“Tuhaf Zamanlar” Çinlilere Ait Bir Beddua

“Tuhaf Zamanlardan Korona Virüs Günlerine”, “Corantina Günlükleri”, “Corantina Günlükleri 2”, “Salgın Hastalıklar”, “Karantina Günlüklerinden Notlar” yazılarıyla korona virüs sürecini farklı bir bakış açısıyla ele alan Blog Yazarı Şeyhmus Çakırtaş’la doğa insan ilişkisini, Tuhaf Zamanlar betimlemesiyle neyi kast ettiğini, korona virüsü ve süreç hakkındaki düşüncelerini konuştuk.

Yaşadığımız süreci nasıl tanımlıyorsunuz? Bir isim koymak gerekirse bu duruma ne diyebiliriz?

Tarihin en kötü zamanlarından biri olduğunu söylemek mümkün. Pandemi giderek yayılıyor. Son rakamlara göre 180 ülkede Covid-19 virüsü insanlarda görüldü. Bu da dünyanın geneli zaten. Devletlerin sağlık sistemi, bütçeleri çökme tehlikesi altında. Her an bazı yerlerden daha kötü haberler alabiliriz. Bu salgının diğer salgınlardan farklı tarafı yayılma hızı. İnternetten daha hızlı yayılıyor. Belki tuhaf bir benzetme oldu ama gerçekten öyle. Çok ama çok hızlı yayılıyor. 

Şeyhmuz ÇakırtaşDünya çaresiz bir şekilde sadece insanlar arasındaki teması en aza indirmeye çalışıyor. Bu nedenle de birçok ülke sokaklarında, meydan ve kalabalık merkezlerinde in cin top oynuyor. Hiçbir dönem böylesi küresel bir eve kapanma olmamıştı.

Çünkü iletişim bu kadar gelişmemişti ve haberler anında insanın zihnine akmıyordu. Şimdi her şey anında zihnimize akıyor. İnternet üzerinden yayınlanıp, dünya genelinde dolaşmayan bilgi yok gibi. Sanal dünyanın sırlarını artık herkes biliyor. Yalan ya da gerçek bilginin milyonlara ulaşması sadece bir tuşa bağlı. 

İşte virüs de aynı hızla içimizde dolaşıyor. Ne sınır tanıyor, ne gelişmiş devlet. Hepimizin karizmasını yerle bir ettiği kesin. 

Çinlilere Ait Bir Beddua, Tam Da Zamanımıza Denk Gelen Bir Beddua

“Tuhaf Zamanlardan Korona Virüs Günleri” yazınızda, dünden bugüne bir betimleme süreci var. “Tuhaf Zamanlardan” kastınız nedir?

Bu yazdığım cümle Çinlilere ait bir beddua aslında. Tam da zamanımıza denk bir beddua. Tarihsel süreci incelediğimizde bazen tarih şeridinin koptuğunu, zamanın sancılandığını görürüz. Özellikle savaşların, salgın ve doğal afetlerin tarihsel süreci değiştirdiğini biliyoruz. İşte bu zamanlara tuhaf zamanlar diyebiliriz. Her türlü tuhaflığın yaşandığı, acının sınırsızlaştığı, insanlığın yerlerde süründüğü dönemler bunlar. Bugün yaşanan pandemi bize geçmişte yaşanan salgınları hatırlatıyor. 13 yy ortalarında ilginçtir Asya’dan, Çin’den bulaştığı söylenen veba hastalığı iki yıl gibi kısa sürede Avrupa kıtasının nüfusunun genelini etkilemiş, ölü sayısının korkunç boyutlara ulaştığı ve etkisini 19 yy sonuna kadar sürdürdüğü görülüyor.

Bu kötü kara dönem, toplumsal değişime, iktisadi hayatta köklü dönüşüme, sanayi ve ticaret alanında devrimlere ve ortaçağın son bulmasına da neden olmuştur. Köylü isyanları veba salgınından sonra ortaya çıkmış, derebeylik yıkılmış, kilise iktidardaki gücünü kaybetmiş, toplumsal reform ve Rönesans yaşanmasına neden olunmuştur. Avrupa’yı Avrupa yapan toplumsal temeller veba salgının bir sonucudur demek belki zor ama etkisi olmuştur diyebiliriz.

Kara veba, “Feodalizmin toprak mülkiyetine dayalı parçalı, küçük ve bağımsız iktidar yapısını, salgına karşı etkin önlemler alınması noktasında yönetsel bir zaafı beraberinde getirmiştir”.

Bunun en somut tarafı derebeylik ve feodalizm büyük yara almış, kent yönetimlerinde daha kapsayıcı düşünceler ortaya çıkmış, kentlerde imardan sosyal donatlara kadar bir dizi değişiklik yaşanmıştır.

Tüketim Çılgınlığı Doğanın Dengesini Bozuyor

Virüsün canlı bir hayvandan insana geçtiğini yine o insandan bugün 1 milyondan fazla insana bulaştığını biliyoruz. Doğa insan ilişkisi açısından ele alırsak neler söylersiniz?

