“‘Mutsuzum’ Diyen İnsanların Büyük Çoğunluğu Gençler”

Toplum Bilim Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Bozkurt ile, 29 Ağustos-5 Eylül 2020 tarihleri arasında pandemi süreciyle ilgili çevrimiçi olarak gerçekleştirdiği anket sonuçlarını konuştuk. Bozkurt, 2 bin 515 kişinin katıldığı anket sonuçlarına göre, gençlerin önlemler konusunda daha esnek davrandığını ve mutsuzluk konusunda da ilk sırada geldiğini belirtiyor.

Nisan ve Eylül aylarında koronavirüs salgını döneminde toplumsal yaşam ile ilgili iki farklı anket çalışması gerçekleştirdiniz. Nisan ayından Eylül ayına toplumda neler değişti acaba? 

Veysel bozkurtNisan 2020 Türkiye’de koronavirüsün hızla yayılmamaya başladığı bir dönemdi.  Karantina yeni başlamıştı. Herkes şaşkındı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Televizyonlarda sürekli salgın konuşuluyordu. Evlerimize kapandık. İşleri uygun olanlar online çalışmaya başladı. Bazıları yeni beceriler geliştirdi. Karantina döneminde en çok dijital okuryazarlık gelişti. Bazıları ailelerine daha fazla zaman ayırırken, özellikle evde kalmanın huzursuzluğunu yaşıyordu. Bazıları aç kalma kaygısı ile stok yapmak ihtiyacı duydu.

Nisan ayı içinde 5300 kişiyi kapsayan bir çevrimiçi anket gerçekleştirdik. Ankete katılanların yüzde 65’i huzursuzluğum arttı, yüzde 42’si günlük işlerimi yapmakta zorlanır hale geldim, yüzde 51’si uyku kalitem bozuldu diyordu.

virüsün etkileri

Bu arada paranoidler komplo teorilerine sarılmışlardı. Üst akıl yeni bir oyun kurguluyordu onlara göre. Bir delile dayanmadan yazdıkları için, herkesin senaryosu kendi işine gelecek şekildeydi. Üstelik tutmazsa çok kısa sürede değiştirebiliyorlardı. Birazda bunların etkisiyle anketi cevaplayanların yüzde 34’ü koronavirüsü büyük güçlerin komplosuna bağlıyorlardı. İşin ilginci bu oran Eylül 2020’de azalmak yerine artmış ve yüzde 43’e yükselmişti. Nisanda virüsün laboratuvarda üretildiğine inananlar ise yüzde 52’ye yükselmişti. 

komplo

Aşı konusundaki gelişmelere rağmen Eylül 2020’de anketi cevaplayan her 4 kişiden birisi aşının bulunduğunu ancak gizleniyor olabileceğini düşünüyordu.

aşı bulundu

Bilindiği gibi biz öteden beri güven düzeyi düşük bir toplumuz. Nisan ayında insanların sadece yüzde 18’i genelde diğer insanları güvenilir bulduğunu söylerken, bu oran Eylül ayında yüzde 12’ye gerilemiştir. 

Yine bu dönem içinde varoluş kaygılarının da arttığını görüyoruz. Örneğin nisan ayında anketi cevaplayanların yüzde 41’i virüs kapma kaygısı yaşıyorum derken, bu oran eylül ayında tekrarlanan ankette yüzde 46’ya yükselmiştir. Ölüm korkusu kısmen artmıştır. Ayrıca sevdiklerini kaybetme korkusu yüzde 68’e yükselmiştir. 

Özetle ifade etmek gerekirse aradan geçen süre içinde insanlar yorulmuşlardır. Bazılarına bıkkınlık artmış; artık umursamaz hale gelmiştir. Hatta bazıları ne olacaksa olsun havasına girmişlerdir. Yaşam memnuniyeti gerilemiş; geçimini temin kaygısı büyük ölçüde dünyada olduğu gibi bizde de artmıştır.

Eylül araştırmanızda gençlerin önlemlere karşı daha az hassasiyet gösterdiği kayda geçmekte. “Ben mutsuzum” diyen insanların büyük çoğunluğu da gençler. Salgın süreci kapsamında ele alındığında gençlerde mutsuzluğun kaynağında hangi faktörlerin yer aldığını düşünüyorsunuz?

