“Maske Kullanımı Alınacak En Ciddi ve Aksatılmaması Gereken Önlem”

Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Başkanı Prof. Dr. Ülkü Yılmaz ve Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Onur Turan ile koronavirüsü konuştuk. Maske konusunda farkındalığı arttırmak için bir sosyal medya kampanyası düzenlediklerini söyleyen Onur Turan, #maskenitaksağlığınıkafanatakma sloganı ile yapılacak paylaşımlarla bilincin artık yerleşmesini amaçladıklarını belirtiyor.

Öncelikle TÜSAD’ı tanıyabilir miyiz?

Ülkü YılmazSolunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Başkanı Prof. Dr. Ülkü Yılmaz: Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), 22 Haziran 1970 tarihinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin bir odasında bir araya gelen 9 akademisyenin çabası ile kurularak, solunum alanında Türkiye’nin ilk uzmanlık derneği oldu. İlk başkanlığını da Türkiye’nin ilk kadın öğretim üyesi ve öncü kadınlarından Prof. Dr. Meliha Terzioğlu üstlendi. Derneğimizin amacı; sadece solunum hekimlerini bir arada toplamak değil. Bundan da öte TÜSAD’ın amacı tıbbi-sosyal çalışmalarla toplumu bilinçlendirmek, hedefi ise; toplumsal ve mesleki eğitimi ve araştırmaları destekleyerek Türk halkının akciğer sağlığını korumak. 50 yıl sonra bugün, bizler de aynı sorumluluk bilinci ile tıp bilimine ve toplum sağlığına katkıda bulunmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Türkiye’nin alanında ilk bilimsel uzmanlık derneği olarak faaliyet gösteren TÜSAD, bugün 4 bin 300’ü aşan üyesi ile yoluna devam ediyor.

Yaşadığımız bu zorlu süreçte en riskli hasta grubu hangileridir? Bu hasta grubuna ne önerirsiniz?

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Hubei eyaletine bağlı Wuhan’da Aralık 2019’da yeni bir koronavirüs enfeksiyonu başlayan virüs nedenli bir pnömoni salgını, 2020 yılında tüm dünyaya yayılarak hepimizin bir numaralı gündemi oldu. Etken virüs Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “Ciddi Akut Solunumsal Sendrom-Koronavirüs-2” (SARS-CoV-2) ve neden olduğu hastalık ise Corona Virus Disease 2019 (COVID-19) olarak adlandırılıyor. COVID-19 her yönüyle tüm insanlık için büyük bir problem yaratıyor. Hastalık çocuklarda ve genç erişkin yaş grubunda sıklıkla semptomsuz seyrediyor. Bu yaş grubunda nadiren semptomlu seyretmekle birlikte eğer ortaya çıkarsa genellikle hafif bir seyir gösteriyor. Çocukluk yaş grubunda yüzde 2’lik bir kesimde ağır hastalık tablosu ortaya çıkabiliyor. COVID-19 obezitesi olan, sigara içen, kalp-damar hastalığı olan bireylerde, diyabetli, yüksek tansiyonu kronik akciğer hastalığı, kronik böbrek hastalığı bulunan olan bireylerde, kanser hastalarında (ileri evre kanser, akciğer kanseri ve hematolojik kanserli hastalar) daha ağır seyrediyor.

Toplumda yaşayan tüm bireylerde olduğu gibi bu hasta grubuna da maske, sosyal mesafeye dikkat edilmesi ve temizlik önerilerimizi tekrar ediyor, hatta bu bireylerin bu önlemler konusunda daha büyük titizlik göstermelerini öneriyoruz. Bu sözü geçen riskli hasta grupları COVID-19 aşısı için de öncelikli hasta gruplarını oluşturuyor. Aşı gündeme gelip, risk gruplarına göre aşılama takvimi belirlendiğinde mutlaka aşılanmaları gerekiyor.

Covid-19 gibi hastalıkların insandan insana bulaşmasının ve hasta olmamıza yol açmasının temel nedenleri nelerdir?

