Sahi Yeldeğirmeni’nde Neler Oluyor?

Bianet, İstanbul Kadıköy'de Yeldeğirmeni'nde bir süredir kadınlara ve LGBTİ+'lara yönelik şiddet olaylarına tanık olan kadınların "Yeldeğirmeni Kadınları" imzasıyla kolektif olarak kaleme aldığı yazıyı yayınlıyor.

Mahalleyi mahalle yapan nedir? Sıcak bir dost sohbeti, dayanışma, anlayış, saygı… Bunlar beklenenler. Dost sohbeti galiba çoğumuzu mahalleye bağlayan temel direk, bu konuda bir sıkıntı yok. Peki diğer yandan mahalle denen yapının Türkiye’deki feodal yapısı, bir baskı unsuru haline gelmesi, dedikodusu nereye düşer?

Anlatacaklarımız var!

Mahallenizde bir sorun olduğunda perdeyi çekenlerden misiniz? Duymazdan gelenlerden mi? Yoksa yaşadığınız yeri yaşanabilir kılmak için sokağınıza, mahallenize, aslında hayatınıza sahip çıkanlardan mı?

Olağanüstü halin ne yazık ki “normal”imiz olduğu bir zamanda sokaklar yenilenen ve silah yetkisi dahil bir çok yetki ile donatılmış bekçiler ile doluyor, polis araçları, polisler maalesef kent dekorunun demirbaşıymış gibi sabitleniyor. Yanlış anlaşılmasın, bu “güvenlik” takıntılı devlette korunan tabii ki sadece “devletin bekası”. İşi Suruç, Ankara gibi patlamaları önlemek veya geçtiğimiz günlerde Beyoğlu polis karakolunun iki bina ötesinde boğazı kesilerek katledilen Esra Ateş’i korumak olan güvenlik güçlerinin ne yazık ki katilleri korumayı tercih ettiğini çeşitli deneyimlerden biliyoruz.

Hal böyleyken sokaklar özellikle kadınlar ve LGBTİ+’lar için bir mücadele alanı olmaya devam ediyor.

Yeldeğirmeni’nde sadece “bir erkek” üzerinden yaşadıklarımız adeta Türkiye özetidir. Ne de olsa özel olan politiktir değil mi ama…

Yeldeğirmeni: Aslında mikro Türkiye

Belki son zamanlarda Yeldeğirmeni’nde yaşananları duydunuz, “iyi de olaylar nasıl bu noktaya geldi”, diyenlerdensiniz, belki de, “ne olmuş ya mahallede hiç haberim yok”, diyenlerden.

Son dönem yoğun olarak maruz kalınan erkek şiddetinin anaakım medya tarafından sunulan haberler ve fail ile dayanışma gösterenlerce iki kişi arasındaki münferit bir olay gibi sunulmaya çalışılırken, bizler yaşananların son derece politik olduğunu söylüyoruz.

Nereden başlamalı? Medyaya yansıyan öyküden itibaren anlatalım ancak altını kalınca çizelim ki bu maruz kaldığımız ilk şiddet değildi. İskele Sokak’ta bulunan göbekteki ağaç dile gelirse kendisinin bolca anlatacakları vardır. Biraz sonra maruz bıraktığı şiddet hikayelerini anlatacağımız M.A.Y. isimli kişinin bu ne ilk vakasıdır, ne de bir iki kişi ile sınırlıdır. Ayrıca belirtmekte fayda var ki burada isimler önem arz etmemektedir, meramımız yaşadığımız sorunun ne kadar tanıdık olduğunu belirtmektir.

M.A. iki çocuğu ve çok sayıda kedisi ile yaşayan, binbir emekle açtığı kafesinde yüzünde bir gülümseme ile müşterileri ağırlayan komşumuz. Bir çok kadın gibi o da bir direnişçi. Hayatını savunuyor.

M.A. yoğun emeklerle açtığı kafesinde huzur bulmak şöyle dursun, her günü maruz kaldığı erkek şiddeti yüzünden gerilimle geçiyor. Hikaye kısaca şöyle: M.A.’nın kafesinin bulunduğu sokakta yaşayan M.A.Y., M.A. ile tanıştıktan bir süre sonra M.A.’ya karşı sözlü tacizleri başlıyor. Ardından geçimini ustalık yaparak sağlayan M.A.Y., mahalledeki bir kadın esnafın dükkanının işlerini yapmak için kadın esnafın parasını alıyor, ancak işi yapmıyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi kendisine bunu sormak için kapısını çalan kadını birkaç dakika sonra gidip M.A.’nın dükkanında yumrukluyor! Şiddetin sıradanlığı. Söz konusu kadın arkadaşımıza “bana nasıl hesap sorarsın?” diyerek vurmaya devam ediyor. Polisler olay yerine geldiğinde bozuk olan cep telefonunu yere fırlatıp, “bu kadınlar mala zarar verdiler, ödemelerini talep ediyorum” diyor.

M.A.Y.’nin tehdit ve saldırılarını yoğunlaştırması da M.A.’nın kadın dayanışmasını göz önünde bulundurarak bu süreçte davada tanık olacağını beyan etmesi ile oluyor. Ardından hem kendisi hem de kızları M.A.Y. tarafından tehdit edilmeye başlanıyor. Bu tehditler için suç duyurusunda bulunmaya çalışıldığı ama “delil yok” denerek kayda dahi geçmediğinin de altını çizelim.

Komşumuz A.G. de aynı sokakta oturan ve kadın dayanışmasına inanan bir kadın. Tek istediği huzurlu bir mahallede yaşayabilmek. Ne mümkün! Bir gece evinde tadilat varken sokaktan M.A.Y. işçilere sesleniyor (ki M.A.Y. her gece sokağın ortasında bulunan göbekte geç saatlere kadar sinkaflı küfürler etmekte, tüm mahalleyi rahatsız etmektedir) ve ilgili kattan kendisine süt şişesi atıldığını iddia ediyor. A.G. böyle bir şey olmadığını söylemesine rağmen kendisine sözlü şiddet uygulanıyor ve eril küfürlerle dolu bir konuşmaya maruz kalıyor. Bununla ilgili suç duyurusunda bulunuluyor ve M.A. da dahil komşularımız tanık oluyorlar. M.A.’ya sataşmalar bu yüzden de artıyor ve A.G. de bu sataşmalardan payını alıyor. Bundan sonra -basına da yansıdığı gibi- fiziksel şiddet, tehditler ve sözlü tacizler devam ediyor. Sıkça polis çağrılıyor.

Mahallemizde kimsesiz göçmen çocukların kaldığı bir yurt var. Burada kalan çocuklar M.A.’nın kafesine gelip dama oynar, okuma yaparken M.A. Y. çocukların cinsel yönelimini sorgulayan ifadelerle sözlü şiddete başlıyor ve “bu çocuklar burada oturmayacak” diyor. M.A. çocuklara sahip çıkınca M.A.Y. tekrardan küfür etmeye başlıyor. O esnada sokaktan geçen E.I. şiddet girişimini engellemek için araya girdiği anda, M.A.Y. “sen kimsin?” diyerek E.I.’ye kafa atıyor ve arkasında destekçileriyle birlikte genç arkadaşa saldırıyor. Bu esnada videosu çekiliyor ve sosyal medyada çok kişi tarafından teşhir ediliyor. Mehmet Ali Y.’nin yeğenleri videoyu paylaşanları da tehdit ediyor.

