“Türkiye’deki Genç Mültecilerin Yüzde 40’ının Hiç Türk Arkadaşı Yok”

Genç mültecilerle Türkiyeli gençlerin bağının güçlenmesi için hayata geçirilen, Genç Mültecileri Destekleme Programı’nın yayınladığı rapora göre; Türkiye’deki genç mültecilerin %40’ının hiç Türk arkadaşı yok. 

20 Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla birçok sivil toplum kuruluşu, internet üzerinden gerçekleştirdiği toplantılarda; mültecilerin yaşadığı sorunları, bu sorunları ortaya çıkaran faktörleri, çözüm önerileri ve yöntemleri hakkında konuştular. Türkiye’deki mülteciler odağında yapılan toplantılardan takip ettiklerimiz şöyle: Genç Mültecileri Destekleme Programı tarafından düzenlenen ‘Mülteciler, Gençler ve İhtiyaçları’ konulu internet semineri, Etkiniz AB Programı’nın ‘Mülteci Haklarını Savunmak ve Lobicilik’ başlıklı toplantısı ve Mültecilerle Dayanışma Derneği’nin düzenlemiş olduğu ‘Bizim Hikayemiz: Dünya Mülteciler Gününde Mülteciler Konuşuyor başlıklı buluşmalar. 

Genç Mültecileri Destekleme Programı

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği ortaklığıyla yürütülen ve 15-30 yaş arası mülteci gençlerle Türkiyeli gençlerin bağının güçlenmesi için hayata geçirilen Genç Mültecileri Destekleme Programı, ‘Mülteciler, Gençler ve İhtiyaçları’ konulu internet semineri düzenledi. Programda; Göçmen Dayanışma Derneği’nden Erhan Keleşoğlu, Yaşar Üniversitesinden Gökay Özerim ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’ndan Miray Müge Yücel mültecilerin karşılaştığı sorunlarla ilgili bilgilendirmelerde bulundular. 

“Dünyada En Çok Mültecinin Yaşadığı Ülke: Türkiye”

Dünyadaki zorunlu göç ve mültecilik sorunu üzerine genel bir çerçeve çizen Göçmen Dayanışma Derneği Proje Koordinatörü Erhan Keleşoğlu, dünyada 79.5 milyon insanın göç kurbanı olduğunu söyledi. İkinci Dünya Savaşından sonra zorunlu göç ve mültecilik sorununun sonrası öne çıktığını ve Birleşmiş Milletlerin kurulmasından sonra da kurumsal bir örgütlenmeye doğru gidildiğine dikkat çeken Keleşoğlu zorunlu göçün sebeplerini şöyle sıraladı: “Zulme uğrayanlar, silahlı çatışmaya altında kalanlar, ekolojik krizler, etnik temizlik, kıtlıklar ve doğal afet gibi sebeplerle insanlar yurtlarını terketmek ve başka ülkelere göç etmek zorunda kalıyor” 

En Çok Mültecinin Yaşadığı 5. ülke, Almanya

TÜİK verilerine göre Türkiye’de 3.6 milyon kayıtlı Suriyeli mülteci olduğunun altını çizen Keleşoğlu dünyada mülteci sayısı fazla olan ilk beş ülkeyi şöyle sıraladı: “Türkiye dünyada en çok mülteci barındıran ülke olarak birinci sırada. İkincisi 1.8 milyon mülteci ile Kolombiya geliyor. Hemen ardından Pakistan geliyor; 1.4 milyon mülteci var ve ağırlığını Afganistanlılar oluşturuyor. Afrika’da bir ülke Uganda; Darfur’da ve Güney Sudan’da yaşanan insani kriz sebebiyle kaçan 1.5 milyon insanın sığındığı ülke oldu. En fazla mültecinin bulunduğu ülkeleri sıralarken İlk defa gelişmiş bir ülke olarak Almanya’yı ilk beşte görüyoruz. 1.1 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor” 

Miray Yücel

“Mülteci Gençler İstedikleri Gibi Bir İş Bulamadı” 

Birleşmiş Milletler 2019 verilerine göre Türkiye’de 80 değişik ülkeden gelen 5 milyondan fazla mülteci yaşadığına dikkat çeken Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’ndan Miray Müge Yücel, ülkemizde yaşayan mültecilerin karşılaştıkları sorunları şöyle özetledi: “Ülkemizdeki mültecilerin büyük çoğunluğu zulüm mağdurudur ve ülkelerine dönerlerse zulüm görme riski olan insanlardır. Dolayısıyla fiziksel ve psikolojik travma geçiren ve ülkelerindeki sorunlar hemen düzelmeyeceğine göre uzun süre ülkelerine dönemeyeceklerdir. Aynı dine mensup olsak bile gelenek, göreneklerimiz farklı ve bunun sonucu olarak da yaşam tarzlarımız farklı. Aynı dili konuşmuyor, aynı ekonomiye sahip değiliz, bunlar sorunların odak noktasını oluşturuyor. Ülkemize bir ülke nüfusu kadar insan gelmiş ancak hakları olan; eğitim, sosyal yardımlar gibi haklara erişim için ülkemiz elinden geleni yapmasına rağmen zorlanmıştır. Yapılan yatırımlar mülteci sayısına kıyaslanınca yetersiz kalmıştır. Bu süreçte mülteciler en acil ihtiyaçları olarak, emek derdine düştüler ve işçi fiyatları çok aşağılara düştü. Günlük 15-20 TL’ye en ağır işlerde ve kayıt dışı çalıştılar. Okullaşma oranı dil bariyeri etkisiyle düşüktü ve çocuk işçi sayısı patladı. Mülteci gençler istedikleri gibi bir iş bulamadı. Yani gelecek mülteciler için korkulan bir kabusa dönüştü.” 

Mülteci Gençler, Gençlik Kavramını Nasıl Tanımlıyor?

Genç Mültecileri Destekleme Programı çatısı altında yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştıkları ‘Türkiye’deki Genç Mültecilere Yönelik Destek Mekanizmalarının Geliştirilmesi için Durum ve İhtiyaç Analizi Raporu’nun çıktıları üzerine bir bilgilendirmede bulunan Yaşar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Gökay Özerim, mültecilerin sorunlarını anlayabilmek için gençlere odaklanmanın önemine dikkat çekti. 

Raporunun hazırlık sürecinde; Ankara, Diyarbakır, Hatay ve İzmir’de yaşamakta olan %96’sı Suriye olmak üzere İran, Irak, Afganistan ve Somali’den gelen yaklaşık 1500 gence ulaştıklarını belirten Özerim, raporundan önemli başlıkları şöyle sıraları: “Gençliği nasıl tanımladıklarını sorduğumuzda; genç mültecilerin verdiği cevaplar arasında en çok dikkatimizi çeken ‘sorumluluk’ kavramı oldu. Bu sorumluluk kavramının, Türkiye’deki genç mültecilerin içinde yaşadıkları hayatın bir getirisi olduğunu ortaya çıktı. Nedeni ise mülteci gençler kalabalık hanelerde ikamet ediyorlar. Dolayısıyla sadece kendilerini değil hane halkının geçimlerini sağlamak gibi bir sorumlulukları var.”

Gökay Özerim

“Genç Mültecilerin %40’ının Hiç Türk Arkadaşı Yok”

Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin %50’ye varan bir kısmının genç nüfusa sahip olduğuna dikkat çeken Özerim, “Türkiye’de genç bir nüfusa sahip. Dolayısıyla hem diyalog mekanizması yaratacak iki grup ama aynı zamanda ihtiyaçlarının da çok fazla üst üste gelmesi dolayısıyla, düzgün yönetilmediğinde çatışma ihtimali olabilen ve birbirini tehdit olarak algılayabilecek iki grup. Bu nedenle genç mülteciler konusunun mülteci politikaları şekillenirken özellikle üzerinde durulması gereken hassas bir konu olduğunu düşünüyorum. Genç mülteciler için planlanacak olan inisiyatiflere Türk gençlerini de dahil etmek gerekir.” şeklinde konuştu. 

Genç mültecilerin %46’sının hem eğitim alamadığını hem de çalışmadığını belirten Özerim, Türkiye’de genç mülteciler özelinde hazırlanan en kapsamlı rapordan şu çıktıları paylaştı: “Araştırmaya katılan genç mültecilerin %43’ü Türkiye’de eğitimlerine devam ediyor. Genç mültecilerin sadece %11’i Türkiye’de düzenli bir işte çalıştıklarını belirtiyor. Genç mültecilerin %40’ının hiç Türk arkadaşı yok.” 

Raporun tamamına gencmulteciler.org adresinden ulaşabilirsiniz. 

Savaşı durdurun

“Barışçıl Olan Ayaklanma Silahlanmaya Dönüştü”

Türkiye’ye 2015’te gelen gazeteci Sadık, Suriye’de savaşa dair yaşadığı tanıklığı şu sözlerle anlattı: “2011 yılına kadar hiçbir siyasi oluşuma yakın değildim ama sol görüşe kendimi daha yakın buluyordum. 2011 öncesi muhalifler fikirlerini gizli ifade edebiliyordu. Mart 2011’de barışçıl muhalif hareketler başladı sonra bir halk hareketine dönüştü. Ben de bu süreçte takma bir isimle protestoların haberlerini yapıyordum. Protestolar artınca, rejim protestocuları bastırmak için gerçek mermi kullandı ve binlerce kişiyi hapse attı. Benim de iki arkadaşım öldü ikisi de yaralandı ve çok sayıda tanıdığım tutuklandı. Hapisten çıkan arkadaşlarımın vücutlarında işkence izleri vardı. Ayaklanmadan 6 ay sonra silahlanmalar başladı. Barışçıl olan ayaklanma silahlanmaya dönüştü.”  

