“Sivil Toplum ve Siyaset Eşit Seviyede İlişki Kurarak Birlikte Politika Üretmeli”

Sivil toplum ve siyaset ilişkilerini konuştuğumuz katılımcılar, sivil toplum ve siyaset arasındaki hiyerarşik ilişki biçiminin ve zihniyetin değişmesi gerektiğinde ortaklaşıyor. İki aktör arasındaki ilişkinin nasıl değişebileceğine ilişkin çeşitli öneriler sıralayan katılımcılar, sivil toplumun gücünün artması halinde siyasetle eşit seviyede ve birlikte politika geliştirilebilmesinin mümkün olduğunu düşünüyor.

İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Fuat Keyman, Yazar ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Etyen Mahçupyan, SES Eşitlik Derneği Başkanı Gülseren Onanç, Saadet Partisi GİK Üyesi Muammer Bilgiç ve Zarakol İletişim Hizmetleri Ajans Başkanı Necla Zarakol, deneyimleri çerçevesinde farklı açılardan sivil toplum ve siyasiler arasındaki ilişkinin mevcut durumunu ve demokratik bir toplumda nasıl olması gerektiğine ilişkin zihin açıcı tespitlerde bulunuyor.

Hiyerarşik İlişki Biçimi ve Zihniyeti Değişmeli!

Her beş katılımcının mutabık olduğu ilk husus sivil toplum ve siyaset arasındaki hiyerarşik ilişki biçimi ve zihniyetinin değişmesi gerektiği yönünde. Etyen Mahçupyan, “STK’ların değerini anlayacak bir zihniyet dönüşümü” olması gerektiğini ve bu dönüşüm sayesinde siyaset ve sivil toplum arasında yeni ilişki biçiminin üretilmesi gerektiğini söylüyor. Mahçupyan’a göre, sivil toplum ve siyasiler arasında yeni kurulacak olan ilişkide bilim insanları dahil olmalı ve yeni ilişki biçiminin şekillenmesinde bilimin rolü yadsınmamalı.

Gülseren Onanç da benzer şekilde iki aktör arasındaki hiyerarşik ilişkinin değişmesi ve yerini eşitlikçi bir yapıya bırakmasıyla sivil toplumun gücünü savunduğu haklardan alarak özgüveninin yerine gelmesini mümkün görüyor: İki aktör arasında kurulacak olan eşitlikçi yapıda siyasilerin kendilerini “hizmetkâr” olarak algılayan bir siyasi anlayışa ihtiyaç var.

İki aktör arasındaki ilişki biçiminin değişmesi gereğinde mutabık olan katılımcılar, bunun nasıl gerçekleşeceğine dair, ilk aşamada, Necla Zarakol’un belirttiği gibi, öncelikle sadece birbiri dinlenmeli ve empati yapılmalı, bunun için gayret gösterilmeli: “Birbirlerine kulak veren siyasiler ve sivil aktörler arasında kurulacak olan ilişkide ‘kimsenin kimseye borçlu kalmaması'” gerekiyor.

İki Aktör Arasındaki İlişkinin Değişmesi için Sivil Toplum Güçlenmeli

Sivil toplum ve siyasiler arasındaki ilişkinin değişmesi için sivil toplumun güçlenmesi gerektiğini belirten Muammer Bilgiç’e göre, “Bir şeye gücünüz yoksa sadece talepte bulunursunuz ama gücünüz varsa yapmak istediklerinizi gerçekleştirirsiniz.” Diğer bir deyişle, siyasilerin anlayışında değişim beklemekten ziyade sivil toplum kendi gücünü ve etkinliğini artırarak siyasiler üzerinde bir baskı mekanizması oluşturabilir.

Sivil Toplumun Bağımsız Olmalı

STK’ların hem maddi anlamda hem de söz sözleme anlamında bağımsızlığının çok kritik olduğunu söyleyen Mahçupyan, bunun sağlanması için belli kriterleri yerine getiren STK’ların devletten karşılıksız olarak varlıklarının idamesi için asgari seviyede maddi destek verilmesini mümkün kılacak bir kanuni düzenleme yapılabileceğini ve bunun Türkiye’deki kamusal alanı çok zenginleştireceğini belirtiyor.

Sivil Toplum Politika Geliştirebilmeli

Sivil toplumun politika geliştirebilecek şekilde kendini geliştirmesi, dahası siyasilerle birlikte ortaklaşması gerektiğini belirten Gülseren Onanç, iktidarların üzerine baskı kurabilmek için geniş kitleleri inandırabilecek bir düşünsel altyapının da oluşturulması gerektiğini; kamuoyunda da bu konuda farkındalığı ve baskıyı arttırmak gerektiğini kaydediyor. Onanç’a göre, sosyal medyayı etkili kullanmak geniş bir kitlenin sivil toplumun savunduğu davaya sahiplenmesinde önemli rol oynuyor.

Fuat Keyman da benzer şekilde, sivil toplumun sadece kendi işine değil aynı zamanda Türkiye’nin daha iyi yönetimiyle ilgili politika üretimine kayması gerektiğini; bunu yaparken sivil toplum alanında artık sadece sivil toplum aktörlerinin olmadığını, aktivistlerin, kooperatiflerin de olduğu bir yeni yerellik alanı olduğunu belirtiyor.

