Bu 23 Nisan’da ‘Haklarımızı Tazeleyelim’ mi?

Yine büyükler gelip çocuklar için 'en iyisini' bildiklerini okumadan önce 23 Nisan konusunu kendi aramızda bir tartışalım istedik. Bayramdan ne anlıyoruz, bayramdan ne bekliyoruz, kamu kurumlarının 23 Nisan kutlamaları için yaptıklarını nasıl buluyoruz ve aslında sadece çocuklar değil, herkesin mutlu ve barış içinde yaşaması için bu kadar basit reçeteler sunan çocuklar için biz neler yapıyoruz?

Çocuklar’dan sayfası 7-9 yaş arası danışmanları ile konuyu enine boyuna konuştuk.

Ceren: Sizce bayram ne demek?

Duru: Bence bayram sevinç demek.

Doğa: Bayram demek coşku demek, eğlence demek. Güzel bir gün demek.

Berra: Bayram olanları yeniden hatırlamak demek. Zafer bayramı gibi. Tarihi yeniden hatırlamak demek.

Nehir: Atatürk’ün çocuklara sevgisini açıkladığı gün.

Barış: Bayram, insanların her yıl bir kere kullandığı, mutlu ve özel güne verilen addır.

Eren: Bayram şenlik gibidir. Herkesi bir sevinç sarar, yılda bir kez kutlanır. Bazen bayramlar uğruna festivaller yapılır. Bayram etkinliklerle geçen, severek kutladığımız bir gün.

Ceren: Kitap gibi açıkladınız. Peki, 23 Nisan kutlamalarını nasıl buluyorsunuz?

Doğa: Bence 23 Nisan olduğu gibi çok güzel. Biz, okulda dans öğretmeni var, bayramlarda çeşitli ülkelerin danslarını öğretiyor onları yapıyoruz. Bu bayram Brezilya dansını yapacağız, Sonra New York dansı yapacağız.

Barış: Şu anki kutlanış şeklinden memnun değilim. Havai fişekler oluyor. Onların sesleri beni rahatsız ediyor. Bayram şöyle olmalı; diğer ülkelerdeki çocuklar ve sanatçılar Türkiye’de buluşmalı. Dünyadaki tüm çocuklar Türkiye’de buluşmalı ve eğlenmeli. Havada patlama olunca kuşlar da ölüyor.

Berra: Bence yüzme gibi değişik etkinlikler yapılsa çok iyi olurdu. Oyunlar, parkurlar olsaydı… Hem eğlenir hem de daha çok arkadaşla tanışırdık.

Eren: Mesela 23 Nisan özel etkinlikler yapılmadığı sürece evde geçiyor. Türkiye’de her mahallede bir park var. Mahallenin çocuklarına parkta etkinlikler düzenlense, aktiviteler yapılsa, herkes eğlenir. 

Barış: Parkları belediyeler yapıyor. İsteklerimizi onlara iletebiliriz.

Ceren: 23 Nisan’da belediye ya da devlet başkanlarının bir günlüğüne çocukları başkan yapmasına ne diyorsunuz? Nasıl buluyorsunuz?

Eren: “Oh Ne Âlâ Memleket” kitabında duymuştum. Bana çok iyi geliyor bu uygulama ama ben başkan olsam ilk kararım ben sonsuza kadar başkan olayım olurdu, böylece hakkımı tazelerdim.

Barış: Bir gün bile büyük zaman. Bir çocuğu bir gün bile başkan yapsak ülkenin geleceği tehlikeye girer. Koca eli serçe parmak yönetemez. Baş parmak yönetir. Büyük yeri büyük biri yönetir. Mesela bir sürü şeker ister, şeker dükkanları iflas eder. Savaş ilan eder.

Ceren: Peki Barış sen başkan olsan ne yaparsın? Bir hafta boyunca Adana Çukurova’da başkan olacaksın, hizmetlerin ne olurdu? Gerçekten savaş mı çıkardı?

Birincisi yolları düzeltirdim, bazı yollarda çukurlar oluyor. Çukurlar büyük bir sorun. Yani kendi isteklerimi değil, halkın ihtiyaçlarını dinlerdim. Ağaç dikilmeli Çukurova’ya. Binalar çok yüksek olmamalı, yardım kuruluşları yapılmalı. Yoksul insanlara, ailesi olmayan tek başına yaşayan insanlara yardım etmek için binalar yapılmalı.

Aslında Çukurova ovaymış ama artık gerçekten çukur ova olmuş.

Eren: Ben olsam ilk önce hakkımı tazelerim. Önce istekleri, oyla, imzayla karar verirdim. Barış, mesela ‘direkt halkın isteklerini yerine getirirdim’, dedi ama bunun yerine bu istekleri halktan kimler istiyor ona bakmak gerekir. Yani sıkıntılarını bildiremeyen daha çok kişi olabilir. 

