Sosyal Fayda Zirvesi 25 Ekim’de: İyiliğe Giden Kısa Yol Mümkün Mü? 

25 Ekim’de İstanbul’da düzenlenecek olan Sosyal Fayda Zirvesi dünyayı yaşanır kılmak için teknolojiden nasıl yararlanılabilceğini kendi tabirleriyle ‘değişimin mimarlarıyla’ konuşuyor.

25 Ekim’de İstanbul’da UNDP Türkiye Ofisi tarafından bu kez altıncısı düzenlenen Sosyal Fayda Zirvesi Zorlu PSM’de yapılacak. 19 ayrı oturumun gerçekleşeceği zirvede, hükümet kanadından isimler, sivil toplumdan temsilcileri ve ekibin kendi tabirleriyle “değişim mimarları ve gelecek odaklı düşünce önderleri” bir araya gelecek, “İyiliğe giden en kısa yol” temasıyla konuşmalar düzenlenecek. 

Böyle bir yolun mümkün olup olmadığını UNDP İletişim Koordinatörü Dr. Faik Uyanık ile Ankara Yıldız Kule’deki ofislerinde değerlendirdik. Söyleşide zirvenin gerçekleşeceği formatı, küresel ve yerel politikaları, UNDP’nin bu politikalara olan dirsek temasını, ülkenin iklim krizine yönelik attığı ve atmadığı adımları konuştuk. BM’nin 17 maddelik Sürdürülebilirlik Anlaşmasına taahhüt koyan ülkelerden olan Türkiye, şimdiye kadar “Teknoloji Bankası” taahhüdünü yerine getirmiş durumda. Öte yandan Dr. Uyanık, “Dünya liderleri eğer isterlerse 1 yıl içinde açlık sorununu çözebilirler” diyor, konuyu buradan gıda politikalarına getiriyoruz. Küreselde söz verirken, gündelik politikalar bunun aksini gösterebiliyor. 

Sosyal Fayda Zirvesi, UNDP Türkiye ve temelde Türkiye’nin “kalkınma” macerasının elbette küçük bir kısmına, buyurun.

Kolay bir yerden başlayalım. 25 Ekim’de yapılması planlanan Sosyal Fayda Zirvesi’nde ayrı ayrı 19 oturum yapılacak. Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz? 

Kolay olmuyor ve uzun bir süreye yayılıyor. Konuşmacı, tema seçimi ve o yıl üzerinde duracağımız konuları teker teker saptıyoruz. UNDP Türkiye Ofisi olarak zirve konusunda TBWE’nin sosyal fayda iletişimi üzerinde duran ekibiyle çalışıyoruz. İDEMA ve Habitat Derneği de sürekli yakın çalıştığımız sivil toplum kuruluşlarından. Konuşmacıları belirlerken yakın çalışıyoruz.”Sosyal Fayda Zirvesi” dünyada 2010’dan beri yapılırken, biz İstanbul’da 2013 yılından beri düzenliyoruz. Her yıl da bir önceki seneye göre daha zorlu hale geliyor, hedeflerimizi yükseltiyoruz. Konuşmacı sayısı  zaten hedef olarak yüksek olan bir format bu. Bunun yanında niteliğini de gerek Türkiye gerekse uluslararası açıdan artırmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla zevkli ve yorucu bir süreci geride bıraktık, artık hazırız. 

“İyiliğe Giden Kısa Yolları Bulmak İstiyoruz” 

Öyle olmalı. Peki, “İyiliğe giden en kısa yol” isimli bir temanız var. Böyle bir yol mümkün mü? 