Sivil Toplum Tüm Kesimlerle Temas Kurabilmeli, Güven Telkin Etmeli

Onanç’tan farklı olarak Muammer Bilgiç, siyasiler karşısında sivil toplumun güçlü bir aktör olarak kendine yer bulabilmesi için tüm toplumsal kesimlerle temas kurması gerektiğini, sosyal medya gibi araçların doğrudan temas kurulmadan STK’ların gücünü artıramayacağını düşünüyor. “Temas sayısı arttığında yani insanın insana teması arttığında sivil toplumun etkisi daha da artacaktır. İnsanlar öncelikle yakın temasla oldukları insanlarla fikirlerinden ziyade onların güvenilirliğini önceliyorlar” diyen Bilgiç, hangi fikirden, hangi ideolojiden olursa olsun, öncelikle güven telkin etmenin en etkili yol olduğunu düşünüyor.

Fuat Keyman da “Diğer aktörlerle sivil toplum alanındaki yeni ve farklı aktörlerin de dahil edilerek ilişki kurulmalı” diyor ve sivil toplumun bu şekilde, iş birlikleri ve kapsayıcılığı sağlayarak kendi etkisini artırabileceğini ekliyor.

“Sivil Toplum ‘Yeni Yerel’ Koşulları İyi Okuyarak, Kapsayıcı Olmalı”

İki aktör arasında ilişki biçiminin nasıl değişebileceğine dair en kapsamlı önerileri sıralayan Fuat Keyman “yeni yerellik” kavramı üzerinden sivil toplumun hem kendi içinde hem de Türkiye’nin daha iyi yönetilmesiyle ilgili politika üretebilecek kapasiteye sahip olması gerektiğinin altını çiziyor. Keyman küreselleşme ile birlikte eş zamanlı olarak “yeni yerellik” kavramının dikkate alınması ve sivil toplum için ortaya çıkan olumlu ortamın değerlendirilmesi gerektiğine işaret ediyor.

Keyman’a göre sivil toplum ile siyasi aktörler arasında yeni yerellik ekseninde kurulacak yeni ilişkide öne çıkan temel hususlar şunlar:

1- Yerel yönetimlerin, muhalefetin ve iktidarın ciddi ve güvenilir; hem işbirliği hem de haklar ve özgürlükler temelinde kapsayıcı olması gerekiyor.

2- Sivil toplum aktörlerinin süreci iyi okuyarak birbirleriyle ilişkiye girmeleri ve iş birliğini artırmaları çok önemli.

3- Türkiye’de siyasette ittifakları dikkate alarak, bu ittifakların dışında, sivil toplum ve “yeni yerellik” temelinde bir siyaseti (işsizlik, kent yoksulluğu, gıda gibi çok önemli konuları dikkate alarak) sivil toplumun siyasetin yeni parametrelerine adapte olması; buna uygun bir hareket tarzına girmeleri gerekiyor.

Sivil toplumun kendisini yerelleştirmesi, aynı zamanda küresel ve diğer sivil toplum örgütleriyle yani kendisinin de kapsayıcı olması lazım” diyen Keyman, bunun koşullarının yavaş yavaş ortaya çıkmakta olduğunu söylüyor.

Küreselleşmenin aldığı seyir içinde yeni yerellik kavramının giderek daha önemli olacağını ve Türkiye siyasetini sadece siyasi partiler, liderler değil, Türkiye’nin sorunlarının çözümünün bu gidişat temelinde daha çok belirlenmeye başlanacağını düşünüyor.

Bu ‘yeni yerellik’ kavramının altını çizilmeli; bu süreçte sivil toplum için bir olumlu ortam ortaya çıkıyor.

4- Sivil toplum, yerelden küresele giden bir etkileşim ağıyla (yerel yerel yönetimler, küresel aktörler, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler) kapasitelerini artırabilirler.

5- Yeni yerellik ve küresellik arasındaki ilişkiye göre, STK’lar kendilerinin etkilerini nasıl artırabilecekleri konusunda bir çabaya girmeleri çok önemli. Türkiye’de “yeni yerellik” anlayışıyla şekillenecek olan yerel yönetimlerde, sadece kimlik ve demokrasi, haklar değil aynı zamanda temel ihtiyaçlarının gerçekleştirilmesiyle de ilgili mücadele etmek çok önemli.

Burada eşitlik ilkesi çok önemli, yani hak, haysiyet ve eşitlik temelinde bir üçgende kendilerini konumlandırmalılar. Mümkün olduğu kadar esnek olmalılar yani hantallaşmamalılar. Bu şekilde yeni dünyayı iyi okuyarak, aktörlerin kendilerini yeni koşullara göre yeniden yapılanmaları gerekiyor.

6- Bir sivil toplum örgütünün “yeni yerellik” anlayışıyla hareket ederken, kapasite ve meşruiyet arasındaki ilişkide dengeyi koruması, kapasiteyi artırırken meşruiyeti azaltmaması gerekiyor.

Fuat Keyman, ‘yeni yerel’ kavramı ekseninde yeni koşulları iyi okuyarak, kapsayıcılığı ön plana çıkararak ve diğer aktörlerle iş birlikleri içinde sivil toplumun kendini güçlendirmesi gerektiğini düşünüyor.