Dünyanın En Fazla Mülteci Barındıran Ülkesinde Göçmenler Günü

UNESCO tarafından çevrimiçi ortamda organize edilen Türkiye'de Zorunlu Göç: Bilgi Üretimi, İnsanlar ve Politikalar başlıklı panele katılan akademisyenler, göç alanında uluslararası terminolojinin mevcut durumu ifade etmede sınırlı kaldığından bahisle, Türkiye’nin özgün tecrübesini ve bu tecrübeye karşılık gelecek yeni kavram önerileriyle çalışmalarından ulaştıkları bulguları paylaştılar.

Türkiye son yıllarda dünyanın en fazla mülteci nüfusunu ev sahipliği yapan bir ülke olarak göç, sosyal uyum ve entegrasyon konularından kendi özgün uygulamalarını hayata geçirirken, bu bir yandan da akademik çalışmalarda yeni ve özgün kavramların ortaya çıkmasına vesile oluyor.

UNESCO tarafından çevrimiçi ortamda organize edilen Türkiye’de Zorunlu Göç: Bilgi Üretimi, İnsanlar ve Politikalar başlıklı panele katılan ve bu alanın önde gelen akademisyenleri, göç alanında uluslararası terminolojinin mevcut durumu ifade etmede sınırlı kaldığından bahisle, Türkiye’nin özgün tecrübesini ve bu tecrübeye karşılık gelecek yeni kavram önerileriyle çalışmalarından ulaştıkları bulguları paylaştılar.

Panelin katılımcılarından Türk-Alman Üniversitesi’nden Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, “Türk Toplumunun Mültecilerle 9 Yıllık Tecrübesinin Muhasebesi ve Uyum Süreçleri” başlıklı konuşmasında gelecek yılın Nisan-Mayıs aylarında yayınlamayı planladıkları Suriyeliler Barometresi 2020 çalışmasından ve mevcut tabloda gözlemlerinden söz etti. Dünyanın göçmenlerle tecrübesi olduğunu ancak Türkiye’deki gibi yüksek sayıda bir mülteci nüfusuna dair tecrübesi olmadığını vurgulayan Erdoğan, yeni durum karşısında yeni kavramalara duyulan ihtiyacı ve Batılı ülkelerin deneyim sahibi olmadıkları bu konuda literatüre katkı sunamayacaklarını belirtti. Batılı ülkelerin kotalar dahilinde mülteci kabul ettiğini bununda 1 yılda en fazla 100 bin civarında olduğunu kaydeden Erdoğan, dünyada mülteci nüfusunun %85’inin gelişmemiş ülkelerde yaşadığının altını çizdi.

Murat ErdoğanTürkiye’nin kendi içinde de 3 milyona yakın bir iç göç hareketliliği yaşadığını belirten Erdoğan, sadece geçen yıl 450 bin düzensiz göçmenin Türkiye’ye geldiğini, pandemide sayıların azalmasına karşın düzensiz göçmen sayısının 1 milyon üzerinde olduğunun sanıldığını belirtti.

Prof. Dr. Erdoğan tarafından yapılan önemli tespitlerden bir diğeri, devam eden Suriyeliler Barometresi çalışması çerçevesinde Türkiye toplumu ve Suriyeler arasındaki ayrışma ve buna karşın “Suriyelilerin Türkiye’de adı konulmamış bir uyum sürecinde “oldukları idi. Buna göre, Türk toplumu Suriyelilerden uzaklaşırken, Suriyeler kendilerini eskisine oranla Türkiye’de daha mutlu ve yerleşik görmeye başladılar. Türkiye’de Suriyelilere yönelik olumsuz tavrın “göz ardı etme- ignorance” şeklinde nitelendiren Erdoğan, Türklerin mültecilere karşı aktif bir tutum almadığını şikâyet ederek pasif bir yaklaşım sergilemekle yetindiğini vurguladı.

 “Etkileşimli Toplumsal Bütünleşme “

İstanbul Bilgi Üniversitesi’den Prof. Dr. Ayhan Kaya ise, “Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Birlikte Yaşama Pratiklerine Katkıları” adlı konuşmasında, 18 belediye ile çalışarak 3 kitap yayınladıklarını ve bunların 9 tanesinin büyükşehir belediyesi olduğunu söyledi. Kitlesel göçün başladığı ilk yıllarda yerel yönetimlerin çok dahil olmadığı bir süreç varken, son birkaç yılda yerel düzeyde sorumluluk alan belediyelerin arttığını belirtti. Merkezi idarenin yerel yönetimlere siyasi iktidarı devretmeyen ancak sorumluluk devreden tutumuna ve tüm finansal sorunlara rağmen, belediyelerin çok başarılı projeleri hayata geçirdiklerini belirten Kaya, bunun Belediye Kanunu’nun 13. maddesinde “hemşehrilik” ilkesine dayanılarak başarıldığını vurguladı. Kaya ayrıca “siyaseten uyum şu an çok sahiplenilmiş olmasa da sorunların asıl yaşandığı yerel düzeyde çözümlerin de üretildiğini, mahalle düzeyinde interkültüralist bir yaklaşım” görüldüğünün altını çizdi.

Bilkent Üniversitesi’nden Doç Dr. Saime Özçürümez de, Türkiye’de Zorunlu Göç Olgusu: Kavramların, Modellerin ve Göstergelerin Sınırları” adlı konuşmasında Türkiye’de Suriyeli mülteci akınının ilk yıllarında “insani koruma” modelinden “etkileşimli toplumsal bütünleşme” olarak ifade ettiği yeni bir kavramla ifade ettiği modele geçildiğini belirterek,  kamu politikalarının ilk dönemde insani korumaya yöneldiğini;  son yıllarda bunun “etkileşimli toplumsal bütünleşme” modeline evrildiğini kaydetti. Özçürümez, Türkiye’nin mülteci deneyimi ve son yıllarda gelişen olgular ile yeni kavramalar kullanarak katkıda bulunmaya çalıştıklarını belirtti.

Küresel Göç İstatistikleri

18 Aralık 2001 yılında Uluslararası Göçmenler Günü’ne dair küresel düzeyde bazı öne çıkan veriler şunlar :

  • Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2020 Dünya Göç Raporu’na göre, dünyadaki göçmen sayısı 272 milyona yükseldi. Yerinden edilen insan sayısı: 79,5 milyon.
  • Göçmenler, dünya nüfusunun yüzde 3,5’ini oluşturuyor. Dünyada her 30 kişiden 1’i göçmen olarak yaşamak zorunda.
  • Doğduğu ülke dışında yaşayan insan sayısı, 230 milyon.
  • 26 milyon göçmen savaş ve kriz nedeniyle mülteci olarak ülkesini terk etti.
  • Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK), savaş, çatışma ve zulüm dolayısıyla yerinden edilen toplam insan sayısı 80 milyona ulaştı.
  • Dünya genelindeki mültecilerin % 40’ı çocuk.
  • Uluslararası Göç Örgütü’ne göre dünyanın en fazla göç veren ülkeleri, Hindistan, Meksika, Çin, Rusya ve Suriye.
  • 2050 yılına kadar iklim krizi nedeniyle 1milyardan fazla insanın göç etmek zorunda kalacağı öngörülüyor.
  • Türkiye’de çoğu Suriyeli 4 milyondan fazla göçmen yaşıyor. Göçmenlerin yarısı ise çocuk.
  • Türkiye’de Afganistan gibi ülkelerden gelen düzensiz göçmen sayısının ise 1 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor.
  • Türkiye’de 3,6 milyon kişi geçici koruma statüsünde; 869 bin göçmen ikamet sahibi; 324 bin kişi uluslararası koruma sahibi statüsünde.
  • Türkiye’de 125 bin uluslararası öğrenci var