“Hasankeyf’in sular altında kalmaması için AİHM’e yaya olarak yürüyelim!”

60 yıldır çalışmaları sürdürülen bir proje olan ve 10 bin yıllık Hasnakeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı’nın yapımında son düzlüğe girildi. Zeynel Bey Türbesi’nin iki kilometre uzağa taşınması ile hızlanan çalışmalar, bölgenin büyük bölümünü sular altında bırakacak.   1954 yılından bu yana çalışmaları sürdürülen ve Hasankeyf’i sular altında bırakacak olması sebebiyle gerek Türkiye gerekse uluslararası […]

60 yıldır çalışmaları sürdürülen bir proje olan ve 10 bin yıllık Hasnakeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı’nın yapımında son düzlüğe girildi. Zeynel Bey Türbesi’nin iki kilometre uzağa taşınması ile hızlanan çalışmalar, bölgenin büyük bölümünü sular altında bırakacak.

 

1954 yılından bu yana çalışmaları sürdürülen ve Hasankeyf’i sular altında bırakacak olması sebebiyle gerek Türkiye gerekse uluslararası ölçekte büyük tartışmaların odağında olan Ilısu Barajı’nın yapımında, Zeynel Bey Türbesi’nin taşınması eşiği aşıldı. Barajın yapılacağı bölgede yüzey araştırması henüz alanın yarısına ulaşmamışken 289 arkeolojik SİT alanı tespit edilmişti. Barajın yapımı ile birlikte yaklaşık 50 metre yükselecek olan su seviyesi birçok tarihi yapıyı sular altında bırakacak.

Mardin ve Şırnak sınırları arasında yer alan Dargeçit ilçesinin 15 kilometre doğusunda, Dicle Nehri üzerinde yer alacak olan Ilısu Barajı; Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin ve Şırnak illerinde 200 civarında köy ile Hasankeyf ilçesinin tamamını etkileyecek.

Projeye kredi vermeyi planlayan Almanya, İsviçre ve Avusturyalı kredi kuruluşları da hazırlanan raporlarda önemli sorunlar tespit etmesi ve Türkiye’nin bu sorunlarla ilgili taahhütlerini yerine getirememesi neticesinde 2009’da projeden desteklerini çekmişlerdi. 2006’da kamulaştırılan Hasankeyf’i sular altında bırakacak baraj projesinin iptali için bugüne kadar 12 dava açılmış, birçok uzman raporu yayınlanmış ve ilçenin SİT alan olmasına rağmen projeden geri adım atılmaması, süreci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar götürmüştü. 2006 yılında AİHM tarafından kabul edilen davadan henüz bir karar çıkmış değil.

Hasankeyf’in tarih ve kültür mirasını yok edeceği için bölge halkı ve çevreciler tarafından tepki gösterilen proje hakkında Batman Çevre Gönüllüleri Derneği Başkanı Hasan Argünağa ile konuştuk.

Hasankeyf üzerine bir baraj yapılması yaklaşık 60 yıldır yılan hikâyesine dönen bir tartışma, bu tartışmanın tarihini biraz özetler misiniz?

Batman Çevre Gönüllüleri Derneği Başkanı Hasan Argünağa

Ilısu Barajı Projesi’ni 1963 yılında, dönemin Devlet Su İşleri (DSİ) 10’uncu Bölge Müdürü olan Recai Kutan hazırlamış. Kendisi Saadet Partisi Genel Başkanı iken barajın temeli atıldığında da Enerji Bakanı’na projeyi sahiplenen bir teşekkür mesajı göndermişti. Mesajında “1963 yılında Diyarbakır DSİ 10. Bölge Müdürü olduğu dönemde Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali’nin de planlamasını yaptıklarını hatırlatan Kutan, ‘Planlama çalışmalarının ardından 43 yıllık bir gecikmeyle de olsa, o günün çok zor şartlarında etüt edip belirlediğimiz Ilısu Barajı’nın inşaatına başlanmış olması, bizleri ziyadesiyle memnun ve mutlu etmiştir’ diyordu.

