluşturur. Sistemin getirdiği olumlu ya da olumsuz etkiye aziz milletimiz maruz kalmaktadır. Gözlemlerim, medyaya yansıyanlar ve kişisel tecrübelerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki bu sistem hiçbir açıdan derdimize derman olmadığı gibi yeni problemler doğurdu, yeni sorunlar taşıdı gündemimize. Bu sorunlar arasında sıralama yapacak olursak önceliği zarar gören demokrasimize vermek lazım. Çünkü demokrasi tüm devlet mekanizmasını etkiler. Yargıdan, eğitime, ekonomiye ve sağlığa kadar devleti oluşturan tüm unsurlar demokratik işleyişten nasibini alır. Kısaca Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sorunlarımızı çözmediği gibi mevcut tablonun ağırlaşmasına ve yeni sorunların gündemimize taşınmasına neden olmuştur.

Siyasi Partiler ve sivil toplum ilişkileri nasıl etkili olur?

Siyasi partiler, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Tıpkı sivil toplum kuruluşları gibi. Hep birlikte daha iyi yaşam koşullarını oluşturma amacını gerçekleştirmek için uğraşırlar. Siyasi partiler iktidara gelmeyi ve iktidar olmak suretiyle topluma hizmet etmeyi hedeflerler.

Siyasi partiler hangi aşamada olursa olsun gerek kuruluş, gerek muhalefet, gerekse iktidar sivil toplumu ihmal etmemeli. Mecliste temsil imkânı bulsun ya da bulamasın her parti sivil inisiyatifle ilişkilerini koşulsuz olarak devam ettirmelidir. Eğer bir siyasi parti sivil toplumla ilişkisinde kopukluk yaşarsa halktan ayrışır. Halkın sorunlarına kör, sağır olur. Körleşmiş, sağırlaşmış bir siyasi parti çözüm üretemediği gibi temsil alanını da yitirir. 

Etkili bir sivil toplum diyaloğu nasıl oluşur?

İyi bir diyalog oluşturmak için önce sivil toplumun önemine inanmak gerekir. Siyasi partiler kendi varlık sebebini unutmamalı ve ayrım yapmadan kendini tüm sivil toplumun temsilcisi olarak görmelidir. Niyeti ve amacı net şekilde ortaya koyduktan sonra sivil toplumla diyaloğa geçecek enstrümanları belirlemek gerekir. Teknoloji kullanımın yaygınlaştığı bir dönemde sivil toplumla diyaloğa geçmek artık daha kolay mümkün olmaktadır. STK‘lar ile düzenli toplantılar yapılmalı, belli periyotlar dahiline veriler paylaşılmalı. Verilerin güncellenmesi önemli. Çünkü çözümü güncel veriler üzerinden yapmak gerekir. İyi niyete, iş birliğine dayalı ilişkiler geliştirilirken STK‘ların güçlenmesi, Yaygınlaşması ve gelişmesi için de çaba harcanmalıdır.

Ancak Türkiye’de önemli engellerin de olduğunu belirtmeliyim. En büyük engel ise İktidar gücünün muhalifler üzerinde baskı oluşturması. Her platformda muhalefetin kendine yer bulamaması ve engellenmesi. Bu demokrasi ve insan hakları ile bağdaşmayan, özgürlük alanını daraltan uygulamalar muhalefet partilerinin sivil toplumla olan ilişkilerinde zorluklara neden olmaktadır. Hatta bazı sivil toplum temsilcileri, muhalefet partileri ile görüşmeye bile olumsuz bir tavırla yaklaşmak durumunda kalmaktadırlar. Demokratik yaklaşımın ve demokrasi kültürünün eksikliği tüm sistem üzerinde olduğu gibi siyasi partilerin sivil toplum ile diyaloğunu da çeşitli biçimlerde etkilemektedir. 

Siyaset sivil toplumdan ne ölçüde faydalanıyor? Nasıl daha iyi faydalanabilir?

Siyaset ve sivil toplum et ve tırnak gibidir. Birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Neden mi? İkisinin de varlık sebebi halkın sorunlarına çözüm bulmak, halkın sesi olmaktır. Siyaset kurumu samimi olarak halkın derdine derman olmayı amaçlıyorsa sivil topluma duyarsız kalamaz. Toplumun menfaatine çalışan siyaset kurumu sivil toplumla iş birliği içinde olur. Ancak siyaset kurumunun sivil toplumdan anladığı sadece kendi ideolojisine, dünya görüşüne yakın STK’lar ile koordinasyon içinde bulunup diğerlerini yok saymaksa orada çok boyutlu sorunlar baş gösterir. İlk başta demokratik temayül zarar görür. Ardından toplumun bir bölümünün sorunları ihmal edilir ve geniş kitleler seslerini duyuramadıkları için kendi kaderlerine terk edilirler bu da mağduriyetlerin oluşmasına yol açar. İktidara yakın STK’lar güçlenirken diğerleri hakkaniyetli olmayan biçimde her geçen gün ihmal edilmenin kırgınlığıyla potansiyellerini korumaya çalışırlar.

İstişare etmek bizim geleneğimizde zaten var ayrıca günümüzün liberal demokrasilerinin en önemli unsurları çoğulculuk, katılımcılık ve eşitlik. Çoğulculuk farklı görüşlerin temsil edilmesi ve sistem içinde yer bulması ile hayata geçirilebilir. Hükümet dışı kamusal alanın güçlenmesi ile katılımcı bir demokrasiye sahip olabiliriz. Bunları bilmiyorsanız ve önemine inanmıyorsanız gerçek anlamda demokrasiyi hayata geçiremediğiniz gibi sivil toplumla da eşitliğe ve iş birliğine dayanan bir mekanizma oluşturamazsınız. İçinde bulunduğumuz durum tam da budur. Maalesef ayrımcılığın farklı türleri vuku bulduğu gibi iktidarın sivil toplumdan anladığı sadece kendine yakın gruplardır. Bu durum geniş kitlelerin sesini duyurmasını engellemekte ve seslerini duyuramadıkları için de mağduriyetler artarak devam etmektedir. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki sadece kendi düşünce dünyanıza, ideolojinize yakın STK’lar ile istişare etmenin kime, ne faydası dokunur? Zaten sizin gibi düşünen insanlarla fikir alış verişinde bulunduğunuzda toplumun, milletin menfaatine hangi açılımları hayata geçirebilirsiniz? Bu durum demokrasi kültürüne uygun olmadığı gibi pragmatik açıdan da doğru değildir.

Tekrar tekrar altını çizerek belirtmek istiyorum ki ayrımcılık yapmadan, eşitlikçi bir yaklaşımla tüm STK‘lar ile iletişim kurmaya, işbirliği yapmaya hazırız ve hatta bunu hayata geçirdik, geçirmeye de devam edeceğiz. Kadın örgütlerimizle, esnaflarımızla toplumun her kesimini temsil eden STK’larımız ile her platformda bir araya geliyoruz. Salgın döneminde yüz yüze toplantılar yapamasak da internet üzerinden istişare yaptık. Biz her eli tutmakta kararlıyız. Milletimizin derdi bizim derdimizdir. Çözüm bulmak da vazifemizdir. İnanıyorum ki iş birliği yaparak sorunlarımıza çözüm üreteceğiz o irade bizde var.