İyisiyle Kötüsüyle Türkiye’de Sosyal Girişim Kurmak

Son yıllarda “sosyal girişimcilik” terimini sıkça duymaya başladık. Türkiye’de sosyal girişimlerin sayısı arttı, sosyal girişimlere yönelik programlar, destekler ve ödüller çoğalmaya başladı. Ticari girişimciliğe ve ticari girişimlere alışmışken, sosyal girişimlerin de girişimcilik alanında sesini duyurmaya başlaması, sektörün zenginliği adına bizi mutlu etti. Sosyal girişimcilik sektöründe faaliyet gösteren üst kuruluşlar, destekleyiciler ve sosyal girişimcilerle, Türkiye’de sosyal girişim kurmanın avantaj ve dezavantajlarının yanı sıra karşılaşılan zorlukları konuştuk.

Sosyal girişimcilik, henüz taze ve genç bir sektör olduğu ve kendi içerisinde inovatif olmayı, esnekliği ve dinamizmi barındırdığı için genç nüfusa olan ihtiyacı göze çarpıyor. Senelerdir her yerde övündüğümüz genç nüfusumuz sosyal girişimcilik alanında da avantaj olarak karşımıza çıkıyor ve Türkiye’nin genç nüfus avantajını bu sektörde kullanması bekleniyor. Bu sektörde faaliyet gösteren Koç Üniversitesi Sosyal Etki Forumu ile görüşmelerimizde, yeni nesil gençlerinin üniversiteyi bitirdikten sonra yapacakları işe inanmak istediklerini, topluma faydalı işlerde çalışmayı tercih ettiklerini öğrendik. Yeni neslin çalıştığı işin kendini ruhsal ve manevi anlamda da tatmin etmesini araması, sosyal girişimciliğe yönelimi artıran başka bir etken… Her ülkenin kendine ait sorunları olduğu gibi, ülkemizin de muhtelif alanlardaki sorunları hepimizin malumu. Sorunların fazla olması hiçbirimizin istediği bir durum olmasa da, bu durum sosyal girişimciler için bir fırsat yaratıyor. Sorun olan yerde çözüm üreten, inovasyon ve değişim yaratan sosyal girişimler kolay benimseniyor, hızlı adapte ediliyor.

Yereldeki Aktörlerin Potansiyeli Yüksek 

Sosyal girişimcilik henüz İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde tanınıyor, biliniyor. Halbuki Anadolu’nun dört bir yanında sosyal girişimlere ihtiyaç var. Bazı şehirlerde kendisinin aslında bir sosyal girişim modeli olduğunu bilmeden faaliyet gösteren birçok yapı, şirket, birey, kuruluş var. Lokal olarak faaliyet gösterecek aktörlerin potansiyeli yüksek ve bu potansiyel, sektöre akıtıldığında yerelde kalkınma adına önemli ve değerli işler çıkabilir. Ayrıca yerel aktörler bu alanın inceliklerini öğrenerek, alandaki destek kuruluşlarını ve diğer imkanları kullanarak, İstanbul ve Ankara’nın kaosundan uzakta güzel işler çıkarabilir.

Türkiye’de Sivil Toplum Gelişmiş Durumda

Türkiye’de günümüz itibariyle 115.000’den fazla dernek, 50.00’den fazla vakıf ve binlerce kooperatif, grup, platform, hareket dahil olmak üzere çok sayıda sivil toplum kuruluşu mevcut. Sivil alandaki aktörlerin sayısının ve işlevinin fazla olması, alandaki işbirliği imkanlarının fazla olduğu anlamına geliyor. Sosyal girişimler de sosyal fayda yaratmayı amaçladıkları için sivil toplumun bir parçası ve sivil toplum ne kadar gelişmişse, tecrübesi, know-how’ı ve saha bilgisi kuvvetli ne kadar aktör varsa, bu tüm alandaki aktörler gibi sosyal girişimleri de pozitif manada etkileyecek ve gelişimlerinde destek olacak hususlardan biri kabul ediliyor.

Sosyal girişimcilikte özel sektöre göre daha rahat, geleneksel sivil toplum kuruluşlarına göre daha inovatif ve daha dinamik çalışma ortamı var. Türkiye’de özel sektörün çalışma şartları hepimizin malumu, genelde uzun mesai saatleri, verilmeyen izinler, insancıl olmayan çalışma şartlarından şikayetçiyiz. Sivil toplumda ise bürokrasinin fazlalığı, işlerin kimi zaman yavaş ilerlemesi ve inovasyonun geri plana atılmasından dem vuruyoruz. Sosyal girişim bu sorunların hepsine %100 kesin çözüm denilir mi henüz belli değil, zira onun da kendi içinde sorunları muhakkak olacaktır, ancak özel sektörün çalışma şartlarından daha esnek olduğu, sivil toplumdan ise inovatif ve dinamik yaklaşımı ile ayrıldığı aşikar biliniyor.

Destekleyici Mekanizmalar Güçlü…

Türkiye’de sosyal girişimcilerin problemlerini çözmek, onlara her anlamda yardımcı olmak ve yalnız kalmamalarını sağlamak için çalışan kuruluşlar var. Dünyada sosyal girişimcilik kavramına adını koyan Ashoka’nın Türkiye şubesi Ashoka Türkiye, 2000 yılından beri Türkiye’de. Ashoka’nın fellowship programı Türkiye’nin dört bir yanında sosyal fayda üretmek için faaliyet gösteren sosyal girişimcileri Ashoka Fellow’u olarak seçiyor ve global Ashoka ağına katıyor. İmece Sosyal İnovasyon Platformu, her yıl Destek Programı adı verdiği ön kuluçka ve kuluçka programı yürütüyor. Bu yıl üçüncüsü gerçekleşecek program, şu ana kadar 25 sosyal girişimciyi desteklemiş durumda.  Koç Üniversitesi Sosyal Etki Forumu (Kusif), üniversitede sosyal girişimcilik ile ilgili eğitimler, dersler veriyor, alanda Türkiye çapında çalışmalar ve araştırmalar yürütüyor, sosyal girişimcilik ile ilgili kaliteli Türkçe kaynak üreterek sektördeki bilinci ve farkındalığı artırmayı hedefliyor.  Bu kuruluşlar harici, Türkiye’de sosyal girişim denilince aklımıza Impact Hub, Sosyal İnovasyon Merkezi, Ibrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Ödülleri, devlet kalkınma ajansları ile Türkiye çapında yürütülen Sosyal Girişimcilik Ağı Projesi, Bilgi Genç Sosyal Girişimci Ödülleri, Sürdürülebilir Kalkınma İçin Yenilikçi Çözümler Derneği geliyor.

Yeni Bir Kariyer Alternatifi Olarak Öne Çıkıyor

Her ne kadar “sosyal girişimcilik” terimi Türkiye’ye ilk olarak 90’ların sonu 2000’lerin başında gelmiş, Ashoka Türkiye ilk sosyal girişimcisi Viktor Ananias’ı 2000’lerin başında seçmiş olsa da, bu sektör Türkiye’de daha yeni yeni adından bahsettirir hale gelmiş durumda. Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı ile toplumsal ve çevresel alanda ihtiyaçlarının fazlalığı düşünüldüğünde, işi bu ihtiyaçlara çözüm üretmek olan sosyal girişimcilik sektörünün önü açık, geleceği parlak gözüküyor, bu sebeple topluma faydalı olmak isteyen kesim arasında yeni bir kariyer alternatifi olarak öne çıkıyor.

Türkiye ekosisteminin sosyal girişimcilik alanında ne yazık ki bazı gelişmemiş yönleri de mevcut tabi:

“Sosyal girişim” kavramı yasal ve mali mevzuatta tanımlı değil

Dünyada sayılı birçok ülkede sosyal girişim kavramı, “sosyal amaçlı şirket” (Belçika), “sosyal etki şirketi” (Lüksemburg), “toplumsal menfaat şirketi” (İngiltere) vb. isimler altında yasal mevzuatta tanımlı. Mevzuatta tanımlı olması, kavramın kapsamının ve hukuki altyapısının belirli olmasını sağladığından, sosyal girişimlere yönelik özel programlar açılmasının, belki özel muafiyetler getirilmesinin imkanını veriyor. Mevzuatta yeri olmadığında, sosyal girişime özgü avantajlar, krediler, programlar kısıtlı oluyor. Hatta yasal mevzuatın olmaması, mali mevzuatta da yer bulamamasına sebep oluyor. Hukuki alanda kapsamı ve tanımı belli bir sınıfı olmadığından, sosyal girişimler hibrit modellerle kuruluyor, çoğunda da şirketleşmek zorunda kalıyor. Şirket kurmak ise, sosyal girişimlerin kâr amacı gütmemesine rağmen (asıl önceliği kâr olmamasına rağmen), kâr amacı güden bir şirket gibi vergi ödemesini gerektiriyor. Mali mevzuatta yeri olmaması, sosyal girişimlere yönelik vergi avantajları veya mali muafiyetler getirmenin önünde engel olarak karşımıza çıkıyor.

Ancak bu önümüzdeki zamanlarda artık bir kısıt olmaktan çıkacak gibi duruyor, zira 1 Şubat 2019’da hayata geçirilen Sosyal Girişimcilik Ağı Projesi kapsamında sosyal girişimler ile ilgili yasal mevzuat çalışmaları halihazırda yürütülüyor.

Sosyal girişimciliğe yönelik toplum bilinci zayıf

Toplum bilincinin zayıf olması aslında sadece sosyal girişimlere özgü bir durum değil, toplumumuzda genel olarak sivil toplum algısının ve sivil toplumu destekleyici yaklaşımın günümüzde dahi oturup oturmadığı tartışılır durumda. Ancak “sosyal girişim” kavramını duyan, bilen ve dahası sosyal girişimlerden alışveriş yapan kitlenin sınırlı bir kitle olması girişimlerin sürdürülebilirliğini sağlaması adına önemli olumsuzluklardan biri olarak baş gösteriyor. Sosyal girişimlerin ürünlerini, hizmetlerini araştıran, bir ürün ya da hizmet almak istediğinde sosyal girişimleri tercih eden bilinçli tüketici, ekosistemin sürdürülebilirliğini sağlaması adına yeterli sayıda değil. Algının yavaş yavaş değişmesi ve bilincin artmasıyla bu husus değişiyor, ancak farkındalık ve görünürlüğün artması adına daha yapılması gerekenler var ve bir yandan da aslında sosyal girişimlerin sayısının artması gerekiyor.

Öte yandan toplumda bu bilinç oturmadığından, sosyal girişimcilerin yaptığı işler kimi zaman anlaşılmıyor, çevrelerince takdir görmüyor. Halbuki sosyal girişimler, toplumsal fayda için çalışan yapılar, bu sebeple toplum için çalışırken toplum tarafından anlaşılamamak, sosyal girişimcileri çıkmaza koyabiliyor.

Kamu kuruluşlarında, yatırımcılarda ve bireysel bağışçılarda sosyal girişim bilinci henüz yerleşmiş değil

Bu aslında toplumdaki bilinç ve farkındalığın az olması durumu ile aynı yerden geliyor. Birçok farklı ülkede, belediyeler ve diğer kamu kuruluşlarının sosyal girişimlere bakışı, sosyal girişimlerin kamunun ve devletin üzerinden yük aldığı, topluma hizmet adına kamuya destek verdiği yönünde; bu sebeple sosyal girişimler yerel kamu kuruluşları tarafından destekleniyor. Bizde ise belediyelerimizin böyle bir bilinci ne yazık ki henüz yok. Aynı şekilde fonlar, bireysel bağışçılar ve yatırıcımların odağında da sosyal girişimler yok, bu da sosyal girişimlerin kendini kabul ettirebilmeleri adına daha fazla görünürlük faaliyetinde bulunmalarını gerektiriyor ve finansman ve yatırım bulmalarının daha uzun bir sürece yayılmasını getiriyor.

Türkiye’de sosyal bankacılık anlayışı yerleşmiş değil, sosyal yatırım fonu yok

Sosyal bankacılık anlayışına örnek vermek gerekirse, İspanya’da Triodos ve Etica gibi değer odaklı bankalar mevcut, sosyal girişimlere yatırım yapıyor, kredi veriyorlar. Fransa’da CIGALES gibi kar amacı gütmeden borç veren kurumlar, Caisse Solidaire du Nord Pas de Calais, France Active, Garantie ve La Nef gibi sosyal girişimlere finans sağlayan şirketler/bankalar, Terre de Liens ve Habitat & Humanisme gibi arazi temelli kurumlar sayesinde arazi ve toprak konusunda çalışan sosyal girişimlere toprak sağlayan kuruluşlar, SIDI gibi kâr amacı gütmeyen kurumlar üzerinden denizaşırı yatırım yapan kurumlar mevcut. İngiltere’de ise, Royal Bank of Scotland Social & Community Capital gibi geleneksel bankalar tarafından reddedilmiş sosyal girişimlere destek olan bankalar, ve Resonance gibi etki yatırımcılarıyla etkisi yüksek ve fark yaratan değişimlere öncülük eden sosyal girişimleri bir araya getiren danışmanlık şirketleri var.