Doğrudan kişiden kişiye solunum yolu iletimi, şiddetli akut solunum sendromu koronavirüs 2’nin (SARS-CoV-2) bulaşmasının birincil yoludur. Solunum damlacıkları yoluyla esas olarak yakın mesafeden temas yoluyla (yani yaklaşık 2 metre içinde) meydana geldiği düşünülüyor. Enfeksiyonu olan bir kişi öksürdüğünde, hapşırdığında veya konuştuğunda solunum sekresyonlarında bulunan virüs, solunduğunda veya mukoza zarlarıyla doğrudan temas ettiğinde başka bir kişiye bulaşabilir, bu mümkün ancak başlıca bulaş yolu damlacık yolu ile bulaşmasıdır. Bireyin elleri damlacıklarla veya yüzeylere dokunarak kontamine olursa (Enfeksiyon etkeninin vücut yüzeyi, eşyalar veya su, gıda gibi maddeler üzerinde bulunması) ve daha sonra gözlerine, burnuna veya ağzına dokunursa enfeksiyon meydana gelebilir. Hastalık kapalı, yetersiz havalandırılan restoran, otobüs gibi ortamlarda kolayca bulaşabiliyor. Ayrıca son zamanlarda ev içi bulaşın çok yoğun olarak bildiriliyor. Havalandırılmayan, kapalı ortamlarda kalabalık grupların bir araya gelmesi bulaş açısından büyük risk oluşturuyor. Sonuçta hasta olmamızda temel etmen; maske kullanımına dikkat etmeksizin, kalabalık, iyi havalandırılmayan ortamlarda bir araya gelmek diyebiliriz.

Koronavirüs belirtileri sigara içenler ile içmeyenler arasında ne gibi farklılık gösterir?

Tütün ve tütün ürünleri kanser, kardiyovasküler hastalık ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı ilişkili erken ölümlerin iyi bilinen bir nedeni olmasının yanı sıra solunum sistemi ve diğer sistemik enfeksiyonlara yatkınlığı artıran önemli bir risk faktörüdür. Aktif içicilik ve pasif sigara dumanı maruziyeti enfeksiyon riskini artırmaktadır çünkü sigara solunum yolu hücre yapısında bozulmaya yol açar. Sigara içilmesinin viral enfeksiyonlara, influenzaya yatkınlık sağladığı bilinmektedir. Sigara içmenin COVİD-19 hastalık sıklığı ve klinik durumun ağırlığı ile ilişkili olduğu bildirilmektedir. Sigara içenlerde, corona virusun bağlandığı reseptör proteinleri artmakta ve virüsün hücre içine girişi kolaylaşmaktadır. Ayrıca ağır olgularda sigara içme oranı daha yüksek bulunmuş olup, yoğun bakıma yatış, mekanik ventilasyon, ölüm oranları da daha yüksek tespit edilmiştir. Sigara içimi ilerleyici, ağır COVİD-19 hastalığı için 14 kat riskli bulunmuştur. Ayrıca nargile, elektronik sigara, ısıtılmış tütün ürünleri gibi yeni tütün ürünlerinin de benzer olumsuz etkilerinin olduğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından da vurgulanmıştır.

Virüsü atlatmış hastalarda sonrasında solunum yolları ile ilgili hasar bırakıyor mu?

Her geçen gün virusun insan vücudunda ve organlarda yaptığı hasarlar konusunda daha fazla bilgi sahibi oluyoruz. Zaman içerisinde COVID hastalığının süreci ile ilgili akut, süregelen ve uzamış COVID gibi kavramlar tanımlandı. Üç aydan daha uzun süren semptomların varlığında uzamış COVID’den söz ediyoruz. Bu uzamış hastalık sürecini hastalık başlangıcında orta-ağır olarak tanımladığımız, hastane yatışı olan hastalarda daha fazla görüyoruz. Bu grup hastaların yarısından çoğunda taburculuğu takip eden iki ay boyunca şikayetler devam ediyor. Bu şikayetler; öksürük, nefes darlığı, halsizlik (en sık rastlanan), yorgunluk, göğüste ağrı, baskı hissi olarak tanımlanıyor. Akciğerlerde ‘parankim hastalığı’ dediğimiz, bir tür sertleşme kalabiliyor ve sayılan şikayetlere neden olabiliyor. Bu durum yoğun bakım gereksinimi olan hastalarda çok daha sık gözleniyor.

