‘Pandeminin Ekonomik ve Toplumsal Etkilerini Bertaraf Edecek Tek Gerçekçi Program Yeşil Dönüşüm’

13 Ağustos 2021
“Türkiye’de üretimin sera gazı emisyon yoğunluğu çok yüksek, bunu düşürmeyi başaramadık, açıkçası çok geç kaldık. şimdi yumurta kapıya dayanınca üzerinde konuşmaya başladık.” Pandeminin ekonomik ve toplumsal etkilerini bertaraf edecek tek gerçekçi programın yeşil dönüşüm olduğunu savunan Yeşiller Partisi eş sözcüsü Emine Özkan, bugün artık yenilenebilir enerjinin en ucuz enerji haline geldiğini söylüyor ve sürecin maliyet açısından da elverişli düzeyde olduğuna dikkat çekiyor.

Paris iklim anlaşması, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Covid-19 pandemisi derken yeşile dönmenin gerekliliği, kaçınılmazlığı ve hatta son yıllardaki popülerliğine rağmen Türkiye’nin tutumu gerek uluslararası gerekse yerel alanda oldukça büyük tepkiler çekiyor. Dünyanın birçok ülkesi ekonomisini ve sanayisini yeşil bir dönüşüme sokmuşken bunu üretim ayaklarından tüketiciye sunmaya bile başlandı. 

‘İstihdam Yaratmayan Eski Uygulamaları Tekrar Etmeye Değil Yeni Yeşil İşler İçin Yatırımlar Yapılması Gerek’

Emine ÖzkanYeşiller Partisi eş sözcüsü Emine Özkan, yaşanacak endüstriyel dönüşümün yaratacağı istihdam kayıplarına dair konuşurken, “Termik santrallerin kapatılmasıyla orada istihdam edilen işçilerin işsiz kalacağı savunulabilir oysa yeni kurulacak güneş, rüzgar santralleri için adil dönüşüm politikaları sayesinde çok daha fazla işçi istihdam edilebilir” dedi.

Türkiye’nin ekonomik durumu hakkında konuşan Özkan, pandemi sonrası ekonomimizin kırılganlığına dikkat çekti ve yurttaşların büyük bir ekonomik krizin içinde olduğumuzun farkında olduğunu belirtti. “Normalleşme adımları ile ekonomi hareketlense bile kırılgan bir ekonomik sistemin içinde yaşadığımızı unutmayalım” diyen Özkan’a göre ekonomik krizden ve bu kısır döngüden çıkış için ortaya konacak politikaların ve teşvik programlarının yeşil olması gerekiyor. Genel işsizlik ve genç işsizliğinin tarihte çok görülmeyen şekilde arttığını söyleyen Özkan, hal böyleyken istihdam yaratmayan eski uygulamaları tekrar etmeye değil, yeni yeşil işler için yatırımlar yapılması gerektiğini savundu.

Dönüşüme Direnmenin de Ciddi Bir Maliyeti Var’

Özkan Türkiye için yeşil dönüşüm yolundaki en büyük engeller için siyasi arenayı işaret etti: “Dönüşümün elbette bir maliyeti olacak. Ancak daha da önemlisi dönüşüme direnmenin de ciddi bir maliyetinin olması. Bu maliyeti hep beraber artan işsizlik ve yoksulluk, yükselen enflasyon, giderek azalan kişi başı gelir olarak ödüyoruz zaten. Ülkeye istikrar getireceği iddiasıyla hayata geçirilen başkanlık sistemi işlemiyor, sokağın sorunlarına çare üretemiyor.”

Son dönemde açıklanan eylem planı için konuşan Özkan şu ifadeleri kullandı: “Tepeden inme bir yeşil dönüşüm programının akıbeti de, diğer teşvik programlarının akıbeti gibi olacaktır.” Katılımcı süreçlerle tüm paydaşlar dikkate alınarak adım atmak yerine dinlemeden tasarlanan teşvik programlarının birtakım kesimlere yapılan para transferinin bir aracı haline geldiğini belirten Özkan “Bu anlayışla oluşturulacak yeşil dönüşüm programı da farklı bir sonuç vermeyecektir.” dedi.

Yumurta Kapıya Dayanınca Üzerinde Konuşmaya Başladık’

Dünyadaki birçok ülkenin 2009’dan beri ekonomilerini dönüştürmeye başladıklarını belirten Özkan, ekonomi büyürken istihdam artarken emisyonların düştüğünü, kirliliğin azaldığını ve AB’nin 2019’da Avrupa Yeşil Düzeni’ni (AYD) zaten böyle bir hazırlık sürecinden sonra ilan edebildiğini söyledi. AYD’nin önemli bir parçası olan Sınırda Karbon Uyarlaması AB içinde olduğu gibi AB’ye ihracat yapan firmaların da emisyonları için para ödemesini zorunlu kılıyor. Yapılan hesaplamaların bu durumun Türkiye ihracatçısına maliyetinin yıllık 1.1-1.8 milyar avro olabileceğini gösterdiğini belirten Özkan, bu oranda bir maliyetin, çimento gibi birtakım ürünlerin AB pazarına ihracatını imkansız kılabileceğini söyledi: “Türkiye’de üretimin sera gazı emisyon yoğunluğu çok yüksek, bunu düşürmeyi başaramadık, açıkçası çok geç kaldık. şimdi yumurta kapıya dayanınca üzerinde konuşmaya başladık.”