Bu konu uzmanlık gerektiren bir mesele; ama şunu söylemek mümkün: Hayvanlardan insana geçen bazı virüsler büyük salgınlara neden olabiliyor. Bu gün korona virüs pandemi haline geliyorsa, nedeni budur. Arka planında ne yatıyor bilmiyorum. Ama doğadaki dengenin çoktan bozulduğunu biliyorum. Kent nüfusu artıkça denge diye bir şey kalmıyor. Ormanlar yok oluyor, nehirler, göller kuruyor, büyük nüfus hareketleri yaşanıyor, bin bir türlü silah deneniyor, kimyasalın bini bir para, doğada erimeyen yığınca atık, çöp giderek evimizin içine kadar gelmiş durumda. Tüketim çılgınlığı dünyanın iklimini, doğasını kısaca dengesini ciddi biçimde etkilemiş görünüyor. Bu durumda pandemi sanıldığından daha fazla yayılıyor, etkili olur. 

Kahramanlarımız Sağlık Emekçileri

Doğa bizden intikamını alıyor diyebilir miyiz?

Doğa bizden intikam almıyor. İnsan insandan intikam alıyor. Bunca kötülüğün nedeni doğa değil, insanın kendisi. İnsan hastalıkları önlemeye zaman ve bütçe ayırmış olsaydı, bu virüs bu denli hızla yayılmazdı.

Bütün ülkelerin bütçe kalemlerine baktığımızda savunmaya ayrılan payın yüksekliği göze çarpar. Sağlık, eğitim, ekoloji için ayrılan pay komik düzeyde. Şimdi ortaya çıkan duruma bakın. Devasa silah endüstrisi küçük bir virüse karşı silah üretemiyor maalesef. Herkes çaresiz bir şekilde eve kapanmış. Şu an toplumun kahramanları sağlık emekçileri, doktorlar, hemşireler, sağlık teknikerleri, biyologlar…

Futbolcular, film yıldızları, siyasetçiler kahraman değil. Bu nedenle herkes doktor ve sağlık emekçilerini alkışlıyor.

“Bir yazınızda yine şöyle diyorsunuz? İnsanları öldürmek için geliştirilen süper silahlar, insanları öldüren küçücük virüsü öldüremiyor” burada kast ettiğiniz durum tam olarak nedir?

Dünyamızın içinde bulunduğu durum gerçekten tuhaf. Bir yandan milyonlarca insan aç, sefil ve yoksulluk içinde. Milyonları bulan insan yaşadığı ülkeyi bırakıp, daha iyi yaşam koşulları için deniz aşırı ülkelere sığınıyor, mülteci bir yaşam sürdürüyor.

Bir yandan milyonlarca insan işsizlik içinde hayatını ekmeğe muhtaç olarak sürdürüyor.

Bir yandan da ülkeler silaha, savunmaya, savaşa devasa paralar harcıyor. Afrika ülkelerinde görülen hastalıklar, Hindistan’da sokakta olan milyonlar kimsenin umurunda değil. Umurunda olmadığı gibi, yoksulların sırtından milyonlar kazanan şirketler mantar gibi türemiş durumda.

Dünya bir tüketim çılgınlığı yaşıyor ama çocuk ölümleri hala ciddi boyutta.

Asıl bu gün koronavirüse karşı başarısız olmamızın nedenini burada aramak lazım. Devlet aygıtı sağlık alanında, eğitim ve ekoloji alanında yeterli yatırımlardan kaçınıyor, militarist yapıları güçlendiriyor. Ama salgınlar militarist güç dinlemiyor, herkesi vuruyor, düşürüyor. En güçlü silahlar üretilmiş, yıllardır bilinen korana virüsleri için bir çare bulunamıyor.

Bu bir çelişki değil mi?

Uzaydan yeryüzünde karınca hareket etse tespit ediyor ama karıncadan daha küçük bir canlı için elinde bir mücadele programı yok. Bu yaman bir çelişki. Ya bizim birtakım bilmediğimiz olaylar cereyan ediyor, ya da gerçekten insanlık çağın oldukça gerisinde.

Sağlık Sistemleri Sorgulanacak

Birçok düşünür şimdiden tartışmaya başladı bile. Virüs sonrası yaşamda bizleri ne tür rejimler bekliyor? Otoriter mi? Yoksa Demokratik rejimler mi?

Koranavirüsün etkisi yıllar sürebilir. Aşısı bulunsa bile yarattığı etkinin yıkıcı etkisi herkesi etkileyecek. Çünkü bazen bir taş duvarın tümünün yıkılmasına neden olabilir. Bir taş hacim olarak küçük olabilir ama duvarın odağında ise, duvarın çökmemesi için bir neden kalmaz.

Gelecek ne olur bilemiyorum. Ama insanların en başta sağlık sistemlerini sorgulayacağını düşünüyorum. Rejimlerin yapısı değişir mi değişmez mi bilmiyorum.  Ama bazı devletler açısından kâğıttan kaplan benzetmesi yapılacağı kesin gibi görünüyor.

Bir sorgulamanın, bir arınmanın olma ihtimali de var tabi. Her yıkım kalıcı değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Bu daha otoriter bir devlet yapısı mı olur, yoksa daha demokratik bir oluşumlar zinciri olur bilmiyorum. Ama ekonomik krizin kapıda olduğu, dünya genelinde bir zamansal bir kırılmanın olacağı ihtimali var. Henüz üretim durmamış, şu ya da bu şekilde işler yolunda. Ama pandemi sürerse, dünya genelinde bir dalgalanmanın olacağı söylemek mümkün. Bu dalgalanmanın da bazı yıkıcı etkileri olacak elbet…