“Böyle Gidersek 30 Sene İçinde Su Fakiri Ülke Olacağız” 

Türkiye'deki su politikalarını ve verilerini değerlendiren Su politikaları uzmanı Akgün İlhan, gerekli önlemler alınmazsa 30 yıl içinde su fakiri bir ülke olacağımızı hatırlatıyor.

Türkiye’deki güncel su kaynak durumu nasıl? Öngörüler neler söylüyor? 

akgün ilhanTürkiye ne sanıldığı kadar su zengini ne de su fakiri bir ülke. İkisinin arasında bir yerde yer alıyor. Ülkemizin yıllık tüketilebilir su potansiyeli 112 milyar m3. Bunun yüzde 74’ü tarımda, yüzde 13’ü içme-kullanma amacıyla kentlerde ve diğer yüzde 13’ü de sanayide tüketiliyor. Türkiye dünya ortalamasının üzerinde ısınan bir ülke olması dolayısıyla aşırı iklim olaylarından (seller, kuraklıklar, sıcak dalgaları vb.) çok etkilenen bir ülke. Bu durum da hem su kaynaklarının beslenmesini hem de suya erişimi daha da zorlaştırıyor. Üstelik 83 milyonu aşmış nüfusumuzun yarattığı kullanım baskısı da bu olumsuzlukların üstüne ekleniyor. Özetle bir yanda hızla artan bir nüfus öte yanda erişimi zorlaşan ve kirlenen su varlıklarımız söz konusu. Öyle ki 1960’lı yıllarda kişi başına düşen yıllık su miktarı 4000 m3 iken bu miktar bugün 1349 m3’e düşmüş durumda. Böyle gidersek 30 sene içerisinde su fakiri ülke olacağız.  

Türkiye'de kişi başına düşen yıllık su miktarı
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı

Buna ek olarak Türkiye küresel iklim değişikliğinden en fazla etkilenen Doğu Akdeniz havzasında bulunuyor. Kuraklığın yaşanma sıklığı da şiddeti de artıyor. Bugün Türkiye’nin 7 bölgesinde de aşırıdan hafife uzanan çeşitli derecelerde kuraklık yaşanıyor. Ve hatta bir yanda kuraklık yaşarken öte yanda sellerle boğuşuyoruz. Bundan birkaç hafta önce İzmir’de yaşanan aşırı yağışların sonucunda yaşanan sellerde 2 insan hayatını kaybetti, büyük mal kaybı yaşandı. Türkiye, artık rutin hale gelmiş bu iklim riskleri karşısında gerçek çözümler oluşturulmadığı sürece her geçen gün daha kırılgan bir ülke haline geliyor. 

1960’lardan bu yana 2 milyon hektara yakın sulak alan kurudu. Bu Marmara Denizi’nin 1,5 katından fazla bir alan kurudu demek. Bunun nedenleri sadece iklim değişikliği değil, aynı zamanda iklim değişikliğiyle uyumsuz ve hatta ona inat kentleşme, tarım, enerji ve sanayi politikaları. Bunun nedenleri iklim değişikliğinde azaltım yönünde dişe dokunur bir adım atmak yerine onu artırıcı petrol, kömür ve linyit gibi fosil yakıtlara daha fazla yatırımlar yapmak.   

Hükümetin su politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Türkiye'de kuraklık olma sıklığı
Türkiye’de kuraklık olma sıklığı

Devletin su politikaları ağırlıklı olarak su arzını artırma yönünde. Suyun verimli kullanımı ve su tasarrufu konuları politika metinlerinde dile getirilse de uygulamada hemen her sektörde arka planda kalıyor. Oysa iklim değişikliği çağında su arzını artırmanın en garantili ve en ucuz yolu su tasarrufunu sağlamaktır. Bugün kentlerimizde şebeke suyundaki kayıp kaçak oranı yüzde 43 civarında. Bunun yüzde 25’e indirilmesi için 2014 tarihinde İçme Suyu Temin ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği yürürlüğe girdi. Ancak kayıp kaçağı önlemede fazla bir mesafe alınmayınca yürürlükteki tarihler 4-5 sene ötelendi. 

Üstelik neredeyse yarısı musluklarımıza varabilen suyu verimli de kullanamıyoruz. Evlerimizdeki lavabo, duş ve çamaşır makinelerimizde kullanıldıktan sonra oluşan gri su (az kirlenmiş atık su) ile tuvalette kullanıldıktan sonra oluşan siyah su aynı borularda karışıp kanalizasyona veriliyor. Bu karma su, atıksu arıtma tesislerine gidiyor. Tuvalet sifonlarında içme suyu kullanılıyor. Binlerce yıllık kadim bir yöntem olan yağmur hasadı yapılmıyor. Gri suyun yeniden kullanımı ve yağmur hasadı konularında yasal zorunluluk veya ekonomik teşvik yok. Bu teknolojilerle kentlerde yüzde elliye varacak su tasarruf etmek mümkünken, artan nüfusun büyüyen su talebini karşılamak için hep daha fazla sayıda baraj kurulup, daha uzak mesafelerden su taşınıyor. Bu barajların ve isale hatlarının bir ekolojik ve sosyal maliyeti olduğu hesaba katılmıyor. 

