‘Nefret Suçu Olma İhtimali Titizlikle Soruşturulmalı’

Norveç Helsinki Komitesi, İnanç Özgürlüğü Girişimi, 30 Temmuz’da Ankara’da iki cemevi ve bir Alevi vakfına yapılan saldırılarla ilgili açıklama yaptı. Türkiye’de herkes için din veya inanç özgürlüğünün korunması için çalışmalar yürüten girişimin yaptığı açıklamada, olayın nefret suçu olma ihtimalinin titizlikle soruşturulması gerektiğine vurgu yapıldı.

Türkiye’de nefret suçu mevzuatının yetersiz olduğunun ve bir an önce kapsamlı bir mevzuat düzenlemesine ihtiyaç duyulduğunun belirtildiği açıklamada, yetkililer nefret suçlarıyla mücadele konusunda gecikmeden adım atmaya davet edildi. Bu bağlamda nefret suçlarına karşı, faillere uygulanan cezasızlık politikalarının ortadan kaldırılması da dahil, bir kısmı Nisan 2021 tarihli İnsan Hakları Eylem Planı’nda yer alan, etkili önlemler ve hukuksal düzenlemelerin bir an önce hayata geçmesi gerektiğinin altı çizildi. 

Açıklamanın tamamı şu şekilde: 

‘Ankara’da, 30 Temmuz’da Tuzluçayır Ana Fatma Cemevi, Ege Mahallesi Şah-ı Merdan Cemevi’ne, Gökçebel Köy Derneği’ne Türkmen Alevi Bektaşi Vakfı’na arka arkaya saldırılar düzenlendi. Öncelikle, bu endişe verici saldırılarla ilgili Alevi toplumuna geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Olaylarla ilgili yetkililerin, siyasetçilerin ve sivil toplumun yaptığı açıklamalar ile dayanışma mesajlarını memnuniyetle karşılıyoruz. Bir kişinin gözaltına alındığı açıklanan saldırılarla ilgili etkili bir soruşturma ve kovuşturma sürecinin yürütülmesini bekliyoruz. 

Muharrem orucunun ilk gününde düzenlenen bu saldırılarda hedef alınan mekanlar, ibadet yerleri ve Alevilerle ilişkili kurumlar. Bunun yanında fiziki saldırının hedefi olan kişiler arasında hem bir Alevi dedesi hem de Aleviler var. Tüm bu sebepler, olayla ilgili önyargı saikinin ve olayın nefret suçu olma ihtimalinin titizlikle soruşturulması gerektiğini gösteriyor. 

Geçmişte ve günümüzde inançları nedeniyle, Türkiye’de ayrımcılığa, nefret söylemine ve nefret suçlarına en çok maruz kalan gruplardan biri Alevi toplumu. Maalesef hala sıklıkla, cemevlerine yönelik saldırılar ve Alevilerin evlerinin işaretlenmesi gibi tehlikeli olaylara şahit oluyoruz. Geçtiğimiz sene yayımladığımız Türkiye’de Din veya İnanç Temelli Nefret Suçları 2020’unda tespit edilen 14 nefret suçu veya olayından 8’i de Alevileri hedef alıyordu. 

Türkiye’de nefret suçu mevzuatı yeterli olmaktan uzak ve ivedilikle kapsamlı bir mevzuat düzenlemesine ihtiyaç duyuluyor. Türkiye’de din veya inanç topluluklarının hedefi olduğu nefret suçlarına karşı, faillere uygulanan cezasızlık politikalarının ortadan kaldırılması da dahil, etkili önlemler ve hukuksal düzenlemeler bir an önce hayata geçmeli.  

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Nisan 2021 tarihli İnsan Hakları Eylem Planı’nda bir yıl içinde;

  • ayrımcılık ve nefret suçuna ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir düzenleme yapılması (Faaliyet 4.4.e.) ve 
  • ayrımcılık ve nefret suçları ile kabahatlere ilişkin veri tabanı oluşturulması ve istatistiklerin sağlıklı bir şekilde toplanmasının sağlanması (Faaliyet 4.4.h.) hedefleri hala yerine getirilmiş değil. 

Mevcut durumun etkili bir şekilde analiz edilmesi, buna göre önlemlerin alınması ve mücadele stratejilerinin geliştirilmesi için önyargı saikine göre ayrıştırılmış verilerin toplanması ve kamuyla paylaşılması gerekiyor. Ancak ne yazık ki, verilerin ayrıştırılması ve kamu ile paylaşılması söz konusu Eylem Planı’nda yer almıyor. Buna yönelik çalışmaların da ivedilikle yapılması gerekiyor. 

Bu bağlamda, bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla, nefret suçlarıyla ilgili aşağıdaki adımların bir an önce atılması gerektiğini tekrarlıyoruz:

  • Din veya inanç temelli nefret suçları da dahil olmak üzere tüm nefret suçlarını engellemek ve bu suçlarla ve cezasızlık politikalarıyla mücadele etmek amacıyla nefret suçlarına ilişkin mevzuat düzenlenmesi,
  • nefret suçlarının ayrıştırılmış bir şekilde kayıt altına alınması ve etkin soruşturma yapılması, kovuşturma ve uygun bir yaptırım uygulanması,
  • mağdurların desteklenmesi için ihtiyaçlarına yönelik çok boyutlu tedbirler alınması,
  • kolluk kuvvetleri ile sivil toplum ve din veya inanç toplulukları arasında bilgi paylaşımı ve iş birliğinin güçlendirilmesi.’