‘Kürt Sorununa Tedbirli Bir İyimserlikle Yaklaşılmalı!’

Barış Vakfı’nın 'Kürt Sorununa Toplumsal Bakış (2010-2022)' başlıklı raporu, kamuoyunda ekonomik kriz gibi konuların gerisinde kalsa da sorunun önemini koruduğunu hatırlatıyor. Rapor, Kürt sorununun 'tedbirli bir iyimserlikle' ele alınması gerektiğini çünkü çözüm sürecinden ikna edilmesi zor yüzde 55 ve gri alanda olan yüzde 20’lik blok olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre, 'partiler üstü uzlaşı ile liderlerin müzakere gündemine öncülük etmesiyle' barış süreci tekrar başlayabilir.

“Barış süreçleri ağır yürüten, duraksayan, geri dönen ve tekrar başlayabilen farklı evreler içerebilir. Bu açıdan Kürt sorunun çözümünde de bir gün tekrar barış adımlarının atılabileceğini göz ardı etmemek gerekir.”

Bu ifadelerle çatışma sürecinin zorlu ve sancılı boyutlarını hatırlatan “Kürt Sorununa Toplumsal Bakış (2010-2022)” raporu, Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, Prof. Dr. Evren Balta ve Prof. Dr. Mehmet Gürses tarafından kaleme alındı. İstanbul’da basın mensupları ve çeşitli sivil toplum temsilcilerinin katılımı ile yapılan bir toplantı ile tanıtılan rapor, 2010 sonrası, tarihsel okuma ile Türkiye’de barışın temini “hangi gri alanları bulabilir ve nerelerde barış için ortaklaşma bulunabilir?” sorusundan yola çıkılarak hazırlandı.

Toplantının başında Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, Vakıf olarak son birkaç yıldır “Türkiye’de barışın olanakları nedir?” ve “farklı aktörler ne yapmalı?” sorusuna yanıt aradıklarını söyledi. Tahmaz, bu kapsamda hazırladıkları raporla birlikte, Türkiye’de yüzde 35 düzeyinde olan barış umuduna katkı sağlamaya gayret ettiklerini; çeşitli kentlerde düzenleyecekleri toplantılar ile barışın imkânları ve sorunlarını konuşmayı sürdüreceklerini aktardı.

Raporunu sunumunu yapan Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, barış süreci ve sürecin sonladığı dönemin ardından konunun toplumsal boyutunun en az çalışılan konulardan biri olduğunu belirtti. Bu tespitten hareketle raporu hazırlarken 2010 sonrasını tarihsel okuma ile “gri alanları” bulabilme ve nerelerde ortaklaşma olabileceği sorusu ile yola çıktıklarını aktaran Çelik, KONDA’nın her ay düzenli yaptığı anketler tarandı ve bu veriler üzerinden analiz yaptıklarını kaydetti.

Çelik, raporda Türkiye’de Kürt sorununun tanımına dair toplumdaki farklılıklar, çözüm konusundaki tutumlar, kültürel ve siyasi haklara dair farklı grupların yaklaşımlarını analiz ettiklerini ve “kalıcı ve sürdürülebilir bir barış siyasetinin nasıl inşa edileceğini tartışmayı” hedeflediklerini vurguladı.

“Kürt Sorununa Toplumsal Bakış (2010-2022)” raporu; Kürt Sorununun Kökeni ve Endişe Siyaseti, Ayrımcılık ve Toplumsal Kutuplaşma, Kültürel Haklar ve Tanınma Sorunu, Siyasi Haklar, Dış Politika ve Kürt Siyaseti, Kürt sorununun çözüm Yaklaşımları ve Müzakere Gündemi ile sonuç ve değerlendirme bölümlerinden oluşuyor.

Türkiye’de Barışa Destek Verenler Yüzde 30’un Üzerinde!

KONDA verilerine dayanan raporun bulgularına göre, Kürt sorununun çözülmesinde güvenlikçi- askeri yaklaşım kendisini etnik olarak Türk olarak tanımlayan gruplar arasında önemini yitirdi. Dahası, Türkler, Kürt sorununu,  Türkiye’nin eğitim, enflasyon, göçmenler, demokratikleşme, kadın-erkek eşitliği gibi yakıcı sorunlarından sonra, sadece yüzde 12 düzeyinde “öncelikli sorun” olarak değerlendiriyor. Buna karşın, kendisini Kürt olarak tanımlayanlar Kürt sorununu yüzde 40 düzeyinde öncelikli sorun olarak görüyor. HDP seçmenleri ise yüzde 60 civarında sorunu önceliklendiriyor.

Rapor, bu yönüyle Türkiye’de “Kürt sorununun göreceli olarak gündemden düştüğü”  buna karşın Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde yakıcı bir sorun olma niteliğini yitirmediği bir döneme tekabül ediyor.

Türkiye’de Kürt sorununun tanımlanmasında ve çözüm önerilerinde, etnik kimlik ve siyasi tercihler hala ana belirleyici.

Ayşe Betül Çelik’in sunumun sonunda, KONDA verileri ile raporun bulgularını değerlendirdi. “Türkiye’nin yakıcı baskıcı dönemlerinde bile barışa destek yüzde 30’un altına inmiyor.” tespiti öne çıkan bulgulardan biri idi. Rapordaki en önemli bulgulardan bir diğeri ise Türkiye’de Kürt sorununun tanımlanmasında ve çözüm önerilerinde etnik kimlik ve siyasi tercihlerin hala ana belirleyici olmayı sürdürmesi.

Kürt Sorununun Çözülmesinde İkna Edilmesi Zor Yüzde 55 ve Gri Alandaki Yüzde 20!

Çelik, söz konusu bulgular ışığında, raporu şu şekilde analiz ettiklerini söyledi: “Tedbirli bir iyimserlikle sorunu ele almalıyız. Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesinde ikna edilmesi zor olan yüzde 55’lik kesim var. Bu konuda gri alanda kendini ifade eden ise yüzde 20 civarında. Bu sorunda, etnik kimlik ve siyasi tercihler ana belirleyici.”

Raporda altı çizilen kutuplaşma konusunu hatırlatan Çelik,  Barış Süreci’nin yarattığı olumlu gelişmelerin bazı alanlarda devam etmesine karşım siyasi kutuplaşmanın Kürt sorununun tanımlanması ve çözüm yöntemlerinin belirlenmesinde olumsuz etkisini sürdürdüğünü söyledi. Bunu bir sonucu olarak, Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı ayrımcılığa dair algılar siyasi ortamdan etkileniyor. Öyle ki, toplumda Kürtlerin eşit vatandaşlık haklarına sahip olduğu algısı baskın çıkıyor.  Bu da Kürtlerin yaşadıkları sorunların demokratik ortamda tartışılmasının önüne geçiyor.

Bu tespitlerinin yanı sıra, Türkiye’de siyasi parti liderlerinin gücüne ve önemine vurgu yapan Çelik, Kürt sorununun “partiler üstü uzlaşı ile müzakere gündemine” liderlerin öncülük edebileceğini kaydetti.

“Kürt sorununun yakıcı bir sorun olarak algılanmadığı böyle bir dönemde, liderlik ve zamanlama önemli. Kürt sorununun taktiksel araçsallandırılması ve özellikle CHP’li seçmen duruşunun barış süreçlerinde belirleyici olacak. Bu seçmen grubu barış sürecine sanılandan daha kolay ikna edilebilir.” değerlendirmelerini paylaşan Çelik, Kürt sorunun kamusal alanda demokratik ortamda tartışılması gerektiğini hatırlattı.

Çözüm Süreci kalıcı olmadı ve yapısal bir süreç yaratmadı. Biz barışın umudunu yaşadık ama barışı yaşamadık.

Raporda dikkat çeken bulgulardan biri olan “genç neslin sorunun çözümüne dair zayıf bir inanca sahip ve demokratik çözüm yollarına dair desteğinin düşük olmasının” gençlerin çoğunun” barışı bilmeden yaşadıklarından” anlaşılabilir bulduğunu söyleyen Çelik, gençlere özel çalışmalar geliştirilmesinin aciliyetini vurguladı ve liderlere bu konuda da önemli görevler düştüğünü kaydetti.

Raporun sunumunun ardından gelen sorular üzerine Ayşe Betül Çelik, “Çözüm Süreci kalıcı olmadı ve yapısal bir süreç yaratmadı. Biz barışın umudunu yaşadık ama barışı yaşamadık.” tespitini de paylaştı.

Yeni Bir Siyaset Dili Üretilmeli; Diyalog Artmalı

Çelik’in ardından söz alan KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ise araştırmanın bulguları çerçevesinde kısa bir değerlendirme yaptı. “Umut yorgunuyuz. Toplum da temkinli ve tedirgin bir iyimserlik içinde” sözleriyle mevcut durumu özetleyen Ağırdır’ın hem Türkler hem Kürtler açısından Kürt sorununda geline aşamaya dair: “ Türk kimliğinin de bir güvenlik arayışı var, bunu ihmal ediyoruz… Kürtlerin kimlik talebi ile Türklerin güvenlik talebini dengelemek gerekiyor.” tespiti öne çıktı.  “Barışın olanaklarını çoğaltmak için önümüzde zihni bir toplumsal eşik var.” diyen Ağırdır’a göre,  çözüm gri alanları çoğaltmakta. “Yeni bir siyaset dili üretmeli, mümkün olduğunca temas diyalog ve platformları çoğaltmalı. Bunun için emek harcamak zorundayız.”

Barış Vakfı’nın “Kürt Sorununa Toplumsal Bakış (2010-2022)” başlıklı raporuna buradan ulaşabilirsiniz.