‘Uluslararası Hukuk Sığınmacıların Haklarının da Korunmasını Gerektirir’

'Son zamanlarda sık kullanılan ‘düzensiz göçmen’ yahut Avrupa basınında sık karşılaştığım ‘yasadışı göçmen’ sözü var. Bu beni çok rahatsız eden bir söz çünkü iltica hakkını tanımamak için kullanılan bir terim. Sığınmacı yahut mülteci olması gereken insanlara yasa dışı göçmen deyip onları suçlu gösterme eğilimini ifade ediyor.' 18 Aralık Dünya Göçmenler Günü dolayısıyla Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Üstün Reinart ile mülteci, sığınmacı ve göçmen kavramları, Türkiye ve dünyada göç hareketleri sonucu statü, statüsüzlük durumlarına dair konuştuk.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Üstün ReinartÜniversite yıllarım ve çalışma hayatımın büyük bir kısmı Kanada’da geçti. Kanada radyo ve televizyon kurumu Canadian Broadcasting Corporation’da muhabir, belgesel yapımcısı ve sunucu olarak çalıştım. O yıllarda Kanada’nın yerli halklarının politikalarıyla yakından ilgilendim (yanlış bir söylemle Kızılderili denen halklar). Dene halkının 50’lerde zorla topraklarından koparılıp bir kasabaya yerleştirilmesinin, o zoraki göçün sonucunda ortaya çıkan felaketin hikayesini anlatan bir sözlü tarih çalışması yaptım.  Night Spirits (Gece Ruhları) adındaki bu kitap hala Kanada üniversitelerinin Yerli Çalışmaları bölümlerinde ders kitabı olarak kullanılıyor.

 Türkiye’ye döndüm ve ODTÜ’de Modern Diller Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olarak çalıştım. 2003’te, Bergama köylülerinin Ovacık altın işletmesine direnişlerini kendi ağızlarından anlatan Biz Toprağı Biliriz adlı kitabım yayınlandı. Annemleri kaybedince Ankara’dan ayrıldım. 2017 yılından beri İzmir’de faal olan Halkların Köprüsü Derneği’nin üyesi ve gönüllüsüyüm; 2019’ un Eylül ayından beri derneğin başkanıyım.

Bugün 18 Aralık Dünya Göçmenler Günü, kavramsal olarak çok tartışılan, mülteci, sığınmacı ve göçmen tanımları üzerinden göç nedenine bağlı olarak farklılaşan statülerden kısaca söz edebilir misiniz?

Mülteci, sığınmacı ve göçmen, pek iyi anlaşılmayan, bazen de kötü niyetle yanlış kullanılan kavramlar. Mülteci, 1951’de Cenevre’de imzalanan uluslararası sözleşmeye göre yaşadığı yerde ırkı, politik görüşleri, dini yüzünden hayatı ve güvenliği tehlikede olanlara tanınan hakla başka bir ülkede yaşayan kişiler için kullanılır.  

Türkiye o anlaşmayı bir çekinceyle imzalamış olduğu için Avrupa dışından, Ortadoğu’dan gelenlere mülteci statüsü vermiyor. Sığınmacı, Türkiye’de birçok kişinin içinde bulunduğu durum; mültecilik için başvurmuş, korunmaya ihtiyacı olan ama daha resmi statüsü olmayan kişiler yahut ‘geçici koruma’ statüsü almış kişiler olabilir. Uluslararası hukuk sığınmacıların haklarının da korunmasını gerektirir.  (Ne yazık ki bu hukuk kuralı dünyanın bir çok yerinde artık ihlal ediliyor). 

Göçmen ise herhangi bir nedenle kendi ülkesinden başka bir ülkede yaşayan kişi olabilir. Eğitim için yahut ekonomik amaçlarla başka bir ülkede yaşamayı seçen kişi göçmendir.  

Türkiye orta sınıfının gençleri akın akın Avrupa’ya, Kanada’ya gidiyorlar orada üniversiteye gidiyor, iş buluyorlar ya, onlar göçmen oluyorlar. Ben de uzun yıllar Kanada’da göçmendim.

Bir de son zamanlarda sık kullanılan ‘düzensiz göçmen’ yahut Avrupa basınında sık karşılaştığım ‘yasadışı göçmen’ sözü var. Bu beni çok rahatsız eden bir söz çünkü iltica hakkını tanımamak için kullanılan bir terim.  Sığınmacı yahut mülteci olması gereken insanlara yasa dışı göçmen deyip onları suçlu gösterme eğilimini ifade ediyor.

Farklı haklar tanıyan statülere bağlı olarak özellikle Avrupa Konseyi ülkeler dışından zorunlu göç nedenleriyle gelmiş kişilerin Türkiye’deki durumları hakkında neler söylemek istersiniz?

Avrupa Konseyi ülkelerinin dışından gelmiş mülteci statüsüne ihtiyacı olan insanların çoğu ya Türkiye’nin AB ile anlaşmaları kapsamında ‘geçici koruma’ statüsünde ya da hiç bir statüsü yok. Sığınma başvurusu yapmış ve beklemede olanlar var.  Bu insanların büyük çoğunluğu süregiden bir belirsizlik içinde yaşıyorlar.  Geri dönebilecekleri bir yer olmadığı halde geri gönderilme korkusu – tehdidi her zaman var.

Haklara ve hizmetlere erişimin mümkün olabilmesi ve insan onuruna yakışır bir yaşam sürülebilmesi için statünün önemine dair neler söylemek istersiniz?

Haklara ve hizmetlere erişim ancak girişler düzenlenir, şeffaf süreçler belirlenir, insanlara net bir statü verilirse mümkün olabilir.  Hakları koruyan, insan onurunu koruyan yeni bir uluslararası mutabakat gerekiyor. Şeffaf başvuru mercileri olmalı.  Bu olmayınca haklara ve hizmetlere erişim de güvensizliklerle belirsizliklerle, hatta imkansızlıklarla dolu oluyor.  İçinde yaşadıkları topluma uyum programları olmalı ki mülteciler ayrımcılıkla, nefretle karşılaşmasın.

Ayrımcılık, nefret demişken eklemek istediğim önemli bir konu şu; ne yazık ki mülteciler artık dünyanın birçok yerinde yaşamın her alanında; barınmada, eğitimde, çalışmada, sağlık hizmetlerine erişimde ayrımcılıkla, hatta nefretle karşılaşıyorlar. 

Suçlu muamelesi görüyor, tutuklu kalıyor, sınırlardan geri itilirken ölüme itildikleri oluyor. Çalışma izni verilmeyince yeraltı ekonomisi yaygınlaşıyor, mülteciler günümüzün köleleri olarak ucuz işgücü oluşturuyorlar.  Toplumda ekonomik kaygılar artarken bu bile onlara karşı nefreti körüklüyor.

Sınırlara duvarlar örüldükçe insan kaçakçılığı daha çok gelişiyor, yollarda ölümler artıyor.  Şu anda Polonya Belarusya sınırında binlerce Ortadoğu’lu mülteci aç, susuz, soğukta bekleşiyor.  15’ten çok ölüm olduğunu öğreniyoruz.  Korkunç.