Yıllarca gündemde olan ve bazı konsorsiyumlarca yapılmak istenen Ilısu Barajı projesi, gösterilen büyük tepkiler ve çevre mevzuatlarına aykırılığı nedeniyle vazgeçildi. Konsorsiyumlar geri çekilince mevcut siyasi iktidar tarafından Ilısu Barajı’nın temeli yükseltilmeye başlandı.

” Baraj nedeniyle göç edecek 70 bin civarında insanımız üretici iken tüketici olacaktır. Yüz binlerce dönüm birinci sınıf tarım arazisi, on binlerce hektar bağ, bahçe bostanlar, çok geniş ormanlar sular altında kalacak.”

Proje sadece insanların yerinden edilmesi ve bazı tarihi yapıların sular altında kalmasından ibaret değil, Ilısu Barajı tamamlanırsa Hasankeyf ve çevresi nasıl etkilenecek?

Eğer Ilısu Barajı tamamlanırsa antik kent Hasankeyf dışındaki onlarca höyük ve tarihi mekân da sular altında kalacak. Dicle ve çevresinin çok zengin bir tarihi dokusu var. Gün ışığına çıkarılmayan tarihe yazık edilecek. UNESCO Dünya Mirası’nın 10 kriterinden 9’unu karşılayan Hasankeyf’in sular altında kalacak olması sebebiyle Ilısu Baraj Projesi’nin bir yıkım projesi olduğu gerçeğine inanıyorum. Bugüne kadar sayısız toplantı, panel, sempozyumda bilim insanlarını dinlediğimizde projenin hayata geçirilmesi halinde bölgemizin ılıman iklime daha güçlü bir geçiş yapacağını, bölgede zaten azalan kar yağışının daha da azalacağını, bunun doğal sonucu olarak yer altı su kaynaklarının daha çok çekileceğini, bunun doğa için felaket olacağını belirtmişlerdir. Onları tekzip eden kimse çıkmadı. Bölgemiz ve kentimiz kırsalındaki pek çok derenin yıllardır geçmişe nazaran kuruduğunu, kanatlılar başta olmak üzere pek çok hayvan neslinin tükenmeye başladığını görüyoruz. Ilısu’nun felaketin boyutlarını daha da büyüteceğine inanıyorum. Hasankeyf ve çevresi çok olumsuz etkilenecektir. Dev bir foseptik çukurumuz olacak. Çünkü şu anda Diyarbakır, Batman, Bismil, Silvan, Sason, Beşiri gibi yerleşim yerlerinin kanalizasyon lağım suları kimyasal ve biyolojik arıtma yapılmadan Dicle’ye bırakılıyor. Bir tedbir alındığına şahit olmadım. Şu an ve yakın zamanda su tutarsa lağım sularından kaynaklı olarak “koli basili” tavan yapacaktır. Misal olarak Diyarbakır’da uluslararası Hasankeyf Sempozyumu’nda bu gerçeğe dikkat çekilmişti. Doğrusu ciddi hastalıklardan endişe duyuyoruz ve bunun için de eleştiriler yapıyoruz. Baraj nedeniyle göç edecek 70 bin civarında insanımız üretici iken tüketici olacaktır. Yüz binlerce dönüm birinci sınıf tarım arazisi, on binlerce hektar bağ, bahçe bostanlar, çok geniş ormanlar sular altında kalacak.

Peki bugüne kadar bu proje karşısında nasıl bir mücadele yürütüldü, ne gibi sonuçlar alındı?

Ilısu Barajı suları altında kalmaması için 2 kilometre uzağa taşınan 550 yıllık Zeynel Bey Türbesi.

