Kayıp Kiliseler: “Bizim Orada da Bir Kilise Vardı“

04 Haziran 2021
Belgeselci Şiyar Dicle ile bir belge ve arşiv niteliği taşıyacak olan Kayıp Kiliseler belgeseli için Fongogo üzerinden başlattıkları kampanyayı konuştuk. Dicle, sadece yapılarla ilgili değil o yapıların çevresinde yaşayan insanların inanç geçmişleri ve o yapılara bakışını da araştırdıkları bir belgesel yaptıklarını söylüyor.

Kayıp Kiliseleri belgeselleştirmek fikri nereden çıktı? Hikayenizi anlatabilir misiniz? Nasıl bir araya gelmeye karar verdiniz? 

Şiyar DicleBelgesel fikri aslında bu topraklarda yaşayanların ‘Bizim orada da bir kilise vardı’ sözleri üzerine ortaya çıkan bir fikir. Neredeyse hepimizin çoğu zaman duyduğu bir cümledir bu. Ancak bahsi geçen bu yapılar hakkında çok az fikir sahibi olduğumuzu düşününce somut bir şeyler yapmak gerektiğine inandık. Böylelikle yaklaşık 2 yıldır yollardayız. Birbirimizi yakından tanıyan ve aynı zamanda uzun yıllar bölgede gazetecilik yapmış arkadaşlar ile yola çıktık. Müslümanlaştırılmış Ermenileri konu alan ‘Saklı Haç’ isimli bir belgesel çekimi yaptık hep beraber. 

Seyahat rotalarınız nereler? Biraz yol hikayenizi de duymak isteriz. 

Belgesel filmimiz neredeyse bütün Anadolu’yu konu alıyor. Yaklaşık 2 yıl olarak planladığımız çekimlere Kars-Erzurum hattından başlayarak daha güneye ilerlemeyi planlıyoruz. Tabii ki şimdiden kesin bir seyahat rotası söylemek zor. Ancak şunu söyleyebiliriz ki; mevsim şartları ve teknik imkanlar dahilinde mümkün olduğu kadar fazla kentte çekim hedefimiz var.

Neden kiliseler? Biraz bu konuyu konuşmak isterim..

Çünkü bu coğrafyada sahipsizler. Çünkü kaderine terk edilmiş muazzam yapıların değerini gelecek nesillere ulaştırma sorumluluğumuz var. Daha da önemlisi kimsesiz kalmışlar. Bizler de bunu korumak için daha görünür hale getirmek istiyoruz. Bir vakitler buralarda ibadet eden ve dünyanın birçok ülkesine dağılan insanlar bunları bize emanet etti ve bizler bu sorumluluğu yerine getirmek zorundayız.

Saklı Haç’ı çekerken ilginizi çeken, aktarmak istediğiniz bir hikâye var mı? 

Belgeselin görüntü yönetmenliği ve kurgusunu yapmıştım. Açıkçası böyle çalışmalarda sizin de bildiğiniz gibi çok fazla hikaye dinliyorsunuz ve bu hikayelerin hepsi kendi içinde inanılmaz acılar barındırıyor. Ve bunların tümünü kayıt altına alırken karşınızdaki insanların duygularına tanık oluyorsunuz, o insanlarla aranızda bir bağ oluşuyor. Yani her yaptığınız röportaj kendi içinde ayrı bir acı barındırıyor. Bunları defalarca dinlemek-izlemek durumunda kalmak insanı çok fazla etkiliyor. Örneğin müslümanlaştırılmış Ermenileri konu alan Saklı Haç belgeseline ismini veren hikâye bizim için apayrı bir öneme sahipti. Onlarca yıldır Müslüman gibi yaşayan yaşlı kadının kimselerin görmesini istemediği sandığında sakladığı haç, yine çekimlerin yapıldığı Eğil ilçesi ve çevresinde yaşayan Ermenilerin katledilip atıldığı Zazaca ‘hezaz’ olarak adlandırılan dipsiz kuyuları görüntülerken fazlasıyla etkilenmiştik.

Kampanyanızda ‘Ermeniler ve Süryanilere ait kayıp kiliseler’ diye belirtmişsiniz. Bu anlamda bugün bu topraklarda yaşamayan Ermeni ve Süryanilerin de bir şekilde görünür hale getiriyorsunuz… Bu açıdan söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? 

Kayıp KiliselerAslında belgeselimizin adı Kayıp Kiliseler ancak manastırlar ve mezarlıklar da bizim çalışma alanımız. Bir arşiv çalışması olarak nitelendirdiğimiz bir çalışma bu. Sadece yapılar değil o yapıların çevresinde yaşayan insanların inanç geçmişleri ve o yapılara bakışını da araştırdığımız bir belgesel. 

Neden belgesel? Belgeselin nasıl bir işlevi olacak. Belgeseli çektikten sonra neyi hedefliyorsunuz, nasıl bir muradınız var? 

Belgeselin öncelikle hedefi az önce de belirttiğim gibi bir arşiv çalışması. Bu çalışmayı bir belgesel haline getirmenin yanı sıra öte yandan proje kapsamında toplanacak görsel ve işitsel malzemeler, oluşturulacak bir web sitesinde harita tabanlı olarak gösterilecek.

Diğer belgeselleri çektikten sonra nasıl tepkiler aldınız izleyicilerin nasıl geri dönüşleri oldu size? 

Saklı Hac belgeselinin ilk gösterimini Diyarbakır’da yapmıştık. Ardından İstanbul’da gösterimini yaptıktan sonra dijital ortamda izleyicilere açmıştık. Açıkçası belgesel yayınlandıktan sonra çok fazla insan bize yazmış ve kendi coğrafyalarında benzer acıları yaşadıklarını dile getirmişti. Teknik anlamda bize ulaşan geri dönüşlerden daha çok hikâye ile karşılaştığımızı söylemek mümkün.

Destekler nasıl gidiyor, son olarak söylemek istediğiniz bir şey ya da çağrınız var mıdır? 

Belgesele fazlasıyla ilginin olduğunu söylemek mümkün tabii. Sosyal medya hesaplarımıza her gün onlarca mesaj geliyor. İnsanlar kendi köyünde yok olamaya yüz tutmuş ibadethane resimleri paylaşıyor bizimle. Destek vermek için bizimle çalışmak isteyenler de var. Bu yüzden bu teklifleri ve paylaşımları çok değerli buluyoruz. Yine belgeselimizin bir kısmı için kitlesel fonlama araçlarını kullanmaya çalışıyoruz. Henüz devam eden bir bağış kampanyamız var. Dileyenler oradan belgeselimize bağışta bulunabilirler.