Ceren: Diyelim ki oyla karar verdiğinizde halkın büyük çoğunluğunun bina yapmak istediği, ağaçları istemediği ortaya çıktı. Peki o zaman başkan olarak onların dediğini yapmak doğru olur mu?

Eren: Böyle bir durumda o zaman ben karar veririm. Çünkü ağaçlar geleceğimiz yani.

Barış: Halkın isteyenlerin evlerinin bulunduğu bölgeye ağaçlık bir alanı, istemeyenlerin evlerinin yerini ağaçsız, beton bir bölüme alırdım. İnsanlar da hatalarını anlardı ve ‘başkan haklıymış, ağaçsız yaşayamıyoruz’ derlerdi ve tüm bölgeyi ağaçlandırırdım.

Yani dene de gör yöntemi.

Ceren: Aslında bu insanlara ders veren bir yöntem ama yüzyıllardır aslında ağaçsız olduğumuzda insanlara, doğaya neler olduğu kanıtlanmış. Daha çok afetler olmuş, insanlar nefes alamamış, canlılara daha çok zarar vermiş. Ya bunu deneyimlesinler, görsünler, anlasınlar diye dünyaya daha çok zarar verirsek?

Barış: Aslında şöyle, onlara bu konuda eğitim vermek ve böyle olduğunu kanıtlamak, onlara gerçekleri göstermeyi denerdim.

Berra: Ben eğer başkan olsaydım, hapse atılanların hepsini bir kere daha sorgulanmasını sağlardım. Çünkü onların bazıları yanlışlıkla hapse girmiş oluyor. Evleri depreme daha uygun şekilde inşa ederdim. Dışarıya ucuz ucuz çok daha kıyafet koyardım yoksullar kullanabilsin diye, arabalara yeniden tasarlayıp onların dumanının çiçeklere kötü gelmeyecek, doğaya kötü gelmeyecek hale gelmesini sağlardım.

Ceren: Hepinizin söyledikleri harika. Düşünün bunların hiçbirini yetişkinler düşünüp yapmıyor. O nedenle hiç de kendinizi küçümsemeyin. Bir el için her parmak çok önemli.

Duru: Ağaçlar yerine bina olması çok kötü çünkü nefessiz kalırız, ağaçlar nefes almamızı sağlıyor. Havayı temizliyor. Bazı ağaçlar meyve veriyor, ceviz veriyor, zeytin veriyor. Ağaçlar çok önemli.

Barış: Berra’nın arabalarla ilgili önerisini elektrikli arabalarla çözebiliriz. Söylediği şeyler bütçeyi zorlayabilir. İnsanların su masrafları, ısınma masrafları var. Vergilerle dengelemeye çalışsak bile zor olurdu.

Nehir: Ben başkan olsaydım. Irkçılık yapanları cezalandırıldım. Renkleri ayıranlara ceza verirdim. Cezalara uymayanlara yasaklardım. Ağaçları kesmeyi yasaklardım. Siteler yerine bir ya da en fazla üç katlı binalar yapabilmeye izin verirdim.

Ağaçların kökleri toprağı tutuyor. Depremleri engelliyor, evlerin kaymasını engelliyor.

Hayvanlara ve insanlara bilerek zarar verenleri cezalandırırdım. Hırsızlık yapanları, kurallara uymayanları cezalandırırdım ya da çok  fazla insanların üstüne gelenleri, bir insan yapma dese de onu anlamayıp üstüne gidenlere çok kızardım. 

Ceren: Zorbalığı durdurmaya çalışmak bir başkanın hem yetişkinler hem çocuklar için yapması gereken en önemli şeylerden biri olurdu. Çok haklısın Nehir.

Duru: Ben belediye başkanı olsam fakirlere yemek, ayakkabı, kıyafet verirdim, sonra da hırsızları hapse atardım.

Berra: Bazen polisler de insanlara çok kötü davranıyor. Öyle kötü davrananları ilk işten çıkarırdım. Eğer normal (özel) hayatlarında da insanlara kötü davranmaya devam ediyorlarsa, zorbalık yapmaya devam ediyorsa o zaman büyük bir ceza verirdim.

Ceren: Aslında buna belediye başkanları bir şey yapamayabilir ama bir yandan da yapabilir. Bu biraz daha büyük yasalarla engellenmesi gereken bir durum ama yine de belediye başkanları o şehirde insanların daha güvende, huzur içinde yaşaması için çalışabilir.

Barış: Konuyla oldukça alakasız ama ben bugün özel programı bekliyordum. Nickelodeon TV’de Çocukların seçme ödülleri… Bir web sitesi var, orada çocuklar sevdikleri sanatçılara oy veriliyor. Çocukların da başkan olamayacağı düşünülüyor ya, burada en azından çocukların seçebilmesi  sağlanıyor.

Ceren: Böyle programların olması aslında çocukların da özgürce seçebileceğinin bir göstergesi. Demek ki alan açılsa çocuklar da kararlarını gösterebilecekleri seçimler yapabilirler. Bu aslında tam da bunun örneği Barış’cım.