“Rejime Karşı Olanlar Cihatçı Gruba Dönüşünce, Onlar da Öldürmeye ve Kıyıma Başladılar” 

2012’de rejimin mezhepçi politikasını iyice gösterdiğine dikkat çeken Sadık, sözlerine şöyle devam etti: “Bir Sünni eyleme katılmasa bile tutuklanmaya başlamışlardı. 2013 yılında savaşın başlamasıyla birlikte barışçıl protestolar azaldı. Ben Alevi olduğum için bu süreçte bölgeler arası hareket edebiliyordum. Bu sırada kimyasal silah ve bombalar kullanılmaya başlanmıştı. Rejime bağlı silahlı güçler, mezhep temelli kıyımlara başladı. Rejime karşı olanlar da cihatçı gruba dönüşünce, onlar da öldürmeye ve kıyıma başladılar. Ben de hem insani yardım ekipleriyle çalışıyor hem de özellikle hapishanelerde ölenlerin haberini yapıyordum. Hapisten çıkanlarla yaptığım röportajlar sonrasında, insanların ne işkencelere maruz kaldığını öğrenmiştim. Korkum artmıştı ve bazı geceler uyuyamıyordum. Artık daha fazla dayanamadım ve rüşvet verip aranmam olmadığını öğrenerek, uçakla Lübnan’a sonra da Türkiye’ye geldim.”

Suriyeliler Türkiye’de Bir Gelecek Göremiyorlar 

Türkiye’de bulunan Suriyelilerin çok acı tecrübelerle Türkiye’ye geldiklerini belirten gazeteci Sadık, insanların neden yurtlarından çıkmak zorunda kaldıklarını şu sözlerle anlattı: “Suriye’de yıllarca savaşın içinde mücadele eden insanlar; hayatlarından endişe ettikleri, evlerini ve her şeylerini kaybettikleri ve artık dayanacak güçleri kalmadığı için ülkelerinden çıkmak zorunda kaldılar. Türkiye’de birçoğu geçici koruma kimliğiyle yaşıyorlar ve mülteci haklarından yoksunlar. Resmi rakamlara göre sadece %3’ü vatandaşlık aldı. Geri kalanı da yasal olmayan şekilde ve az paraya çalışıyorlar. Bu nedenle Suriyeliler Avrupa’ya geçmeye çalışıyor çünkü Türkiye’de bir gelecek göremiyorlar. Geçen yaz Suriye’ye sınır dışı edilmeleri unutamayız. Bu ölüm demek, tutuklanma demek, bombalar altında yaşamak demek.” 

Etkiniz AB Programı’nın düzenlediği webinarda, Uluslararası Af Örgütü Savunuculuk ve İHE Program Direktörü Ruhat Sena Akşener “Mülteci Haklarını Savunmak ve Lobicilik” konusunda başarılı örnekler üzerinden bir konuşma gerçekleştirdi.

Nadera Almonla

“2013’te Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun Kabul Edilmesinde Sivil Toplum Çok Önemli Bir Rol Oynadı” 

Af Örgütü olarak 2008-2014 yılları arasında Türkiye’de uzun erimli lobicilik faaliyetleri yaparak başarı elde ettiklerine dikkat çeken Akşener, sivil toplumun bilgi birikiminin kamu tarafından nasıl kabul gördüğünü şöyle özetledi: “Lobicilik faaliyetleri güncel politik ortamdan ayrı düşünülemiyor. Politik havadan dolayı elde edemeyeceğimiz sonuçlar olduğunu kabul etmek gerekir. 2008’deki dönem yasanın geçirilmesi için çok makul bir süreçti. 2010’dan itibaren kamu tarafından gelen bir taleple başladı süreç. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, bizden mülteci yasasıyla ilgili bir çalışma talebinde bulundu. Çünkü göç idaresi tarafında yeni bir konuydu ve konuyla ilgili birikimi yoktu. Fakat sivil toplum hem bilgiye hem birikime hem de öneriye sahipti. İşbirliği iki taraf için de faydalı oldu. 2013’te ’Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun kabul edilmesi ve Göç İdaresi Genel Müdürülüğü’nün kurulmasında sivil toplum çok önemli bir rol oynadı.” 

“Sosyal Medya Lobiciliğinden Çok İyi Sonuçlar Alıyoruz”

Sosyal medya kampanyalarıyla yapılan kısa erimli lobicilik faaliyetlerini Meriç’ Nehri’ni geçmeye çalışırken Yunan polisi tarafından vurulduğu iddia edilen Suriyeli Nadera Almola vakası üzerinde anlattı. Akşener şöyle devam etti: “Nadera’nın akibetinin ne olduğuna dair yetkilileri harekete geçirecek bir kampanya yürütüldü. Hem Türkiye’de hem de ihlali gerçekleştiren Yunan hükümeti yetkilileri haberdar oldular. Sosyal medya lobiciliğinden çok iyi sonuçlar alıyoruz. Geleneksel yöntemlerle lobi çalışması yaparken, devlet kurumlarına fax çekiyor ve günlerce haber bekliyorduk. Artık kimse ulaşılmaz değil. Yenilikçi yöntemleri kullanarak özellikle sosyal medya kampanyalarıyla yürütülen lobilicilik faaliyetleri çok etkili olduğunu gördük.”