Şahsım ve çevreci arkadaşlarım yıllardır bu mücadeledeyiz. Hasankeyf’i savunanların ‘yabancı ülke ajanları’ olarak yaftalandığı ve bazen tehdit edilen süreçte bile Hasankeyf’i hep savunduk. Batman eksenli güçlü bir STK mücadelesi söz konusu oldu. Yüzlerce demokratik eylemle karşı çıktık yıllarca. Hasankeyf’te gece nöbetleri, Hasankeyf’e ‘Sadakat Treni’, Tarkan gibi önemli sanatçılar, Doğa Derneği ile verilen mücadelelerin belgeleri basında yer alıyor. Sayısız konferans, panel, sempozyum, radikal diye nitelenebilecek ancak yasalar ve demokratik çerçevedeki yürüyüşlerle yabancı konsorsiyumlar çökertildi. Ne yazık ki, alınan olumlu sonuçlara rağmen proje dayatıldı. Bazı bankaların bence kirli paralarıyla milletin katrilyonları, getirileri yanında götürülerinin kesinlikle cılız kalacağına inandığım proje için harcanmaya devam ediliyor. 199 yerleşim yeri, trilyonlarca liralık istimlak ödemesi, on binlerce dönümlük ekilebilir ve sulanabilir araziden elde edilecek gelirin yok olacağı gerçeğine hep dikkat çektik. Ilısu’yu bir güvenlik sorunu olarak gören anlayışı eleştirdik ve çözüm sürecinin pratik bulmasının olasılığı üzerinde durduk. Suriye ve Irak’a karşı suyun silah olarak kullanılmasının da enerji üretimine paralel olarak bol su bırakılması gerçeğinden dolayı mümkün olamayacağını söyledik. Sonuç; kapitalist anlayış, şirketlerin kâr amacı nedeniyle bu proje dayatılıyor. Biz çevreciler doğa için mücadele ettik. Örgüt adına dillendirilen ‘güvenlik amaçlı baraj’ düşüncesinin doğru olmadığı gerçeğini savunduk. Çünkü baraj örgütün silaha başvurmasından çok önce planlanmış. Hasankeyf, şirketlerin ve bazı çevrelerin kazancı için feda edilemeyecek kadar değerli bir doğa, tarih, çevre ve kültür hazinesidir. Bunu herkes böyle bilmelidir. Mücadelemiz, ülkemizin, bölgemizin zenginliği içindi. Pişman olduğum bir mücadele değildir.

“Bize baraj ömrünü 340 yıl gösteren DSİ gerçeğine mi yoksa Türkiye’nin AİHM’e sunduğu 77 yıllık baraj ömrü gerçeğine mi inanalım?”

Zeynel Bey Türbesi taşındıktan sonra projede geri dönülmez bir noktaya gelindiği görüşü ağırlık kazandı, AİHM 2006 yılında kabul ettiği Hasankeyf başvurusunu bugünlerde karara bağlarsa ve karar başvurucularla Hasankeyf’in lehine olursa sizce nasıl bir süreç işler?

