‘LGBTİ+larla Dayanışma İçerisinde Olan Herkes Kriminalize Ediliyor’

‘Sivil topluma yöneltilen baskının yanı sıra LGBTİ+’larla dayanışma içerisinde olan herkes hızlıca kriminalize ediliyor. LGBTİ+’lara yönelen bu linç kampanyasını görmezden gelmek, 'aman LGBTİ+’ları açıktan desteklemeyelim, bizim de başımız yanar' demek hiçbirimizi kurtarmayacak.’ Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışma Derneği (SPoD) Proje Koordinatörü Oğulcan Yediveren ile Türkiye’de son dönemde LGBTİ+lara yönelik artan şiddet ve linç girişimini konuştuk.

Bu yıl 30’uncu kez gerçekleştirilmeye çalışılan  İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası etkinlikleri Beyoğlu ve Kadıköy kaymakamlıkları tarafından yasaklandı. Bu arada Müdafaa-i İslam Hareketi içerisinde yer alan bir grup insan ise LGBTİ+ bireylere yönelik linç çağrısında bulundu.

Yaşanan olaylarla ilgili açıklamalarda bulunan İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı, LGBTİ+’ları yalnızlaştırmaya, kriminalize etmeye ve şiddetin hedefi haline getirmeye yönelik tüm ayrımcı politikalara karşı LGBTİ+’ların ve LGBTİ+ örgütlerin yanında olduklarının altını çizerek  yetkilileri LGBTİ+’ların ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüklerini engellemekten vazgeçmeye çağırdı.

Gelişmelere yönelik bir tepki de Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden  (SPoD) geldi. SPoD, muhalefet partilerine yönelik yayınladığı açık mektupta LGBTİ+ haklarını demokratik düzlemde, açık ve tereddütsüz şekilde savunmanın laik, demokratik, hukuk devletinin bir gereği olduğunu ve partilerin bugün alacağı pozisyonu, tarihi bir sorumlulukla alması gerektiğini hatırlattı.

Tüm bu tepkilere rağmen 26 Haziran günü İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası komitesinin çağrısıyla düzenlenen yürüyüşte LGBTİ+ bireyler polis şiddetine maruz kaldı ve 361 kişi gözaltına alındı. Yürüyüşte yaşanan hak ihlallerine tepki gösteren İstanbul Barosu  “Avukatlık Kanunu’nun 76. ve 95. maddelerinde de açıkça belirtildiği üzere baroların bir görevi de ‘hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak’tır. Bu amaçla, barışçıl ve şiddet içermeyen hiçbir toplantı ve gösteri yürüyüşü ile etkinliğin yasaklanamayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz” dedi.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), İnsan Hakları Derneği (İHD) ile Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) ise yürüyüşte hak ihlallerine maruz kalan bireylere ücretsiz hukuki destek verdi. 

Türkiye’de son dönemde LGBTİ+lara yönelik artan linç girişiminin önüne geçilebilmesi ve kamusal alandaki oluşturulmak istenen kutuplaşma dalgasının kırılması için atılması gereken adımları Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin Proje Koordinatörü Oğulcan Yediveren ile konuştuk.

‘LGBTİ+ların Siyaset Yapması Neredeyse Fiilen Yasaklı Hale Geldi’

Oğulcan YediverenSosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışma Derneği’nin Proje Koordinatörü Oğulcan Yediveren, her geçen yıl artan yasaklar ile birlikte kamusal alanda LGBTİ+’ların siyaset yapmasının neredeyse fiilen yasaklı hale geldiğini belirtti. LGBTİ+ düşmanlığının çok yönlü bir işlevi olduğuna değinen Yediveren, “İlk olarak, hükümet LGBTİ+ karşıtı söylemler aracılığıyla önce üreme odaklı olmayan cinsellikleri kriminalize ediyor ve anlamlı bir yaşamın ancak üremeyle mümkün olacağı fikrini yayıyor. Buna ek olarak, LGBTİ+ karşıtlığı hükümetin artan otoriter ve anti-demokratik uygulamalarını meşrulaştırmanın bir aracı olarak da kullanılıyor.” dedi. 

LGBTİ+ karşıtı söylemlerinin temelinin LGBTİ+ kimliklerin Anadolu’ya ‘dışarıdan ihraç edildiği’ fikrine dayandığına dikkat çeken ve son dönemde belirli kesimler tarafından yükselen linç dalgasının bununla ilişkili olduğunun altını çizen Yediveren, dernek olarak 21 Haziran günü İstanbul Onur Haftasına gelen yasakların ardından öncelikle yürütmenin durdurulması ve ardından yasaklama kararlarının iptali olmak üzere Beyoğlu ve Kadıköy Kaymakamlıklarına ayrı ayrı iki dava açtıklarını ifade etti.

Konuşmasında LGBTİ+lara yönelik artan linç girişiminin önüne geçilebilmek ve kamusal alandaki oluşturulmak istenen kutuplaşma dalgasının kırılması için LGBTİ+ örgütleri ve diğer sivil toplum örgütlerinin nasıl bir yol haritası izlemesi gerektiğine de değinen Yediveren, “Daha önce de dediğim gibi artan linç girişimlerinin en temel sebebinin LGBTİ+ kimliklerin bu topraklara ait olmadığı fikrini pekiştirmek olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple LGBTİ+ kimliklere kamusal bir şekilde sahip çıkılması bu fikrin geçerli olmadığını göstermek için çok önemli.” ifadelerini kullandı.

Sivil toplumun  bir süredir çok ciddi bir baskı altında olduğunu vurgulayan Yediveren, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne kapatılma davaları açıldı. Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne açılan kapatılma davasının sebebi derneğin çocuklara yönelik yaptığı faaliyetlerinde LGBTİ+’lardan hak temelli bir pencereden bahsetmesiydi. Sivil topluma yöneltilen baskının yanı sıra LGBTİ+’larla dayanışma içerisinde olan herkes hızlıca kriminalize ediliyor. LGBTİ+’lara yönelen bu linç kampanyasını görmezden gelmek, ‘aman LGBTİ+’ları açıktan desteklemeyelim, bizim de başımız yanar’ demek hiçbirimizi kurtarmayacak. O yüzden öyle ya da böyle herkesin gücü yettiği kadar bu linç dalgasına ses çıkarması gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.