“Sivil Toplumun Misyonu İyilik Değil, Etki Alanı Yaratmak!”

İyiliği Düşünmek Platformu'nun Sivil Sayfalar işbirliğiyle düzenlediği 'İyiliğin Sivil Hali' webinarında konuşan YADA Vakfı kurucularından Mehmet Ali Çalışkan, "Sivil toplumun misyonu iyilik değil etki yaratmak olmalı" dedi.

İyiliği Düşünmek Platformu’nun düzenlediği webinar serisinin ikincisi Sivil Sayfalar işbirliğiyle 7 Şubat 2021’de ‘İyiliğin Sivil Hali’ başlığıyla yapıldı. Ahu Özyurt’un moderatörlüğü yaptığı etkinlikte YADA Vakfı Kurucusu Mehmet Ali Çalışkan, Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu Direktörü Hakan Altınay, Sivil Sayfalar’dan Emine Uçak ve Ashoka Ülke Direktörü Zeynep Meydanoğlu konuşmacı olarak yer aldı. Konuşmacılar farklı açılardan sivil toplumda iyiliğin nasıl konumlandırılabileceğine ilişkin görüşlerini paylaştı.

İyiliği Düşünmek adlı kitabı Zülfü Livaneli ile derleyen Ayla Göksel, programın açılışında yaptığı konuşmada, kendi sivil toplum deneyimleri ve sorgulamaları çerçevesinde, merhamet ve iyilik gibi kavramların neden sivil toplumda başarı kriterleri arasında olmadığı sorusundan hareket ettiğini söyledi. Göksel’e göre içinde bulunduğumuz koşullarda “naif bir çaba” olarak değerlendirilse de iyilik gibi temel değerleri tartışmaya açmak gerekli, zira iyi bir toplumun araçlarından biri sivil toplum.

Sivil Toplumun Misyonu İyilik Değil, Etki Alanı Yaratmak!”

İyiliği Düşünmek kitabında, “İyi, Kötü, Kirli – Sivil Toplum Hikâyesi” başlıklı yazısında “iyilerin yeri” olarak sivil toplumun görülmesini eleştiren Mehmet Ali Çalışkan, bu durumda sivil toplumun “kirli” olarak değerlendirilen diğer sektörlerden kaçanların ‘sığınma evine’ dönüşeceğini dile getirdi. Bu yaklaşımın sivil topluma ahlaki üstünlük iddiası da verdiğini kaydeden Çalışkan’a göre, karar mercii olan özel sektör ve siyasi alanın kötülerin yeri olarak görülmesi, sivil toplumun bu iki alanla diyalog geliştirme ve iş birliği kanallarını zorlaştırıyor; bu da sivil toplumun etki alanını sınırlıyor.  Zira, sivil toplum bir yandan siyasi düzeyde kararları etkileme ve dönüştürmeye çalışırken, yurttaşların kanaatlerini etkilemeye çalışan bir aktör.

Çalışkan’a göre, sivil toplumu “iyiler dünyası” olarak konumlandırarak konforlu ama etkisiz kılmak yerine, kararları etkileyebilecek bir imkân alanı olarak, sorunları keşif-sorunları görünür kılma- müzakere etme şeklinde konumlandırmak daha doğru. Diğer bir deyişle, sivil toplum siyaset ve özel sektörde alınan kararların yol açtığı mağduriyetleri, sahaya en yakın aktör olarak keşfeden, sorunları görünür kılma, nihai olarak da karar alan aktörlerle müzakere ederek, misyonunu yerine getirebilen bir aktör.

Mehmet Ali Çalışkan özetle, sivil toplumun misyonunun iyilik arayışı değil alınan kararlar üzerinde etki yaratma olduğunu savundu. Bu yaklaşımla, sivil toplumu iyiler-kötüler-kirliler dünyası içinde konumlandırmak yerine, sivil toplumun beceresini politika önerileri geliştirmede görmek daha doğru bir yaklaşım olacak.

“İyilik Vardır, Yaygındır ve Önemlidir!” 

