Suriyeliler Barometresi 2019: Kabulden Tahammüle 

Türkiye’de Suriyeliler konusunda yapılan en kapsamlı araştırma olan ‘Suriyeliler Barometresi- 2019: Uyum İçinde Yaşamın Çerçevesi’ çalışmasının sonuçları açıklandı. Suriyeliler Barometresi-2019, Türk toplumunun Suriyelilere başlangıç yıllarında verdiği desteğin ve dayanışmanın sürdüğünü ancak toplumsal kabul ve dayanışmada belirgin bir azalma, endişelerde ise artış olduğunu gösteriyor. Araştırma bu bulguyu, “Türk toplumunun kabulünün, büyük ölçüde “tahammül”e dönüşmesi” şeklinde yorumluyor. Araştırmaya göre, her ne kadar Türk toplumu kabul etmeye hazır olmasa ve Suriyeli karşıtlığı yükseliyor olsa da Suriyelilerin büyük bir kısmı Türkiye’de kendilerini kalıcı olarak görüyor.

2014 ve 2017 yapılan araştırmanın ardından 2019 yılında yapılan geniş çaplı anket ve odak grup mülakatlarıyla Suriyeliler Barometresi (SB) Türk toplumunun ve Suriyelilerin bir arada yaşama ilişkin tutumlarını ortaya koyuyor. Suriyeliler Barometresi-2019’A göre (SB), Türkiye’de bulunan 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacının 1,2 milyona yakını İstanbul’da ikamet ediyor; çeşitli işlerde çalışan 1,3 milyon Suriyeli’nin yüzde 70’e yakını kayıt dışı ;  600 bin civarında Suriyeli çocuk ise ilk ve orta öğretimde Türk okullarında eğitim alıyor; yaklaşık 30 bin Suriyeli ise Türk üniversitelerinde okuyor.

IGAM Academy Başkanı, Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi (TAGU) Müdürü Prof. Dr. M. Murat Erdoğan tarafından Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) desteğiyle hazırlanan  ‘Suriyeliler Barometresi- 2019: Uyum İçinde Yaşamın Çerçevesi’ araştırmasının, ilki 2014 ve ikincisi 2017 yapılan araştırma ile karşılaştırmalı olarak ulaştığı diğer önemli bulguları şu şekilde sıralanabilir: 

  • Türk toplumunun desteğinde ciddi bir aşınma ve isteksizlik görünür hale geldi. Türk toplumunun Suriyeliler konusundaki artan kaygıları, sürecin her geçen gün daha da siyasileşmesine yol açacak gibi görünüyor.
  • Suriyelilerin, ülkelerine dönme kararlılıkları hızla azaldı. 
  • Türkiye’deki Suriyelilerin, ülkelerindeki savaş ve belirsizlik ortamının sürmesi, geri dönme umut ve isteklerini azaltıyor. Suriyelilerin Türkiye’deki kalıcılık eğilimleri güçleniyor. 
  • Suriyelilerin %60’ı kendileri ve aileleri için Türkiye’de bir gelecek olduğuna inanıyor. 
  • Ortak yaşamın uzamasına ve pek çok alanda doğallaşmasına rağmen, Türk toplumunun artan sosyal mesafesi dikkat çekiyor. Türk toplumu ortak gelecek ve daimi olarak birlikte yaşam konusuna mesafe koyuyor; buna hazır olmadığını hem endişeleri hem de talepleri ile ortaya koyuyor.
  • Türk toplumuna göre Suriyeliler geçimlerini Türk devletinin yardımlarıyla (%84,5) ya da “dilenerek” sağlıyorlar. Oysa düzenli bir gelir kaynağı olmayan Suriyeliler, çalışarak hayatlarını idame ettiriyorlar.
  • Suriyeliler Ocak 2016’dan bu yana çalışma izni alma hakkın sahip olsalar da genelde kayıt dışı çalışıyorlar. 
  • Türk katılımcıların neredeyse %80’i, Suriyelilerin en az yarısının Türkiye’de kalacağından emin ancak birlikte yaşam iradesinin son derece zayıf; Türk toplumunda Suriyeliler konusunda “gönülsüz bir kabullenme” görülüyor. 
  • Türkiye’nin en önemli 10 sorunu içinde Suriyeliler konusunu, Türkiye’nin ilk üç önemli sorunu olarak görenlerin toplam oranı %60’ın üzerinde…
  • Suriyelilerin Türkiye’de en fazla sorun yaşadıkları ve şikâyetçi oldukları alan, çalışma koşulları (%36,2).
SB-2019 Politika Önerileri