Teoman: Ben başkan olsaydım şehre daha çok fabrika yapardım. Çünkü fabrikamız olmadığı için hiçbir şey üretemiyoruz ve her şeyi dışardan almak zorunda kalıyoruz. Fabrikanın borulardan gelen buharıyla havayı kirletebiliriz ama o zaman da filtre takabiliriz, bunun da çözümü bu.

Ceren: Belediye başkanı olduğunuzda yaşadığınız yerle ilgili gözlemlerinizden çıkardığınız sonuçla yapılması gerekenleri anlattınız. Bence her biri muhteşemdi. Peki şimdi belediye başkanı olmuş bir çocuk olarak, hem kendiniz hem arkadaşlarınızı düşünerek nasıl bir bayram olsun isterdiniz? Bir belediye başkanı nasıl bir kutlama yaparsa çocukların hoşuna gider?

Bir şehirde çocukların bayramı mutlu geçirmesi için başkanın ne yapması gerekir?

Duru: Ben sevinçle, herkesin sevinçle geçireceği bir bayram hayal ederdim. Çocukların eğleneceği şeyler yapması gerekir.

Barış: Bu gün için bir ad buldum: “Kutla Gitsin” günü. Okul yok ve kimsenin çalışmasına izin yok. Gizlice işe gitmeye çalışan yetişkinlere şok verilecek ve eve götürülecek. Çünkü o günü çalışarak değil, çocuklarıyla geçirmeliler. Zeplinler var. Üzerinde “kutla gitsin” yazacak ve viyu viyu diye ışıklarla etrafta gezecek. O gün her yiyecek %50 indirimle satılacak. Bu fiyata satılmazsa ceza uygulanacak ama o gün kutla gitsin günü olduğu için ceza da %50 indirimli!

Berra: Eğer ben güzel bir bayram isteseydim. Çocukların oylama ile gruplara bölünmesini ve yarışmalar yapmasını isterdim. Takımlar dans, yemek koşu, şarkı yarışmaları yapardı. En sonunda ödül alırdı kazanan.

Nehir: Başkan olsaydım çocuklar için dışlanmaya karşı bir şey yapardım. Çünkü bazı çocuklar bazı çocukları anlamıyor. Onların birbirini anlaması için çalışırdım çünkü bunlar bana da oluyor. Kıyafeti, oyuncağı olmayan çocuklara onları verirdim. Psikolojik desteğe ihtiyacı olanlara destek verirdim. Kalemi olmayana ya da neye ihtiyacı varsa, suya, yemeğe… onları verirdim.

Ceren: Çok haklısınız. Farklı çocukların birbirini tanımasını sağlamak da aslında belediye başkanının görevi. O farklılıkların çok güzel olduğunu anlatmak, farklı çocukların birbirini görmesini, anlamasını, birlikte bir şeyler yapmasını sağlamak….

Doğa: Ben Nehir’in söylediği bir şeye örnek vereceğim. Sınıfımda biri var beni sürekli rahatsız ediyor. Dalga geçiyor, zorbalık yapıyor, sonrasında kibar davranmaya çalışıyor ama böyle bence bunun hiç kibarlığı kalmıyor.

Ceren: Evet şefkat ve saygı hepimiz için çok önemli ve bunu belediye başkaları hepimiz için yapabilir.

Hepinize değerli fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Umarım başkanların bunu duymasını sağlayabiliriz.

Çocuklardan sayfası, Friedrich Ebert Stiftung Türkiye Derneği desteği ile hazırlanmaktadır ve derneğin görüş veya tutumunu yansıtmaz. Sayfadaki içeriklerden sadece Sivil Sayfalar sorumludur.
Sivil Sayfalar- Çocuklardan sayfası, yetişkinlerin gündeminden bıkan ve kendi gündemini duyurmak isteyen, yaşamı, yaşanılanları kendi bakış açısından anlatmayı dileyen, sesini duyurmak için alana ihtiyaç duyan yazar, çizer, danışman 21 çocuk haberciden oluşmaktadır. 
Dört farklı yaş grubu gönüllü çocukla çevrimiçi olarak hafta içi toplantılar yapıldıktan sonra, çocukların kararları ve fikirleri ile haberler hazırlanmaktadır. Toplantılar  “Çocuk Haklarına Duyarlı Habercilik Politika Metni” ilkeleri çerçevesinde yapılmakta; sayfa içerikleri çocukların beyanı esasında, hak temelli olarak, bu ilkeler uyarınca hazırlanmaktadır. 
“Çocuklardan” sayfası, çocukların seslerini duyurabilmesi için katılım haklarını ve güvenliğini öncelikleyen bir alan olarak kurgulanmıştır.
Çalışmalar, çocukların onayı ve gönüllüğü ardından bakım verenlerinin onayı ve desteği ile Ceren Suntekin eşliğinde yürütülmektedir.