İyiliği Düşünmek kitabında “Medeni – Müşterek – Muhabbet” başlıklı yazısı ile yer alan Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu Direktörü Hakan Altınay konuşmasında “iyilik vardır, yaygındır ve önemlidir” ana fikrinden hareketle, insanların ancak dayanışma ile hayatta kalabildiğini vurguladı. Bu gerçeği hatırlamak zorunda kalmanın bile şaşırtıcı olduğunu söyleyen Altınay, iyilik gibi temel insani değerlerden bahsetmenin naif bir çaba olarak görülmesinin ve dünyada erdemli tercihler yapmak isteyenlerin çoğunlukta olmalarına karşın kendilerini yalnız hissettiren bir sistem olduğuna dikkat çekti. Bu tespitlerden hareketle, Altınay İyiliği Düşünmek adlı çalışmanın iyiliği tekrar bağlamına yerleştirme çabası olarak değerli bulduğunu ve benzer çalışmalarla zenginleşmesini umduğunu kaydetti.

İyiliği yanında kötülüğün de olduğunu ve her ikisinin, her alanda olduğu gibi sivil toplumda da yer aldığını kaydeden Altınay, “sivil toplumun” çok geniş bir kategori olarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti ve kurumsal yapılarla birlikte pek çok çeşitli aktörün de bu alanın içinde değerlendirilebileceğini söyledi.

Sivil toplum da dahil olmak üzere, her aktörün her an başka bir sürü insanın iyiliğine ve desteğine ihtiyaç duyduğunu ve aslında herkesin tüm yaşamı boyunca bu iyiliklerle ilerlediğini hatırlatan Altınay, bu nedenle birbirine borçlu olmayı dert etmeden, toplumsal düzeyde aktörler arasında “iyilik” odaklı alışverişin sürekli devam ettiğini kabul etmek gerektiğini kaydetti. Altınay şöyle konuştu: “Bizim birbirimizin iyi niyetine ve erdemine ihtiyacımız var. İyiliği önemsiyorsak, ona toplumsal ve sistemik boyutta bakmalıyız; analiz düzeyimiz bireyler olmamalı. Bu yaklaşımla toplumda sürekli ve karşılıklı bir etkileşim var; bu hem iyiliği yapan hem iyiliğe muhatap olan taraf için kazanç ve buna günün sonunda “bilanço, hesabı kapatma” şeklinde yaklaşılmamalı. Aksine, herkese “açık hesapla” çalışmalı çünkü hesaplar nesilden nesile aktarılan ve bir nesilde kapanmayan bir nitelik taşıyor.”

Altınay’ın konuşmasında çeşitli araştırmaların bulgularından hareketle, yaygın olmasına karşın iyiliğe dair çok az hikâye olduğunu ve bu hikayelerin çoğaltılmasını gerektiğini vurguladı. Dayanışmanın nasıl güçlendirileceğini düşünmek gerektiğini de söyleyen Altınay, her şeye rağmen Türkiye’nin hala muhabbete inanan bir toplum olduğunun altını çizdi.

“İyilik Kendinden Farklı Olanı Eşit Görmeyi de İçermeli”

Sivil Sayfalar Yayın Yönetmeni Emine Uçak ise konuşmasında sivil toplumu sadece kurumsal yapılar olarak görmek yerine Fuat Keyman’ın “dayanışma içinde bir vatandaşlık” modeli tanımının daha geniş ve kapsayıcı bulduğunu, informel alanda da çok fazla çalışma yapıldığına dikkat çekti. Uçak’a göre sivil toplumun hareket noktası “bir şeyi değiştirme”.

“Sivil toplum iyilerin yeri midir?” sorusuna Uçak’ın yanıtı, sivil alanın Türkiye’de diğer sektörlerden farklı olmadığı ve toplumdaki ‘arızaların’ sivil alanda da olduğu idi. Uçak’a göre hem siyasi baskının arttığı hem kendi içinde sıkıntılı olduğu bu dönemde, sivil toplumda bu konuları konuşmak, eleştirel bir yaklaşımla daha iyi birlikte olma çabasına katkı sunabilir.

Toplumdaki kutuplaşmanın sivil alanda da olduğunu belirten Uçak, her sivil aktörün kendine yakın olan kurumlarla hareket etmeyi tercih ettiğini, diğerlerini ise kendisinin karşısında konumlandırdığını kaydetti. Bu nedenle, iyiliğin sivil alanda eşitliği de içermesi gerektiğini, iyiliğin sahibi olarak kendini konumlandırmanın, iyilik yapılan kesimi “eşit” görmeme sonucunu doğurduğunu vurgulayan Uçak, aynı olmak değil eşit olarak konumlandırma konusunda Türkiye’de genel bir sorun olduğunu vurguladı. Bu yaklaşımla, iyilik yaparken kendinden farklı olanın bir “sorun” olarak görülmediğini ancak kendi ile aynı olmayanı “eşit” bir yerde konumlandırılmadığını, yardım yapılmasına itiraz edilmeyen mültecilerle eşit düzeyde ilişki geliştirilmesine, vatandaşlık hakkına karşı olunması örneği üzerinden açıkladı.

Emine Uçak’ın konuşmasında dikkat çektiği bir diğer husus, Türkiye’de sivil toplumda olmanın bir bedel ödemeyi gerektirdiği idi.  Bu bedeli ödemek istemeyen bazı aktörlerin sivil topluma girmeden, sorunlarını paylaşmadan, “kenarından iyiliğin sahibi olma” tercihinde bulunduğunu söyleyen Uçak’a göre “sivil toplum kriminalize edilen bir alan” oldu. Bu da beraberinde siyasi iktidarın bakış açısıyla “makbul sivil toplum” ve “makbul olmayan sivil toplum” yaklaşımını getirdi. Emine Uçak’ın sivil toplumda iyilik ile ilgili bir diğer önemli nokta, sıklıkla göz ardı edilen, sivil toplum çalışanlarını iyi olma hali idi. Sivil toplumda çalışmanın zor olduğu bir dönemde, sivil toplum kurumlarının kendi çalışanlarının iyi olma halini göz ardı etmemesi gerekiyor.

“Farklılıkların Diyalog İçinde Olduğu Tek Yer Sivil Toplum”

Ashoka Türkiye Direktörü Zeynep Medyanoğlu, sivil toplum deneyimleri ekseninde yaptığı konuşmada, çalışan-işveren-yönetişim boyutu ile değerlendirildiğinde tüm sektörlerin Türkiye’de benzer sıkıntıları çektiğini, bu nedenle sivil toplumun idealize edilmemesi gerektiğini kaydetti. Bu tespitine rağmen Meydanoğlu’na göre ‘farklılıkların diyalog içinde olduğu tek yer olan sivil toplum olduğundan, iyiliği sivil toplumda bu yönüyle’ arayabiliriz. “Kurumlar yerine sivil alanın kendisi, sorunları görünür kılma ya da karar alıcılar üzerinde etki etmenin ötesinde, sivil toplumun varlığı tek başına değerli” diyen Meydanoğlu, bu yerin korunması gerektiğini vurguladı.

Sivil toplumun “başkalarının iyiliği için çalışanların yeri” olmasının “iyiliğin imtiyazı” durumu yarattığını söyleyen Meydanoğlu, sivil toplumda bu imtiyazlı konumun dile yansımasına “hedef kitle”, “faydalanıcı” gibi kavramlara sinen üsttenci dili hatırlatarak dikkat çekti. Söz konusu “iyiliğin imtiyazı” konumunun, sivil toplum ile toplum arasında bir kopukluk yaratılabildiğini belirten Meydanoğlu, bunu bazı STK’ların toplumda bir soruna ya da ihtiyaca karşılık gelmeyen çalışmaların yapılmasında, sosyal etki yaratmayan çeşitli faaliyetlerde gördüğümüzü kaydetti.

Sivil toplum olarak “kendi bildiklerimizi sorgulamaya açık mıyız? eleştiriye açık mıyız?” gibi soruları kendimize sormamız ve düşünmek gerektiğini söyleyen Meydanoğlu, Türkiye’de büyük STK’larda yöneticilerin özel sektörden ve dışarından atanması eğilimi ile yerel ve küçük STK’larda ise yöneticilerin yaş ortalamasının yüksekliğini ve genç jenerasyona yer verilmeyişi örneklerini paylaştı.

İyiliğin Sivil Hali webinarının tamamını izlemek için tıklayınız.