Aşı konusundaki gelişmeleri, bu konuda yaşanan kafa karışıklığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aşı konusunda çok aktif bir süreç yaşıyoruz. Normalde yıllar içerisinde tamamlanabilecek aşı geliştirme süreçleri aylara sığdırılmak zorunda kalındı. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; halen 172 klinik öncesi, 61 klinik fazda çalışma devam ediyor. Bunlardan faz 3 sonuçlarını açıklanan aşılar hızla klinik kullanıma giriyor. Tüm hastalıklarda korunma en önemli yaklaşımdır ve bağışıklama enfeksiyon hastalıklarından korunmada çok önemli bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım pek çok hastalık için çocukluk yaşlarından başlayarak uygulanmakta. Aşı için kullanılan teknolojiler de daha önce başka hastalıklarda kullanılmış, etkinliği ortaya konmuş, güvenilir teknolojiler. Pandemi sürecini bitirecek yaklaşım da bağışıklamadır. Bu nedenle faz 3 çalışmalarda etkinliği ortaya konmuş, yani klinik kullanıma girmek için hazır olan aşılar ile tanımlanan risk gruplarının önceliği göz önünde bulundurularak, sıra ile aşılama bu sürecin sonlandırılması için etkin ve uygun yaklaşımdır.

Virüsün mutasyana uğradığı ve daha tehlikeli bir hal aldığı söyleniyor. TÜSAD olarak bu noktada neleri hatırlatmak, hangi uyarıları yapmak istersiniz?

Bu virus yaklaşık haftada iki kez seri mutasyonlar geçirmekte, bu mutasyonların bir kısmı virüsun yapısında hiçbir değişikliğe neden olmazken, bir kısmı da virüsun yapısında değişiklikle sonuçlanmakta. İngiltere’de tanımlanan yeni variant SARS-CoV-2 virüsun hücreye bağlandığı, ACE-2 reseptörüne bağlandığı bölümü olan S (Spike) proteininin yapısında değişikliğe neden oldu. Bu değişiklik ile ne oldu derseniz; virüs bu reseptöre daha sıkı bağlanmaya başladı. Bu nedenle daha çabuk bulaşıyor. Ancak bu virüs ile oluşan hastalığın daha ağır olduğuna dair bilimsel veri yok. Ayrıca güncel durumda Faz 3 çalışması tamamlanmış aşıların etkinliğinde azalmaya dair de veri yok şimdilik. Konu ile ilgili olarak şu uyarı yapılmalı: Bu virüs toplumda yaşamaya, dolaşmaya  devam ettiği sürece mutasyonlar ortaya çıkacak. Bugün bu mutasyonu tartışıyoruz, yarın daha farklı mutasyonları tartışacağız. Çözüm; pandemiyi bitirecek aşı ve aşı yaygınlaşıncaya kadar da maske, sosyal mesafe ve temizlik önlemlerine büyük bir titizlikle dikkat etmek

TÜSAD Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Onur Turan: “Hastalık Pandeminin İlk Dönemine Göre Daha Ağır Seyrediyor”

COVID-19 solunum sistemini nasıl etkiliyor? Virüsün Covid-19 geçiren hastanın akciğerinde kalıcı bir etkisi var mıdır?

Onur TuranKoronavirüs solunum yolu ile vücuda alındıktan sonra asıl hedef olan akciğerlere gidiyor. Akciğerlerde bulunan alveollerdeki (kesecikler) hücrelerin içine yerleşiyor ve burada kendi genetik materyallerini çoğaltarak akciğer tutulumuna yol açıyor. Bu durum hastada solunum yetmezliği ve zatürre gelişmesine sebep veriyor. Hava keseciklerinin iltihaplanması kandaki oksijen oranının düşmesine, bu da doku ve organların oksijensiz kalmasına neden oluyor.  Ve bu gelişmelerin olduğu hastalar da genelde hastanede gözlem altına alınıp tedavi oluyor. Ancak akciğerlerin ve diğer organların ciddi olarak etkilendiği hastalarda yoğun bakım ihtiyacı ve hayati riskte artış meydana gelebiliyor.

COVID-19’a dair en çok merak edilenlerin başında, hastalığı atlatan veya yoğun bakım tedavisi gören hastaların akciğerlerinde kalıcı hasar oluşup oluşmayacağı sorusu geliyor. Hastalığın insan vücudu üzerindeki uzun vadeli etkileri konusunda yeterli veri olmasa da, bu konuda yapılmakta olan çok sayıda araştırma mevcut. Bu çalışmaların ön verilerine ve geçmiş hastalardan edindiğimiz klinik tecrübeye göre, COVID-19 hastalığında akciğerlerde meydana gelen hasarlar, fibrozis (sertleşme) durumunun oluşmasına sebebiyet verebilir.