Ilısu Baraj Projesi’ni Avukat Murat Cano AİHM’e taşımış. Sayın Cano, “Yalanlar üzerine kurulmuş yıkım projesi olarak nitelediğim Ilısu Barajı için DSİ kaynaklarının uydurduğu yalanları biliyoruz. Bize baraj ömrünü 340 yıl gösteren DSİ gerçeğine mi yoksa Türkiye’nin AİHM’e sunduğu 77 yıllık baraj ömrü gerçeğine mi inanalım?” diye konuşmuştu. Murat Cano, hukukçu kimliğiyle şu ifadeleri basının huzurunda söyledi: “Alfabenin birinci harfi ‘geçmişi değil, geleceği konuşuyoruz.’ Bu proje uygulanırsa Dicle ırmağı yok edilecek. Türkiye AİHM’e bilgi vermiş. Devletin verilerinden bilgi veriyorum;  7 milyar metreküp su sürekli tutulacak. Müdahale edildiğinde yeraltı suları çekiliyor. Bu proje yıkım projesidir. Kültürel mirasın korunması, uygarlığın korunmasıdır. Uygarlığın korunması ise geleceğin korunması demektir. AİHM’e verilen klasörler dolusu savunmada devletin projesi hakkında bilgiler var. Barajın ömrünü 53 ila 77 yıl olarak vermişler. AİHM’e verilen resmi belgedir. Kamuoyundan gizledikleri gerçekleri AİHM’e bildiriyorlar. Dünya bu gelişmeden haberdar değil. Dünya Hasankeyf´i bilmiyor. Birinci önerim Hasankeyf için görsel arşiv ve belgesel yok denecek kadar az, dünya kamuoyuna kaynak sağlamalı, belgesel hazırlamalıyız. Ama bu da yetmez. İkinci önerim var; AİHM salonunun bulunduğu Fransa’nın Strasbourg kentine yaya yürüyelim. Ne kadar duyarlı çevre, bilim insanı, gönüllü varsa bir araya gelip Hasankeyf´ten Ankara´ya, Ankara´dan AİHM´in bulunduğu Strasbourg’a yaya olarak yürüyelim. Heybemle ve elimdeki sopamla katılırım. Bu yürüyüşle sesimizi duyuralım. Altı ay sürse de yürüyelim. 21’inci yüzyıl uygarlığının mahkeme kapısına yürüyelim. AİHM salonu kapısında bize ´niye geldiniz?´ derlerse, ´yorulduk, dinlenmeye geldik´ diyelim. Yoksa yüreğimizin atışını kimse duymayacak ve hayallerimiz hiç önemsenmeyecektir. 3’üncü konsorsiyum tamamlanmak üzeredir. Dışarıdan gizlice kaynak sağlanıyor. Acil önlem almamız gerekiyor. Yoksa kaybederiz.” Bu ifadelere rağmen AİHM’e çok güvenmiyorum şahsen. Batman’da, İluh Deresi’nde akan ham petrol gerçeğini kamera ve fotolarla belgelendirdim. İç hukuk yolları tükenince AİHM’e taşıdım. Davamız iki yıl bekletildi ve şahsımın zarar görmediği gerekçesiyle dosya iade edildi. Zaten şahsım için değil, Dicle’den yararlanan insanlar ve hayvanlar ile doğa için dava açmıştım. Ilısu için AİHM yıllardır susuyor, bildiğim kadarıyla bir karar alınmamış. Murat Cano, Hasankeyf’ten AİHM kapısına kadar yürümemizi istemişti ya, bunu yapmadık. Hasankeyf lehine bir karar çıkarsa, buna uyulacağını sanmıyorum. AİHM hukuken Hasankeyf lehine karar vermeliydi. Baraj projesi dayatılıyor, mevcut hukuk ve anayasa zaten açıkça hiçe sayılıyor.

Yıllardır Hasankeyf için mücadele etmiş kurum ve kişilerden biri olarak gelinen noktada neler hissediyorsunuz?

90’lı yılların başından beri Hasankeyf’i savunuyorum. Bize Suriye ajanları diye yaftalayan kimi güvenlikçi anlayış sahiplerini hatırlıyorum. O zamanlar Hasankeyf’i savunanların sayısı parmakla sayılıyordu. Hasankeyf Gönüllüler Derneği, Hasankeyf Yaşatma Girişimi, Hasankeyf ve Dicle Vadisini Koruma Derneği ve Batman Çevre Gönüllüleri Derneği kurulmadan önce yazılarımla Hasankeyf’i sahipleniyordum. Sayın Cumhurbaşkanı, Batman’da yaptığı konuşmada, Hasankeyf’in pek çok medeniyete ev sahipliği yaptığını, bir baraja feda etmeyeceklerini ve DSİ yetkililerine bu konuda gerekli talimatı verdiğini söylediğinde hepimiz alkışlamıştık. Biz makul olanı hep önerdik. Bizim bakış açımız doğa, çevre, tarihin korunmasıdır.

 

Reha Ruhavioğlu

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
64 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör