“Halk Sağlığı ve Sosyal Politikalar Bütüncül Bir Yaklaşımla Ele Alınmalı, Dayanışma Artırılmalı”

Sivil Sayfalar, European Endowment for Democracy desteği ile sivil toplum ve yerel yönetim temsilcilerinin katılımıyla “Halk Sağlığı ve Sosyal Politikalar” başlıklı online bir çalıştay gerçekleştirdi. Salgının yoksullaşmayı derinleştirmesine rağmen sosyal hizmet politikalarının yetersiz kaldığında ve halk sağlığının ‘tek sağlık’ yaklaşımının bütün olarak ele alınması gereğinde birleşen katılımcılar, öncelikle sivil aktörler arasında daha etkin güç ve iş birliği yapılması gerektiğinin altını çizdiler.

“Halk Sağlığı ve Sosyal Politikalar” başlıklı çevrimiçi çalıştayın ilk bölümünde katılımcılar pandemi koşullarında halk sağlığı ve sosyal hizmet alanında mevcut durumu değerlendirirken, ikinci bölümünde iyi uygulama örnekleri ile sürdürülebilir yapıların oluşması için nelerin yapılması gerektiği tartışıldı.

Toplantıda ilk söz alan Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’ndan Gonca Şahin, İstanbul ve Gaziantep’te Türkiyeli ve Suriyeli kadınlarla beraber dayanışma ağlarını harekete geçiren Evden Eve Mahalle programından söz etti. Program kapsamında kadınların dijital araçlarla mahallerde sorunları tespit ettiklerini belirten Şahin, çıkan sonucun “katmerli bir yoksullaşma” olduğunu belirtti. Özellikle kayıtlı olmayan mültecilerin en temel insani haklara ulaşmasının bile imkansızlaştığını gözlemlediklerini belirten Şahin, Türkiye’de sosyal güvenlik ağlarının güçlü olduğu kabulüne karşın sahada dayanışma ve komşuluk ağlarının zayıf olduğunu, salgının bir izolasyon sürecine sebep olduğunu ifade etti.

Dayanışma ağlarının kadınlar düzeyinde kuvvetlendirilmesi, özellikle afet gibi kriz dönemlerinde çok daha önemli hale geldi.

Şahin’in konuşmasında yapılması gerekenlere dair önerisi dayanışma ağlarının kadınlar düzeyinde kuvvetlendirilmesi, özellikle afet gibi kriz dönemlerinde bunun çok daha önemli hale geldiği idi. Buradan hareketle, Şahin, kamu politikalarının oluşturulmasında yerelde bu kadın dayanışma ağlarının dikkate alınmasının gereğinden bahsetti.

Çalıştaya Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUDER) adına katılan Ramazan Yüksel, dernek üyelerine yönelik olarak çevrimiçi toplantılar üzerinden pandemi sürecinde verilecek psiko-sosyal desteklere ilişkin bilgilendirme çalışmaları yürütüldüğünü, İstanbul’da İl Sağlık Müdürlüğü büneysinde kurulan KORDEP (Koronavirüs Ruhsal Destek Programı) çalışmasının bir bileşeni olarak yer aldıklarını kaydetti.   belediye çalışanlarına yerel düzeyde halk sağlığı konusunda bilgilendirme çalışmaları yaptıklarını anlattı. Kamunun pandemiye müdahalede yetersiz kaldığını söyleyen Yüksel, sivil toplumun aktif çalışmalar yürütmesine karşın etki alanının sınırlılığı nedeniyle topluma erişimde eksik kaldığını düşündüğünü kaydetti. Huzurevinde çalışan bir sosyal hizmet uzmanı olarak, sokağa çıkma yasağının 65 yaş üstü bireylerde yarattığı tahribatı yakından gözlemlediğini kaydeden Yüksel, pandemide yetersiz kalan merkezi hükümet ve yerel yönetimlerin, salgın sonrası dönemde yoksullukla mücadelede sosyal hizmetlere ihtiyaç duyacak kişiler için planlı ve programlı bir çalışma yürütülmesi gereğine işaret etti.

