‘Eylül 2021, Türkiye – Avrupa Konseyi İlişkilerinde Bir Kış Dönemi Başlangıcı Olabilir’

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 14-16 Eylül 2021’de üye devletlerin daimi temsilciliklerinin katılımı ile toplanacak. Bakanlar Komitesi İnsan Hakları toplantıları olarak adlandırılan ve her yıl Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında gerçekleştirilen bu olağan toplantılar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının ilgili ülkeler tarafından uygulanma süreçlerini denetlenmekte son derece önemli bir rol oynuyor.
Hak İhlalleri ile Mücadelede Önemli Bir Uluslararası Aktör Olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi

Komite, her bir toplantı periyodu bitiminde bir sonraki toplantının gündeminde tartışmayı düşündüğü kararları ilan ediyor. Bu şekilde bir kararın tarafları, kararın işaret ettiği hak ihlalleri üzerinde çalışan sivil toplum kuruluşları ve ilgili diğer kişi ve kurumlar gelişmelerden haberdar oluyor. İlgililer, isterlerse denetim sürecine aktif olarak dahil olabiliyor. 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46/1. maddesi uyarınca Sözleşme’ye taraf ülkeler, AİHM kararlarına uymak ve kararların gereğini yerine getirmek yükümlülüğünde. Bu yükümlülük, ilgili kararlarda tespit edilen ve başvuruculara yönelen hak ihlallerine son vermeyi, ihlalleri ve etkilerini ortadan kaldırmayı gerektiriyor. Yine benzer ihlallerin oluşmaması için gerekli tedbirlerin alınması ve ihlaller nedeni ile oluşan zararların hakça tazmini de gerekiyor. Bakanlar Komitesi tarafından yürütülen denetim sürecinde bu adımların atılması için ilgili devlet tarafından alınması gereken ve bireysel ve genel olarak nitelendirilen önlemler belirleniyor. Devlet ile diyalog halinde kararların uygulanması için bir prosedür işletiliyor.

Türkiye’nin ‘Karnesi’ Bu Konuda da Kötü

Bakanlar Komitesi istatistiklerine göre 2020 sonu itibariyle Komite’nin denetim sürecini sürdürdüğü toplam 5233 karar bulunmakta. Bu kararların 1258’i ‘öncü dava’ olarak nitelendirilen, yani Komite önünde daha önce tartışılmamış, yapısal ve sistemli  hak ihlali sorunlarına işaret eden başvurulara ilişkin. Bu öncü davaların 330’unun uygulama denetimi Bakanlar Komitesi’nin ‘nitelikli denetim prosedürü’ altında yürütülüyor. Nitelikli denetim prosedürüne dahil edilen kararların uygulanma denetiminde Bakanlar Komitesi aktif bir rol üstleniyor, düzenli toplantı gündemine almak da dahil olmak üzere daha etkili olması beklenen bir denetim prosedürü işletiyor.

Komite istatistikleri, AİHM kararlarını yerine getirmede Türkiye’nin ‘karnesi’nin oldukça kötü olduğunu teyit ediyor. Buna göre Türkiye aleyhine verilen kararlardan 624’ü, 2020 sonu itibariyle Türkiye tarafından kısmen veya tamamen uygulanmamış. Bu kararlardan 149’u öncü davalara ilişkin. Bu hali ile Türkiye, denetim süreci hala süren karar sayısı bakımından Rusya’dan sonra (1789 denetimi süren karar ile -217’si öncü dava olmak üzere-) ikinci sırada.

Bu nedenle Komite’nin olağan insan hakları toplantıları Türkiye açısından hiç de kolay geçmiyor. Hemen her toplantı gündeminde Türkiye ile ilgili kararlar görmek mümkün. Ve bu kararlar genellikle Türkiye’deki en sorunlu, yapısal ve sistemli hak ihlali pratiklerini Komite gündemine taşıyor. Bu durum Komite gündemine 2020’de giren iki önemli karar ile Türkiye bakımından daha da ciddileşti: AİHM’in Mayıs 2020’de kesinleşen Osman Kavala/Türkiye ve Aralık 2020’de kesin olarak verilen Selahattin Demirtaş/Türkiye (2) kararları.

Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın Politik Saiklerle Cezaevinde Tutulması Komite Gündeminde      

Her iki kararda da AİHM, başvurucular Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme, Türkiye’nin, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutuklanması ve tutukluluklarının sürdürülmesinde Sözleşme dışı, politik amaçlar güttüğünü tespit etti. Bu nedenle Sözleşme’nin 18. maddesinin -özgürlük ve güvenlik hakkını güvence altına alan 5. madde ile birlikte- ihlal edildiğine karar verdi. Bu bağlamda Mahkeme’ye göre Osman Kavala’nın tutukluluğu, onun bir sivil toplum aktivisti olarak esasen Sözleşme ile korunan hak savunuculuğu çalışmalarını durdurmak, onu susturmak amacı gütmekteydi. HDP’li Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu ise onun muhalif bir politikacı olarak çalışmalarını engellemek ve ülkedeki çoğulcu demokratik tartışma ortamını bastırmak amacı taşımaktaydı. Kararlar, Türkiye aleyhine şu ana kadar verilen ilk ve tek 18. madde ihlal kararları. AİHM, kararlar ile birlikte Türkiye tarafından her iki başvurucunun da ‘derhal serbest bırakılması’ gerektiğine hükmetti. Ancak aradan geçen zamana rağmen Türkiye, gerek Selahattin Demirtaş’ı, gerekse Osman Kavala’yı parmaklıklar arkasında tutmaya devam ediyor. Bunu yaparken de bağımsız ve tarafsızlığı özellikle bu nitelikteki politik davalar bakımından ciddi şekilde tartışmalı yargı makamları eli ile Komite’nin denetim sürecini manipüle etmeye dönük çeşitli taktiklere başvuruyor. 

