“Yaşanmayan Yas Süreci Uzun Vadede Problemlere Neden Olur”

Türkiye’de de etkili olan Covid-19 salgını nedeniyle ölüm nedeni Covid-19 olsun olmasın cenaze törenleri düzenlenemiyor. Yakınlarını kaybedenler alışagelmiş törenleri düzenleyemediği gibi hayattaki yakınlarıyla bir arada olup yas sürecini yaşayamıyor. Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi klinik psikolog Özge Yüksel ve Psikoterapi ve Psikososyal Çalışmalar Derneği Kurucu Başkanı, klinik psikolog Didem Doğan yas tutmanın insan psikolojisindeki önemini ve salgın döneminde yaşanamayan yas sürecinin etkilerini Sivil Sayfalar için anlattı.

Yakınlarımızın kaybına verilen tepkinin oldukça kişisel olduğunu belirten Özge Yüksel, “Tepkilerimizdeki farklılıklara rağmen her birimiz yas sürecinde benzer duygusal ve bilişsel süreçlerden geçeriz. Özellikle bu kayıp beklenmedik ve travmatik bir biçimde gerçekleşmişse, bu zor gerçeğe vereceğimiz ilk tepkiler arasında şok ve şoka eşlik eden bedensel tepkiler sayılabilir” diyor.

Salgın Döneminde Yas: “Yaşanmayan Yas Süreci Uzun Vadede Problemlere Neden Olur”
Özge Yüksel

Yaşanan şokun şiddeti azaldığında, zihnin taşıyabileceğinden daha ağır bir duygusal yükle karşı karşıya kaldığında inkâr mekanizmasının devreye girdiğini söyleyen Yüksel, “Ölümün gerçek olmadığını, bir yanlışlık olmuş olabileceğini ve yakınımızın bir gün geri geleceğini düşünürüz. Örneğin yemek zamanı geldiğinde masaya onun için de bir tabak koyabiliriz, telefona sarılıp onu aramaya yeltenebiliriz veya geldiğinde aynı şekilde bulması için eşyalarını olduğu gibi saklayabiliriz. Yas süreci ilerledikçe bu deneyimlerimize, ayrılıktan önceki zamanları geri getirmeye ve bu sefer farklı davranmaya dair arzularımız eşlik eder” diyerek yaşanan kaybın arkasından yaşanan süreçleri aktarıyor.

Yas Döneminde Ne Zaman Psikolojik Desteğe İhtiyaç Duyulur?

 “Doğduğumuz günden itibaren sahip olduklarımızı bırakıp, yenilerine uyum sağlama göreviyle yaşarız” diyen Yüksel, hayatın ayrılıklar ve yeniden uyum sağlama dizisi olduğunu şöyle dile getiriyor: “Yetişkin hayatımızdaki her geçiş deneyimi kaybettiklerimizin yasını tutmaya olanak tanındığı sürece akışında ilerler. Yas tutmak ve kederlenmek iç dünyamız ve gerçeklik arasında yeniden uyum sağlayabilmenin en sağlıklı yoludur. Ancak yas sürecinin içinden geçerek kayıptan önceki denge durumuna yeniden dönülebilir. Önemli kayıpların yasının tutulmaması ise er ya da geç farklı görünümlerde ruhsal ve veya bedensel bir sorun olarak ortaya çıkacaktır.”

Yüksel, pek çok kişinin profesyonel bir yardıma ihtiyaç duymadan kaybın gerçekliğine uyum sağladığını belirterek, “Belirli uzunlukta bir zaman geçmesine rağmen yas sürecinin bir noktasında, çoğunlukla inkâr aşamasında, takılı kalıp ilerlemenin mümkün olmadığı, yas sürecinin tıkandığı ve yas tepkilerinin kişinin hayatını sürdürmesine engel olacak şekillerde yoğunlaştığında, komplike yas dediğimiz rahatsızlık oluşabiliyor. Bu durumlarda yasın doğal akışını yeniden sağlamak amacıyla psikoterapi ve danışmanlık hizmetlerini öneriyoruz” diye konuşuyor.

Cenaze törenlerinin en önemli işlevinin, kaybedilen kişinin fiziksel varlığından ayrılmayı ve onunla vedalaşmayı mümkün kılması olduğunu söyleyen Yüksel, “Vefat sonrası taziye evlerinde acının, kederin, kafa karışıklığının ve çaresizliğinin içinden beraberce geçilmesine ve tüm bunların ifade edilmesine olanak tanınır. Salgın sürecinde sosyal temas şekillerimizin kısıtlanmasıyla bu kişiler gerçek bir yalnızlığın içinde kalabilirler ve kayıp sonrası zor duygularla baş etmekte zorlanabilirler. Tüm bunlar yas sürecinin zorluğunu artıracaktır. Bu nedenle, salgın döneminde teknolojinin imkânlarını yaratıcı yollarla kullanarak yakınını kaybeden kişilere destek olmanın yollarını aramamız gittikçe önem kazanıyor” diyerek salgının yas döneminde olan etkilerini dile getiriyor.

“Yas Tutmak Sağlıklıdır”

Psikoterapi ve Psikososyal Çalışmalar Derneği Kurucu Başkanı, Klinik psikolog Didem Doğan’ göre yas tutmak, kaybı kabullenme yolunda önemli bir işleve sahip. Yas tutmanın sağlıklı olduğunu, yas sürecinde yaşanacak duyguların yaşanmamasının ve bir an önce geçmesini beklemenin yorucu ve yıpratıcı olduğunu aktaran Doğan, “Acılar yaşandıkça azalır. Oysa ki birçok kültürde bunun önüne geçilmesine dair davranış kalıpları da vardır. ‘Ölenle ölünmez, kalanlara bakmak lazım, sana çocuklarına bir şey olmadı buna şükret, neyse ki yaşlıydı’ gibi yakınlarının duygularını değersizleştiren söylemler acıyı sadece arttırır. Yaşanmayan yas süreci, bilgisayarın sorunlu ara yüzü gibi bilinçdışında çalışacak, inkâr eden kişinin günlük yaşamında uzun vadede problemler çıkaracaktır” diyor.

Salgın Döneminde Yas: “Yaşanmayan Yas Süreci Uzun Vadede Problemlere Neden Olur”
Didem Doğan

Yas sürecinin düz bir çizgide ilerlemediğini belirten Doğan, “Kişiler bazen kendilerini ölümü kabullenmiş, acıyı bir parça geride bırakmış, ferahlamış hissederler, bazen de acı sürecinin hiç geçmeyeceğini, bundan sonra hep o yokluk hissiyle acı çekerek yaşayacaklarını düşünür, o şekilde umutsuz ve çaresiz hissederler” diyor.

Yas ve acının paylaşılmaya en çok ihtiyaç duyulan duygular olduğunu ifade eden Doğan, şöyle devam ediyor: “Konuşarak, ağlayarak, ağıt yakarak, çizerek, yazarak, resmederek veya müzikle duygularını ifade edebilen insan, karşısında dinleyen ve onu anlayan bir muhatap bulduğunda desteklenmiş, anlaşılmış ve bir ölçüde rahatlamış hisseder.  Acıyı konuşmak zordur ancak daha zoru konuşulabilecek birini bulabilmektir. İnsanlar en çok anlaşılmaya ihtiyaç duyarlar. Bazen yasından bahseden veya acısını anlatan kişinin sadece sessizce yanında durmak, ona yemek hazırlamak, ona sarılmak da anlaşıldığını hissettirir. Çok fazla üstüne düşmek bazı kişileri bu dönemde zorlayabilir. İyi takip etmek gerekir. Kimi zaman da kayıp yaşayan kişi kayıp hakkında hiç konuşmak istemez ve başka şeylerden bahseden ya da bahsedilmesini ister. O zaman da sürekli kaybı hatırlatmaya çalışmak veya sürekli üzgün görünmek yerine onun duygu durumuna eşlik etmek gerekir. Eşlik etmek yas sürecindeki insanlara yapılabilecek en verimli davranıştır, ne olursa olsun.”

Salgın döneminde yaşanan kayıpların ardından kültürel ve toplumsal ritüellerin yapılamadığını ifade eden Doğan, “Ardından ölüme dair bilinen ne varsa, yıkanmasına eşlik etmek, cenaze töreni, toprağa verilmesi, toprak atmak, çiçek bırakmak, yakınların desteği, birliktelik, bir sayfanın kapanışına hep birlikte şahit olmak ve bu kapanışın bir parçası olmak mümkün olmadığında, sayfanın tam olarak kapanması, senelerce sürecek bir zorlu sürece sebep olabilecektir. Bir insanın ölümüne dair aklımızda kalan belirli bazı görüntüler ve anlarımız vardır. Tüm geçmiş hayatının yanı sıra, ölüm biçimi veya uğurlanma biçimi, hafızamızda onunla ilgili son bir anı olarak saklanacak, belki mıh gibi kalacaktır. Salgından ölenlerin yakınlarını böyle zorluklar bekleyebilir” diye konuşuyor.

Kapak görseli: theatlantic.com