Anaakım haber kanallarına dahi haber çıkmasının ardından, kadın cinayetlerinde “iyi hal indirimleri”ni çok iyi bilen M.A.Y. ilgili haber kanalını arayıp takım elbisesi ile röportaj verip yalanlarını sıralıyor. Bu noktada anaakım haber kanallarının erkek şiddeti vakalarına yaklaşımının ne kadar sorunlu olduğunu, bu türden bir habercilik anlayışının failin suçunu örtmeye çalışarak mağduru daha da çok mağdur ettiğini belirtmekte fayda var. Ayrıca çeşit çeşit meseledeki ihmalkarlığını yukarıda da belirttiğimiz emniyet, vaka haberlere yansıdıktan ve sosyal medyada tepkiler arttıktan sonra, şiddete maruz kalmış M.A’ya, “aşk olsun bizi suçluyorlar, biz hiç sana yardımcı olmadık mı”, diye sormakta hiçbir beis görmüyor.

Ertesi sabah öğle saatlerinde savcılığa giden M.A.Y. “M.A.nın paylaştığı videolar hakkımda asılsız iddialar sunmaktadır. Hayati tehlikem var, M.A.’nın arkadaşları bana saldıracak” diye ifade verdikten sonra kendi kendini bıçaklıyor! Evet yanlış okumadınız, M.A.Y. sırf M.A. ve arkadaşlarını suçlu çıkarmak adına esnafın ve komşuların gözü önünde kendini bıçaklıyor daha sonra ise kendisini M.A.’nın arkadaşlarının bıçakladığını iddia ediyor. O esnada polisler kafeye vakayı öğrenmeye geldiği için bu bıçaklanma olayının M.A. ile ilişkili olmadığına kanaat getiriliyor, yine de tüm gece emniyette geçiyor.

(Kendisinin dahil olduğu bir başka vaka için tıklayın)

Aynı gece 50 kadın soluğu karakolda alıyoruz ve “Biz öldürülmedikçe bu adama işlem yapmayacak mısınız”, diye isyan edince, “Biz de sıkıldık bu adamdan ama tutuklama bizimle ilgili değil”, deyip topu savcıya atıyorlar.

Bu süreçlerden sonra da, M.A.Y’nin çocukların yurtta birbirleri ile cinsel ilişki kurduğuna dair imalarını sokağın ortasında bağırmasının,  yurtta yaşayan göçmen çocuklarla ilgili sürekli yönelimlerini sorgulamasın, sinkaflı küfürlerle çocuklara bağırmasının ardından, mahallede iki göçmen çocuğun, aynı sokakta bakkal olan R.Y.Ö. tarafından cinsel istismara maruz kaldığını öğreniyoruz. R.Y.Ö. tutuklu yargılanırken, M.A.Y., M.A.‘ya gelip, “Nereden biliyorsunuz ki belki de iftira atılıyor adama” diyebiliyor!

Kadın dayanışması yaşatır

Yaşadığımız bu olayda, birçok erkek şiddeti vakasında gördüğümüz her ayrıntıyı görmek mümkün. Her yıl yüzlerce kadın hayatını kaybederken, şiddete maruz kalırken, birçok olayda takım elbiseli katillerin indirim aldığını; kadınların tehdit altında olduğunu söylemelerine rağmen delil yok denerek evine gönderildiğini; koruma istemelerine rağmen korumanın verilmediğini ya da koruma verilse dahi birçok kadının koruma gözetimi altındayken katledildiğini biliyoruz.

Tüm bunlar yaşanırken erkek şiddetinin önlenmesi için adım atmak şöyle dursun, devlet “boşanmış babalar” ile kafa kafaya vererek vererek 6284 nolu (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) yasaya göz dikebiliyor. Halihazırda olan yasa dahi işletilmezken, bu yasanın tartışıldığı, protesto edildiği bir noktaya sürükleniyoruz.

Biz mahalledeki kadınlar yaşanan olaylar üzerine tüm kadınlara yaptığımız bir çağrı ile basın açıklaması yaptık ve, “bir kişi daha eksilmeyeceğiz”, “şiddetin faili yalnızca M. A. Y. değil buna ses çıkarmayan yetkililerdir” dedik. O günden beri de her hafta kafede buluşuyor, mahalledeki sorunlarımızı ve çözüm önerilerimizi konuşuyoruz.

Tabii kadınların bu birlikte hareket etme pratiğine karşı failin ilk sarıldığı argümanlar, “bunlar terörist”, “bunlar zaten seks işçisi”, demek oldu, sanki bu durumlarda maruz bıraktığı şiddet meşruymuş gibi! (Takdir edersiniz ki seks işçisi ifadesi kullanılmıyor, ama onun tabirleri kimin umurunda!) Basın açıklaması esnasında camının önüne Türk bayrağı asan şahıs, bayrağın tüm kiri pası kapatacağını öğrenmiş!

Hikaye ne yazık ki burada bitmedi. Bayramda göçmen çocukları ziyaret eden M.A., bu ziyaretin ardından M.A.Y.’nin yeğenleri tarafından tehdit ediliyor. Polis çağrılıp, karakola gidildiğinde Kadıköy Emniyet’inden bir polis “M. Hanım biz her hafta buraya mı geleceğiz ya? Burası Türkiye. Beğenmiyorsan siktir olup gidersin” ifadesini kullanıyor, zira M.A. Türkmenistan’dan gelmiş bir göçmen kadın. Yani hakkında suç duyurusunda bulunulan polisin ifadesinde hem göçmen karşıtlığı, hem ırkçılık hem de kadın düşmanlığı mevcut.

Tüm bu gerilime karşın M.A.’ya kafesinin akıbetini sormak için uğrarsanız, “Tabii ki devam, ne diye bırakayım ki, korkmuyorum”, der size. Benzer bir şekilde A.G.’nin de davaların arkasında durduğunu, bunun için emek verdiğini öğrenebilirsiniz. Ve tabii, Yeldeğirmeni’nde yaşayan kadınların susmadığını, arkadaşlarının yanında olduğunu da.

Kıssadan hisse

Her şeye rağmen hukuka inancı olan arkadaşlarımız suç duyurusunda bulundular, biz de hep birlikte davaların takipçisi olacağız. Fakat, hukuk ve adalet mücadelesi yürüten bir kadının direnişi “sürekli sorun çıkaran kadın” imajıyla baltalanmaya çalışılıyor. Devletin polisi de şiddet dilini yeniden üreterek buna çanak tutuyor; kadın ve göçmen düşmanı dili ile “ya sev ya terk et” diyor. Kadına uygulanan şiddet ve tacizi “burası Türkiye” diyerek normalleştiriyor.

Yasalara gelince… M.A.Y. uzaklaştırma kararı olmasına rağmen bu kararı hemen her gün ihlal ediyor. İşin trajikomik kısmı, “can güvenliğim yok” diyerek o da arkadaşlarımıza karşı uzaklaştırma alabiliyor. Hukukun sefaleti diyebiliriz.

Kadına şiddet uygulayan ve tehdit eden kişi/kişiler hala serbest, polis çağrıldığında da alınıp bırakılıyor.

Komşularımız açıkça şiddete uğradıklarını beyan etmelerine rağmen beyan sorgulanıyor.

İşte böyle bir özet yaşadıklarımız. Aslında yaşadıklarımızın küçücük bir kısmı. Korkunç bir mizojini ve faşizm, emniyet güçleri ile emniyet güçlerinin mahallede sırtını sıvazladıkları kişilerce besleniyor.

Tüm bunlara karşı bizim sözümüz oldukça net:

Kadınlar birlikte güçlüdür! Bizler buradayız ve yaşadığımız alanı, hayatımızı savunmadan makro siyaseti konuşmanın mümkün olmadığını söylüyoruz. Yaşanabilir bir ülke için önce yaşanabilir mahalle. Kadın ve LGBTİ+ düşmanlığına, ırkçılığa, zorbalığa ve tüm karanlıklara karşı dayanışma, gökkuşağı ve mücadeleye devam diyoruz; sokakları, meydanları, mahalleyi terk etmiyoruz!

Kaynak: Bianet