Salgın hepimizin hayatını kısıtladı. Sevdiklerimize sarılamaz hale geldik. Gençler okullarından ya da arkadaşlarından uzak kaldılar. Üniversite öğrencileri yeniden ailelerinin yanına döndüler. Özgürlerini kaybettiler. Pandemi bütün dünyada istihdam alanları daraldı. Birçok kişinin geleceğe yönelik iyimserliğinde gerileme oldu. Bu gençlerde çok daha yüksek. Bilindiği gibi her dönem genç işsizliği genel ortalama işsizlikten yüksek olmuştur. Günümüzde bu durum daha ciddi bir sorun haline gelmiştir. 

yaşam memnuniyeti

İnsanların mutluluklarına ilişkin geçmişte yapılan çalışmalar U şeklinde bir ilişkiyi ortaya koyar. Yani gençken insanlar daha mutludurlar; orta yaşta mutluluk geriler ve ileri yaşlarda tekrar yükselir. Yakın zamanda 20’den fazla bir ülkede yapılan çalışma U şeklinde ilişkinin değiştiğini ortaya koyuyor. Benzer durum bizim için de geçerli. Yaş azaldıkça mutsuzluğun ve yaşam memnuniyetinin gerilediğini görüyoruz.  Burada etkili olan faktör, istihdamda gerileme, geçim derdi ve virüs yüzünden daralan hareket alanı diye düşünüyorum.

%10’luk bir kesim maske temin etmekte zorlanmakta. Yaklaşık %30’a kadar çıkan en düşük gelir grubundaki maske temin edemeyen kesimin “salgına karşı tutumu” ve “yaşam memnuniyeti konusunda” hangi bulgular öne çıkıyor?

Evet yüzde 10’luk bir kesim maske temininde zorluk çekiyorum diyor. Bunlar çoğunluk belirtiğiniz gibi en düşük gelir grubunda olanlar, işsizler ve öğrenciler.

işsiz ve öğrenciler

Toplumsal olarak dezavantajlı grupların genelde yaşam memnuniyetleri ve mutluluk skorları daha düşük. Kurallara uyum konusunda da daha fazla sıkıntı yaşıyorlar. Çünkü yaptıkları işler, orta sınıflarda olduğu gibi,  evden/uzak çalışmaya uygun değil. Toplu taşıma kullanmak zorundalar. İsteseler de evden çalışanlar gibi fiziki mesafeyi korumaları mümkün değil.

Diğer taraftan yoksulluk kesim her dönem yüksek risk altında yaşamaktır. Dolayısıyla bu kesim için, orta sınıfın risk saydıkları risk olmaktan ziyade yaşam tarzıdır. Bu sebeple yoksullar bazı kuralları diğerlerine göre daha az umursamaktadırlar.

Araştırmanızda dini bağlılık ile mutluluk ve yaşam memnuniyeti arasında pozitif yönlü; varoluş kaygıları arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki bulunduğu görülüyor. Nitekim araştırmada katılımcılara mutlu olup olmadıkları sorulduğunda 10 üzerinden genelde 7’ye yakın bir değer verilmiş. Koronavirüs salgını 2021 kışında etkisini daha çok artırırsa, söz konusu parametrelerde [Dini bağlılık, mutluluk, yaşam memnuniyeti, varoluş kaygıları] nasıl bir eğilim ile yüz yüze gelebiliriz?

Geçmişte de başka araştırmalar dini bağlılık ile mutluluk arasında pozitif yönlü ilişki bulmuşlardır. Dini bağlılık arttıkça insanlar, daha güçlü topluluk bağları kurarlar. Bilindiği gibi toplumsal bağlar ne kadar güçlüyse insanların mutlu olma ihtimalleri de o ölçüde artar. Ayrıca dindarlığın insana kazandırdığı tevekkül duygusu da bazı güçlükleri kabullenmeyi kolaylaştırıyor olabilir.

Evet insanların çoğunluğu hala kendilerinin mutlu olduğunu söylüyorlar ama diğer taraftan da yaşamımdan memnunum diyenlerin oranı yüzde 60’dan eylül ayında yüzde 53’e gerilemiştir. 

Salgının kış ayında yaygınlaşması yaşam memnuniyetini azaltırken, varoluş kaygılarını daha da artırabilir.  İnsanlar başları sıkıştığında daha güçlü liderlere, yönetimlere ve dine sığınma ihtiyacı duyarlar. Böyle bir durumda dini bağlılığın azalmak yerine güçleneceğini düşünüyor. Elbette büyük felaketlere dönüşmesi halinde insanların her şeye olduğu gibi Tanrıya da isyan etmeleri mümkün. Ancak o ölçüde bir hoşnutsuzluk hiçbir yerde beklenmiyor. Umudumuz aşının hızlı sonuçlanması.