‘Teknolojileri Üretime ve Tüketime Uyarlayabildiğimizde Daha Az Kaynakla Aynı İşi Yapabileceğiz’

“Üretim süreçlerini kaynak-etkinliği bağlamında yeniden tasarlamamız gerekiyor. Dijital dönüşüm de bunun bir parçası.” diyen Özkan, teknolojinin yeşil dönüşüm için ne derece önemli olduğuna vurgu yaptı. Özkan bilgi teknolojilerinin gelişmekte olduğunu, bu teknolojileri üretime ve tüketime uyarlayabildiğimizde daha az kaynakla aynı işi yapabileceğimizi söyledi. Araştırma geliştirmeye devletlerin harcadığı kaynağın bizim vergilerimizden elde edildiğini vurgulayan Özkan, geliştirilecek teknolojilerin bizim hayat kalitemizi arttıran teknolojiler olmasını istemenin hakkımız ve ve daha da önemlisi sorumluluğumuz olduğunu belirtti.

Ekonomik krizin gün geçtikçe derinleştiğini, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle yüksek katma değerli üretim yapacak yatırımların gelmediğini ve olanın da ülkeden kaçtığını belirten Özkan, bu durumun Türkiye’nin doğal alanlarının üzerindeki baskıyı arttırdığını söyledi: “Yalnızca Çanakkale’nin %70’i maden şirketlerine ruhsatlanmış durumda. Bir bir örnek, bugün İkizköy’de Akbelen ormanı için yurttaşlar nöbette. Geçtiğimiz günlerde yaşanan sel felaketi Taşocağı için katledilmek istenen İkizdere’nin bağlı olduğu Rize’de yaşandı. Doğayla uyumlu ekonomi yatırımları için herhangi bir adım atılmazken hükümete yakınlığı ile bilinen şirketler dağa, taşa, suya, ormana saldırıyor.”

‘Eylem Planı’nın Öngördüğü Dönüşümlerin Hiçbiri Gerçekleşemez’

‘Çöp ithal edilen, katma-değeri oldukça düşük ve çevre etkisi oldukça maliyetli madencilik faaliyetlerinin bu kadar popüler olduğu bir ekonomik atmosferde açıklanan Eylem Planı’nın öngördüğü dönüşümlerin’ hiçbirinin gerçekleşemez olduğunu dile getiren Özkan, öncelikle bu boğucu atmosferin dağıtılması gerektiğini söyledi.

‘Kanal İstanbul Gibi Tüm Yaşamsal Çeşitliliği Öldürecek..’

Özkan, Kanal İstanbul projesi ve AB Yeşil Finansman desteği mantaliteleri arasındaki farka dikkat çekti: “Bir diğer eylem alanı olarak Yeşil Finansman’a erişim ele alınmış genelgede. Anlıyoruz ki beklenti Sınırda Karbon Mekanizması (SKD) ve Döngüsel Ekonomi (DE) düzenlemelerine uyumla birlikte yeşil finansman kaynaklarına erişimin artacağı beklentisi hakim.” Bunun çok iyimser bir beklenti olduğunu söyleyen Özkan, SKD ve DE düzenlemelerinin AYM’nin önemli ayaklarından sadece ikisi belirtti ve Yeşil Finansman’ın önemli kaynaklarından Avrupa Yatırım Bankası’nın artık çevreye olumsuz etkisi olacak projelere finansman sağlamadığını vurguladı.

Giderek artan bir biçimde özel banka fonlarının projelerin çevresel etkilerini göz önünde bulundurduğunu belirten Özkan, sözlerine şöyle devam etti: “Peki Türkiye ne yapıyor? Marmara’da büyük bir ekokırım yaratacak olan Kanal İstanbul projesini hayata geçirmeye çalışıyor, inadına yapacağız diyor. Kanal İstanbul gibi tüm yaşamsal çeşitliliği öldürecek olan bir proje için kaynak arayan ekonomiye yeşil dönüşümü kolaylaştıracak finansman girişi olamaz.”

‘Yeşil Finansmanı Hedefliyor ama Fiiliyatta Gözler Kanal İstanbul Finansmanında’

“Türkiye bir seçim yapmak zorunda” diyen Özkan, Eylem Planı sözde yeşil finansmanı hedeflediğini ama fiiliyatta gözlerin Kanal İstanbul finansmanında olduğunu söyledi. Özkan, yeşil dönüşüm ve siyasi yapı arasındaki ilişkiye dikkat çekerek sözlerini şöyle tamamladı: “Hükümet her alanda yeni eylem planları hazırlayarak 2023’ü işaret etmekten öteye geçemiyor. Bu ülkeye işleyen bir demokrasi ve çoğulcu bir siyaset anlayışı gerekiyor. Tüm bu gerekliliklerle el ele yürüyecek bir yeşil dönüşüm ise kaçınılmaz bir gerçek artık.”