Türkiye-AB İlişkileri: Sivil Toplumun Katkısıyla Yeni Bir Soluk

"Türkiye ‘karmaşık ve dayanıklı toplum yapısıyla’ geleceğe dönük yeni bir ‘anlatıya’ ihtiyaç duyuyor." Prof. Dr. Atila Eralp içinde bulunduğumuz çalkantılı dönemde ivme kazanan ‘Avrupa'nın Geleceği’ tartışmalarına dair sivil toplum ekseninde bir bilgi notu yayınladı.

Türkiye-AB İlişkileri: Sivil Toplumun Katkısıyla Yeni Bir Solukİstanbul Politikalar Merkezi, Prof. Dr. Atila Eralp tarafından hazırlanan “Avrupa’nın Geleceği Tartışması: Değişen Küresel Bağlamda Türkiye-AB İlişkilerini Yeniden Canlandırmak” başlıklı bilgi notunda, Türkiye – Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin geleceği, demokrasi, çok-taraflılık ve yeşil dönüşüm kavramları ekseninde ele alınıyor. Türkiye’nin yeni bir “anlatıya” ihtiyacı olduğunu söyleyen Eralp, sivil toplumun bu anlatının inşasına katkı sunmasının hem Türkiye’nin geleceğini şekillendirmek hem de tıkanan Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir soluk aldırmak için gerekli olduğunu kaydediyor.

Uluslararası sistemin çalkantılı dönemlerinde gelecek tartışmalarının ivme kazandığını kaydeden Eralp, pandeminin ve derinleşen sosyo-ekonomik kriz ortamının yaratacağı değişikliklerin önümüzdeki dönemin en can alıcı sorunu olarak tespit ediyor. Uluslararası düzeyde çok-taraflı işbirliğinin ABD’de Joe Biden’ın seçimleri kazanmasıyla yeniden canlandığını düşünen Eralp’a göre, yeni çok-taraflılığın geleceğini, otoriter/popülist yaklaşımlarla mücadele ile Çin ve Rusya gibi ülkelerin çok-taraflı yaklaşımlara dâhil edilme çabası belirleyecek.

Küresel düzeydeki bu tespitlerine AB’nin mevcut durumunu dahil eden Eralp, salgının AB’yi ve üye ülkeleri hazırlıksız yakaladığını kaydediyor. Pandemi sürecinde işsizlik gibi önemli konulara AB ve üye ülkelerin yeterince çözüm üretemediğini söyleyen Eralp, bunun Avrupa’da toplumsal tepkileri artırarak popülist eğilimleri güçlendirdiği tespitini yapıyor. Avrupa’nın çoklu-kriz ortamından geçtiğini kaydeden Eralp, ayrıca salgının ve artan sosyo-ekonomik sorunların, AB’nin toplumsal meşruiyetini, bütünleşme ve çok-taraflı yaklaşımının geleceğini tehlikeye attığını savunuyor.

Söz konusu gelişmeler nedeniyle Eralp, bu yıl 9 Mayıs Avrupa Günü’nde başlayan Avrupa’nın Geleceği Konferansı’nın çalışmalarını, yeşil ve dijital dönüşüm gibi temel konuların tartışılacak olması nedeniyle kritik buluyor.

Sivil Toplum Türkiye’nin ‘Yeni Anlatı’ İhtiyacına Katkı Sunmalı!

Türkiye’nin, AB ile uzlaşmazlık konuları artan “üçüncü ülke” ve komşu statüsüne kaydığını belirten Eralp’e göre Türkiye-AB ilişkileri tıkandı. Bu kısır döngü içerisinde, Türkiye’nin ulusal ve uluslararası eğilimlerine hâkim olan otoriter/ popülist ve tek-taraflı yönelişler Türkiye’yi yalnızlaştırdı ve “geleceğini” sorunlu hale getirdi. Bu da Türkiye’nin STK’larını ve vatandaşlarını yordu.

Avrupa’nın Geleceği Konferansı’nın tam da bu çerçevede, hem AB-Türkiye ilişkilerini yeniden düşünmek hem de gelecek tartışmalarına katkıda bulunmak için uygun bir zemin olacağını düşünen Eralp, Türkiye’de özellikle STK’ların bu tartışmaları yakından izlemeleri ve katkılarda bulunmaları gerektiğinin altını çiziyor.

Türkiye’nin “karmaşık ve dayanıklı toplum yapısıyla” geleceğe dönük yeni bir “anlatıya” ihtiyaç duyduğunu kaydeden Eralp, sivil toplum ve vatandaşların böyle bir anlatının inşasına katkı sağlayarak hem Türkiye’nin geleceğini şekillendirebileceğini, hem de tıkanan Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir soluk aldırabileceğini söylüyor.

Eralp, yazısının Geleceğe Yönelik Öneriler’ kısmında ise kapsayıcı demokrasi ve kapsayıcı çok-taraflı işbirliğinin yaratılmasında yeşil dönüşümün artan önemi ile sivil toplumun bu bağlamda üstlenmesi gereken role de dikkat çekiyor. Hem Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması hem de yeşil dönüşüm politikalarının Doğu Akdeniz’de yaygınlaştırılmasında STK’lara önemli görev düştüğünü kaydediyor. Sivil toplumun bu alandaki katkısı sayesinde Eralp, AB-Türkiye ilişkilerini tıkayan Kıbrıs sorununda da yeşil dönüşüm politikaları üzerinden yeni açılımlara vesile olabileceğini öneriyor.

Bilgi Notu’na buradan ulaşabilirsiniz.