Bu durum da, akciğer kapasitesinde azalmaya neden olup kalıcı bir hasara yol açabilir. Bu yüzden, COVID-19 hastalığını geçiren hastalarımız mutlaka hekimlerinin takip randevularına gelmeleri gerekiyor. Çünkü bu durumun  gelişip gelişmeyeceği, hastalık sonrası 3-6 aylık süreç içerisinde öngörülebiliyor.

Türkiye pandeminin başladığı günden bu yana hasta sayısının en yüksek olduğu zamanları yaşıyor. Nasıl bu kadar hızlı bulaşıyor? Toplum olarak neyi yanlış yapıyoruz?

Koronavirüs hastalığını geçirmekte olan kişilerin öksürmeleri aksırmaları ile ortama saçılan damlacıkların solunması ile hastalık bulaşabiliyor. Hastaların bu damlacıklar ile kirlenmiş yüzeylere temas edip ellerin yıkanmadan yüz, göz, burun veya ağıza götürülmesi ile de virüs alınabiliyor. Koronavirüs bulaşmış bir kişi ortalama 2-3 kişiye daha virüsü bulaştırıyor ve bu hızlı artışla virüsün bulaştığı çember her seferinde katlanarak büyüyor. Örneğin 500 koronavirüs vakasının bulaş zincirinin katlanarak devam etmesiyle bir milyon kişiyi enfekte etmesi mümkün görünüyor.

Türk toplumu, Avrupa ortalamasına göre daha genç bir nüfusa sahip. Bu hastalık da bilindiği üzere, yaşlı ve bazı önemli hastalığı olan kişileri daha çok etkiliyor. Gençlerimiz de ne yazık ki hastalığı geçirseler bile çok ciddi bir sorun yaşamadan atlatabileceklerini düşünüyor, bu yüzden de daha az tedbir alıyor. Ancak bu gerçekten çok büyük bir yanılgı. Bu süreçte 40 yaş altı pek çok gencin maalesef yoğun bakıma kaldırılışına ve ölümüne tanık olmuş durumdayız. Ayrıca unutulmaması gereken bir diğer nokta, enfekte olan kişinin kendisi dışında pek çok kişiyi de enfekte edebilme ihtimali. Kendisi koronavirüsü hafif atlatmış, ancak büyüklerine bulaştırarak onlar için göz yaşı döken bir çok örnek gözümün önüne geliyor. Bu nedenle, kişi sadece kendisi için değil, sevdikleri için de alınan tedbirlere uymak zorunda.

Bu noktada maske-mesafe-hijyen kuralının önemi nedir? Maske-mesafe-hijyen kuralları dışında yapılabilecek bir şey var mı?

COVID-19’a karşı şu anda kesin bir tedavi yöntemi geliştirilemediği için bireysel ve toplumsal anlamda maske-mesafe-hijyen kuralı en önemli korunma tedbiri olarak karşımıza çıkıyor. İnsanların konuştukça ağızlarından çıkan ama göremediğimiz tükürük damlacıklarına maskenin engel olabileceği akıllardan çıkmamalı. Dolayısıyla hem sağlam kişilerin korunması, hem de hasta kişilerin hastalığı etrafına yaymaması için maske kullanımı alınacak en ciddi ve aksatılmaması gereken önlem.

Virüsün bir taşıyıcıdan başka bir insana geçmesini engellemenin diğer etkili bir yolu da, sosyal teması en alt düzeye indirmek ve sosyal mesafe kuralına uymak. Sosyal mesafe, aslında kişisel karantina ve izolasyonun bir başka boyutu olarak adlandırılabilir. Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı pandemi sürecinde mümkün olduğunca evden dışarı çıkmamayı tavsiye ediyor. Eğer bir şekilde dışarıya çıkılması gerekiyorsa insanlarla araya en az 1 metre sosyal mesafe koyulması gerekiyor. Ayrıca el sıkma, sarılma ve öpüşme gibi sosyal temaslardan uzak durulması da bu süreçte önem kazanıyor.

Pandemi devam ederken virüsle mücadele ve kontrol altına alınması için hijyen kurallarına tamamıyla uymak hayati önem taşıyor. Bu açıdan, eller sabun ve suyla düzenli ve derinlemesine yıkanmalı veya alkol bazlı bir el losyonu ile temizlenmeli. İhtiyaçlar doğrultusunda dışarı çıkıldığı durumlarda eve her dönüşte dezenfekte olunması gerekiyor. Dışarıda giyilen kıyafetler eve gelindiğinde çamaşır makinasında yıkanmalı. Evde ortak kullanılan kapı kolları, tuvalet gibi yerler günde bir kez dezenfektan kullanılarak silinmelidir. Dışarıdan gelen kargo ve siparişler balkon gibi açık alanlarda açılmalı, ambalajı dışarıda bırakılmalı ve paket teması sonrası eller sabunlu su ile yıkanmalı.