Koronavirüsün bir komplo teorisi senaryosu olduğuna inananların sayısı Nisan ayından Eylül ayına %11 artış göstermiş. Virüsün komplo olduğunu düşünenler salgına karşı daha az önlem alıyor. Söz konusu kesim ile ilgili hangi temel parametreler bulunmakta?

Komplo teorileri, bir tür büyülü düşüncedir. Ortada güvenilirliği ve geçerliliği test edilmiş deliller yoktur. Yaratıcılığınız ve hayal gücünüz ne kadar geniş ise, etkili teoriler yazma imkânınız o derece artar. Yapılan araştırmalar analitik düşünce becerileri geriledikçe komplo teorilerine inanma eğiliminin arttığını gösteriyor. 

Ayrıca araştırmalar komplo teorilerine inanmada politik tercihlerin etkili olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle toplumda güven düzeyi düştükçe, toplumsal paranoya eğiliminin de güç kazandığını görüyoruz. Bu da komplo teorileri için uygun bir zemin hazırlamaktadır. 

Bilindiği gibi insanlar en çok belirsizlikten korkar. Karmaşık bilimsel teorilerin aksine komplo teorileri son derece basit ve herkesin anlayabileceği açıklamalar getirir. Gizemlidir. Başkalarının göremediği büyük resmi görme imkânı verdiği için, gizli bir üstünlük duygusu kazandırdığı da söylenir. 

Türkiye’de koronavirüs önlemlerinin 2021 kışında artmasını bekliyor musunuz? Örneğin yeniden sokağa çıkma yasaklarıyla karşılaşabilir miyiz?

Nisan/mayıs aylarındaki gibi bir sokağa çıkma yasağı beklemiyorum. Çünkü bunun ekonomik bir maliyeti var. İnsanların yaşamalarını, geçimlerini de temin etmeleri gerekiyor. Ancak gelişmeler virüsün artacağına dair işaretler de veriyor. Gelişmelere göre elbette bazı tedbirler alınacaktır.  Bunlar yapılırken sağlık yanında ekonominin çarklarının işlemesine de özen göstereceklerini tahmin ediyorum. Aslında bu kısıtlamaları önlemenin yolu son derece basit. Toplum eğer maske, mesafe ve temizlik kuralları uyarsa, kısıtlamalar ihtiyaç kalmayabilir.

Araştırmaya Dair Bazı Temel Veriler

İstanbul Üniversitesi’nde İktisat Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Bozkurt’un 29 Ağustos-5 Eylül 2020 tarihleri arasında çevrimiçi gerçekleştirdiği ankette 2515 kişi katılım gösterdi. Anketi cevaplayanların yüzde 57,6’sı kadın, yüzde 42,4 erkekti. Anketi cevaplayanların yüzde 94’ünün üniversite ve üzeri eğitime sahip olması nedeniyle anketin bilişsel kapasitesi yüksekti. Bu noktada Bozkurt, araştırmanın toplumun genelini temsil etme iddiasında olmadığını ve yükseköğrenimli orta sınıfların eğilimlerini ortaya koyduğunu vurguluyor.

Araştırmada koronovirüs salgını döneminde ekonomik daralmanın da getirdiği sonuçlar nedeniyle dikkate değer bir nokta da gelir ve yaşam memnuniyeti arasındaki bağlantı. Araştırmaya göre gelir arttıkça belirgin bir biçimde yaşam memnuniyeti de artıyor. Buna paralel olarak mutlu olduğunu söyleyenlerin oranı da istikrarlı bir biçimde artış göstermekte!

yaşam memnuniyeti

Araştırmada katılımcıların yüzde 93,5’u maske yüzde 84,2’si mesafe kuralına uyduğunu söylemektedir. Fakat maske kurallarına uyanların büyük bir çoğunluğunu yaşlı nüfus oluşturuyor. Genç nüfus ise maske kullanımı konusunda en fazla zafiyet gösteren grubu teşkil etmekte.

maske kullanımı

Araştırmada bilime güven arttıkça maske kullanımın artışı da bir diğer bulgu. Katılımcılar arasında bilime güvenmeyen kesim maske kullanımı konusunda da esnek davranmakta. Bununla birlikte bilimsel verilere sıcak yaklaşan kanat karantina önlemleri konusunda daha hassas.

bilim

2019 yılının son aylarında başlayan koronavirüs salgını 21 Ekim 2020 itibariyle 40 milyon kişiye bulaştı. Virüs nedeniyle dünya çapında 1.12 milyon kişi hayatını kaybetti. Türkiye’de ise virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 9.445 olarak kayda geçti.

Selim Vatandaş

Üyelik Tarihi: 18 Aralık 2019
41 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör