Camide Cem Yapılabilir Mi?

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Alevilerin ibadethanesi camidir açıklamasından sonra cemevlerinin statü tartışması yeniden gündeme geldi.

CNN Turk’te bir programa katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş cemevlerinin ibadethane statüsüyle ilgili soruya “Alevilerle Sünni kardeşlerimiz arasında hiçbir fark yoktur. Bütün Aleviler kendilerini Müslüman olarak tanımlarlar. Alevilik, İslam dışı gösterilmeye çalışılıyor. Buna zaten Alevi kardeşlerimiz karşı çıkıyor. Tüm Aleviler kendini Müslüman olarak tanımlar. Biz bütün vatandaşlarımıza hizmet götürme noktasında hareket ediyoruz. Kardeşlerimiz cemevlerinde muhabbetlerini yapabilirler, namazların da kılmak istiyorlarsa kılsınlar. Müslümanların ibadet yeri camidir. Camiler hem Sünni hem Alevi’nin ibadet yeridir” şeklinde cevap verdi.

Aleviler Tepkili

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın bu açıklamasını değerlendiren Alevi kuruluşlarından konuya ilişkin PİRHA’ya konuşan Alevi Bektaşi İnanç Kurulu Başkanı Pir Hüseyin Güzelgül, “Biz kadıdan, hacıdan, hocadan fetva almamışız. Bizim pirimiz, rehberimiz, mürşidimiz vardır. Biz dünyayı güzelleştirmek adına, gönülleri, insanlığı güzel eylemek ve bu güzellikleri de pay ederek birlikte yaşamayı isteyenleriz. Bütün inançlar güzel ahlak ve sevgi üzerine kurulmuştur ve varlıklarını da onun üzerinde devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Bizim ibadethanemiz cemevidir, ibadetimiz de cemdir. Farklı inançlar, kültürler ve düşünceler arasında saygı ve dayanışmaya dair ilişkiler yerine bunlar düşmanlık üretiyor. Diyanet, toplumumuzu kutuplaştırmaya, ayrıştırmaya yönelik saygısız hamleler yapıyor” dedi.

Camiler hem Sünnilerin hem de Alevilerin ibadethanesidir sözlerinin siyasi ve cahilce olduğunu söyleyen Cem Vakfı Onursal Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan ise “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Anayasanın 136. maddesine göre kurulma amacı, birliği bütünlüğü sağlayacak şekilde siyaset üstü bir kurum olarak yapılandırıldı. Biz taleplerimizi bugüne kadar siyasi liderlerle barış içerisinde görüşerek halletmeye çalıştık. Mahkeme kararı ile de bu işi kesinleştirdikten sonra, başkanın ortaya çıkıp bu tarz açıklamalar yapmasını yorumlamakta zorlanıyorum açıkçası. Bu tamamen siyasi ve bilgisizce bir davranıştır. Bu ülkede hangi mezhep ya da inanışa sahip olursa olsun herkes üzerine düşen vergiyi ödemiyor mu, ödüyor. Bu ülkenin kalkınması, sorunlarının çözülmesi bu genel bütçeden sağlanmıyor mu? Bu bütçe de sayısı 25-30 milyonu aşan Alevi vatandaşların vergileri yok mu? Olduğu için de zaten AİHM kendi talepleri dâhilinde ihtiyaçlarını da karşılayabilecek şekilde bütçeden pay ayrılmalıdır diyor” dedi.

Peki AİHM Cemevlerinin Statüsü Hakkında Ne Karar Almıştı?

Türkiye’deki iç hukuk tüketildikten sonra 200’ün üzerinde Alevi yurttaş konuyu 2010 yılında AİHM gündemine taşımıştı. Strasbourg’da görülmeye başlayan dava sonucunda AİHM:

Dini toplulukların ne olduklarına devlet veya ulusal yargının değil söz konusu toplulukların ruhani liderlerinin karar verebileceğine, hükümetin Alevileri “Sufi tarikatı” olarak tanımlamasının Alevileri, dini inançlara yasaklar getiren 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun” kapsamına aldığını hatırlatmıştı. Türk hükümetinin “Aleviler kendi aralarında bölünmüş haldeler” tezine “bu durum onların dini bir topluluk olarak hakları olduğu gerçeğini değiştirmez” yanıtını vermişti. AİHM; devletin Alevileri resmen tanınmaması ve hukuksal statü sağlamamasıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve vicdan özgürlükleriyle ilgili 9’uncu maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştı. Strasbourg Mahkemesi, Alevilerin hiçbir kamusal hizmetten faydalanamamalarını da “dini ayrımcılık” olarak tanımlamıştı. Alevi inancını inkârın “laik devleti koruma” teziyle gerekçelendirilmesini de reddeden AİHM, Türkiye’de din ve inançlarla ilgili hukuksal yapının “nötr” kriterlere dayanmadığını ve bu durumun bazı inançların ayrımcılığa maruz kalmasına neden olduğunu not etmişti. Türkiye’de devletin din ve inançlara yaklaşımını “hedefle orantısız” olarak tanımlayan AİHM, Alevilere yönelik uygulamanın “akla uygun ve objektif temele dayanmadığına” ve bu nedenle Alevilere “dinsel ayrımcılık” yapıldığına hükmetmişti.
Kaynak: habercem.com