Türkiye’de Sivil Toplum Çalışanı Olmak (4)
‘Sivil Alana Özgü Bir Profesyonelleşme Olmalı Mı?’

Türkiye’de sivil toplum çalışanı olmayı, “sektör” ve “profesyonelleşme” kavramları üzerinden ele almak amacıyla sosyolog Ferhat Kentel, insan hakları savunucusu Hakan Ataman ve stratejik danışman Devrim Zümrütkaya ile konuştuk. Her üç uzman sivil alanın kamu ve özel sektörden farklı ve özgün niteliğine dikkat çekiyor ancak STK’larda profesyonelleşmenin gerekliliği ve niteliği konusunda farklı görüşlere sahipler.

Son yıllarda sivil toplumun giderek daraldığı Türkiye’de, STK’ların hem finansal sürdürülebilirlikleri hem de etki alanlarını koruma konusunda büyük sorunlar yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Bu koşullarda, ‘Türkiye’de Sivil Toplum Çalışanı Olmak’ başlığıyla hazırladığımız dosyanın bu bölümünde, sivil toplumda ‘profesyonelleşme’ konusunu ve bunun çalışanlar üzerindeki etkisini ele alıyoruz.

Sivil toplum çalışanlarının hak ve mağduriyetleri sivil alanın “sektör” ve “profesyonellik” tartışmaları ekseninde nasıl ele alınabilir?  Bir sivil toplum örgütüyle bir şirketi ayıran nedir?  Sivil toplumun ‘üçüncü sektör’ olarak tarif edilmesi ne anlama geliyor? Sivil toplum aktörleri gönüllülükle mi, profesyonellikle mi çalışmalı? Profesyonellik sivil toplumun ruhunu öldürüyor mu?

Bu soruları, sivil alanda pek çok STK’da faaliyette bulunan sosyolog Ferhat Kentel, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yurttaşlık Derneği gibi birçok STK’da aktif olarak olarak çalışan bir insan hakları savunucusu Hakan Ataman ve TÜSEV gibi çeşitli STK’lar ile özel sektöre stratejik danışmalık hizmeti sunan Devrim Zümrütkaya’ya yöneltiyoruz.

Sivil Toplumun Özgün Yapısında Nasıl Bir Profesyonelleşme?

Öncelikle sivil toplumda “profesyonelleşmenin” ve “sektör” kavramlarının ne ifade ettiğini açıklamak gerekiyor. Sivil toplumun kamu ve özel sektörden farkı, sıklıkla ‘üçüncü sektör’ kavramı ile karşılık buluyor. Kimileri sivil alanı sektör (üçüncü sektör) olarak tanımlarken, diğerleri sektör yaklaşımına karşı çıkıyor. Her üç uzman sivil toplumdaki anlamıyla profesyonelleşmenin özel ve kamu sektöründen farkına vurgu yapıyor.

‘Sivil Alana Özgü Bir Profesyonelleşme Olmalı Mı?’Ferhat Kentel ve Devrim Zümrütkaya, sektör yaklaşımı ile sivil toplumu değerlendirmeyi doğru bulmayanlardan. Zümrütkaya’ya göre, varlık sebebini esas aldığımızda, sivil toplumun kurumsal bir şirketle benzeşen yönü bulunmuyor. Bu nedenle sivil alanda, özel sektörden farklı bir yapılanma (profesyonelleşme) olması gerektiğini düşünen Zümrütkaya, hibrit bir model ile bir yandan STK’ların “kâr amacı güder gibi” hedef bazlı faaliyet yürütmelerini; diğer yandan da kurumsal şirketler gibi baskıcı olmamalarını mümkün görüyor.

‘Profesyonelleşme Zorunlu’

Hakan Ataman ise hak temelli çalışan STÖ’lere referans vererek, araştırma ve savunuculuk gibi düzenli bilgi gerektiren alanlarda, profesyonelleşmenin zorunlu olduğunu düşünüyor.

Sivil toplumda profesyonelleşmeyi proje üretme, hukuki destek, lobicilik, psikolojik destek, rapor yazma gibi pek çok boyutu içeren bir boyutta ele alan Ataman ayrıca kaynak yaratmak, proje yazmak, yabancı dil sorununu aşmak ve yardım toplama gibi pek çok başlığın da profesyonellik gerektirdiğini kaydediyor.

Diğer bir deyişle, sivil toplumda faaliyetlerin sürmesi, düzenli izleme yapılması, verilerin toplanması, yapılan araştırmaların usulüne uygun raporlanması gibi pek çok başlığın profesyonel bir çalışma gerektirdiğini vurgulayan Ataman, “Kariyer amacıyla değil çalıştığı konulara hâkim kişilerin STÖ’lerde çalışması; yani çalışanların profesyonel olması gerektiğini düşünüyorum.” diyor.  Söz konusu gerekçelerle, sivil toplumun gelişiminde profesyonelliği önemli bir aşama olarak değerlendiren Ataman, bazı faaliyetlerin gönüllüler eliyle yapılamayacağına da dikkat çekiyor.

‘Profesyonelleşme, Sivil Alanın Güçsüzlüğünün Belirtisi’

Ataman’dan farklı olarak Ferhat Kentel sivil toplumda profesyonelleşmeye çeşitli nedenlerle karşı: sivil toplum faaliyetlerinin STK’lar eliyle “profesyonel” olarak ele alınmasını ve bunun yaygınlaşmasını sivil alan için sakıncalı buluyor. Özel sektör için yüceltilen profesyonelleşmenin, sivil toplumda yarattığı sorunlara işaret eden Kentel’e göre, profesyonelleşen STK’larda, bir süre sonra o kurumdaki kişiler ve yapılan işler birbiriyle özdeşleşiyor. Bu da STK’larda kemikleşmeyi beraberinde getiriyor. Nihayetinde profesyonelleşen STK’lar, kendileri dışındakileri duymamaya ve çalıştıkları hak alanından kopmaya başlıyor. Yani, profesyonelleşme ile gelen kemikleşme, o kurumlara dahil olmak isteyen yeni kişilerin dışlanmasına, mevcut sorunların görünmemesine neden olabiliyor. Sivil alandaki bu tür bir profesyonelleşme, sonuç olarak toplumsal ihtiyaçların göz ardı edilmesine neden olabiliyor.

Sivil alandaki bu tür bir profesyonelleşme, sonuç olarak toplumsal ihtiyaçların göz ardı edilmesine neden olabiliyor.

Kentel’in sivil alandaki profesyonelleşmenin sakıncalarına dair dikkat çektiği diğer husus, STK’ların fon kullanımı ve bunun sakıncaları konusunda. Dışarıdan alınan kaynakla STK’ların faaliyetlerini sürdürmesinin temelde hem STK’ların hem de hak mücadelesi veren çalışanların kendi enerjilerinin (duygusal, entelektüel, finansal) yetersizliğini ve güçsüzlüklerini gösterdiğini savunuyor.

Kentel, her ne kadar sivil alandaki bu güçsüzlüğün, Türkiye’de demokratik sistemin ve toplumsal hareketlerin zayıflığından kaynaklandığını belirtse de birbirinden kopuk olarak çeşitli hak alanlarında farklı STK’lar tarafından verilen mücadelelerin genel olarak sivil toplumda güçsüzlük yarattığını kaydediyor. Ona göre, bu süreç sonunda sivil alanda “profesyonelleşmiş bir ilişki” yarattı.  Bu profesyonellik de aslında “sivil toplumun güçsüzlüğünün belirtisi; STK’ların çok daha geniş kitlelere ulaşamamasının ve kendi kaynaklarını kendilerinin yaratamamasının sonucu.”

STK’larda özgün ve hibrit bir yapılanma olmalı!

Profesyonelleşme konusunda özel sektör ile sivil alandaki farklılığa dikkat çeken Zümrütkaya  sivil alanda özel sektöre benzer bir profesyonelleşme olmaması gerektiğini belirtiyor. Halihazırda, STK’ların çoğunda iş yapış şekilleri ve insan kaynağı gibi konularda şirketlerdeki profesyonel yapının bulunmadığının altını çizen Zümrütkaya, buna karşın büyük ölçekli STK’larda çalışanların çalıştıkları kurumları “şirketten farkı olmadığı” yönünde eleştirdiğini söylüyor; sivil alanda özgün ve hibrit bir yapılanmanın gereğine dikkat çekiyor.

‘Sivil Toplumda Profesyonelleşme Çok Önemli Ama İstenen Seviyede Değil’

‘Sivil Alana Özgü Bir Profesyonelleşme Olmalı Mı?’Kentel ve Zümrütkaya’nın yaklaşımından farklı olarak Hakan Ataman, STÖ’lerin belli bazı faaliyetleri yerine getirmesi ve sürdürülebilir olması için profesyonelliğin şart olduğunu yineliyor. Buna karşın, Türkiye’de sivil toplumda profesyonelleşmeden bahsetmenin güç olduğunu da belirten Ataman, STÖ’lerin sürdürülebilir kaynaklarının olmamasının bu sonucu doğurduğunu kaydediyor. “Kendine kendine yeten, kendi kaynağını yaratan çok az STÖ olması nedeniyle hem örgütler proje bağımlısı oluyor hem sivil toplum çalışanlarının bir kısmı yarı gönüllü gibi çalışıyor.” diyen Ataman, bunun sonucundan da STÖ’lerin çalışanlarına asgari düzeyde ücret verebildiğini söylüyor.

Tüm bu sebeplerle, “Türkiye’de sivil toplumda profesyonelleşme seviyesinin istenen seviyeye ulaşmadı” diyen Ataman, bu tespitini “hak temelli çalışan, belli bir siyasi hareket ya da gruba angaje olmayan, kaynakları şeffaf olan” STK’lar üzerinden yapıyor. Ataman’ın dikkat çektiği bir diğer nokta, son dönemde Türkiye’de insani yardım alanındaki artan istihdamın “devasa bir büyüme ve profesyonelleşme” olarak karşımıza çıktığı tespiti. “Bu alandaki profesyonelleşmenin, Suriye’de yaşanan krizinin ardından normalleşme sürecine girildiğinde sürdürülebilirliği konusunda şüphelerim var.”

‘Sivil Toplumda Bireyleri Özgürleştiren ve Haklarını Savunan Yapılar Çoğalmalı’

Sivil toplumda sektör ve profesyonelleşme tartışmalarına dair bu tespitleri yapan üç uzman, dile getirdikleri sorunlar çerçevesinde, sivil alanda çalışanların hakları ve mağduriyetlerine ilişkin de  farklı görüşleri dile getiriyorlar.

“Türkiye’de Sivil Toplum Çalışanı Olmak” adlı dosyanın önceki yazılarında da bahsi geçen, STK’larda çalışan haklarına dair mağduriyetlere değinen Ferhat Kentel, STK’ları “yeni modern zamanların yeni cemaatleşme tarzları” olarak nitelendiriyor. “Kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışının sivil toplumda da bulunduğunu söyleyen Kentel, toplumdaki, içe kapanma ve kutuplaşma gibi tüm sorunların sivil alanda da mevcut olduğunu vurguluyor.

Sivil toplum çalışanlarının hak ihlalleri yaşamaması için STK’ların kendi etik kodlarını hazırlayıp, diğer STK’lara duyurması ve onların da kendilerini izlemesini teşvik etmenin önemli bir başlangıç olacağını düşünen Kentel, sivil toplumda baskıcı ve homojenleştirici yapı yerine, bireylerin özgürleşmesini esas alan ve haklarını savunan yapıların çoğalması gerektiğini kaydediyor. Bu sayede “sivil alandaki kastlaşmayı” ortadan kaldırmanın ve STK’ların alana örnek oluşturarak ciddi ilerleme sağlamanın mümkün olacağını belirtken Kentel, en nihayetinde sivil toplumun “bir şekilde çekim merkezi” haline gelebileceğini inanıyor.

Hakan Ataman, STÖ’lerin şirket olmadığını, dolayısıyla sivil toplum çalışanlarının hak ve mağduriyeti gibi konularda sivil alana özgü dinamikleri hesaba katmayı uygun görüyor. İnsanın olduğu her yerde her şeyle karşılaşmak mümkün” diyen Ataman, küresel düzeyde, hatta  insani yardım örgütlerinin karıştığı ve/veya neden olduğu skandalları hatırlatarak, bu tür durumların yasal düzenlemeler ya da kurumsal metinler ile engellenemeyeceği tespitini yapıyor. Ataman’a göre, sivil toplum çalışanlarının mağduriyet yaşamaması bir kültür ve farkındalık gerektiriyor.

Bu nedenle, “sivil topluma güvensizliğin bu kadar yüksek olduğu Türkiye’de, sivil topluma karşı önyargıları pekiştirmeyecek şekilde, ‘STÖ çalışanlarının durumu nasıl yorumlamalı?’ bunu dikkatle düşünmek gerekir.” diyen Ataman, “Türkiye’de Avrupa’daki gibi cebinde 1 milyar avro olan STÖ” olmadığını hatırlatıyor.

Devrim Zümrütkaya ise sivil toplumda ücretli çalışanların hakları ve mağduriyetleri konusuna Kentel ve Ataman’dan farklı yaklaşıyor. Sivil alanda mağduriyet yaşanmadığını düşünen Zümrütkaya’ya göre, herkes kendi seçimiyle bu alanda çalışmaya karar veriyor.

“Türkiye’de Sivil Toplum Çalışanı Olmak” adlı dosyanın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.