Öğretmen İnandığında ve Desteklendiğinde Kapsayıcı Eğitim Daha Yakın

UNESCO tarafından haziran ayında yayımlanan ve odağı “kapsayıcı eğitim” olan Küresel Eğitim İzleme Raporu 2020’de yer alan öğretmenlere ilişkin bulgular dikkat etmeye değer. Rapor, öğretmenlerin kapsayıcı eğitime bakışına ve daha önemlisi bu bakışın kapsayıcı eğitimin gerçekleşme ihtimalini nasıl etkilediğine ilişkin önemli ipuçları sunuyor. 

Hiçbir ayrım yapılmaksızın tüm çocukların nitelikli eğitime erişimi pek çok uluslararası sözleşme ile desteklenen küresel bir hedef. Bu hedefi gerçekleştirmek için eğitimin çeşitli aktörlerine sorumluluklar düşüyor. Öğretmenlerin bu aktörler arasında çok önemli bir yeri bulunuyor.

Türkiye’nin de dahil olduğu 205 ülkeyi kapsayan veriler ve bilgiler içeren rapor, eğitime ilişkin küresel ölçekteki en kapsamlı çalışmalardan biridir. Kapsayıcı eğitim için raporda pek çok açıklama var; ancak içlerinde bu kavramı en iyi biçimde özetleyen şu: tüm öğrencilere katılımcı ve eşitlikçi bir öğrenme deneyimi ile gereksinimlerine ve tercihlerine en iyi şekilde yanıt veren ortamı sağlamak. Sözü edilen deneyime ve ortamlara erişimde engellerle karşılaşan her çocuğun illa ki bir engel türüyle tanımlanmıyor olabileceğine dikkat çekiliyor. Kapsayıcı eğitimin “tüm öğrenciler” için gerekli olduğu vurgulanıyor. 

kapsayıcı eğitimRaporda yer alan bulgulara göre öğretmenler genel olarak kapsayıcı eğitime ilişkin olumlu tutumlara sahipler. Ancak öğretmenlerin kapsayıcı eğitimin uygulanabilirliği, yani tüm çocukların gereksinimlerine yanıt veren bir eğitimin yaşama geçmesi konusunda şüpheler taşıdıkları belirtiliyor. Kapsayıcı eğitim ilkesel olarak benimsenirken, uygulamaya neden aynı ölçüde güven duyulmadığına ilişkin de bulgular yer alıyor. Uygulamaya ilişkin kaygıları besleyen bir unsurun özel gereksinimli çocukların özelliklerinin ve ihtiyaçlarının çeşitliliği olduğu anlaşılıyor. Örneğin raporda Kamboçya’ya ilişkin ilginç bulguya yer veriliyor. Kamboçya’da öğretmenlerin çoğunluğu fiziksel, görsel, işitsel güçlükleri olan çocukların kapsanmasını çok olası ya da olası görüyorlar. Ancak özel gereksinimin düzeyi değiştiğinde, bu oran düşüyor; görme, işitme ya da zihinsel engeli olan çocuklar için kapsayıcı eğitimin olası olduğunu düşünenler yüzde 20’nin altında. Bu bulgu, özel gereksinimli çocuklar “normal” olarak tanımlanan çocuklardan ne kadar farklılaşıyorlarsa eğitime erişimlerinin –en azından öğretmenlerin fikirlerine göre– o kadar tehlikede olduğunu gösteriyor. 

Öğretmenlerin kapsayıcı eğitime ilişkin şüphelerini besleyen başka bir etmen içinde bulundukları çalışma koşullarıdır. Örneğin raporda sınıfların kalabalıklığının kapsayıcı eğitim için sorun oluşturduğuna dikkat çekiliyor. Raporda yer verilen bulgulara göre pek çok öğretmen sınıflarındaki çeşitliliğin yarattığı güçlüklere yanıt veremediğini düşünüyor. Bu bulgu kalabalık sınıflarla ilgili çözüm üretmenin kapsayıcı eğitim için elzem olduğunu gösteriyor. Her ne kadar ilk akla gelen çözüm daha fazla derslik yapımı ve öğretmen istihdamı gerçekleştirmek olsa da bu yatırımların yapılamadığı durumlarda öğretmenlerin çeşitli mekanizmalarla desteklenmeleri de çözümün parçası olabilir. Özellikle orta ve yüksek gelirli ülkelerdeki öğretmenler özel gereksinimli çocukların eğitimi için mesleki gelişime ihtiyaç duyduklarını belirtiyorlar. Türkiye’deki duruma bakılacak olursa, öğretimi çocukların kültürel çeşitliliğine göre uyarladığını belirten öğretmenlerin oranı yüzde 50’nin biraz üzerinde. Dolayısıyla Türkiye’de de öğretmenlerin kapsayıcı eğitim için desteklenme gereksinimleri söz konusu. Bu destek her zaman “mesleki gelişim” kapsamında olmayabilir veya en azından “mesleki gelişim”i “hizmetiçi eğitim” olarak sınırlamamakta, öğretmenin bir özne olarak eğitim-öğretim alanındaki kararlara ve süreçlere aktif katılım sağladığı, kendi mesleki ihtiyaçlarını belirleyip çözümün bir parçası olduğu yaklaşımlara alan açmakta yarar vardır. Böylece öğretmenin sınıfındaki çeşitliliğe ve kapsayıcı eğitime ilişkin yaşadığı zorluklara ilişkin deneyimini dikkate alan daha gerçekçi ve uygulanabilir çözümler üretilebilir.

Raporda umut veren bir saptama şu: öğretmenlerin kapsayıcı eğitime ilişkin tutumları zaman içerisinde değişebilir. Bir öğretmenin engeli olan çocukların eğitiminde başarı elde etmesi ve bu konuda destek alması olumlu yönde tutum değişiminin kilit noktası. Her ne kadar bu yazıda öğretmenlerin rolüne odaklanılmış olsa da, öğretmenin kapsayıcı eğitimin sağlanmasından sorumlu tek aktör olmadığını anımsamakta yarar var. Her düzeyde politika yapıcılar ve karar alıcılar ile aileler, sorumluluğu önemli ölçüde paylaşan aktörlerdir. Ayrıca öğrenciler de kapsayıcı eğitimin önemli paydaşlarıdır. Öğretmenlerin diğer aktörlerle kapsayıcı eğitim hedefi etrafında işbirliği yapmaları, onlarla karşılıklı olarak birbirlerini desteklemeleri, birlikte çözüm üretip uygulayabilmeleri kapsayıcı eğitim için atılacak değerli bir adımdır.

Yeliz Düşkün

ERG Eğitim Gözlemevi – Politika Analisti