Daha İyi Bir Düzen İçin Anahtar Bir Sistem 

Başka bir ekonomi mümkün mü? Metabolic Enstitüsü Kurucusu Eva Gladek yenilenebilir ve döngüsel bir ekonominin yollarını ararken bizi büyük bir sınava tabi tutan Koronavirüs salgınını sonrasında başka bir ekonomiyi nasıl inşa edebiliriz sorusuna cevap aramaya çalışıyor. Gladek için meseleye hâlihazırdaki ekonomik düzenin verimlilik tutkusu içindeki temellerini sorgulayarak başlamak gerekiyor.

Devletler, koronavirüse yakalanan kişi sayılarının grafikleri ile boğuşurken bir yandan da geleceğin nasıl yeniden canlandırılıp inşa edilebileceği üzerine kararlarla yüz yüze geliyor. İnsanların geçim kaynakları krizlerle çalkanan kocaman ekonomilerin insafına kalmışken; insanlık refah zamanlarını geri çağırmaya çalışıyor. Ancak, krizin kökenindeki yapısal kırılganlıklar üzerindeki noktaları birleştirdiğimizde, klasik semptomatik çözümlerin yeterli olmayacağı açık.

Bugün artık gelecekteki şokları önlemek için dünyamızı giderek daha kırılgan hale getiren sistemsel sorunları temelleriyle ele almalıyız; sistemi daha dayanıklı bir şekilde yeniden inşa etmeliyiz.

Ekonomileri yeniden canlandırmaya yönelik kısa vadeli önlemler uzun vadeli iktisadi dayanıklılığımızı desteklemiyorsa bir sonraki felaket an meselesidir.

                                                                                                                                                  The Global Resilience Imperative

Dünyanın en savunmasız topluluklarının ağırlığını taşıyan bu salgının yükü bize dibi göstermişken; yolumuzu yeniden çizmek ve gelecekteki çalkantılar karşısında kapsayıcı ve esnek bir ekonomiyi inşa etmek için bir fırsatımız var!

büyük ivmelenme

 “Daha iyi bir yapı için anahtar bir sistemi inşa etmek” [Building back better] bir sistem merceği aracılığıyla kökteki nedenlere, bağlantı noktalarına ve sonuçlarına bakmak manasına gelir. Bu aynı zamanda krizden çıkış yollarını endüstriyel bir verimlilikten ziyade etkililiğe odaklanarak, istenmeyen sonuçlardan kaçınarak ve mübadeleyi doğru bir şekilde yöneterek mümkün kılınabilir.

küresel tüketim

Biz, önümüzdeki aylar için geleceğe dönük bir yol çizerken, dünya liderlerini kararlarının uzun vadeli etkilerini düşünmeye ve bu büyük zorlukların tek başına değil, etkileşimli sistemler inşa ederek ele alınmasını sağlamaya çağırıyoruz. Bunu başarmak için, sistem düşüncesi en güçlü araçlarımızdan biridir.

Yeni Bir Risk Ortamı

COVID-19’un geniş kapsamlı etkileri, küresel sosyo-ekonomik sistemimizdeki yapısal güvenlik açıklarını ortaya koydu. Son yarım yüzyılda yaşanan gelişmeler makineler, fosil yakıtlar ve insan yapımı sistemlerin üstel bir hızla katlanarak dönüşmesini sağladı. Fakat bu önemli sosyo-ekonomik gelişmeler insan ve çevre sağlığı üzerinde yeni baskıları da beraberinde getirdi. 

Eylemlerin öngörülebilir sonuçlara neden olduğu Newtoncu doğrusal bir dünyada yaşamıyoruz. Biz aslında sürekli yeniden inşa ettiğimiz ve bizi sürekli etkileyen çevresel, sosyo-politik ve ekonomik sistemler bütününün bir parçasıyız.

                                                                                                                                     New Approaches to Economic Challenges

Madde üzerindeki bu baskı aynı zamanda koronavirüs gibi bir salgını felakete çeviren gerekli şartları besleyerek yeni bir risk ortamı yarattı. Bu riskli koşullar, geçtiğimiz aylarda bilim, politika, işletme ve finans alanlarında önde gelen düşünürler tarafından dikkate değer bir şekilde belgelenmiştir.

  • Doğanın Tahrip Edilmesi ve Sömürülmesi: Uzay ve kaynaklara olan açlığımız doğal ekosistemler üzerinde baskı oluşturduğundan ve insanlar ile vahşi hayvan türleri arasında yeni temas biçimlerini tetiklediğinden, zoonotik hastalıklar giderek yaygınlaşıyor. Bilim adamlarına göre aşırı ormansızlaşma, tarımın kontrolsüz genişlemesi, yoğun çiftçilik, madencilik ve yabani türlerin sömürülmesinin yarattığı sonuçlar salgın hastalıkların vahşi yaşamdan insana bulaşabileceği muazzam bir fırtınaya neden oluyor.
  • Küresel Ortak Alanlarımızın Aşırı Kullanımı: İnsan sağlığı ve evrenin sağlığı birbirine doğrudan bağlıdır. İnsanlık bir yandan sömürücü ve savurgan ekonomiler yoluyla gezegenin güvenli sınırlarını aşmaya çalışmaya devam ederken öte yandan gezegenimizi dengede tutan doğal yaşam destek sistemlerini de tehdit etmekte. Potsdam Enstitüsü’nden Johan Rockstrom ve Ottmar Edenhoffer’ın ifade ettiği üzere, salgın gibi küresel riskler temiz hava, su, biyolojik çeşitlilik, bozulmamış ormanlar gibi küresel müştereklerin aşırı kullanımı ile doğrudan bağlantılıdır.
  • Refah ve Gelir Eşitsizliği: Bu salgının yükünü dışlanmış ve ötekileştirilmiş kitleler taşımaktadır. Ezilen gruplar genellikle sağlık imkânlarına ve sağlık sigortasına çok daha az erişime sahiptir. Bu grupların evden çalışabilme gibi bir lüksleri yoktur. İşsizlik durumunda mali bir desteğe sahip değillerdir. Toplu taşımaya daha çok bağımlıdırlar. Sağlık koşullarına uygun olmayan coğrafyalarda yaşamak zorundadırlar ve bu durum da onları virüsün olumsuz etkilerine daha çok maruz bırakır. WBCSD’nin ifade ettiği üzere eşitsizlik, bir bütün olarak toplumun savunmasızlığını artıracak şekilde virüsün yayılmasıyla etkileşime giren bir ‘tehdit büyüteci’ görevi görüyor.
  • Yüksek Verim İsteyen, fakat Bir O Kadar Kırılgan Tedarik Zinciri: Institute for Supply Chain Management tarafından yakın zamanda gerçekleştirilen bir anket, kuruluşların %97’sinin koronavirüs krizinden etkilendiğini veya etkileneceğini bildiriyor. Küresel sistem temel mal ve hizmetlerde uluslararası tedarik zincirine bel bağladığı için bu durum pek de şaşırtıcı değil aslında… OECD’nin ifade ettiği üzere, “endüstriyel kapasitelerin ve ekonomik faaliyetin yoğunlaşması oldukça kârlı ancak bir o kadar da kırılgan tedarik zincirleri üretti.” Bu kırılganlığın bileşiği söz konusu tedarik zincirinin bozulmasını engellemek için tampon kapasitesinin ve esnekliğin zayıf olmasıdır. Maliyet tasarrufu ve verimliliği ile -dünya fabrikası- Çin’in on yıllardır övülegelen tam zamanında (!) tedarik zincirleri salgına ne yazık ki hazırlıksız yakalandılar.
  • Küresel Yönetişimin Başarısızlığı: UCL’DEN Tom Pegram, Koronavirüs salgınının son derece karmaşık ekosistemimiz ile siyasi organizasyonların hala baskıcı olan formları arasındaki temel bir çelişkiyi ortaya çıkardığını yazıyor: Üye devletlerin Dünya Sağlık Örgütü’ne sağladığı fonlar salgınla mücadele için gerekli olan yıllık 3,4 milyar ABD dolarının çok altında kaldı. Koronavirüsü tecrit altında, kendi çıkarlarına hizmet ederek ele alan ulus-devletler, kaçınılmaz olarak bu krizin küresel doğasıyla hızlı bir şekilde uzlaştılar. Bazı ülkeler hastalığın yayılma sürecinde sınırlı tıbbi aygıt havuzlarını etkin bir şekilde yönetebilirken; bazıları ise salgının döngüsünü yönetme konusunda güçlü liderlik ve devlet kapasitesinden yoksun.
Sistem ve Sistemle Başa Çıkmak: Kuşbakışı bir Görünüm

Daha da derine inildiğinde, koronavirüsün yıkıcı etkilerini ve diğer sistemsel tehditleri besleyen koşullar aslında küresel sistemlerimizin inşa edilme biçiminden kaynaklanıyor. Bu sistemin nasıl tasarlandığını anlamak ekonomimizin neden bu şekilde işlediğine ve bu işleyişin uzun vadeli sürdürülebilirliğinin özünde bozulmalara yol açacağına ışık tutabilir.

Verimlilik Mübadelesi

Esneklik, direnç ve üstesinden gelmek [resillience]; sistemlerin sorunlara veya gerilimlere nasıl tepki verdiğine bakar. Zorlu koşullar altında işleyişini sürdürebilmek için öngörülebilir olan, uyarlanabilen ve kendini yeniden düzenleyebilen bir sistem –tıpkı küresel salgın gibi– dirençlidir.

Koronavirüs salgının gösterdiği üzere iktisadi sistemimizin zorlu koşullara uyum sağlayabilmesini engelleyen en temel tehditlerden biri verimlilik üzerinde gerçekleştirilen düzenlemelerdir. Roger L. Martin’in belirttiği gibi, esnek ve dirençli sistemler tipik olarak verimliliğin yok edilmeye çalışıldığı özelliklerle karakterize edilir. Bu bağlamda merkezileşme verimliliği artırmakla birlikte dayanıklılığı azaltacaktır. 

verimlilik

Günümüzün büyük ölçekli, uzmanlaşmış ve merkezileştirilmiş tedarik zincirleri son derece verimli ve düşük maliyetlidir. Ancak bağlantıların dağıtılmaması ve çeşitliliğin giderek azalması belli noktalarda başarısız sonuçları da beraberinde getirir. Öyle ki sistemin kurtarma sırasında işleyişini sürdürebilmek için hiçbir tampon bulunmaz. Sistem esnemez ise kırılır.

Verimlilik odaklı bu ince ayar, kısa vadeli kar maksimizasyonunu arzulayan küresel bir ekonomik sistem tarafından yönlendirilir. Bir şirketin yegâne amacı hissedar getirilerini maksimize etmek olduğunda; uzun vadede kazanılacak esneklik ve direnç kısa vadeli başarılara kurban edilir.

Ahlaki Tehlike

Koronavirüs salgını refahı belli bir kitlede yoğunlaştırmak ve eşitsizliği artırmak için tasarlanmış problemli bir ekonomik sistemin atıklarını gün yüzüne çıkardı. “Başarılı olmak için başarı” düşüncesi, servetlere ve fırsatlara eşitsiz bir şekilde erişim sürekli olarak genişleyen küresel eşitsizlik döngüsünü de yeniden üretti. Son 30-40 yılda, dünyanın en zengin %1’i, en fakir insanların %50’sinden iki kat daha fazla küresel gelir artışı elde etti. Bu durum, dünyanın en zengin yüzde 1’inin dünya servetinin yüzde 44’üne sahip olmasına yol açtı. Peki, bu sonucun koronavirüs gibi krizlere ve gelecekteki şoklara karşı dayanıklılığımızla nasıl bir ilişkisi vardı ki?

Eşitsizliği derinleştiren ekonomiler büyük bir direnç eksikliği yarattı. İnsanların büyük çoğunluğu büyük bir kriz karşısında sönümleyici tamponlara sahip olmadığı için eşitsizlik herkesin meselesi olmaya başladı. Sonuç olarak sistem bir bütün halinde istikrarsızlaştı.

Müşterek Değerlerimizin Trajedisi

Kamusal mallara ve ortak kaynaklara uyguladığımız baskı, müşterekler trajedisi adı verilen bir sistem fenomeni ile anlaşılabilir. Bu ortak kaynakları kullananların, kendileri dışındakilere verdikleri zararın maliyetini karşılamamalarından dolayı ortaya çıkan olumsuz bir sonuçtur. Bu sonuç diğer bir değişle; bireysel kazancın aşırılaşmasıyla birlikte toplumsal acıyı da beraberinde getirecektir. Rekabeti ödüllendiren küresel bir ekonomide, ortak bir havuzdan bireysel kazançları en üst düzeye çıkarmayı hedeflediğimiz için, ortak kaynaklar her zaman aşırı kullanılır hale gelir. Ortak kaynaklarına ilişkin güçlü bir idrake sahip bir arada olmaya yatkın toplumlar ve kurumlar, genellikle rekabetten ziyade işbirliğini teşvik eden güçlü kültürel, sosyal ve yasal yapılara sahiptir. Fakat mevcut küresel ekonomik sistemimiz, bu yapıların çoğunu aşındırmış ve ortak kaynaklarımız pahasına kısa vadeli kazançlar için rekabeti ödüllendirmiştir. Bizi hayata bağlayan temellerimizi kısa vadeli ödüller lehine aşındırılmıştır. Herkesin bireysel kazanımlarını en üst düzeye eriştirmeye çalıştığı bir dünyada, birey eylemi ortak varlıklarımızın ve müştereklerimizin hukukunu ihlal etmekten öteye gitmeyecektir.  

Ekonomik Büyüme Bağımlılığı

Global Environment Facility, koronavirüs krizine karşı hazırladığı metinde şunu kaleme aldı: “Son yarım yüzyıldaki ekonomik büyüme, plansız kentleşme ve insan yerleşimlerinin nüfus artışından daha yüksek oranlarda genişlemesi sonucunda ekosistem bozulmuştur.” Peki ya biz, bu büyümeden eşit olarak faydalanmakta mıyız? Bu bir muamma… Başarının birincil göstergesi olarak gayrı safi milli hasıla tutkusu ile ekonomik büyümeye o kadar bağımlı bir toplum yarattık ki, her yıl eğer daha da büyümez isek çökeceğimizi düşünmekteyiz. Koronavirüs örneğinde WBCSD’nın altını çizdiği üzere: makroekonomik kriz eğrilerinin giderek dikleşmesi, salgın enfeksiyonunun yayılmasını önleme ve vaka sayısı eğrisini yatay yönlü düzleştirmenin doğal bir sonucudur. 

Daha İyiyi Nasıl İnşa Ederiz?

Hükümetler kriz kurtarma ve teşvik paketlerine trilyonlarca dolar hazırlıyor. Liderlerin ellerindeki bu sermayeyi nasıl değerlendireceği, önümüzdeki on yıllardaki sosyo-ekonomik değişimi de tanımlayan unsur olacaktır. Yardım, acil bir uyarı sözcüğüdür. Hükümet fonları bu krizin neden olduğu ağır ıstırabı hafifletebilecek eşikte olmalıdır. 

sürdürülebilirlik

Gelecekteki şoklara karşı sistemik direnç oluşturmak için hükümetlerin politika önlemlerine öncelik vermesi ve şu ilkelere dikkat etmesi önceliklidir:

  • Karar verme sürecine sistem odaklı yaklaşımlar ve araçlar oluşturun. 
  • Doğal ekosistemleri ve sağladıkları ortak ürünleri eski haline getirin.
  • İşletmenizi uzun vadeli düşünmeye ve hareket etmeye teşvik edin.
  • Yüksek etkili sektörlerde döngüsel ekonomileri canlandırın.
  • Uluslararası işbirliğini mümkün kılın.
  • Yapısal ekonomik reformları hayata geçirin.

Sonuç

Büyük bir trajedi olsa da koronavirüs salgını birbirimizle ve biyolojik dünyayla ilişki kurduğumuz şekilde bir devrimi ortaya çıkarma potansiyeline sahiptir. Krizin ani ve tesirli doğası, bir aciliyet duygusu ve değişimi de beraberinde getirir. Tüm dünya istemeden büyük ölçekli bir deneye itildiğinde cesur eylemlerde bulunmak daha kolay hale gelir. Fakat istikrarsızlık ve kaynakların kıtlığı, o bildiğimiz gerçeklere ve artık iyice yıpranmış olan akıl yürütme hatlarına tutunma arzusunu da tetikleyebilir.

Artık eskimiş ve indirgemeci düşünme biçimlerine geri dönme arzusunun üstesinden gelmeliyiz. Karar verme sürecimize hâkim olan bu dünyanın aşırı basitleştirilmiş görünümü, eylemlerin ve siyasetin uzun vadeli sonuçlarını kavramamız arasında uzun zamandır bir perde çekmiş görünüyor. Sosyo-ekonomik sistemimiz karmaşık, çok katmanlı ve geçim kaynaklarımız için bağlı olduğumuz doğa ile derinlemesine iç içe geçmiş durumdadır. Artık sistemleri düşünme merceğimizi kullanarak dünyamıza yeniden göz atmanın zamanı gelmedi mi? 

Biz… Tüm insanlık için çalışanlar ve canlı tüm varlıkların gelişmesini destekleyenler… Yalnızca kurumlar, insanlar ve çevre arasındaki derin bağlantıları kavrayarak, sürdürülebilir ve dirençli bir ekonomiye giden yolları yeniden inşa edebiliriz.

* Bu metin Selim Vatandaş tarafından Metabolic Enstitüsü’nden Eva Gladeck’in kaleme aldığı “To truly ‘build back better,’ a systems approach is key” başlıklı metninden serbest çeviri yöntemiyle Türkçe’ye kazandırılmıştır.