‘Kapsayıcı Eğitim Çocukların Okula Karşı Geliştirdiği Aidiyet Hissini Artıyor’

24 Kasım 2021
'Kapsayıcı eğitim kavramından bahsederken tek bir çözümden veya yol haritasından bahsetmek mümkün değil.' Eğitim Reformu Girişimi (ERG) araştırmacısı Kayıhan Kesbiç ile kapsayıcı eğitim ve öğrenciler, eğitimciler açısından önemini, alanda yapılan raporlama çalışmalarına dair konuştuk. 

Sizi tanıyabilir miyiz?

Kayıhan KesbiçBen Kayıhan Kesbiç. Eğitim Reformu Girişimi’nde araştırmacı olarak çalışıyorum. Ekim ayında yayımladığımız Eğitim İzleme Raporu 2021: Öğrenciler ve Eğitime Erişim dosyasının yazarlarından biriyim. Araştırmalarım çoğunlukla yoksulluğun eğitime etkisine, mülteci ve çalışan çocuklara yoğunlaşıyor.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG) hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

ERG, 2003 yılında Türkiye’nin önde gelen vakıflarının desteğiyle kurulan bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir girişimdir. ERG, tüm çocukların nitelikli eğitime erişimini güvence altına almayı amaçlar ve bu doğrultuda eğitimi izleyerek iyi uygulama örnekleri tasarlar. ERG, Eğitim Gözlemevi ve Eğitim Laboratuvarı olmak üzere iki birimden oluşur, Öğretmen Ağı’nın yürütücülüğünü üstlenir. Eğitim Gözlemevi, nitelikli bir eğitim için eğitimi izleyerek her yıl “Eğitim İzleme Raporları”nı yayımlar, araştırma raporları ve politika notları hazırlar. Eğitim Laboratuvarı ise eğitim paydaşlarını bir araya getirerek eğitimde fark yaratacak çözümler üretir, “Eğitimde İyi Örnekler Konferansı”nı düzenler.

Kapsayıcı eğitim kavramından bahsederken tek bir çözümden veya yol haritasından bahsetmek mümkün değil.

Kapsayıcı eğitim nedir ve eğitimcilerin ‘kapsayıcı eğitim’ kapsamında temel olarak neleri göz önünde bulundurması gerekir?

Çocuklar cinsiyet, etnik köken, dil, din, cinsel yönelim, yaşadıkları yer, sağlık durumları ve sosyoekonomik arka plan vb. nedenlerin yarattığı farklı koşul ve durumlarla bireyselleşmiş ihtiyaçlara sahipler. Kapsayıcı eğitim, eğitim kurumlarını, ortamlarını, eğitimin içeriğini ve yöntemini bu farklılıkları ve ihtiyaçları gözeterek düzenlemeyi ve her çocuğun eğitim hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını amaçlar. Bununla birlikte, kapsayıcı eğitim çeşitliliklere bağlı olarak ortaya çıkan önyargı ve ayrımcılığı azaltmayı, temel bir hak olan eğitim hakkından her çocuğun sorunsuz bir şekilde faydalanmasını hedefler.

Kapsayıcı bir eğitim ortamının yaratılabilmesi için eğitimcilere ve öğretmenlere çok önemli ve zorlu görevler düşüyor. Kapsayıcı eğitim kavramından bahsederken tek bir çözümden veya yol haritasından bahsetmek mümkün değil. En başta çocukların sahip olduğu çeşitliliğin ve ihtiyaçların belirlenmesi önemli bir başlangıç noktası. Örneğin, anadili Türkçe olmayan bir çocuğun veya engeli olan bir çocuğun sınıf ortamına dahil edilmesi için farklı çözümler ve yöntemler gerekiyor.

Öğretmen her ne kadar eğitimin en önemli aktörlerinden olsa da, kapsayıcı eğitimi sağlamak konusunda tüm sorumluluğu tek başına taşıması beklenmemeli. Ayrıca öğretmene beklediği desteklerin sunulması da önem taşıyor. Bu bağlamda kapsayıcı eğitim konusunda teorik eğitimler önemsiz olmamakla birlikte uygulanabilir çözümler, meslektaşlar arası iş birliği ve dayanışma daha anlamlı görünüyor. Bu noktada, öğretmenlerin bir araya gelerek deneyimlerini ve sınıf ortamında gerçekleştirdikleri uygulamaları birbirleriyle paylaşmaları önemli. Öğretmen Ağı ve Köy Okulları Değişim Ağı (KODA) gibi kurumların düzenledikleri etkinlikler bu paylaşımların gerçekleşebildiği ve öğretmenlerin yalnız olmadıklarını hissettikleri alanlar yaratması bakımdan çok değerli.

Eğitimde fırsat eşitliği olmayan çocuklar için kapsayıcı eğitimin önemine dair neler söylemek istersiniz?

Kapsayıcı eğitim, temel bir hak olan eğitim hakkının gerçekleşmesi için gereklidir. Bunun yanında kapsayıcı eğitim çocukların okula karşı geliştirdiği aidiyet hissini artıyor. Kapsayıcı bir ortamın yaratılmadığı durumlarda çocuklar okulda ayrımcılıkla karşılaşıyorlar ve okula aidiyet geliştiremiyorlar. Bu durum çocukların okuldan kopma/eğitim dışına çıkma süreçlerini hızlandırıyor. Kırkayak Kültür tarafından hazırlanan ve Türkiyeli ve Suriyeli Dom ve Abdal çocukların eğitimle olan ilişkisini konu alan “Okumuşluk Ele Geçmez” isimli raporda kapsayıcı eğitim eksikliğini açık bir şekilde görüyoruz. Dom ve Abdal aileler kamusal alanlarda karşılaştıkları ayrımcı davranışlar ve söylemlerle çocuklarının da karşılaşmamaları için okula göndermek istemiyorlar.

Kapsayıcı eğitim, Dom ve Abdallarda var olan bu çeşit tabakalaşmış ve nesilden nesile aktarılan sorunlara çözüm getirebilme potansiyeli açısından çok önemli. Ancak, daha önce de bahsettiğim gibi kapsayıcı eğitimin tek başına öğretmenler tarafından sağlanabilmesi oldukça güç. Sosyoekonomik açıdan dezavantajlı ve/ya ayrımcılık yaşama ihtimali bulunan çocukların eğitim hakkının önemli bir sosyal politika aracı olarak görülüp bütüncül bir şekilde yola çıkılması gerekiyor. Burada öğretmenlere ek olarak sosyal hizmet uzmanlarının da önemli etkisi olacağının altını çizmek gerekiyor. Sosyal hizmet uzmanları, çeşitli sebeplerle ayrımcılığa uğrayan ve eğitim hakkından yararlanamayan çocukların ihtiyaçlarının belirlenmesinde etkili rol oynayabilirler. Okullarda yeterli sayıda psikolojik danışman ve rehber bulunması da kapsayıcı eğitim açısından çok önemli. Mevcut durumda okulların hem sosyal hizmet uzmanlığı hem de PDR bakımından güçlendirilmeye ihtiyacı var.

Yakın zamanda “temel göstergeler ışığında, salgın koşullarında eğitime erişim ve öğrencilerin iyi olma hali, devamsızlık, sınıf tekrarı ve okul terki, eğitime erişimi için özel önlem gerektiren çocuklar ana başlıklarının değerlendirildiği” eğitim izleme raporunuz yayımlandı, raporunuzu hazırlarken karşılaştığınız temel sorunlar neler oldu? Bu sorunların giderilmesi için önerileriniz nelerdir?

Eğitim İzleme Raporu 2021: Öğrenciler ve Eğitime Erişim dosyasında, salgın koşulları altında devam eden 2020-21 eğitim-öğretim yılını değerlendirdik. 

Tüm öğrencilerin sosyal ve duygusal durumlarının salgın döneminde olumsuz yönde etkilendiği bir gerçek. Okulların kapalı kaldığı sürenin arttığında bu olumsuz etkinin arttığını da uluslararası çalışmalardan görüyoruz. Türkiye geçtiğimiz eğitim-öğretim yılı boyunca OECD ülkeleri arasında okulların en uzun süre kapalı kaldığı 4. ülkeydi. 

Okulöncesi eğitime devam eden öğrenci sayısında önemli bir düşüş görüyoruz. Salgın öncesi dönemde, 5 yaşta net okullulaşma oranı %71,2’yken geçtiğimiz yıl bu oranın %56,9’a geriledi. En az 1 yıl okulöncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınmasının resmi olarak hedeflendiği bir dönemde bu düşüş oldukça dikkat çekici. Nitelikli erken çocukluk eğitiminin yaygınlaştırılması ve kapsayıcı bir anlayışla tüm çocukların erişebileceği şekilde ve ücretsiz olarak sunulması öncelik olmalıdır.

Uzaktan eğitim sürecinde devamsızlık takibi yapılmaması ve kısa süreli yüz yüze eğitim döneminde de devam zorunluluğun olmaması, salgın döneminde devamsızlık takibini izlememizi zorlaştırdı. Ayrıca bu dönemde sınıf tekrarının zorlaştırılması nedeniyle salgının okul terkine yönelik etkisini henüz göremiyoruz. Bu eğitim-öğretim yılında, devamsızlık verisinin detaylı bir şekilde toplanması salgın etkisinde artması muhtemel okul terkine yönelik müdahale planlarının geliştirilmesi açısından oldukça önemli.

Salgın dönemi tüm çocukları olumsuz bir şekilde etkiledi; çocuklar sosyal ortamlarından uzakta kaldılar, alışık olmadıkları bir eğitim sistemine ayak uydurmaya çalıştılar ve bu süreçte ev/okul ortamı birbirine karıştı. Özel önlemlerle desteklenmesi gereken çocuklar bunlara ek olarak farklı sorunlarla da karşılaştılar. Teknolojik araçlara erişim, özel eğitim öğrencileri için çok önemli olan yüz yüze eğitimlerin kesintiye uğraması, bazı öğrencilerin çeşitli sebeplerle ebeveynlerinden yeterli destek görememiş olmaları salgının bu çocuklar üzerinde derin bir etki bırakmasına sebep oldu. Mülteci çocuklara dair verilere baktığımızda ise 2020-21 eğitim-öğretim yılında 1. sınıfa başlaması gereken öğrencilerin sayısında diğer yıllara kıyasla görülen düşüş dikkat çekici. Ailelerin çocuklarını salgın koşullarında okula kaydetmek istemedikleri ve çocukların okula bir sene geç başladığı şeklinde yorumlayabiliriz bu düşüşü. Bu yılki verilere baktığımızda 1. sınıflarda görülen öğrenci artışı bu yorumu doğrular nitelikte.