Yoksulluğun artışının nedenleri sorgulanmalı; kamuyu da belediyeyi de bu konuda sarsmak gerekiyor.

Derin Yoksulluk Ağı’nda Hacer Foggo, saha çalışmalarında derin yoksulluk içindeki kişiler arasında en fazla akciğer hastalığı görüldüğünü, birçok çocuk ve bebeğin hava makinesi kullandığı bilgisini paylaşarak, yoksulluk, hava kirliliği ve sağlık arasındaki ilişkiye vurgu yaptı. Foggo, yoksulluğun artışının nedenlerinin sorgulanması ve ilgili tüm aktörler arasında bir koordinasyonun oluşturulması gerektiğini vurguladı ve “kamuyu da belediyeyi de sarsmak gerekiyor” dedi.

İstanbul Kent Konseyi’nden toplantıya katılan Esin İleri, faaliyetlerini pandemi kısıtları altında 20 farklı çalışma grubu altında şekil vermeye çalıştıklarını ve hem Büyükşehir Belediyesi hem Valilik ile eşit mesafede durmaya gayret ederek politikalarını şekillendirmeye çalıştıklarını söyledi. İleri, İstanbul’da faaliyetlerini yürüten tüm sivil aktörlerin Kent Konseyi’ni bir platform olarak, kendi aralarındaki iletişimi ve iş birliğini artıracak kullanabileceklerini söyleyerek, katılıma açık oldukları mesajını verdi.

Sivil Sayfalar Halk Sağlığı ve Sosyal Politikalar Çalıştayı

Mülteciler Arasında Farklılaşan Sağlık ve Sosyal Hizmetlere Erişim Sorunları

Toplantıya Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nden (SGDD-ASAM)  katılan Belma Beyaz, pandemi sürecinde mültecilerin istihdamına katkı sağlayan çalışmalar yürüttüklerini, evde bakım hizmetlerine kadın mülteci istihdam edilmesini sağlayan bir çalışma yürüttüklerini paylaştı. Halk sağlığı konusu bir bütün olarak görerek göçmen merkezlerinde psikososyal destek sağladıklarını belirten Beyaz, ilk işten çıkarılan ve pek çok temel ihtiyacından mahrum kalan mültecilere telefonla ulaşarak ihtiyaçlarını tespit ettiklerini kaydetti. Beyaz’ın dikkat çektiği önemli bir nokta geçici koruma merkezlerinde Suriyeli mültecilerin pandemi koşullarında çeşitli hizmetlerden belli ölçüde yararlanabilmelerine karşın, kayıtlı olmayan ve diğer göçmenlerin özellikle sağlık hizmetlerine ve aşıya ulaşma konusunda çok daha zorlandığı idi.

Hayata Destek Derneği’nden Dicle Yücekaya da benzer şekilde pandemide mültecilerin yaşadıkları sorunlar ile mevsimlik tarımda çalışan çocukların yaşadıkları sorunlara dikkat çekti. Dernek olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinde 40’a yakın vaka çalışanından edindikleri gözlemleri paylaşan Yücekaya, pandemide çocuk işçiliğinin ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin arttığını söyledi. Salgından çocukların daha az etkilendiğine dair anlayış nedeniyle, ebeveynlerin çocukların çalışmasını uygun gördüklerini kaydeden Yücekaya, kamu kurumlarının kapasite düşürerek çalışmasının kendi çalışmalarını da zorlaştırdığını belirtti.

Pandemide Temel Sağlık Sorunu Olarak Yoksulluk ve Eşitsizlik

Türkiye Aile Sağlığı Planlama Vakfı’nda (TAPV) Nurcan Müftüoğlu, salgın koşullarında kamu hizmetlerinin sınırlanması nedeniyle cinsel sağlık ve bununla ilgili tüm konuların marjinal hale gelerek ötelendiğine dikkat çekti.  Pandemin sağlığın pek çok alanında yarattığı etkilerin önümüzde dönemde daha büyük sorunlar olarak karşımıza çıkacağını hatırlatan Müftüoğlu, tek tek belli alanlarda çalışan STK’ların, resmin bütünü görmeleri gerektiğini altını çizdi. Sivil toplumun hem kendi içinde farkındalığa ulaşması hem de kamuda bu bilinci yaratma sorumluluğu taşıdığını kaydeden Müftüoğlu,  sağlık ve çevre politikalarında küresel düzeyde temiz hava, temiz enerji gibi tüm başlıkların sağlığın temel adımları olduğunu hatırlamanın önemine dikkat çekti. Pandemide yoksulluk ve eşitsizliğin ne kadar temel bir sağlık sorunu olduğunun görüldüğünü söyleyen Müftüoğlu, her STK’nın bu büyük resim içinde kendi alanını yeniden konumlandırarak kamu politikalarının da benzer şekilde tekrar düzenlenmesine katkı sunulması gereğini vurguladı.

Sivil aktörlerin birbirlerini tanımaları ve daha etkin güç birliği yapmanın yollarının konuşulması gerekli.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’den (HASUDER)  Prof. Dr. Selma Karabey halk sağlığını insana ve tüm gezegene dair düşünmek gerektiğini belirterek, bu tür çalıştay gibi vesilelerle, sivil aktörlerin birbirlerini tanımalarının ve daha etkin güç birliği yapmanın yollarının konuşulması gerektiğine işaret etti.

Gaziantep-Kilis Tabip Odası Başkanı Ayşegül Ateş Tarla, 65 yaş üstü dahil olmak üzere, ayrımcılık uygulanan politikalarda merkezi düzeyde yürütüldüğü için yerel seviyede müdahale edilmesinin güç olduğunu kaydetti. Pandeminin yaşlıların genel durumunda gerilemeye neden olduğunu söyleyen Tarla, Alzheimer, bunama gibi mevcut hastalıkların da artmasına şahit olunduğunu kaydetti. Üreme sağlığı konusunda yaklaşık 1 yıldır aile planlamasına erişim olmadığının, ücretsiz kürtaj uygulamasında sorunlar yaşandığının altını çizen Tarla, pandemi dışındaki hastalıklarda ve sağlık konularında sağlığa erişimde yaşanan genel sorunlara temas etti. Özellikle Gaziantep ve Kilis gibi kentlerde kitlesel göçün üzerinden 10 yıl geçmesine karşın mültecilerin sağlığa erişimi konusunda hala sağlıkta bir sistem oturtulamadığını belirtti.

Sivil Sayfalar Halk Sağlığı ve Sosyal Politikalar Çalıştayı

Yoksulluk ve Ruh Sağlığı Üzerinde Salgının Etkisi Daha Çok Çalışılmalı!

Herkes İçin Ruh Sağlığı Derneği’den Nevin Küçük hem dernek faaliyetleri hem Kalkınma Atölyesi’nde yer aldığı çalışmalar ekseninde gözlem ve deneyimlerini aktardı. Ruh sağlığının fiziksel ve sosyal sağlıkla bir bütün olarak “iyi olma hali” şeklinde düşünülmesi gerektiğini hatırlatan Küçük, saha çalışmalarında en çok geçim kaynaklarını kaybetme korkusunun bireylerin dengesini korumasını zorlaştırdı. Dahası, salgının ruh sağlığı üzerinde yarattığı gerçek sorunları da şu an göremiyoruz. Bu nedenle pandeminin yoksulluk ve ruh sağlığı ilişkisinin daha çok çalışılması, kanıt temelli çalışma, izleme değerlendirmeye daha çok ihtiyaç var. Küçük ayrıca, pandemide herkesin eşit düzeyde sağlıklı kalabilmesi için tüm aktörlerin daha bütünleşik bir yaklaşımla çalışılması, dayanışmanın artırılması, yeni bilgilerle yeni ortaklıkların kurulması gerektiğini vurguladı.

