‘Siyasiler, İklim Konusunda Sivil Toplumun Birikim ve Deneyiminden Faydalanmalı!’

'İklim konusu üzerinde çok uzun zamandır çalışan ve katkı vermeye hazır bir sivil toplum var. Keşke siyasiler bundan faydalansa'. Yeşil Düşünce Derneği iklim değişikliğiyle mücadelede aktif savunuculuk ve kampanyacılık yapıyor ve siyasilerin yeşil politikaları benimsemesi için çalışıyor. Yeşil Düşünce Derneği Yönetim Kurulu Üyesi & Boğaziçi Üniversitesi Araştırma Görevlisi Emre Kösemen, Yeşil Yeni Düzen ve Yeşil Mutabakat kavramlarını dışarıda bırakan hiçbir analizin geleceği planlamada yeterli olmayacağını vurguluyor.

Türkiye’de siyasilerin iklim değişikliği konusundaki farkındalığı ne düzeyde?  

Türkiye çok fazla gündemi olan bir ülke. Vatandaşlar kadar siyasilerinin de birtakım başka öncelikleri var. Bu belli bir ölçüde anlaşılabilir ama uzun vadeli plan ve program yapan her siyasinin, her siyasi oluşumun programımda iklim değişikliği, ciddi yer tutması gereken bir konu. Ülkenin yakıcı gündemleri dolayısıyla en ön planda olmamasını anlamak ve anlayışla karşılamakla birlikte, konuya yeterli önemin verilmediğini düşünüyorum.

Yurttaşların iklim değişikliği farkındalığına dair ne söylersiniz?

Bu kadar yakıcı gündemlerin olduğu bir ülkede, yine hatırı sayılır bir ses çıkması, karar alıcılara ve siyasilere yönelik hatırı sayılır bir talebin olması, somut bir şeyler duymak için bir talep olmasını ben çok olumlu görüyorum. Elbette ki herhangi bir iklim aktivistinin arzu edeceği seviyede bir farkındalık ve talep oluşmadı ancak içinde bulunduğumuz darboğazdan çıkma durumunda yeterli bir talebin oluşabileceğini görebiliyorum.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ‘İklim’ eklenmesinin uygulamada bir fark yarattığı söylenebilir mi?

Şehircilik Bakanlığı’na iklim değişikliği eklenmesi ve Türkiye’nin resmi olarak Paris Anlaşması’nı onaylamasıyla birlikte neredeyse eş zamanlı olarak Türkiye Yeşil İklim Fonu’ndan yaklaşık 3.2 milyar dolarlık destek sözü aldı. Bunu, gelecek kaynağa bir zemin hazırlamak için yapılmış bir hamle olarak düşünebiliriz ama bu olumlu başlangıcı takip eden politikalar veya çalışmalar veya vaatler ne yazık ki göremiyoruz. Bunu görebilmemiz için hükümetin veya bu bakanlığın bir net sıfır emisyon politikası, sıfır karbon hedefi veya bir karbonsuzlaşma politikası izlediğine dair adımlar atıldığını görmemiz gerekiyordu. Bunların hiçbirini görmüyoruz.

Hiçbir sivil toplum örgütü arzu ettiği kadar etkili olamıyordur. Türkiye gibi bir ülkede yaşarken bunu da anlayışla karşılamak gerekiyor; ne kadar dezavantajlı koşullarda çalışıldığını, ne kadar düşük kaynakla ve yoğun emekle çalışıldığını da göz ardı etmemek gerekiyor.

İklim Şurası tavsiye kararlarına sivil toplumun etkisi ne ölçüde oldu?

Hiçbir sivil toplum örgütü arzu ettiği kadar etkili olamıyordur. Ama yine Türkiye gibi bir ülkede yaşarken bunu da anlayışla karşılamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ortada muazzam bir emek ve muazzam bir enerji var. Bu Yeşil Düşünce Derneği için de geçerli. İklim Şurası’nda alt komisyonların toplantılarına sivil toplum örgütlerinden paydaşlar da dâhil oldu.

Ancak alınan belli kararlar ve bunların tavsiye metnine geçeceği ifade edilen, bu şekilde güvence verilen bir takım maddelerin yuvarlak masa toplantısı sonucunda değiştiği ve tavsiye metnine farklı olarak yansıtıldığı görüldü. STK’lar için tabii ki yapılabilecek şeyler muhakkak daha fazladır. Bununla birlikte sivil toplum aktörlerinin ne kadar dezavantajlı koşullarda çalıştığını, ne kadar düşük kaynakla ve yoğun emekle gayret gösterdiğini de göz ardı etmemek gerekiyor.

Üretim Süreçleri Karbonsuzlaştırılırsa, İklim Krizi Türkiye İçin Fırsat Olabilir!

