Akademik Bilginin Daha Kolay Tüketilebilir Bir Versiyonu: Daktilo 1984

Daktilo 1984’ün kurucularından ekonomist Enes Özkan ile daktilo1984.com'un kuruluş hikâyesi, yayın politikaları ve sivil alanda çoğulculuğu konuştuk. Özkan; “Daktilo 1984 olarak akademik bilgiyi daha kolay tüketilebilir bir versiyona getirip öyle sunuyoruz, standart bir gazete haberinin ortalamasının çok çok üstünde olan içerikler üretiyoruz.” diyor. 

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben İstanbul Üniversitesi’nde çalışıyorum, ekonomistim. Aynı zamanda da Türkiye’de uzun yıllardır dergi çıkartmak, yayın evlerinin çeşitli faaliyetlerine yardımcı olmak vs suretiyle yayıncılık alanında, başka alanlarda faaliyet göstermeye çalışıyorum. Yoğun olarak iktisat çalışıyorum ama Türkiye’nin özel koşullarından dolayı daha çok maddi-ekonomik konular üzerine çalışmalar yapıyoruz. Daktilo 1984’ün de kurucularından biriyim. 

Daktilo1984.com kuruluş hikâyesi nasıl başladı?

Biz aslında daha öncesinde bir dergi çıkartıyorduk, ismi Liber Plus’dı. Fakat bu dergiyi bir süre sonra çıkaramadık çünkü bu işlerin dağıtımı, organizasyonu vs çok zor. Yani dergiyi çıkarttıktan sonra “dergi çıkarttık ve literatüre bir katkı sunduk” deyip iş bitmiyor. Amaç da zaten böyle bir akademik dergi çıkartıp literatüre sunmak değildi. Düşüncelerimizi daha güçlü bir şekilde yaygınlaştırabilmek ve sesimizi daha güçlü duyurabilmekti ama bir süre sonra çeşitli sorunlardan dolayı Liber Plus’ı çıkartamamaya başladık. O sırada da Daktilo 1984’ü kurduk. Tabii tek başımıza değildik. Birçok arkadaşımız da yardımcı oldu ve onlarla birlikte kurduk. İlk başta sadece web sitesinde yazılar yayınlıyorduk. O süreç de bayağı iş çıktı çünkü şimdiki alternatif birkaç platform da yoktu. 

Daktilo 1984, biraz farklı bir platform olarak gün yüzüne çıkmış oldu. Çoğunlukla da benim gibi doktora sürecindeki insanlardan bayağı teveccüh gördü ve birçok arkadaş da yazılarıyla katkı sağladı. Sonradan da YouTube yayınlarına başladık. Kuruluşundan aşağı yukarı 2 yıl geçti ve yaptığımız programlarla 500’ü aşmışız. Bizim kendi açımızdan iyi gitti ama başarımızın sırrına gelince…

“Biz burayı niye kurduk?”

Sesimizi duyurabileceğimiz bir medya ortamı yoktu. Biz hiçbirimiz medyacı değiliz yani bizim çoğunluğumuz akademisyen, birkaç tane de profesyonel arkadaşımız var. Normalde bizim medya ya da medya yönetimiyle bir ilgimiz, deneyimimiz yoktu ama baktık sesimizi duyurabileceğimiz bir mecra yok. Ve gittiğimiz toplantılarda, konferanslarda, çevremizde yurtdışına yerleşmiş fakat Türkiye’ye olan ilgisini kaybetmemiş birçok insan var ama onların da sesini bir şekilde duyurabilecekleri mecra sayısı sınırlıydı. Böyle bir alternatif olsun, alternatif medyanın içinde de bir alternatif olsun diye Daktilo 1984’ü kurmuş bulunduk.

Şu ana kadar her şey iyi gidiyor ama başarı mevzusuna gelirsek… “Biz ne zaman kendimizi başarılı addederiz?”  Amacımızı gerçekleştirdiğimiz zaman. Peki “Amacımız ne?” Türkiye’nin Batı standartlarında bir demokrasiye geçmiş yapması. Yoksa Daktilo 1984 zaten kendi çapında büyür, küçülür, var olur, yok olur… Bunların hiçbirisi bizim için çok önemli değil. Daktilo 1984’ü kurduk ve burayı merkez medyanın üstü yapacağız gibi bir amacımız yok. Bizim amacımız bu ülkenin daha yüksek demokratik standartlara geçiş sağlaması. 

Daktilo1984.com’un yayın politikası nedir?