Aslında bu tema UNDP’nin de yaklaşımını tarif ediyor. Sürekli denediğimiz yöntemlerle farklı sonuçlar elde etmeyi beklemek saçma, dolayısıyla hayatımıza kısayolu, inovasyonu katmamız gerekiyor. Sosyal Fayda Zirvesi’nin temel motivasyonu da budur. Dijitalin, teknolojinin, sosyal medyanın, yeni teknolojiler ve genel anlamda inovasyonun ve yenilikçiliğin sosyal faydaya katkısına odaklanır. Sürdürülebilir kalkınma ile ilgili 2030’un sonunda hayata geçmesi beklenen 17 küresel gündem var. Fayda ya da iyilik derken de kısaca iletişimde kullandığımız bu kavramlardan bahsediyor oluyoruz. Bu gündemler üzerinde dünya liderleri anlaştı ve bu sözleri tutmak gibi bir irade var. Ama bildiğimiz yöntemlerle ilerlersek büyük oranda başarısızlığa uğrayacak. İşte bu zirve yoluyla odaklanmaya çalıştığımız şey bu hedeflere de giden yenilikçi fikirler ve kısayollar. Her zamankinden farklı, gelenekselin ötesinde devam edegelen sorunlarımıza nasıl çözümler geliştirebiliriz? Sorunlar değişir, evrim geçirirken çözümlerimiz çoğu zaman yerinde sayıyor. Çözümlerin de sorunlar kadar hızlı gelişmesi gerekiyor. 17 küresel amaca baktığımızda hayatın her alanına dokunan amaç ve bunların 169 alt hedefi var. O 169 hedefi ölçmemiz için ülkelerin üretmesi gereken 232 endikatör var. Türkiye bunları TÜİK vasıtasıyla üretmeye başladı. Burada konuşacağımız konu ise, Türkiye’nin bu 17 amaçtan hangilerinde bir şekilde bir ilerleme sağlayacağı, hızlı bir şekilde. 

İklim Krizi Ana Gündem Maddesi 

Zirveyi Türkiye’de düzenlediğiniz bu 6 yıl içinde her yıl karşınıza çıkan ortak, kalıtsal sorun nedir? 

Küreselde düşünürsek -ve bu Türkiye’yi de kapsar-, iklim değişikliği, iklim krizi diyebiliriz. Bunu muhakkak gündemimizde tutuyoruz ki, 2019’un başlıca küresel gündemi de iklim eylemi konusu. BM Genel Sekreteri, eylül ayının sonunda yapılan BM Genel Kurulu’na dünya liderlerini davet ederken “Buraya boş kuru konuşmalarla gelmeyin, buraya eyleme yönelik planlarla gelin” demişti. Ve öyle de oldu. İklim zirvesinde liderler taahhütlerde bulundular ve önümüzdeki yıllara dair planlarını tartıştılar. 

Türkiye hariç ama… 

Türkiye’de kendince anlattı ama tabii tatmin olanlar var olmayanlar var. 

New York’ta yapılan bir çok temel etkinliğin genel teması da iklim oldu. 2013’ten bu yana, her sene bu konuya olan vurguyu arttırarak devam ettik. 

Sosyal tarafta ise toplumsal cinsiyet en gelişmişinden en az gelişmişine kadar tüm dünyanın en önemli konularından birisi. Kadın temsilini istihdamda, siyasette ve eğitimde çok önemsiyoruz. Bu alanda dünya, ideal olandan çok uzak. Dünya idealleri de uzak, Türkiye’de ayrıca uzak. Kadının siyasette temsili -TBMM’de 600 vekilden ortalama sadece 100’ü kadın-, süratle ideal bir dünyada olması gereken yüzde 50’ye ilerlemesi lazım. Siyaset dediğimiz zaman sadece TBMM’de değil, yerel meclislerde, belediye başkanlıklarında da karar alıcıların erkek olduğunu görüyoruz. Kadınların çok büyük kısmı evlerde. İş hayatına giren kadının ne kadarının karar alıcı alanlarda olduğuna bakmak gerekiyor. 

Bölgesel ve her türden eşitsizlik yine Türkiye’nin başlıca kalkınma problemlerinden biri. Kağıt üzerinde yoksulluk kalmamış olsa da, istatistikler ve bölgesel eşitsizlikler, şehirler arası eşitsizlikler, bu sorunu önümüze koyuyor. 

İyi olduğumuz bir alan, kız çocuklarının okula kayıt oranları. Allahtan Türkiye bu konuda son 20 sene içinde ciddi mesafe katetti. Bu sefer de eğitimin niteliği meselesi gündeme geliyor. Çocuklarımızın okuduğunu anlaması gerekiyor, temel bilimleri bilmesi ve analitik düşünmesi lazım. 

“Eğitimde Araç Ve Temaya Odaklanıp Felsefeye Odaklanmıyoruz” 

Bu söyledikleriniz yapısal bir değişime işaret ediyor. Örneğin eğitim sisteminin sürekli değiştiği bir ülkede, UNDP’nin buna dair bir çözüm önermek gibi bir misyonu var mı? Ya da amacı aktörleri bir araya mı getirmektir diye düşünmeliyiz? 