İklim krizi Türkiye için bir fırsat olabilir mi?

Hem dünyada özellikle Avrupa’da yoğun olarak kara alıcıların ve siyasilerin gündemine girmiş olan Yeşil Yeni Düzen ve Yeşil Mutabakat kavramı dışarıda bırakan hiçbir analiz geleceğe dair ekonomik planlama anlamında yeterli olmayacaktır. Eğer biz üretim süreçlerimizi karbonsuzlaştırmazsak, ihracat rakiplerimiz arasında çok ciddi bir dezavantaja sahip olacağız. Daha düşük karbon ile üretilen ürünler başka ülkelerde daha ucuza satılabilecek. Dolayısıyla o ürünlere daha çok talep olacak.

Biz şu anda üretim süreçlerimizi karbonsuzlaştırırsak, yani elektrik üretimini karbonsuzlaştırıp, yenilenebilir enerji ağırlıklarını artırabilir, bunları başarabilirsek gelişmekte olan ülkeler arasında ciddi bir avantaj yakalamamız mümkün. Şuan ekonomik darboğazda olduğumuz gerçeğin de göz önünde bulundurduğumuzda, uzun vadeli ciddi bir fırsat olarak öne çıkıyor.

Yeşil Yeni Düzen ve Yeşil Mutabakat kavramları en yalın şekilde nasıl bir düzen öngörüyor?  

“Üretim süreçlerinin ve ekonominin karbonsuzlaşması” olarak en yalın şekilde açıklayabiliriz. Üretim süreçleri ve ekonomik aktiviteler, kömür, doğal gaz, petrol ile gerçekleşiyor. Ekonominin bir anda karbonsuzlaşması mümkün değil. Ciddi bir geçiş dönemi gerekecek.
Bu da bir takım piyasalarda hatta bazı alanlarda iş gücünün yer değiştirmesi anlamına gelecek.

Bunlar planlı yapılmadığı takdirde, birçok insanın işinden olacağı, birçok insanın yerinden edileceği bir süreç anlamına gelebilir. Yeşil Yeni Düzen, bunun adil ve planlı bir şekilde yapılmasını öngören, yenilenebilir enerji çerçevesinde yeni iş kollarını dağıtılmasını öngören bir plan diyebiliriz.

Paris Anlaşması’nın onaylanması birçok kişi olumlu bir adım olarak düşündü ama bunu takip eden planlı bir politika, bir süreç gözlemleyemedik.

Türkiye Yeni Yeşil Düzen’in neresinde?

Henüz sürece çok dâhil gibi gözükmüyor. Paris Anlaşması’nın onaylanması birçok kişi tarafından olumlu bir adım olarak düşündü ama bunu takip eden planlı bir politika, bir süreç gözlemleyemedik.

Yeşil Düşünce Derneği’nin savunuculuk faaliyetleri hangi alanlarda yoğunlaşıyor?  

Bu sene de bir önceki sene ile paralel olarak en yoğun gündemimizi yine yeşil ekonomi ve düzenleyeceğimiz Yeşil Ekonomi Konferansı ve yeşil ekonomi başlığı altındaki diğer çalışmalarımız oluşturuyor. Burada karar alıcılar üzerinde etkisi olabilme umudunu taşıyan en büyük etkinliğimiz, yapacağımız “paydaş buluşması” olacak.

Geçen sene benzer bir paydaş toplantısı yapmış ve farklı sektörlerden sendikaları bir araya getirmiştik. Bu sene düzenleyeceğimiz paydaş toplantısını karar alıcıları, bürokrasiyi ve siyasileri de dâhil etmek için bir çabamız var. Paydaş toplantısı daha çok tarafların birbirinin duyacağı, dinleyeceği ve ona göre pozisyon alacağı bir toplantı olacak.

Siyasilerin en azından iklim değişikliği konusunu programlarını almaları, gündemlerini almaları, birincil faaliyetleri olmasa bile, arka planda buna dair hazırlık yapmaları elzem.

Siyasiler, iklim konusunda sivil toplumun birikiminden yeterince faydalanıyor mu?

Siyasilerin bundan on sene, yirmi sene sonraya dair plan yapmak gibi yükümlülükleri var. O yüzden vatandaşlar bunu öncelik edemiyor bile olsa, siyasilerin en azından iklim değişikliği konusunu programlarını almaları, gündemlerini almaları, birincil faaliyetleri olmasa bile, arka planda buna dair hazırlık yapmaları elzem. Buna dair de gerçekten çok birikimli, konu üzerine çok uzun zamandır çalışan ve katkı vermeye hazır bir sivil toplum var. Keşke bundan faydalanılsa…