“Bölgesel Takip İzleme Mekanizması Kurulmalı”

Covid-19 İzmir Sivil Koalisyonu Genel Koordinatörü Kemal Gülpınar, Koronavirüs salgınıyla mücadelede, bölgesel takip izleme mekanizması kurulması gerektiğini belirtiyor.

Covid-19 İzmir Sivil Koalisyonu Ağı hangi amaçla oluşturuldu, çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Kemal GülpınarSayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz hafta İl Pandemi Kurulları’nın kurulacağını belirtti. Biz de, kentimizde kurulacak olan Pandemi Kurulu oluşturma sürecinin yönetişim bağlamında uygulanmasına katkı koymak amacıyla böyle bir çağrıda bulunduk. Çağrıyı gerçekleştirirken, özellikle kırılgan gruplar içerisinde yer alan yaşlıları- 60 yaş üstü bireyleri – kadınları, çocukları, engellileri, mültecilerin karşı karşıya olduğu sorunları temel aldığımızı söyleyebilirim. 

Çağrımıza toplamda bu zamana kadar kurumsal ve bireysel aktivist olarak 40’a yakın olumlu yanıt gelmiş olup, yakın zamanda ortak bir bildirge ile bunu kamuoyu ile de paylaşmayı planlıyoruz. Ağımızın iki temel hedefi bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; 

Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış ‘Sağlık Hakkı’ temelinde ‘Bulaşıcı Hastalıklara Karşı Mücadele’ kapsamında ‘İzmir İl Pandemi Kurulu’na hak temelli sivil toplum bağlamında katkı sunmak, 

Karşı karşıya olduğumuz COVID-19 salgınının İzmir kentinde farklı kesimlerde- öğrenciler, freelance çalışanlar, işçiler, emekliler, işverenler – yaratmış olduğu ekonomik, sosyal, kültürel vb gibi alanlarda olumsuz etkiyi azaltmak için kapasite geliştirme çalışmaları olarak özetlenebilir. 

Yukarıdaki hedefleri hayata geçirebilmek için belli başlı faaliyet alanlarını seçmiş bulunuyoruz. Bu faaliyet alanları iki temel hedefe hizmet edebilecek şekilde esnek bir şekilde kurgulanmıştır. Şöyle ki; 

Kent kamuoyunu koruyucu ve önleyici tedbirler doğrultusunda yönlendirebilmek için şeffaf, güvenilir ve karşılaştırılabilir verilerle desteklenen bir ‘bilgi merkezi’

Eğitim ve iş hayatının mümkün olan en az şekilde etkilenmesi temelinde uzaktan – çevrimiçi ve çevrimdışı dijital kanalların kullanılmasına yönelik ile yenilikçi fikir ve öneriler geliştiren ‘çevrimiçi kuluçka merkezi’, 

Pandemi süresi ve sonrasında kurulacak mekanizmalar aracılığıyla, tüm paydaşların kent ölçeğinde ve kent dinamiklerini esas alan evrensel standartlara uygun ‘Kent Pandemi Eylem Planı’ oluşturularak, izlemesinin yapıldığı bir ‘kent dayanışması’ olarak kurgulanmıştır.   

Sağlık Bakanlığı tarafından il ve ilçe özelinde vaka sayıları açıklanmaya başlandı. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Önümüzdeki dönemde iller düzeyinde nasıl bir yaklaşım öngörüyorsunuz? Sizin bu sürece katkılarınız hangi düzeyde olacaktır?

Sayın Sağlık Bakanı’nın periyodik ve veriler üzerinden güncel açıklamaları gerçekten bir vatandaş olarak tebrik ettiğim bir husus öncelikle bunu zikretmeliyim. İkinci olarak, İzmir tablolarda da rahatlıkla görüldüğü üzere İstanbul’un ardından Türkiye’de en çok vakanın ve ölümün yaşandığı kent olarak listede yer alıyor. Şahsım adına söylemek gerekirse, İzmir’in Türkiye ölçeğinde diğer illerle kıyaslandığında mevcut uluslararası hareketliliği ve adı geçen virüsün uluslararası kaynaklı olması birbiri ile doğru orantılı, bu sebeple rakamlara şaşırmış değilim. 

Önümüzdeki dönem Bilim Kurulu’nun da tavsiyeleri ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın da gerekli görmesi halinde, sürekli ifade edildiği üzere tedbirlerin daha da artacağı kanaatini taşıyorum. Bununla beraber karar verici mekanizmaların özellikle üretimin durmaması yönünde vermiş olduğu beyanatlara dayanarak, kısa veya orta vadede herhangi bir şekilde herkesi kapsayacak bir ‘sokağa çıkma yasağı’ beklemediğimi de belirtmeliyim. Kaynakların en verimli şekilde kullanılması açısından, Türkiye’nin uluslararası alanda tedbirli olduğunu söyleyebilirim. Bu açıdan önümüzdeki dönemlerde vaka sayıları veya ölüm oranlarından çok, küresel düzeyde yarattığı etkiye ve bunu nasıl azaltabileceğimize odaklanmamız gerektiğini düşünenlerdenim. Bu noktada ‘yenilikçi çözümler geliştirmeyi hedefleyen ‘kuluçka merkezi’ proje fikri daha bir anlam kazanmaktadır. 

Covid-19 İzmir Sivil Koalisyonu olarak il pandemi kurullarının sivil toplum katılımına açık olmasını ve bu kurulların yönetişim yaklaşımı ile hareket etmesi gerektiğini vurgulamaktasınız. Bir sivil toplum örgütü temsilcisi olarak özellikle İzmir İl Pandemi Kuruluna önerileriniz nelerdir?

Koronaİzmir İl Pandemi Kurulu bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta kuruldu ve ilk toplantılarını gerçekleştirdiler. Tüm kurul üyelerine öncelikle böylesi bir dönemde sorumluluk aldıkları için bir vatandaş ve ekstra hemşerileri olarak teşekkür ediyor, başarılar diliyorum. Bununla birlikte Pandemi Kurulu’na her hafta önceden belirlenen ortaklaşabildiğimiz görüşlerimizi kısaca belirteceğiz. 

Hali hazırda bir deklarasyonu henüz tamamlamadığımız için böylesi bir görüşü ağ adına vermek pek geçerli olmasa da, Pandemi sürecini Çin’de Aralık 2019’dan bu yana dikkatle izleyen bir birey olarak bazı soru ve önerilerim bulunmaktadır. Buna göre; 

Sayın Sağlık Bakanı’nın yaptığı gibi İl Pandemi Kurulu’nun da kent kamuoyuna düzenli bir şekilde – vaka sayısı, ölü sayısı, iyileşen, mevcut materyaller vs vb – bilgi paylaşımı yapması gerektiğini vurguluyoruz,

İkinci olarak İzmir’de hasta hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere, hak temelli alanda çalışan ve katkı koymaya çalışan aktivist veya sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarının koordine edilmesi gerektiği söylenmektedir.

Kent içerisinde her ilçenin kendine özgü ayrı dinamikleri bulunmaktadır. Bu sebeple vakaların en yoğun yaşandığı yerlerden bir bölge ile, sadece 1-2 vakanın olduğu bölgelere yönelik benzer tedbirler alınmamalıdır. Bu sebeple, kurulunda çalışmalarında ‘bölgesel bir takip izleme mekanizması’ kurmasının anlamlı olacağını düşünmekteyim. 

Post Korona döneminde Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının daha da önem kazanacağı, belirlenen amaçların yerelde ve ulusalda yaygınlaştırılması için bütün aktörlere görev düştüğü belirtilmektedir. Siz de kalkınma amaçları bağlamında değerlendirdiğimizde kendinizi gelecekte nasıl konumlandırıyorsunuz?

Post-Korona döneminde sadece sağlık alanında değil, iş dünyası başta olmak üzere yerel yönetimler, sosyal ve kültürel alanda da köklü değişikliklerin yaşanacağı kanaatindeyim. Bu değişikliklere adaptasyon/uyum sağlamak için Türkiye’nin de imzacısı olduğu 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı önemli bir kaldıraç olarak görüyorum. Yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası ölçekte tüm paydaşlar bu amaçlara yönelik ‘özelleşmiş politika ve eylem planları’ tasarlar, bunları titizlikle takip eder ve deneyimlerini raporlar ise, sadece bulaşıcı hastalıklara yönelik değil, insanlığın karşı karşıya olduğu tüm sorun alanlarına yönelik ‘önleyici müdahale’ yaklaşımını kazanabiliriz. Böylesi bir durumda, genel kaynakların kullanımında refahı sadece Batılı ülkeler değil, aynı zamanda küresel alanda yaşanan Kuzey-Güney ayrımı ve gelir adaletsizliğinden kaynaklı ‘fırsatlara erişim hakkı’ konusunda da insani ilerlemeler sağlayabiliriz. 

Pandemi süreci birçok sektörü olduğu gibi sivil toplum sektörünü de derinden etkilemiş, iş yapış şekillerinden örgütsel amaçların revize edilmesine kadar birçok alanda değişiklik meydana getirmiştir. Siz korona ve post korona sürecinde sivil toplumu alanını nasıl konumlandırıyorsunuz?

koronaPost-Korona süreci elbet üçüncü sektör olarak adlandırılan ‘sivil toplum sektörü’ için de kapsamlı değişiklikleri beraberinde getirecektir. İş dünyası uzun bir zamandır ‘Endüstri 4,0’tan bahsederken, sivil toplumun günün ihtiyaçlarına göre şekil alması için belki böylesi bir durum, ‘fırsat penceresi’ olarak değerlendirilebilir. Çünkü yıllarca ‘anaolog’ olarak hareket eden sivil toplum, olağanüstü dönemlere ait ‘protokollere, eylem planlarına sahip olmadığı’ için ‘hareketsizlik’ içerisindedir. 

Hareketsizlik derken, herhangi bir eylem içerisinde olmadıklarını söylemiyorum. Pek tabii ki, birçok kuruluş bugün ihtiyaç sahiplerine yönelik ‘palyatif/anlık çözümler’ üretiyor. Ben bu tarz çözümlerin iyi niyetli olduğunu, bununla beraber ‘makyajlanmaya müsait’ olduğu kanaatindeyim. Çünkü ülkemizde sivil toplum kuruluşları kırılgan gruplara yönelik tavrını sadece ‘sadaka, hayırsever veya iyilik’ ekseni üzerinden konumlandırıyor.

Bununla beraber Küresel ölçekte üretim ve tüketim değer zincirlerinde yaşanan kırılmalar, ilerleyen teknoloji ile beraber özgürlük ve güvenlik tartışmaları, sivil alanın da kendisini yenilemesine zorunlu kılıyor. Tam bu noktada Batılı ülkelerin kamuoyunda ‘Evrensel Temel Gelir’ kavramı üzerinde yoğun tartışmalar söz konusu. Türkiye’de de özellikle beraber Y Kuşağının gönüllü olduğu, dijital okuryazarlığı olan aktivistlerin içerisinde bulunduğu esnek yapıların ortaya çıkmaya başladığını, bunun giderek hızlanacağını ve sivil toplumun günün ruhuna uygun bir şekilde kendi alanını bulacağını düşünenlerdenim.