Suyun dörtte üçünü tüketen tarım sektöründe de yüzde 90’lara yakın bir oranda kontrolsüz yüzey sulama teknikleri kullanılıyor. Tarımsal sulamada kaybedilen su yüzde 90’lara varabiliyor. Suyun yüzde 13’ünü kullanan sanayide de suyun yaklaşık üçte ikisi enerji üretimine gidiyor. Başta hidroelektrik, termik ve nükleer enerji olmak üzere tüm enerji biçimlerinde hammadde çıkarımında, türbinlerin hareket ettirilmesinde, soğutmada ve temizlemede kullanılan ortak girdi su. Türkiye’de elektrik ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan hidroelektrik ve fosil yakıtla çalışan termik santraller yoğun su kullanıyor ve kirletiyor. Bütün bu sektörlerde de döngüsel su kullanımını hayata geçirmek için yasal zorunluluklar ve teşvikler eksik kalıyor.  

Su kaynak kullanımı ve daha iyi bir su yönetimi adına neler yapılmalı? 

Hükümetin sadece su politikalarında değil tüm yönetim alanı politikalarında iklim değişikliğini merkeze alacak şekilde değişiklikler yapılmalı. Kentsel kullanımda evde üretilen atık suyun yarısından fazlasını oluşturan gri suyun ayrı bir tesisatla toplanıp arıtılarak yeniden kullanılması yeni binalarda bir asal zorunluluk haline getirilmeli. İlk kurulum maliyeti için de gerektiğinde ekonomik teşvik verilmeli. Yarı yarıya su tasarrufu sağlayan bu yöntemle hem birincil su varlıklarımız hem de atık su arıtma tesisleri üzerindeki kullanım baskısı azalacaktır. Yerel yönetimlerin yağmur yönetiminde sadece yağmursuyu hattı kurup bu suyu denize dökmek gibi gri altyapı çözümleri yeterli değil. Yağmur suyunu toplayıp rekreasyonel göletlere çevirerek kentlerdeki yeşil alanları artırmak mümkün. Böylece hem insanların ruh ve beden sağlığına fayda sağlamak, hem de kentin havasını temizleyip biyoçeşitliliğini kuvvetlendirmek ve felaketler karşısında daha dayanıklı kentler kurmak söz konusu olacaktır. Kente inen yağışın kentte kalması, yani toprak tarafından emilip yer altı sularını beslemesi için sünger kent kavramı ilkelerine uygun uygulamalar gerçekleştirilmeli. İklim değişikliği, asfalt ve beton yüzeylerle mühürlenmiş su geçirimsiz yüzeylerin çokluğu gibi nedenlerle bozulan su döngüsünü ancak bu şekilde onarmak mümkün olabilir.  

Sünger kentte su döngüsü
Sünger kentte su döngüsü

Tarımda da damlama ve yağmurlama sulamayla yüzde 50-60 oranında ve hatta kimi durumlarda yüzde 90’a varan su tasarrufu sağlamak mümkün. Buna uygun bitki desenleri de eklendiğinde tarımda su tasarrufunu daha da büyütebiliriz. Suyumuzun en büyük kısmını alan bir sektörde böylesine bir tasarruf, akarsularımız ve göllerimiz üzerindeki kullanım baskılarını da büyük ölçüde azaltacaktır. Sanayide su verimliliğini yükseltebilmek için enerjiden kimyasal üretimine her sektörde birincil su kaynakları yerine atık suyun arıtılıp döngüsel olarak yeniden kullanılması gerekir. Aksi takdirde özellikle kurak zamanlarda azalan suyun sulama suyu olarak kullanılması yerine sanayiye gitmesi gibi sonuçlar ortaya çıkarabilir.  

Vatandaş ne yapmalı? 

Vatandaş bireysel olarak evinde musluğundan akan suyu gereksiz yere tüketmemeli. Meyve ve sebzeyi, ninelerimiz ve dedelerimizin eskiden yaptığı gibi bir kabın içine su doldurup yıkamak bile önemli fark yaratabilir. Duşta ve lavabodaki musluğun açık kalma süresini kısaltmak için ufak davranış değişikliklerini alışkanlık haline getirmek faydalı olacaktır. Musluklara perlatör takmak da çok önemli bir önlemdir. 

Ancak bireysel su tasarrufunda evin dışındaki su kullanımımız çok daha büyük yer tutar. Evde kullandığımız suyun onlarca katını satın aldığımız her türlü mal ve hizmet aracılığıyla harcamış oluyoruz. Aldığımız mallar ve hizmetler yoluyla oluşan büyük bir su ayak izimiz var. Doğal kaynağın çıkarılması, fabrikasyon, paketleme, depolama, taşıma, tüketiciye ulaştırma, kullanım ve atığa dönüşüm gibi bir ürünün ve hizmetin yaşam döngüsünün her aşamasında su gerek doğrudan gerekse dolaylı yollarla tüketiliyor ve kirletiliyor. Yani her malın ve hizmetin de su ayak izi var. Her birimizin su ayak izi tükettiğimiz bu malların ve hizmetlerin su ayak izlerinin toplamı kadar ediyor. Ne kadar az tüketirsek o kadar az da su kullanmış ve kirletmiş oluyoruz. 

Bireysel sorumluluğumuz bununla da bitmiyor. Gri suyun yeniden kullanımı, yağmur hasadı, su tasarrufu, yeşil alanların artırılması yönündeki taleplerimizi yerel yönetimlere ve merkezi hükümete doğru kanallarla iletmekle de yükümlüyüz. Bir devlet vatandaşlarının sorumluluğu oranında güçlüdür. Çünkü devlet sen, ben, biziz. Devlet hepimiziz.