UNDP’nin Türkiye’deki çalışma alanları içinde eğitim yok. Elbette sürdürülebilir kalkınma amaçlarının bir avukatı gibidir, bu konuda bilinç yaratmaya çalışır. Ama esas olarak eğitim UNICEF’in ilgi alanı dahilindedir. BM Çocuk Fonu, MEB’le (Milli Eğitim Bakanlığı) ile çok yakın çalışır. UNDP genç ve yetişkinlerin mesleki eğitimi ile ilgili olarak Bakanlıkla yakından çalışır. Dediğiniz gibi, yapısal bir reforma tekabül ediyor bu. Müfredatın değişmesi doğaldır ama temel yaklaşımın okuduğunu anlayan, kritiği bilen, analitik düşünebilen insan yetiştirmek olması lazım. Biz daha çok konulara odaklanıyoruz. Araç ve temalara odaklanıp felsefeye odaklanmıyoruz. Dolayısıyla Pisa testi gibi testlerde aldığımız skorlar sürekli düşüyor. 

Eğer teşrif ederlerse MEB Ziya Selçuk da bizim davetlimiz. Onunla konuşmak istediğimiz konu da bu aslında. “Geleceği eğitimi nasıl olmalı?” Türkiye içinde bulunduğu konumda, kalkınmış ülkeler liginde yer almak istiyorsa eğitimi ne şekilde ele almalı ve değiştirmeli gibi…  

Çok önemli bir kalkınma sorunu değilmiş gibi gözükse de temel sektörler eğitim ve sağlık iyi bir şekilde ele alınmalı. Sağlık alanında Türkiye mesela, bir başarı hikayesi üretti. Çocuk ölümlerinde, anne sağlığında ve aşılama başarısında elde etti bu hikayeyi. 1 ve 5 yaş altı çocuk ölümlerinin engellenmesindeki türkiye en az gelişmiş ülkelere teknoloji ihraç ediyor. 

Aynı başarıyı eğitimde gösterdiği takdirde de bunun sektörlere yansıması daha önemli olacak. Problematik alanlara ve eşitsizliklere bakarken ve üçüncü meselemiz de Türkiye gibi hızlı büyüyen ülkelerde de ortak olan, bu büyümenin çevresel sürdürülebilirlikle dengelenmesi meselesi.  Bir yandan hızla büyümesi gerekiyor. Ekonomisini çeşitlendirmesi, istihdam yaratması, yeşil ekonomiye geçmesi gerekiyor, öte yandan da karbon salımını dengelemesi, doğal değerlerini, varlıklarını koruması lazım. Güney Afrika ve Hindistan’da da aynı problem var. İyi olduğumuz yerleri söylediğim gibi, bu tür zirvelerde bu eksik noktaları da konuşuyor olmamız lazım. Türkiye hangi yollardan geçti, neyi değiştirdi ve başarılı oldu, Türkiye’nin anlatması gereken bir hikaye. Buna vesile olan etkinliklerden biridir Sosyal Fayda Zirvesi. 

Türkiye, taahhüdünü verdiği 17 hedefli, 169 alt hedefli sürdürülebilirlik anlaşmasında, Teknoloji Bankası taahhüdünü yerine getirdi ve geçen sene faaliyete geçti.

Bunun dışında tamamlamaya yakın olduğu bir hedefi var mı? 

Hızlı yol kat edilenler var. Soracak olursanız hangisi kolay hangisi zor diye, yoksulluğun azaltılması gerçekten zorlayıcı bir iş ama açlığın yok edilmesi dünya liderlerinin bugün istese bir yıl içinde çözebileceği bir konu. 2030 yılına gelindiğinde bu aşırı yoksulluk belki azaltılmış olur ama sıfırlanmış olmayabilir ama dünyanın açlığı yok etme şansı var. 

Sözü Verilenler Ve Gerçekte Olanlar  

Bu hedefler üzerine tartışılmış şeyler nihayetinde. Dünya bazında konuşurken böyle ama Türkiye’ye baktığımızda gerçekçi politikalarla karşılaşmıyoruz. Yakın bir zamanda Akademisyen Bülent Şık’a kanserin nedenlerine dair çevre kirliliğinin verilerini açıklamış olması nedeniyle Sağlık Bakanlığı tarafından dava açıldı, yargılandı ve ceza aldı. Bu davadan söz ederken gıda politikasıyla da çok yakın bir şeyden bahsediyoruz. Dolayısıyla elbette küresel bazda taahhütler varken, gerçek politikaların öyle işlememesi sizi nasıl bir konuma itiyor burada? 