Eşitsizliklere Yetişkin Bakışıyla Sınırlandırmadan, Çocuk Hakları Temelli Bakılmalı!

Eğitim Reformu Girişimi’den (ERG) Ezgi Tunca, salgında eğitim hakkında mahrum kalan çocukların eğitim haklarından mahrum kalmasının yarattığı etkinin büyüklüğüne ve çocukların iyi olma halinin göz ardı edildiğine dikkat çekti. Salgında çocukların korunması amacıyla konulan yasakların haklarına erişmesini engellediğini, çocukları istismara açık hatta yoksul çocukları beslenme desteğinden mahrum hale getirdiğini söyleyen Tunca, Türkiye’de salgın sürecinde çocukların uğradığı öğrenme kaybına dair verinin bulunmamasının da önemli bir eksiklik olduğuna dikkat çekti. Şahin, ERG’nin süreç içinde daha çok izleme yaptığını ve yazı dizileri hazırlayarak eğitimin farklı süreçlerinde hangi sorunların yaşandığını tespit etmeye çalıştıklarını kaydetti.

Çocuklara Yönelik Cinsel Sömürüye Son Derneği’nden (ECPAT Türkiye) Ezgi Yaman, sosyal politika alanında sürdürmekte olduğu doktora araştırmasında saha ziyaretleri ile İtalya ve Türkiye karşılaştırması yaptığını ve Türkiye’de sosyal koruma ağlarının güçlendirilmesinin yararlı olacağını ifade etti. Yaman, İtalya’da hizmetlerin çoğunun yerel yönetimler ve STK’lar aracılığıyla yapıldığına dikkat çekti. Türkiye’de yerel düzeyde il bazlı ihtiyaç analizlerinin yapılması ve yerel ihtiyaçlara yanıt verecek hizmetlerin yerel yönetimler ve STK’lar aracılığıyla geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Çocukların mekânsal hakları konusunda çalışmalar yürüten Şehir Dedektifi İnisiyatifi’nde Gizem Kıygı ise salgın sürecinde çocuk dostu mekanlar konusu dahil olmak üzere, politika oluşturmanın “sis bulutu içinde” yol bulmak gibi olduğu tespitini yaparak, mevcut verilerin mekânsal düzeyde olmamasının eksikliğine dikkat çekti. Kıygı’ya göre mekân düzeyinde veri toparlamanın, haritalar üzerinden anlatmanın, “sosyal kartografi” ile birleştirmenin tartışılması gerekiyor. Kent hakkı ve sağlık hakkının birbirinden ayrı şeyler olmadığını söyleyen Kıygı, bir mahallede inşaat faaliyetlerinde çıkan partiküllerin hem kent hakkı hem de sağlık hakkı ihlali olabileceğini, salgın koşullarında kentte sağlıklı yaşamak için yürütülen faaliyetlere çocuk haklarının da dahil edilmesinin önemini vurguladı. Pandemide süregelen eşitsizliklere yetişkin bakışıyla sınırlandırmadan, çocuk hakları temelli bakılması gereği Kıygı’nın tespitlerinin özetini oluşturdu.

Çevre Adaletsizliği, “Tek Sağlık” Yaklaşımına ve Dayanışmaya Artan İhtiyaç

TEMA Vakfı’ndan Hülya Çeşmeci, pandemide zaten kırılgan olan çevre adaletini sağlamanın daha da zorlaştığına dikkat çekti ve Türkiye’de çevre politikalarını belirleyen temel kaygının ekonomik refah olduğunu, bunun getirdiği sorunların “ödenmesi gereken bedel” yaklaşımının pandemi de sürdürdüğünü kaydetti. Bu yaklaşımın bedelinin yüksek olduğunu hatırlatan Çeşmeci, küresel krizlerin çevre ile ilgili olacağı konusundaki uyarıların son 10 yıldan beri yapılmasına rağmen, “kamu yararı” anlayışının çevreye verdiği muazzam zararın değişmediğini belirtti.

Temiz Havva Hakkı’nda çevre ve sağlık alanında çalışan STK’ların yanında, mülteci ve yoksulluk alanında çalışanların da dahil olması ve birlikte çalışılması gerekiyor.

Temiz Hava Hakkı’nda Buket Atlı, 5 yıldan bu yana farklı alanlarda çalışan 16 STK’nın bir araya gelerek ekosistem ile sağlığı bir bütün olarak değerlendirdiklerini ve “tek sağlık” kavramını kullandıklarını söyledi. “Birbirimizin kapasitesini geliştirmemiz gerekiyor” diyen Atlı, hava kirliliği, yoksulluk ve pandemi arasındaki ilişkiye dikkat çekti: Hava kirliliği yoksulluğun olduğu yerlerde daha yüksek, kırılgan gruplar daha fazla hava kirliliğine maruz kalıyor, bu nedenle salgından daha çok etkileniyor. Dolayısıyla, Temiz Havva Hakkı’nda çevre ve sağlık alanında çalışan STK’ların yanında mülteci ve yoksulluk alanında çalışanların da dahil olması ve birlikte çalışılması gerekiyor. Atlı ayrıca, Türkiye’de ÇED’e benzer şekilde Sağlık Etki Değerlendirmesi kavramının da mevzuata dahil edilmesi ve bir projenin hayata geçirilirken sağlığa etkilerinin ortaya konmasının gerektiğine dikkat çekti.

Yerel Yönetimlerin Salgında Sağlık ve Sosyal Hizmetlere Yaklaşımı

İzmir Büyükşehir Belediyesi Toplum Sağlığı ve Eğitim Şube Müdürlüğü adına toplantıya katılan Tülin Ünal da sağlık alanında sosyal politikalardaki sıkıntıların pandemide daha görünür olduğunu kaydederek, bu alanda kamusal bir müdahale açığı olduğunu belirtti. İzmir’de büyükşehir belediyesinin pandemi sürecinde “kriz belediyeciliği” hayata geçirdiği pek çok uygulamayı paylaşan Ünal, maske-matik, psikolojik destek hattı, “gönüllü karantinadayım” çalışmalarını örnek olarak verdi.

Şişli Belediyesi Sosyal Destek Hizmetleri Müdürlüğü’nden Öznur Sarıahmetoğlu, pandemi sürecinde yoksullukla mücadeleye istihdam boyutuyla yaklaştıklarını, hizmete aldıkları aşevi ve dikimevinden Türkiyeli ve Suriyeli bireylerin çalıştıklarını kaydetti. Kendilerine gelen taleplere sivil toplum ile dayanışarak ve iş birlikleri kurarak çözüm geliştirmeye çalıştıklarını söyleyen Sarıahmetoğlu, sosyal hizmet faaliyetlerinde yer alan gıda desteklerinin yanı sıra, doğrudan üreticilerden alınan ürünlerin ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaya gayret ettiklerini belirtti.

Yerel yönetimler sosyal belediyecilik anlayışı ile insan odaklı, yerel ve küresel düşünmeli, pek çok aktörle iş birliği yapmalı.

Gaziantep’ten toplantıya katılan Göç Yönetişimi Şube Müdürlüğü’nden Önder Yalçın ise katılımcıların konuşmalarında yerel yönetimlerin pandemideki eksiklerine vurgu yapmalarının önemine ve kriz müdahalesinde bulunan yerel yönetimlerin kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlemelerinin gereğine işaret etti. Gaziantep’te salgında sağlık ve sosyal hizmet alanında pek çok uygulamanın hayata geçirildiğini söyleyen Yalçın, sosyal adalet ve insan hakları temelinde faaliyetlerini yürütmeye gayret ettiklerini söyledi. Yalçın ayrıca, belediyeciliğin değişmekte olduğunu ve sosyal belediyecilik anlayışının gereği olarak insan odaklı, yerel bir yandan da küresel düşünen yerel yönetimler olarak kendilerini konumlandırmaları ve pek çok aktörle iş birliği yapmaları gerektiğinin altını çizdi.