STK’larda Demokratik İşleyiş…

STK’lardaki demokratik işleyişin mevcut sorunlara rağmen geçmiş dönemlere göre daha iyi bir noktada olduğu; özellikle Z kuşağı gibi yeni nesillerin etkisiyle iyileşme ivmesinin arttığı belirtiliyor.

Sivil Toplumun Geleceği projesi kapsamında hazırlanan bu analiz, STK’ların kendi içindeki demokratik işleyiş düzeyini, bu konudaki yaklaşımları ve çözüm önerilerini ortaya koymak amacıyla yapıldı. Sivil Toplum İhtiyaç ve Motivasyon Araştırması nitel bölümündeki görüşmelerden edinilen verilere göre; sivil toplumda diğer alanlara göre demokratik işleyiş görece daha iyi olsa da sivil toplum aktörleri bu konuda daha etkili mekanizmalara ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyorlar. 

Türkiye’de toplum, siyaset ve devlette var olan demokratik bilinç ve işleyiş sorunu, sivil toplum kuruluşlarına ve aktörlerine de yansımaktadır. Bu temel probleme rağmen, STK’lardaki demokratik işleyişin düne göre bugün daha iyi bir noktada olduğu; özellikle Z kuşağı gibi yeni nesillerin etkisiyle iyileşme ivmesinin arttığı ifade edilmektedir. 

Sivil toplum aktörleriyle yapılan mülakatlarda; kurumlarda düşünce ve ifade hürriyetinin kısıtlılığından, dikey hiyerarşiden, istişare mekanizmasının işletilmemesinden, diyalog kanallarının yeterince açık tutulmamasından, politika ve kararların yönetici komitelerince alınmasından, yönetici pozisyonlarında sirkülasyon olmamasından, patronaj ilişkilerinden şikâyetler ön plana çıkmaktadır. Gerek STK’lar arasında gerekse STK’ların kendi içinde bireysel ve kurumsal anlamda ciddi oranda kendi alanını koruma eğilimi olduğu; bu durumun büyük STK’ların küçük ölçekli kuruluşların gelişmesini engelleyerek baskın ve üstün duruma geçmesine neden olduğu belirtilmektedir.

Sivil toplum aktörleriyle yapılan mülakatlarda öne çıkan başlıca problem alanlarına yönelik tespitler, talepler ve öneriler şunlardır:

  • Sivil toplumda demokrasi, yeterli olmamakla birlikte, toplumun geneline göre daha ileri seviyede.
  • Bir STK devlete ne kadar yaklaşırsa o kadar antidemokratik oluyor.
  • Büyük imkânlara, büyük politik ilişkilere sahip olan; büyük fon kaynaklarını, bütçeleri kontrol eden STK’ların yönetim organlarında sirkülasyon ve rotasyon olmuyor.  Bu durum, demokratikleşmenin, kurumsallaşmanın ve şeffaflığın önünde bir engel olarak görülüyor. Bu handikabın aşılması için yönetim organlarının seçiminde birtakım kotalar konulması ve yöneticiler için süre sınırlaması getirilmesi öneriliyor.
  • Sonuç odaklı değil, aktivite odaklı çalışılıyor. Üretilen projeler “araç”ken “amaç” haline dönüşebiliyor. Bu da gerçek amacın ıskalanmasına sebep olabiliyor. Bir projeyi gerçekleştirip o faaliyeti yapmış olmak, sorunun çözüldüğüne dair yanılgıya yol açabiliyor.
  • STK’larda yatay hiyerarşi için, kimin önde olduğunun belli olmadığı çember modeli öneriliyor.
  • STK’ların bir fikrinin olmasından çok, şiddete ve dışlamaya dönüştürmeden fikir tartışmasının yapılabiliyor olması önemseniyor. 
  • STK’ların kendileri gibi düşünmeyen insanları da davet edip dinlemek, anlamaya çalışmak ve onlardan bir şeyler öğrenmeye açık olmak gerektiği savunuluyor.
  • Kimi STK’larda karar mekanizmaları çok sesliliğe ve çok kültürlülüğe açık olsa da zihniyetin demokrasiden uzak olduğu tespitinde bulunuluyor. Demokratik bir yapıdan beklenin farklılıkları tolare etmek değil, onları anlamaya çalışmak ve o farklılık yoluyla dönüşüme açık olmak, kendi ajandasının dışına çıkabilmek olduğu ifade ediliyor.
  • Açık iletişim, şeffaflık, hesap verebilirlik, bütün datalara erişim gibi konularda sorunlar olduğu; AB fonlarını kullanan kuruluşlarda, sıkı denetim sayesinde bu sorunların minimuma indiği görülüyor.
  • Yönetişim mekanizması kurması, politika belgeleri geliştirilmesi; bu politika belgelerinin sivil toplum kuruluşunun üye ve gönüllüleri tarafından okunmuş, anlaşılmış olması öneriliyor.
  • Z kuşağının süreçlere dahil olmasıyla kurum içi demokrasinin gelişeceği savunuluyor. Çünkü bu kuşağın hiyerarşik yapıdan hazzetmediği; sorunu gören ama çözümün bir parçası olmayı isteyen bir kuşak olduğu; talimatları yerine getiren değil, kendisini karar alıcı mekanizmanın içerisinde görmek isteyen bir zihniyette olduğu belirtiliyor.
  • Feminist örgütlerin diğer örgütlere göre nazaran birbirine daha fazla alan açtığı; bilgi ve deneyimlerini paylaştığı, dolayısıyla demokratik bilincin daha yüksek olduğu kanaati öne çıkıyor.

Sonuç olarak; 

  • Hak savunuculuğu ve demokratik toplum inşa etme iddiasını taşıyan, varoluşunu demokratik değerlere borçlu olan sivil toplumcu bireylerin ve kuruluşların, bu değerleri daha fazla içselleştirmesinin gerekliliği 
  • STK’lardaki kurumsallaşma zaafiyetinin demokrasi eksikliğini beraberinde getirdiği, 
  • Takım çalışması, karar verme, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi kavramların içselleştirilmesi; STK’ların bu konularda eğitilmeleri ve kendi kendini yönetme kuralları belirlemeleri gerektiği,
  • Konsensüse bağlı yatay karar alma süreçlerinin bir kültüre dönüşmesinin özellikle gençlerin sivil toplum faaliyetlerine katılımını teşvik edeceği; kuruluşların karar alma, yürütme ve denetleme aşamalarında verimliliği artıracağı gibi hususlar ön plana çıkıyor.