Tabii halk sağlığı konularının gündeme çok daha ciddi gelip, özgürce tartışılıyor olması lazım. Bahsettiğiniz spesifik durumdan çok fazla haberdar değilim ama sanayimizin, üretim biçimlerimizin bizi öldürmeyen cinsten olması lazım. Bütün detayları düşünüp, ince eleyip sık düşünmeliyiz. Üretim ve tüketim biçimlerimizn üzerine düşünüp kafa yormamız gerekiyor, bu bir felsefi değişime işaret ediyor. Sivil toplum ve medyanın işini yapması ve onlara da bu alanı açmamız gerekiyor. En başa dönecek olursak öncelikli sorunlarımızı gözden geçirirken problemler yaşadığımız bir dönemden geçiyoruz. Bu sadece Türkiye değil tüm dünya için geçerli, hakikat sonrası dönem yani. Bu dönemde asıl mücadele etmemiz gereken şeylerin neler olduğunu atlıyoruz. Gezegenin geleceği bunlardan biri. Ekonomik, sosyo ekonomik sorunlarımıza eğilmiyoruz. 

Sosyal Fayda Zirvesi bütün bunları konuşabilmek için bir alandır diyelim mi o zaman toplamda? 

Evet, bunun için bir alandır. Her gün gazete manşetlerinde görmemiz gereken konuları konuştuğumuz bir alandır. Ama bunlar yani dünyanın gidişatı gazete manşetlerine yansıyamıyor, dünyanın gidişatı nedeniyle. Özel olarak temel meselelerimiz olan kadın, eğitim, sağlık, iklim, çocuk konularının hiç yansıyamadığını görüyoruz. İlk sayfalarda yer bulması genel olarak çok sansasyonel konular olduğunda rastladığımız bir şey oluyor ama genel olarak sorunun kökenine inip, politika değişikliğini konuşmaya vaktimiz kalmıyor, çünkü bambaşka bir olay geliyor ve gündemi bir anda kaplıyor. Sürekli erteliyoruz bu kritik problemlerimizi. Kalkınma çalışanların temel argümanı şudur; sürdürülebilmeye dair temel meseleleri çözmediğimiz zaman sürekli krizlerle karşılaşırsınız. Çünkü eşitsizlikler huzursuzlukları, huzursuzluklar krizleri doğurur. Krizlerin sonucunda savaşlar ve göçler yaşarsınız. Dolayısıyla sonuçlarla uğraşmak yerine, temeldeki büyük eşitsizliğin sebebinin üretim ve tüketim kalıpları olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bu kalıpları değiştirdiğinizde, daha dostu yaptığınızda, ürettiklerimizi eşitçe paylaştığımızda bugün konuştuğumuz sorunların çoğunu konuşmayacak olacağız. Ama konu oraya gelmiyor, bu da içinde bulunduğumuz dönemin çelişkilerinden biri. 

Zirvenin nasıl bir formatı olacak? Herkese açık bir buluşma bu, katılımcılar soru sorabilecek mi  Örneğin sizin de Milli Eğitim Bakanı Xiya Selçuk ile bir buluşmanız olacak, moderasyonunu üstleniyorsunuz, ismi “Fayda için Genç Gücü”. Nasıl bir format belirlediniz? 

Küresel formatı Türkiye’ye uyarlamak biraz zor oldu.  2013’te ilk düzenlediğimizde, uzun uzun paneller koymuştuk. Sonra yavaş yavaş New York’taki formülü uygulamaya başladık. Bizim fikrimiz, en karmaşık konuları bile analitik düşünüp planlarsak izleyiciye çok kısa sürede geçirebileceğimiz yönünde. Yarım saatte anlatacağınız konuyu 5 dakikada anlatabilmek yani. Son 3-4 yıldır bunu uyguluyoruz. 60-70 kişiyi aynı sahnede, sabahtan akşama kadar ağırlamak çılgınlık gibi gözüküyordu ama yaptık. Sürenin yetmediğine dair şikayetler aldık, ama bu formatta ısrarcıyız. Tüm konuşmalarımıza detaylı briefler veriyoruz ve konuşmacılarımızın  prova yapmalarını bekliyoruz. Gelen izleyici konunun kanaat önderlerinden çok farklı konularda, haberdar olma şansını elde ediyorlar. Moderatörlerimiz sosyal medya üzerinden gelen soruları iletiyorlar, salondakilerle birebir temasımız olmasa da. Sosyal medyayı iyi kullanan bir konferans olduğumuzu söylemek isterim. 2030Şimdi, etiketi üzerinden iletilir ve takip edilir. 

Detaylar için buraya tıklayabilirsiniz.