Türkiye’nin sosyal girişimciliği ve girişimleri destekleyen kurum ve kuruluşları yok değil, yukarıda saydığımız gibi bizde de birçok kurum var; ancak bunlar bankacılık ve / veya sosyal yatırım faaliyetlerinde bulunan kurumlar olmadığı için, sosyal girişimlere finansal destekten ziyade daha çok yetkinlik ve kapasite desteği veren kurumlar. Bizde de sosyal girişimlere kredi verecek bankaların, finansman sağlayacak yatırım fonlarının, sosyal girişim yatırımcıları ile girişimleri biraraya getirecek aracı kurumların çoğalması gerekiyor.

Sosyal girişimcilik alanını bilen, tanıyan, alana özel tavsiyeler ve danışmanlık verebilecek uzman ve mentör sayısı kısıtlı

Sosyal girişimcilik Türkiye’de daha taze ve yeni bir alan olduğu için, alanı ve işleyişini bilen gönüllü, uzman ve / veya mentör kişi sayısı az. Mevcutta girişimlere / start-up’lara danışmanlık ve mentörlük yapan uzmanlar dahi, ticari girişimciliği ve özel sektörü tanıdığından ve oradaki işleyişi bildiğinden, sosyal girişimcilere verilen tavsiyeler kimi zaman sosyal girişimciliğin yapısı ve ruhuyla bağdaşmayabiliyor.

Büyük şehirler dışındaki yerlerde destek mekanizmaları kısıtlı

Ne yazık ki İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirler dışında, yerelde faaliyet gösteren girişimcilerin ihtiyacı olduğu bilgiye, know-how’a veya tecrübeye ulaşımı kısıtlı olabiliyor.

Sosyal girişimcilik şu an için büyük şehirlere sıkışmış durumda, ama yereldeki girişimlerin ve alana ilgi duyanların artmasıyla, destekler ve yatırımlar da yerele yönelecek ve diğer şehirlerdeki aktörlere yönelik de çalışmalar yapılacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz Sosyal Girişimcilik Ağı Projesi’nde İstanbul ve Ankara hariç Bursa, Van, Gaziantep, Kayseri, Muğla ve Samsun’un da proje ili olarak seçilmesinin ve kalkınma ajanslarının da proje kapsamında çalışacak olmasının, yerel aktörlerin gelişmesine büyük katkı sağlaması bekleniyor.

**Bu yazıdaki bilgilerin bir kısmı, Ashoka Türkiye Sosyal Girişimcilik Programları Direktörü İstem Akalp, İmece İş Geliştirme ve Strateji Yöneticisi Duygu Kambur, Impact Hub kurucu ortağı Semih Boyacı, Koç Üniversitesi Sosyal Etki Forumu Proje ve Eğitim Sorumlusu Agata Fortuna, Mikado Sürdürülebilir Kalkınma Danışmanlığı kurucusu Serra Titiz ve Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (Tüsev) Genel Sekreter Yardımcısı Liana Varon ile gerçekleştirdiğimiz röportajlardan sağlanmıştır, ilgili röportaj yazılarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

Ashoka Türkiye: “Sosyal Girişimler Bugünün ve Geleceğin İş Modelleri Olabilir”

İmece: “Sosyal Girişimler Dinamik Yapılardır”

Impact Hub: “Bir Sosyal Girişimcinin İş Modelindeki Ana Odağı Yatırımcı Değil, Müşteri Olmalıdır”

Kusif: “Türkiye’nin Sosyal Girişimcilik Potansiyeli Çok Fazla”

Mikado: “Sosyal Girişimcilik, Çözümü, Sorunu Yaşayanlarla Birlikte Tasarlamaktır”

Tüsev: “Sosyal Girişimlerin Dinamizmi İle Sivil Toplumun Tecrübesi Birleşmeli”

Bu yazıda yararlanılan diğer kaynaklar: Kusif Yayınları – Sosyal Finansman Rehberi, www.dernekler.gov.tr,

www.vgm.gov.tr.

Etiketler