Türkiye Barış Ağı’na Doğru: Barış Vakfı, STK’lar İle Mersin’de Buluştu

Barış Vakfı’nın (Weqfa Aşitiye, Peace Foundation), “Barış Açısını Savunmak ve STK’ları Güçlendirme/Geliştirme” başlıklı toplantısı 9 Kasım’da Mersin Liva Otel’inde gerçekleştirildi.

Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, Medipol Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Yakup Levent Korkut ve Yrd. Doç. Dr. Fatma Akdokur Aktaş’ın sunumları ile katıldığı toplantının moderasyonunu ise Mersin Üniversitesi’ndeki görevinden khk ile uzaklaştırılan Prof. Dr. Ayşe Gül Yılgör üstlendi.

Toplantının açılış konuşmasında vakfın amacına dair açıklamalarda bulunan Barış Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Tahmaz, çözüm süreci tecrübelerinden çıkartılan dersler ile yeni ve kıymetli bir süreci tekrar başlatmanın imkanları üzerinde çalıştıklarını belirtti. Vakıf olarak kendilerinin ve toplantıya katılan sivil toplum örgütlerinin kendilerine sorması gereken sorunun, “AKP, HDP ya da PKK ne yapmalıdır?” yerine “Bizler ne yapabiliriz?” olması gerektiğinin altını çizen Hakan Tahmaz, “Bir çözüm sürecini deneyimledik. Masada oturmanın da kuralları ve usulü var. Bu süreçte bunu tecrübe etme imkanımız oldu. Şimdi yapılması gereken çatışma çözümü üzerine çalışan sivil toplum kuruluşlarının da içerisinde olduğu bir dayanışma ağı meydana getirerek nihayetinde Türkiye Barış Ağı’na giden yolu açabilmektir. Zifiri karanlık bir dönemden geçiyor ve adeta bir Kayyım Cumhuriyeti’ne doğru gidiyoruz. ‘Kim ne yapıyor’dan ziyade ‘biz ne yapabiliriz?’e odaklanmalıyız.” şeklinde konuştu.

Hakan Tahmaz’ın konuşmasının ardından sözü alan Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, kendisinin yıllarca çatışma çözümü üzerine akademik çalışmalar yürüttüğünü ifade etti. Sivil Toplumun barış inşasındaki süreçlerini; Cenevre Enstitüsü Kapsayıcı Barış ve Geçiş Girişimi Direktörü Thania Paffenholz’un belirttiği şekilde vatandaşları tüm taraflardan gelecek şiddete karşı koruma, insan hakları ihlallerini ve barış anlaşması uygulamalarını izleme, barış ve insan haklarını savunma, marjinalleştirilmiş grupların kimliğini yeniden inşa edip demokrasi ve barış değerleri üzerinden Grup İçi Sosyalleşme, karşıt grupları bir araya getirerek Gruplar Arası Sosyalleşme, tüm aktörler arası yerel ve ulusal diyalog süreçlerinin Kolaylaştırıcısı olma ve son olarak bu sayılan 6 işlev için giriş kapısı niteliğinde Hizmet Etme olarak özetledi. Çözüm sürecinin ilk günlerinde Radikal Gazetesi’nde yazı dizisi olarak başlatılan IRA’nın İngiltere, ETA’nın da İspanya ile sürdürdüğü görüşmelere dair detay bilgi aktaran “Onlar Nasıl Çözdü!” dosyasını da anımsatan Prof. Dr. Çelik, barışın sadece müzakere yolu ya da anayasa kapsamında yapılacak değişikliklerden ziyade çok katmanlı bir şekilde ve aşağıdan yukarı barış girişimleri sonucu sağlanabileceğini kaydetti.

Medipol Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Yakup Levent Korkut ise barış hakkı kavramının tarihsel sürecine dair bilgilendirmede bulundu. Birleşmiş Milletleri kuran ve 26 Haziran 1945’te ABD’nin San Francisco kentinde imzalanan Birleşmiş Milletler Şartı’nda “devletler arası anlaşmazlıklar karşılıklı müzakere ile çözülür” maddesinin yer aldığını ve bunun “savaş yasaktır” olarak tanımlanabileceğini aktaran Korkut, bu anlaşmada “Barış Hakkı” teriminin yer almadığını da sözlerine ekledi. BM Şartı’ndan üç yıl sonra 10 Aralık 1948’de Paris’te kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de, “barış hakkı” ifadesinin yer almadığını kaydeden Levent Korkut, ilgili belgenin antlaşma değilde bildirge olması hasebi ile bir bağlayıcılığı bulunmadığını da sözlerine ekledi. Dr. Yakup Levent Korkut, savaş propagandasının 16 Aralık 1966 tarihli BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile yasaklandığını, halkların barış hakkına dair bildirinin ise BM’nin 12 Kasım 1984 tarihli genel kurulunda kabul edildiğini, bu bildirgenin ilk maddesinde “Gezegenimizde yaşayan halkların kutsal barış hakları bulunduğunu ilan ederiz;” ifadesinin de yer aldığını aktardı.

“Barış Açısını Savunmak ve STK’ları Güçlendirme/Geliştirme” başlıklı toplantısının son sunumunu gerçekleştiren Yrd. Doç. Dr. Fatma Akdokur Aktaş, Ankara’da faaliyet gösteren Başkent Kadın Platformu kapsamındaki çalışmalarından söz ederken, barış dilini inşa etmenin kolay bir şey olmadığını, “Hayır” diyebilecek bir iradeyi ortaya koymak gerektiğini ifade etti. Bu noktada 90’lı yıllarda Kamuran İnan’ın başlattığı “Hayır Diyebilen Türkiye” konferanslarının önemine de değinen Akdokur Aktaş, “Bir barış süreci geçirdik ve o barış havasının tecrübesini yaşamış insanlarız. Barış dilinin de inşası tek başına olmaz. Farklı yaşayışlarla karşılaşıp kendimizi etüd edebildiğimiz noktada bir barış dili de neşet edebilir. Berfo Ana’nın “Tek istediğim oğlumun kabrini ziyaret etmek” diyen sesine kulak vermemiz gerekiyor.  Barış türkümüzü yükselterek sesimizi çoğaltmalıyız” diye konuştu. 

Barış Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Aydoğan, projenin farklı kesimleri bir araya getirmek, onların barışa dair düşünce ve fikirlerini açığa çıkarmak amacında olduğunu belirterek, “Barışa dair STK’ların kendilerine sorduğu soruları açığa çıkaracak bir toplantılar dizisi düzenledik. Bu proje hem STK’ların güçlendirilmesi, geliştirilmesi hem de nihayetinde bir Türkiye Barış Ağı’nın kurulmasına yönelik bir çalışma. Barış Vakfı, 2007’de oluşturulan Barış Meclisi faaliyetlerinin ardından 2016 Mart’ında kuruldu. Mersin’de sonuncusunu gerçekleştirdiğimiz toplantılar dizisinin önceki durakları Van, İzmir ve Ankara idi. Bugün ise Mersin’de sonuncu toplantıyı gerçekleştiriyoruz. Bu toplantıların öncesinde DİTAM (Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi) ve uluslararası kuruluşlar ile Türkiye Barış Ağı’nın kurulmasına dair faaliyetlerimiz olmuştu. Bundan sonraki süreçte de ağ yapısına geçilmesi adına yoğun çalışmalarımıza devam edeceğiz.” dedi.