‘Türkiye’deki Siyasal Rejim Sivil Toplum Sahasının Gelişmesine Müsaade Etmiyor’

Sivil toplum siyaset ilişkilerini konuştuğumuz Gazeteci yazar Ali Bayramoğlu; “Topluluklar arası temaslar az olunca ortak alanlar azalır, ortak alanlar azalınca kamusal alanın çoğu zor oluşturulur. Sivil toplum da bir kamusal alan hadisesidir.” diyor.

Sivil toplum açısından Türkiye’nin mevcut durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

Geleneksel olarak sivil toplum alanının çok kuvvetli olmadığı bir ülkede yaşadığımız muhakkak. Batı’yla Türkiye’nin belki de en önemli farklarından bir tanesi, Türkiye’nin daha toplulukçu bir geleneğe sahip olması. Toplulukçu gelenek demek toplumun farklı kesimlerinin ve gruplarının kendi içine kapalı olması, hukuk düzenini gelenek içinde yaşaması ve diğer topluluklarla az teması olması demektir. Bu Osmanlıda da kuvvetli bir gelenektir. Topluluklar arası temaslar az olunca ortak alanlar azalır, ortak alanlar azalınca kamusal alanın çoğu zor oluşturulur. Sivil toplum da bir kamusal alan hadisesidir. 

Son zamanlarda siyasetin alan değiştirmesiyle çevre, elitik ve gençlik meseleleri gibi meselelerin ortaya çıkmaya başlamasıyla kamusal alanın daha kuvvetli oluştuğunu ve sivil toplum sahasının gelişmeye başladığını görüyoruz. Tabii Türkiye’deki siyasal rejim buna çok fazla müsaade etmiyor. Dolayısıyla bu baskıları da dikkate alacak olursak sivil toplum hareketlerinin birçok açıdan kötü bir noktada olmadığı söylenebilir. Özellikle Anadolu’daki hak arayışları, HES meselesi ya da çevre meseleleri, ağaçların kesilmesi yani toplumsal talepler ve arayışlarının bir sivil toplum örgütü çerçevesinde dile getirildiğini görüyoruz. Velhasıl kendi tarihimize oranla kötü bir noktada değiliz ama genel olarak dünyada ve tarihte sivil toplum örgütlerine bakınca Türkiye oldukça zayıf ve geride bir tablo çizer. 

Sivil toplum siyaset işbirliğinde siyasetten kaynaklanan sorunlar neler?

Siyaset ve sivil toplum ilişkilerine baktığımız zaman burada yine bir demokrasi algısı karşımıza çıkar. Toplumun, bireylerin, birey gruplarının taleplerini nasıl ifade ettiği; bu taleplerin gerçekleştirilmesi için ne tür eylemlerde bulunduğuna baktığımız zaman siyaset kavramının bizzat kendisiyle karşı karşıya kalırız. Türkiye’deki demokrasi algısı salt temsil ve elit temsil üzerine kuruludur. Katılım mekanizması seçimler dışında adeta tehlikeli görülen bir mekanizmadır. Türkiye’de politikanın bu tepeden inmeci ve tekelci yapısı sivil toplumun önünde önemli bir engeldir, bu ilişki bir hiyerarşi ilişkisine döndüğü için.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi sivil alana nasıl etkiler getirdi?

Bizim yeni modelimiz cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi iki anlamda engelci bir sistemdir. Birincisi siyaset kavramını tek elde toplayan merkezi iyileşmeyi ifade ettiği için. Diğer taraftan bu model toplumun farklı katmanlarının içinde bir hiyerarşiyi de ifade etmektedir. Ne demek bu? Örneğin ekonomi, kültür, gençlik, çevre gibi temel sektörlerin ve alanların kendi iç dinamikleri ve özelliklerinin bir tür imhası, onların siyaset tarafından kontrollü ifade ettiği oranda da siyasetin tepede olduğu diğerlerinin ona bağımlı kılındığı bir piramit ortaya çıkar. Bu cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin siyaset algısı, merkezi siyaset algısını ifade eder ki sivil toplumun ruhuna aykırı bir modeldir.