SB’nin yönetici özetinde de belirtildiği gibi, çalışmada uyum kavramı “kendiliğinden, isteyerek ya da zorunlu olarak bir araya gelen toplulukların, çoğulculuğun kabul gördüğü ortak bir aidiyet zemininde karşılıklı kabul ve saygı çerçevesinde huzur içinde bir arada olabildiği duygu ve yaşam biçimi” olarak ifade ediliyor. SB, politika önerileri sunarken, saha çalışmasını esas alarak uyum konusunda toplumsal algıların ve toplumsal kabulün durumunu tespit etmeyi, bu tespitler üzerinden ise politika önerileri sunmayı amaçlıyor.  

Çalışmada, uyum konusunun –özellikle de 3,5 milyonu aşkın bir kitle için- zor ve uzun bir süreç olduğu, hem devletin hem de toplumun çaba göstermesi gerektiği; uyum sürecinin son derece karmaşık, duygusal, maliyetli ve zaman zaman da çatışmalar yaratan bir süreç olduğunun unutulmamasının gerektiği vurgulanıyor.

Türkiye’deki Suriyelilerin sayısal büyüklüğü hem Türk toplumunda endişe yaratıyor hem de Suriyelilerde kendi içine kapanma/gettolaşma ya da kendi toplumsal alanları kendilerinin yaratması riskini güçleştiriyor.

SB’ye göre, hak ve birey merkezli, dinamik, modüler ve yerel öncelikli uyum yaklaşımı gerekiyor: Türkiye’deki Suriyelilerin sayısal büyüklüğü hem Türk toplumunda endişe yaratıyor  hem de Suriyelilerde kendi içine kapanma/gettolaşma ya da kendi toplumsal alanları kendilerinin yaratması riskini güçleştiriyor. 

SB, bu risklerin ciddiye alınarak Suriyelilerin Türk toplumu ile bir arada ve Türk toplumunun onurlu bir parçası olarak yaşaması hususunda politikalar geliştirilmesi gereğine dikkat çekiyor. Buna göre, uyum politikalarının dinamik, modüler ve temelde yerel uyumu ön plana çıkaran bir yapıda; hak ve birey temelli ve yerel uyum öncelikli olması, mevcut ve gelecekteki sorunların en aza indirilmesine katkı sağlayabilir.   

SB’de önerilen “uyum” kavramı ile hak ve birey temelli yaklaşımla “huzur ve barış içinde, onurlu bir yaşam” ifade ediliyor. 

SB-2019 çalışmasının ortaya çıkardığı bulgulardan hareketle, farklı alanlarda politika önerileri şu şekilde özetlenebilir:

  • “Geçicilik-kalıcılık” tartışması yerine yeni sosyolojik gerçekliğe konsantre olmak gerekiyor.
  • Kırılgan ve azalma eğilimindeki toplumsal kabul güçlendirilmelidir: Türk toplumunun endişelerini göz ardı etmeksizin, kabul düzeyinin sürdürülebilir kılınmasına özen gösterilmelidir. 
  • “Kültürel yakınlık” başlangıçta dayanışma için önemli bir rol oynasa da süre uzadığında belirleyici olan sayısal büyüklük olmaktadır: Her ne kadar Türk toplumu ile Suriyeliler arasında dini ve kültürel yakınlık bir gerçeklik olsa da toplumun bu konudaki algısı sayısal büyüklüklere bağlı olarak değişebilmektedir.
  • Sayıları 3,5 milyonu aşan Türkiye’deki Suriyeliler için Suriye’deki ve Türkiye’deki gelişmeler dikkate alarak, orta-uzun vadeli, dinamik ve çok seçenekli modeller geliştirilmelidir.
  • Kapsamlı ve gerçek verilere dayalı bir iletişim stratejisi geliştirilmelidir: SB çalışmaları, Türk toplumundaki Suriyelilere yönelik olumsuz görüşlerin çok büyük bölümünde yanlış ya da eksik bilgilendirme kaynaklı olduğunu ortaya koymaktadır.
  • Uyum politikaları risklidir, kalıcılığı özendirir, ama kalıcılık güçlü bir seçenek ise ertelemek risk yaratır.
  • Hangi uyum modeli, hangi aktör-ler?: Uyum konusu son derece karmaşıktır ve ilkelerden söz edilse de her yerde geçerli bir modelden söz etmek mümkün değildir. Uyum konusunda temelde üç aktör olduğu bilinmektedir: Birincisi devlet, ikincisi ev sahibi-yerel toplum ve üçüncüsü ise “sonradan gelenler”dir. Her biri farklı rol ve yükümlülüklere sahiptir. 
  • Türkiye’nin süreç yönetiminde kısa vadeli “projeler” anlayışından uzun vadeli ve “strateji” zemininde yürüyen bir süreç yönetimine geçmesi gerekmektedir.
  • Sivil toplum örgütlerinin rolü ve etkinliği geliştirilmelidir: Türkiye’deki Suriyeliler konusu, sivil toplumun ne kadar önemli rol oynadığının anlaşılması bakımından önemli bir tecrübe imkanı yaratmıştır. Ayrıca “teşvik amaçlı” bir STK haritalandırması ile hem işbirlikleri ve destek olanakları hem de yapılan faaliyetlerin etki analizinin takip edilebileceği mekanizmalar geliştirilmelidir. 
  • Yerel uyum süreçleri güçlendirilmelidir: “Afet yerel ise çözümü de yereldedir” sözünden hareketle, uyum süreçlerinin yerel uyum merkezli yürütülmesi gerekmektedir.
  • “Kalkınmacı yaklaşım” yol gösterici olmalıdır: Arzu edilse de edilmese de yaşanması ihtimali güçlü görünen ortak yaşamın kalkınmacı bir yaklaşımla toplumun her kesimine katkı verecek şekilde yapılandırılması gerekmektedir. 
  • Sosyal Uyum Yardımı (SUY/ESSN)’in “kalkınma” öncelikli olarak yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
  • Kamu kurumları sağlıklı veri toplamalı ve bu verileri mümkün olduğunca kullanımına sunmalıdır.
  • Suriyeliler politika yapım ve sosyal uyum süreçlerine etkin biçimlerde dahil edilmelidir: Türkiye’deki Suriyeliler, Türkiye nüfusunun %4’ünü aşan bir sayıya ulaşmış, Türkiye’de ortalamada 5 yıl civarında da bir yaşam tecrübeleri olmuştur
  • Suriyeli üniversite öğrencileri uyum sürecinin stratejik aktörleri olarak değerlendirilmelidir: Suriyeliler içinde özel bir grup olan Türk üniversitelerindeki 33 bini aşkın öğrenci ve mezunlar stratejik çözüm ortakları olarak tanımlanmalı ve bu kitlenin Suriyeliler ile Türk toplumu arasındaki iletişimi ve etkileşimi güçlendirmesine imkân sağlanmalıdır. 
  • Suriyeli kadınların kendini geliştirmeleri ve süreçlerde aktif rol üstlenmeleri sağlanmalıdır: Türkiye’deki Suriyelilerin % 45’i kadınlardan oluşmaktadır. 
  • Suriyeli çocukların “kayıp kuşaklar”a dönüşmemesi için zorunlu eğitim alanında daha fazla çaba gerekmektedir: Türkiye’nin olağanüstü çabası ve başarısına rağmen, zorunlu okul çağındaki Suriyeli çocukların % 35’inden fazlası okullaştırılamamıştır.  
  • Türkiye’de 9 yıllık geçmişleri olan Suriyeliler için “geçici koruma” statüsüne alternatif statüler de tartışılmalıdır: Türkiye’de ortalama kalış süreleri 4,5-5 yıldan fazla olan Suriyelilerin “Geçici Koruma Statüsü” yeniden gözden geçirilmelidir. 
  • Vatandaşlık politikasında şeffaflık toplumsal destek için önemlidir: Suriyelilere verilen vatandaşlık konusunda toplumda çok ciddi bir tepki ve endişe söz konusudur. 
  •  AB’den ve diğer dış kaynaklardan gelen mali desteklerin toplumla paylaşılması, devlet üzerindeki baskıyı da toplumsal tepkileri de azaltmada etkili olabilir.