Bir Arada: Çocuk, Oyun ve Yaşam

Eğitim Reformu Girişimi tarafından düzenlenen etkinlikte Kadir Has Üniversitesi Cibali salonunda uzmanlar, akademisyenler, öğretmenlerle beraber çocuk, oyun, yaşam konuşuldu.

Oyunun çocukların yaşamında edindiği yeri, eğitimi, kenti konuşmak için bir araya gelinen etkinlikte ERG araştırmacısı moderatör Umay Aktaş Salman konuşmasına eğitimi sadece okulla sınırlandırmamak gerektiğine değinerek başladı. Salman “Çocuklar eskiye oranla çok daha az sokakta vakit geçiriyor. Bunun birçok nedeni var. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de altı çocuktan biri günde sadece 1 saat veya daha az süre sokakta oyun oynayabiliyor. Bu cezaevlerinde mahkumların günlük dışarıda geçirdiği zamanla eş değer.”

“Oyun çocuğun yaşamını prova ettiği yerdir”

Psikolog Betül Bozkurt oyunun yaşam boyu öğrenmenin bir parçası olduğunu belirterek çocuk için oyun ne demek olduğuna değindi. Bozkurt “BM İnsan Hakları Komitesine göre oyun bir haktır.Çocuk oyun sırasında dış dünya ile etkileşime giriyor. Oyun çocuğun fiziksel, duygusal etki alanını etkiliyor.Çocuklar hayatında ne olursa olsun bunu oyununda kurgular. Çünkü oyun çocuğun yaşamını prova ettiği yerdir.” ifadelerini kullandı.

“Dönüşümün eşiğinde büyüyen çocuklar”

Kent ve Çocuk Şehircilik Girişimi Kurucusu Direktör Gizem Kıygı ise çocuk ve kenti nasıl bağlıyoruz sorusunu cevaplayarak konuşmasına başladı. “Kent tehlikeli bir yer. Yabancılarla karşılaşma olasılığımız olduğu bir yer.Çocuklar da bu kentlerde bizlerle beraber yaşayan bireyler.Kentleşme, inşaat, tehlike kentler için yeni kavramlar değil. Fakat çok büyük bir dönüşümden geçiyoruz. Bu dönüşümün eşiğinde büyüyen çocuklar var. En son yaptığımız bir ankette ailelere “Çocuğunuzun sokakta oynamasına izin veriyor musunuz?” diye sorduk. Cevapların çoğu kısa bir süre izin veriyorum ya da izin vermiyorum şeklindeydi. Bu cevapların gerekçeleri komşuları tanımıyorum, güvenli değil gibi hepimizin bildiği duyduğu ifadelerdi.”  diye konuştu.

“Fiziksel oyun yoksa çocuk dijital oyun oynamak ister”

Akademisyen Yavuz Samur çocuklarla yaptığı çalışmasını anlatarak başladığı konuşmasında “5200 çocuğa sordum. Okulda en çok ne oynamak istersiniz diye. İlk cevaplar; futbol, saklambaç, yakalamaca, yerden yüksek gibi oyunlar. Yani çocukların daha çok fiziksel oyunlar oynamak istediğini anladık. Çünkü okul dışında evde, sokakta bu oyunları oynayamıyorlar. Fiziksel oyun yoksa çocuk dijital oyun oynamak ister. Oyun dostu okul projesi başlattık. Diyoruz ki yeni sokaklarımız okullar olmak zorunda. Yeni düzenlemeler yapılmalı. Teneffüs süreleri yeniden değerlendirilmeli, okullar hafta sonu çocukların oyun oynaması için açık olmalı. Farkındaysanız sokakta hiç oyun oynamamış bir nesil geliyor. Sadece İstanbul değil Türkiye’nin her yerinde durum böyle. Giresun’a da gittim Diyarbakır’a da. Aileler korktukları için çocukları sokağa bırakmıyorken artık çocuklar da sokağa çıkmak istemiyor. Çünkü evde teknoloji var.”   diye belirtti.

“Çocuklara serbest zamanlar tanımalıyız”

Öğretmen/Eğitim teknoloğu Sultan Edip ise rahatsız olduğu öğretmen egosu kavramından bahsederek konuşmasını sürdürdü. Edip “Öğretmen olarak çocukla çocuk olmak gerekiyor. Çünkü o zaman onların ne istediğini anlayabiliriz. Sınıfımızda içine kapanık çocuklar var ise onlara sorumluluklar vermeliyiz. Bu şekilde onların çevre ile ilişkisini güçlendirmiş oluruz. Serbest zaman çocuk için kontrol bende anlamına gelir. Bu serbest zamanları onlara bırakmalıyız. Öğretmenler olarak rahatsız olduğumuz bir diğer konu da idarecilerin anlayışlı davranmamaları. Öğretmenin sınıf ile ilişkisine idareciler müdahalede bulunmamalıdır. “ dedi.