Biz zaten temelde muhalif mecrayız. Bunun yanı sıra bizde yoğun olarak analiz içeren yazılar ve analiz içeren içerikler bulunuyor hem YouTube kanalımızda hem web sitemizde.

Biz Daktilo 1984 olarak daha doyurucu, akademik bilgiyi daha kolay tüketilebilir bir versiyona getirip öyle sunuyoruz ama standart bir gazete haberinin ortalamasının çok çok üstünde olan içerikler üretiyoruz. Ve herkes kendi alanında yazdığı yazıları daha tüketilebilir forma soktuğu zaman içerik açısından hem doyurucu hem de dolu dolu oluyor. Bizim yayın politikamız zaten tek cümle. O da sitenin hakkımızda kısmında yazıyor. “Dil, din, ırk ve cinsiyet vb temelli ayrımcılıkları içermeyen her içeriği kabul edebiliriz.” Tabii özgün standartlarımız da var. Mesela, açıkça yanlış bilgilendirme olmaması. Yani birilerine göre yanlış birilerine göre doğru değil. Açıkça rasyonel olarak bakıldığında yanlış bilgilendirme olmaması şartı ve bu ayrımcılıkları içermediği zaman ve belli bir kalitenin üstündeyse tüm içerikleri kabul ediyoruz. Web sitemizde de YouTube’da da bu yolu sergiliyoruz. Onun için insanlar bize bir yazı gönderirken veya bir program, podcast vs önerirken kendilerini bayağı rahat hissediyorlar. Podcast yayınlarında da bayağı iyiyiz yani bayağı podcastimiz var.

İçerik üretenler de kendilerini rahat hissedebiliyor. Bu mecrada ben kendimi rahat ifade edebilirim, ben ayrımcılık içeren bir şey yapmadığım, söylemediğim zaman kimse bana engel olmuyor, konuşmak istediğimi konuşabilirim tarzında düşünüyorlar. Bu nedenle o teveccühle hâlâ devam ediyor.

Daktilo 1984 deneyiminden hareketle sivil alanda çoğulculuktan bahsedebilir misiniz?

Aslında biz kuruluş aşamasında irtibata geçtiğimiz çoğu arkadaşlarla birbirimizi uzun süredir tanıyan insanlarız. Biz ve Türkiye’de liberal isimlerin bol olduğu bir mecrayız ama yayınlarımıza ya da yazılarımıza baktığınızda bu tonu pek göremezsiniz. Çünkü bizim hedefimiz sadece bir ideolojinin, bir fikrin savunusunu yapmak değil. Yani liberalizmse o zaman biz liberalizmi yaşayalım ve herkese bir özgür alan yaratalım moduyla takıldığımız için biraz daha farklı gruplarla iş birliği yapabiliyoruz. Bu bizim için önemli ve zaten sivil alanda çoğulculuk ve birlikte iş yapma kültürünün gelişmesi ancak bu şekilde sağlanır. Mesela, ben çok çalışmama rağmen kendimi kapatmıyorum. Bir yandan doktora tezimi yazıyorum bir yandan Daktilo 1984’ün işleri, çocuk, hayatın başka sorumlukları, sürekli birileriyle bir yerlerde beraberiz. Karşımdaki insanlar da öyle. Farklı kamplardan farklı ideolojik görüşlerden insanların bir arada iş yapabilmesi, iş yapma kültürünün olması biraz daha o sivil alandaki çoğulculuğun artmasıyla olacak diye düşünüyorum. 

Bir de şöyle bir durum var; bir işin profesyoneli, o işe profesyonel açıdan bakan insan aslında şöyle düşünür. Ben bu başarmalıyım! Nasıl başarabilirim, bunun için planım ne? Bunları konuşur.

Eğer siz bir işin acemisiyseniz bir yerden sonra iş, “ben haklıyım, haklı çıktım, şöyle oldu, böyle oldu” muhabbetine dönüyor. Bu muhabbetleri bir kenara bırakıp sürekli her düştüğümüz yerde yeniden kalkıp elimizdeki kartlara yeniden bakıp piyasayı ya da insanları yeniden ölçümleyip rasyonel olarak düşünüp “Acaba buradan istediğimiz hedefe nasıl gidebiliriz?” Diye düşünmeliyiz.

Türkiye’de toplumun çok büyük bir kesimi yukarıda bahsettiğim gibi daha yüksek demokratik standartları talep ediyor. Bu rasyonel düşünceyi ve bakış açısını geliştirirsek sivil toplumda, çoğulculukta çok daha iyi olacak.