Pandemi döneminde önemli konulardan birisi de bağışıklık sistemini güçlü tutmak. Bağışıklık sistemimiz ne kadar kuvvetli olursa virüs ve bakterilerle vücudumuzdan o kadar uzak durur ve enfeksiyon durumunda ise hastalığın beklenenden daha hafif geçmesini sağlayabilir. Güçlü bir bağışıklık sistemi için, düzenli uyku ve beslenme  şart. Günde ortalama 7-8 saat uyumaya ve uyku düzeninizi bozmamaya özen göstermeli, alkol tüketmek, geç saatlerde yemek yemek gibi uyku kalitesini olumsuz etkileyecek olan etkenlerden de mümkün olunduğunca kaçınılmalı. Gıda seçimi olarak; sebze gibi vitamin, mineral içeriği yüksek, antioksidan özelliği de olan besinlerin ihmal edilmemesi önemli. Bol su içmek, kilo almamaya dikkat etmek diğer önemli öneriler olarak sıralandırılabilir. Düzenli fiziksel aktivite hem bağışıklık sistemini güçlendirecek hem de uyku kalitesini geliştirecektir. Bu nedenle evde ve dışarı çıkmanın serbest olduğu saatlerde hafif egzersizler ile vücudumuzu dinç tutmaya özen göstermeliyiz.

Tedbirler kapsamında kullanılan en etkili koruyucu olarak kullandığımız maskeler için son dönemlerde bazı uzmanlardan uzun süreli kullanımlarda insan sağlığını tehlikeye atıyor açıklamaları sonrasında yükselen maske karşıtlığı için siz ne düşünüyorsunuz? Maskeler gerçekten koruyucu mu? Yoksa sağlığımızı tehdit mi ediyor?

Koronavirüsle birlikte kullanımı yaygınlaşan tıbbi maskelerin, uzun süreli kullanımının sağlığa zararlı olduğu bazı basın yayın organlarında yer aldı. Maskeler uzun süreli takılı olduğunda zaman zaman hepimiz nefes alamıyor hissi ile karşı karşıya geliyoruz. Ancak bu durumun, vücutta ve kanda oksijen miktarında bir düşüşe sebebiyet vermediği unutulmamalı. Yani gün boyu ya da uzun süreli maske takmak bizde yetersiz oksijen alma gibi bir risk oluşturmamakta, bu açıdan insanlarda yersiz endişeler oluşmamalı.

Ancak aynı maskenin günlerce kullanılması veya temizlenip yeniden takılması sakıncalıdır. Tıbbi maskelerin ıslanması ya da nemlenmesi koruyucu özelliğini yitirmesine yol açtığından, bu durum yaşandığında da yeni maske kullanılması gerekiyor.

Eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?

Maske konusunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Çünkü gerçekten bu konunun zaman zaman ihmal edildiğini gözlemliyorum. Özellikle bu dönemde hastalar pandeminin ilk dönemine göre daha ağır seyrediyor. Yoğun bakım ihtiyacı daha çok gözleniyor, hastalar daha uzun süre hastanede yatmak zorunda kalıyor. Bu yüzden, maske takmayı hiç ihmal etmemek bilhassa da bu süreçte çok önemli. Biz de, TÜSAD olarak bu konudaki farkındalığı arttırmak için bir sosyal medya kampanyası düzenledik. #maskenitaksağlığınıkafanatakma sloganı ile yapılacak paylaşımlarla bu maske konusunda bilincin artık yerleşmesini amaçlıyoruz.

Bu kampanyamıza herkesi destek vermeye davet ediyoruz. Bunun için maske ile çekilmiş bir fotoğrafınızı Instagram’dan #maskenitaksağlığınıkafanatakma sloganı ile paylaşmak, arkadaşlarınızı da etiketleyerek maskeli fotoğraf düellosuna davet etmeniz yeterli. Tüm okurlarınızın #solunumdernegi’ni de etiketleyip maskeli fotoğrafları ile kampanyamıza destek vermelerinden büyük mutluluk duyacağız.