“Tüm Canlıları Merkeze Alan Gazetecilik Kültürüne İhtiyaç Var”

Hümanizm, barış, şiddet karşıtı ve silahsızlanma gibi konularda uzmanlaşmış uluslararası haber ajansı Pressenza dijital ortamda yazılı olarak Türkçe yayına başladı. Türkçe versiyonunun yayın yönetmeni Murat Çınar, evrendeki tüm canlıları merkeze alan bir gazetecilik kültürüne ihtiyaç olduğunu belirterek, “Silahlanma karşıtlığı veya ırkçılıkla mücadele ve insan haklarına saygı gibi konuları merkezine koyan bu basın ajansı inanıyoruz ki bilhassa bugünün Türkiye’sinde önemli bir yer edinebilir.” dedi.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1981 yılında İstanbul’da doğdum, 2001 yılından beri İtalya’da yaşıyorum, Sinema ve Televizyon mezunuyum ve 2011 yılından bu yana gazeteci olarak çalışıyorum. Uluslararası Basın Ajansı Pressenza İtalya bürosu gazetecilerindenim ve Türkçe versiyonu yayın yönetmeniyim. Bu süre içinde Türkiye ve Orta Doğu’nun güncel tarihi, sivil haklar, şiddet içermeyen sivil itaatsizlik hareketleri ve İtalya basınında göçmen konusunun işleniş tarzı üzerine uzmanlaştım. 

Pressenza Uluslararası Haber Ajansı, Türkçe yayına başladı. Atina, Barselona, Berlin, Londra, New York, Paris’inde aralarında bulunduğu çok sayıda  şehirde Pressenza’nın ofisi var. Siz de yayın yönetmenliğini yürütüyorsunuz. Pressenza Türkçe’nin kuruluş süresinden bahsedebilir misiniz ve ekibinizde kimler var?

Murat ÇınarYaklaşık 1 senelik teknik çalışmalar sonrasında Ocak 2020’de yayın hayatımıza başladık. Pressenza ailesinin 9’uncu diliyiz ve bundan gurur duyuyoruz. Benim haricimde gazeteci, tercüman ve teknisyen olmak üzere takımımıza şimdilik 8 kişi katkılarını sunuyor.

Pressenza hümanizm, şiddet karşıtlığı ve barışı yayma hedefli uluslararası basın ajansı olduğu belirtiliyor. Pressenza’yı barış gazeteciliği çerçevesinde değerlendirebilir miyiz? Pressenza’nın Türkçe yayın yapmasına neden ihtiyaç duyuldu?

Kitle iletişim araçları gerek teknolojik evrimleri gerekse de dünyanın onlardan hariç dinamiklerinin değişimi gereği ne yazık ki çoğunluğu şiddet içeren haberler yapan ve dili barıştan uzak bir hale geldi. Kullanılan ve ayrımcılık yaratan tek bir kelimeden savaş yanlısı haber içeriği üretimine kadar birçok konuda insanı ve doğayı merkeze koymayan habercilik ne yazık ki hızlıca yayılıyor. 

Pressenza bu çerçevede birlikte yaşama, paylaşma, saygı ve dolayısıyla şiddetsizlikle harmanlanmış değerleri yaymak amacıyla 2011 yılında yola çıktı. Nükleer enerji ve silahlanma karşıtlığı veya ırkçılıkla mücadele ve insan haklarına saygı gibi konuları merkezine koyan bu basın ajansı inanıyoruz ki bilhassa bugünün Türkiye’sinde önemli bir yer edinebilir. 

Pressenza ana akım medyanın işlemediği ve alternatif medyanın üzerinde az durduğu konuları merkezine alan bir gazetecilik çizgisini benimsemiştir.

Pressenza modeli Türkiye’de barış gazeteciliği  açısından bir model olabilir mi? Türkiye’de barış gazeteciliği yapmak mümkün mü?

Türkiye’de barış dili kullanan ve şiddet karşıtı gazetecilik yapan birçok emekçi var. Bedeli ağır olsa da bu çizgide iddia eden yürekli birçok basın çalışanı tebrik edilesi şekilde ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyor. 

Öte yandan bu güzel insanların elinde olmayan etkenlerden dolayı bu tarz gazetecilik ya görmezlikten geliniyor, ya ekonomik değer verilmiyor ya da bu prensipte üretim için yer ve zaman adanamıyor. Türkiye’de gazetecilik yapmak birçok insan için çok zor. 

Bu noktada Pressenza ailesi herkesin evi ve özgürce çalışıp üretebileceği bir mekan olmaya hazır ve aday.

Pressenza’nın iş modeli nasıl? Fon mu alıyorsunuz, okurun desteği ile mi geçiniyorsunuz? Ayrıca içerik açısından okuyuculardan nasıl bir tepki aldınız?

Pressenza ailesi kendi ekonomisini kendisi yaratan bir modele dayanıyor. Kooperatif sistemini andıran bir çizgi. Pressenza reklam almayan bir ajans ve zaman zaman ulusal ve uluslararası projelere katılan bir okul. Öncelikle profesyonel olmayan katılımcılardan gönüllü olarak çalışmalarını talep ediyoruz. Bu uzun zamandır devam ettirdiğimiz bir model çünkü Pressenza prensipleri ve çalışma tarzı ile dünyada yek bir örnek ve bu ailenin parçası olmak birçok insan için önemli ve güzel. Gönüllülerimiz imkanları dahilinde koordinatörlerimizle iletişim halinde ellerinden geldiği kadar katılabiliyorlar. 

Okuyucu kitlemiz çok bilinçli, dikkatli ve hassas. Bu nedenle sürekli ve detaylı geri dönüşler alıyoruz. Bu bizi daha da dikkatli ve sağlıklı bir gazetecilik yapmak için motive ediyor.

Pressenza Türkçenin yayın yönetmenliği dışında siz İtalya’da gazetecilik yapıyorsunuz. Pandemi döneminde İtalya’daki medya kuruluşları ve gazeteciler hem ekonomik açıdan hem de basın özgürlüğü açısından nasıl etkilendi?

PressenzaDemokrasinin temel prensiplerinin yerinde olduğu, Anayasa’nın varlığının tanındığı, güçler ayrılığının olduğu, dernek ve partileşme kültürünün korunduğu ve Başbakan’ı hukukçu olan bir ülkeden bahsediyoruz. Pek tabii bu konularda son 20 senede tüm dünyada olduğu gibi, geri adımların atıldığı ve sorunlar yaşanan da bir ülke.

Pandemi sırasında basın özgürlüğü açısından ciddi bir sorun söz konusu olmadı. Ancak bu süreçte araba üreticisi FIAT şirketi ülkenin iki önemli gazetesi, La Repubblica ve La Stampa’daki payını egemen çoğunluğa çıkarttı. Bu ekonomik manevra, Türkiye’de de olduğu gibi, tekelleşme korkusu yarattı ki La Repubblica gazetesi çalışanları tam da pandemia sırasında bir günlük greve gitti.

Ekonomik açıdan ise tabii ki herkes gibi kolay bir süreç olmadı. Zaten bu açıdan Avrupa kurucu ülkeleri arasında en düşük gelirle çalışan gazetecilerinin olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Öte yandan kullandığımız dil sadece bu ülkede kullanılıyor ki bu da penalize eden bir etmen.

Şunun altını çizmek gerekir; merkezi hükümet, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan basına ne yazıp yazmayacakları hakkında hiçbir talimat veya tavsiye gelmedi. Aksine Başbakan Giuseppe Conte birçok kez zorluklara rağmen, gazetecilerle canlı yayın yaptı ve bu sırada onların sorularını cevapladı. Katılan basın emekçileri arasında gerek ana akım gerekse alternatif basın çalışanları da vardı.

İtalyan ve Türk gazetecileri ve medya organlarını mesleki  açıdan karşılaştırırsak ne gibi benzerlik, farklılıklar ve zorluklar var?

Ana akım medyada ne yazık ki spekülatif haber yapma kültürü ortak konu. Magazin haberciliği ve futbol merkezli spor haberciliği de benziyor. Pek tabii yeni mecralar başta olmak üzere birçok küçük online portalda da yalan haber artışı mevcut son senelerde. Nefret söylemi içeren habercilik tarzı da azımsanmayacak kadar ve ne yazık ki gazetecilerin kayıtlı olduğu odalar ve hukuk sistemi halen yeterli yaptırımları uygulamıyor birçok durumda.

Öte yandan araştırma gazeteciliği, siyaset-ekonomi dünyası ve mafya ilişkisi üzerine yapılan soruşturmalar, kullanılan dilin çoğunlukta ayrımcılığı engellemeye çalışan tarzda olması ve sivil toplum hareketlerine verilen alan açısından Türkiye’den bir hayli daha iyi durum.

Unutmamak gerekir ki, evrende bir çok şeyde olduğu gibi, burada da mutlak doğru yok. Belki ‘iyi ki de yok’ dememiz lazım. İtalya gazetecilik kültürü başarılı ve ilkeli bir yayıncılık üzerine kurulmuş olsa da yanlışları ve sorunları da olan bir dünya.

Son olarak iletişim fakültesinde okuyan veya mesleğe yeni başlayan gençlere önerileriniz neler olur?

Bu öneri ülkeden ülkeye değişir hale geldi ne yazık ki. Öncelikle Türkiye’deki öğrencilere dikkatli olmalarını ve haklarını garantileyen yasaları ve Anayasayı iyi tanımalarını ve hatta meslek örgütleri ile iletişim halinde olup dayanışma imkanları yaratmalarını tavsiye ederim. Özgürlüklerin sınırlanması genelde kitlesel hale dönüşmeden önce bireylerin kaybettikleri haklara sessiz kalındığı dönemden geçmiştir. Bu yüzden kitlesel hassasiyet ve dayanışma kültürü hem profesyonel olarak hem de insan olarak mesleğin icrasını daha yapılabilir ve sağlıklı kılacaktır.

Teknik tavsiyem ise son yıllarda artan nefret söylemi ve yalan haberlere dikkat etmeleri. Kaynaklarını en az üç farklı yerden kontrol etmeleri, her konuda meşru ve makul şüpheli olmaları, mevcut teknolojik birimleri kullanmaları ve onları öğrenmeleri, yabancı diller öğrenmeleri, uluslararası platformda ortak çalışmalar yapıp diğer meslektaşlarla tanışmaları ve kendi kültür ve inançlarını değil evrendeki tüm canlıları merkeze koyan bir gazetecilik kültürü edinmeleri. Ne zaman bizden ‘farklı’ olan canlılara bu mesleği yaparken saygılı oluruz o zaman farklılıklarımız zenginliğe ve mesleğimiz de kamuya gerçekten yararlı bir eylem haline gelir.