Osman Kavala kararının kesinleşmesinin, Selahattin Demirtaş kararının kesin olarak verilmesinin hemen ardından Bakanlar Komitesi kararların uygulanmasının denetlenmesi sürecine başladı. Komite, her iki kararın da işaret ettiği ciddi ve yapısal insan hakları ve hukuk devleti sorunlarını ve başvurucuların devam eden ‘tutulma’ hallerini dikkate aldı ve kararları öncü dava olarak sınıflandırdı. Denetimini nitelikli izleme usulü ile başlatan Komite, kararları üç aylık insan hakları toplantılarında ele almaya karar verdi. Komite şu ana kadar Osman Kavala kararının yerine getirilme(me)sini 1-3 Eylül 2020 (pandemi koşulları nedeni ile Haziran 2020 toplantısı bu tarihte yapıldı), 29 Eylül – 1 Ekim 2020, 1-3 Aralık 2020, 9-11 Mart 2021 ve 7-9 Haziran 2021 tarihli toplantılarında görüştü. Selahattin Demirtaş kararı da gündeme 9-11 Mart 2021 tarihi itibariyle eklendi. Başvurucuların avukatları denetim sürecinin etkin bir parçası ve Komite’yi iç hukuktaki gelişmelere dair düzenli olarak bilgilendirmekte. 

Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi olarak her biri kendi alanlarında önemli çalışmaları ile bilinen STK’lar ile birlikte (Osman Kavala kararına dair İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve Selahattin Demirtaş kararına dair aynı STK’lar ile Article 19 ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu) Komite’ye şu ana kadar toplam 6 bildirimde bulunduk. Zira her iki kararın da işaret ettiği Türkiye’deki hak ihlali paternleri son derece önemli ve kararların uygulanmış sayılması için gerekli bireysel ve genel önlemlerin alınması, Türkiye’deki güncel insan hakları ve hukuk devleti sorunlarının aşılmasında önemli bir katkı sağlama potansiyeline sahip. Yine Bakanlar Komitesi’nin uluslararası alanda ağırlığı olan bir aktör olarak bu sorunların çözülmesinde, kararların ortaya koyduğu hak ihlali paternlerinin son bulmasında üstleneceği rolün de sürece katkısı dikkate değer.

Komite, Osman Kavala kararına dair denetim sürecinde şu ana kadar 6 defa Türkiye’den başvurucuyu derhal serbest bırakmasını ‘karar’ formatında talep etti. Komite, bir defa da bu talebi içeren ve istisnai olarak atılan bir adım olan ‘ara karar’ oluşturma yoluna gitti. Bunun dışında Komite, Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını sağlamak için başka adımlar da attı. Örneğin kararın uygulanmasının denetimi sürecini daha sık aralıklı haftalık toplantı gündemine aldı. Komite Başkanı’nın Türkiye Dışişleri Bakanına bu konuda doğrudan mektup yazmasına karar verdi. Konsey üyesi ülkeleri bu konuyu Türkiye ile ilişkilerinde gündeme taşımaya davet etti. Son olarak da Osman Kavala Eylül 2021 toplantısı itibariyle serbest bırakılmadığı takdirde Sözleşme 46/4 kapsamındaki ihlal prosedürünü işletmek de dahil olmak üzere elindeki bütün araçları kullanacağını açıkça ifade etti.

Selahattin Demirtaş kararının uygulanmasının denetimi, karar tarihleri nedeni ile Osman Kavala sürecinden daha sonra başladı. Bakanlar Komitesi, Mart 2021 tarihli toplantısında benzer şekilde Türkiye’den, Selahattin Demirtaş’ın AİHM kararı doğrultusunda derhal serbest bırakılmasını istedi. Komite, Türkiye’den ayrıca Selahattin Demirtaş aleyhine sürdürülen ve AİHM kararı kapsamında kalan bütün yargı süreçlerinin karara uygun şekilde sonuçlandırılmasını talep etti. Bu konudaki denetim süreci devam ederken, Türkiye, Komite’nin Haziran 2021 toplantısında Selahattin Demirtaş aleyhine Mart 2013’te İstanbul Newroz kutlamalarında yaptığı konuşmadan dolayı İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ‘terör örgütü propagandası’ suçlamasından verilen cezanın Yargıtayca Nisan 2021’de (konuşmanın yapıldığı tarihten 8 yıl sonra) onanarak kesinleştiği bilgisini verdi. Komite, Türkiye’den bu konuda daha detaylı bilgi istedi ve kendi sekreteryasının  da bu gelişmeye dair bir değerlendirme yapmasına karar verdi. 

Bu yazı iki bölümden oluşmakta olup ikinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.

Ayşe Bingöl Demir

Üyelik Tarihi: 26 Mart 2021
5 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör