Nefret Sarmalında LGBTİ+ Hakları Mücadelesi:
“Pek Çok Kanun Maddesi Bizzat Ayrımcılığa Dayanak Olabiliyor”

Diyarbakır Barosu Avukatı Okan Altekin ile, nefret suçu ve nefret söylemi arasındaki farkı, LGBTi+ bireylere yönelik kurumsal nefret söylemini, LGBTİ+ bireylere yönelik kanunlardaki eksiklikleri ve toplumdaki nefret algının yıkılması için atılması gereken adımları konuştuk.

LGBTİ+ bireylere yönelik nefret söylemi ve nefret suçlarının nedeni nedir?

Okan AltekinLGBTİ+ bireylere yönelik homofobi ve transfobinin nedenlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için nefret söylemi ve nefret suçu kavramına bakmak gerekir. Nefret söylemi, Avrupa Konseyi tarafından; hoşgörüsüzlüğü yayan ve teşvik eden her türlü ifade olarak belirlendi. Nefret suçları ise, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın tanımına göre, mağdurun sahip olduğu veya sahip olduğu varsayılan kimliği nedeniyle mağdura veya mağdurun mal varlığına yönelik saldırılar olarak tanımlanabilir.

“Nefret Suçu ve Nefret Söylemi Politiktir”

Nefret suçlarında ön plana çıkan en önemli unsur failin nefret güdüsüyle hareket etmesidir. Dolayısıyla bu iki tanıma bakarak da nefret söylemi ve nefret suçlarının, kişilerin varoluşları hedef alınarak işlendiği bu nedenle politik olduğunu söyleyebiliriz. Bir ülkedeki tarihsel süreçlere, geçmişte azınlıklara yönelik tutumlara ve yurttaşlığın tanımı gibi unsurlara bakılarak devletin nefret söylemi ve nefret suçlarıyla mücadelesi veya bizzat bu nefreti üretip üretmediği tespit edilebilir. Nitekim Sara Ahmed’in de dile getirdiği üzere devlet kendisi dışında kalanı her zaman kendi varlığını tehdit edici bir unsur olarak görür. Bu nedenle ‘öteki’ olandan nefret etmek ulus sevgisinin bir göstergesi olarak inşa edilebilir.

Türkiye açısından LGBTİ+ haklarının mevcut durumu değerlendirildiğinde hem anayasa hem de pek çok kanunda geçen ve genellikle LGBTİ+ bireyler için uygulanan genel ahlak ibaresiyle LGBTİ+ bireylerin bir tehdit unsuru olarak görüldüğünü söyleyebiliriz. Yapılan tüm haksız müdahalelerin meşru bir amacı olarak genel ahlak tüm eylem ve etkinliklerde devlet tarafından gerekçe olarak öne sürülmüştür.

Öte yandan Türk Ceza Kanunu (TCK) açısından ise nefret suçu failleri için çoğunlukla haksız tahrik indirimleri uygulandığını görmekteyiz. Nefret söylemi ve nefret suçlarını teşvik eden ve dolayısıyla ayrımcılığa neden olan sadece soyut kavramlar ve failleri destekleyen uygulamalar değildir. Devlet, ikili cinsiyet rejimi ve heteroseksüelliği tek “norm” olarak dayattığı için cis-heteronormativite ile heteroseksüeller ve atanmış cinsiyeti ile beyan ettiği cinsiyeti aynı olan cisgender (natrans) kişiler dışındakileri yok saymaktadır. Böylelikle LGBTİ+ bireyleri varoluşlarının yok sayılması, LGBTİ+ bireylere yönelik her türlü saldırıyı meşru hale getirebilmektedir.

LGBTİ+ bireylere yönelik nefret söylemleri kurumsal düzeyde dile getiriliyor. Nefret dilinin yüksek makamlar tarafından kullanılıyor olması toplumda nasıl karşılık buluyor?

Devlet, nefret söylemi ve nefret suçlarıyla mücadele etme konusunda negatif ve pozitif yükümlülük altındadır. Nefret suçlarına teşvik edebilecek açıklamalardan kaçınması negatif yükümlülüğü yanında ayrıca nefret söylemi ve nefret suçlarıyla mücadele etme pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük tüm kamu kurum ve kuruluşları bağlayan eşitlik ilkesinin düzenlendiği Anayasanın 10. maddesi ve Anayasanın 90. maddesi gereği Türkiye’nin taraf olduğu, iç hukukta da bağlayıcılığı olan insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerin de bir gereğidir. Nitekim LGBTİ+ bireylere yönelik kamu makamları tarafından sarf edilen nefret söylemleri yakın zamanda LGBTİ+ bireylere dönük nefret suçlarına sebebiyet verdi. Bu nefret suçları LGBTİ+ dernekleri tarafından da raporlandı ve bu raporlar uluslararası pek çok yayın organında yer buldu.

“Pek Çok Kanun Maddesi Bizzat Ayrımcılığa Dayanak Olabiliyor”

Kanunlarda yer alan eşitlik maddeleri LGBTİ+ bireyler için pratikte uygulanıyor mu?

Anayasa’nın 10. maddesi ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 14. maddesine göre her ne kadar açıkça sayılmasa da ve benzeri sebepler denilmek suretiyle açık uçlu bir yaklaşım benimsenerek cinsel yönelim ve cinsiye kimliği temelli ayrımcılık da yasaklanmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararlarda da cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığın anayasada sayılanlar kadar önemli olduğu vurgulanmıştır. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin şimdiye kadar cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık yasağı bakımından ihlal bulmadığını da belirtmek gerekiyor. İç hukukta da pek çok kanun maddesi bizzat ayrımcılığa dayanak olabiliyor.

İç hukuk açısından birkaç örnek vermek gerekirse; Avrupa Birliği müktesebatıyla uyum için kabul edin Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu (TİHEKK) hem LGBTİ+ bireyleri tanımıyor hem de bizzat kurum tarafından nefret söyleminde bulunulabiliyor. Öte yandan TİHEK’in üyelerinin partili cumhurbaşkanı tarafından atanıyor olması da bağımsızlığına gölge düşürüyor.

Nefret ve ayrımcılık başlığını taşıyan TCK’nin 122. maddesinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği geçmediği gibi kanun maddesinde sayılan seçimlik hareketlerin nefret güdüsüyle işlendiğinin ispatı neredeyse imkânsız. Zaten uygulamada da TCK 122. maddeden hüküm verilen çok az sayıda karar mevcut. Öte yandan 657 Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinde memurlukla bağdaşmayan yüz kızartıcı ve utanç verici hareketler memurluğa engel olarak sayılmıştır. Bu ifadeler LGBTİ+ kamu görevlilerinin haksız biçimde memurluktan çıkarılmasına dayanak teşkil edebilmektedir. Bunların dışında pek çok kanun maddesinde kullanılan muğlak ifadeler LGBTİ+ bireylerin aleyhine uygulanabilmektedir.

Toplumda nefret dili ve nefret suçunun önüne geçmek için ne gibi adımlar atılmalı?

Her şeyden evvel LGBTİ+ bireylerin varoluşu kabul edilmeli ve LGBTİ+ hareketinin talepleri dikkate alınmalıdır. Yasa yapım süreçlerine LGBTİ+ bireylerin aktif olarak katılımı sağlanmalıdır. LGBTİ+ bireylerin hak ve özgürlüklerini kullanmasının önündeki engeller kaldırılmalı ve kategorik yasaklardan vazgeçilmelidir.

Mahkemeler, içtihatlarıyla LGBTİ+ bireylerin hak ve özgürlüklerine haksız müdahale teşkil edebilecek kararlar vermemelidir. Nefret suçlarıyla mücadele edilmesi için, uluslararası standartlara uygun ayrımcılık yasağı mevzuatı kabul edilmelidir. Kamu görevlilerine, özellikle ceza adalet sistemi içeren yer alan personellere LGBTİ+ bireylere yönelik ayrımcılıkla mücadele kapsamında eğitim verilmelidir. TCK 122. maddesi uygulanabilecek şekilde yeniden düzenlenmeli ve bu kanun maddesinin uygulanması ile ilgili hakim ve savcılara rehber ilkeleri içeren kılavuzlar hazırlanmalıdır. Kamu görevlilerinin ve işçilerin işyerinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle mobbinge maruz kalmalarının önüne geçilmeli LGBTİ+ bireylerin iş hayatında açılabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Nefret söyleminde bulunan ve nefret suçlarını işleyen kişiler açısından caydırıcı kararlar verilmelidir.