TÜSEV Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik 2019 Rapor Bulguları Ümitvar Mı?

24 Şubat 2020
Geçtiğimiz hafta Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik 2019 Raporu’nu paylaşan TÜSEV’den Birce Altay ile raporun bulgularını konuştuk. TÜSEV,2019 yılı raporu bulguları ışığında, STK’larla birlikte özgün projeler üretilebilmesine katkı sunmayı umuyor. 

TÜSEV, neden “bireysel bağışçılık ve hayırseverlik” başlığı altında bir araştırma yapmayı tercih ediyor? Bu araştırma ile neyi hedefliyor?  

TÜSEV olarak sivil toplumun daha güçlü, katılımcı ve itibarlı olması çerçevesinde hayata geçirdiğimiz faaliyetlerin merkezinde sivil toplum için elverişli bir ortam kavramı var. “Bu elverişli ortamdan ne anlıyoruz?” sorusunun yanıtı içinde aslında Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik başlıklı bir rapor yayımlıyor olmamızın sebebini de barındırıyor. 

Sivil toplum için elverişli ortam oluşturma amacımız çerçevesinde, yeterli kaynaklar ve sivil toplumun rolünün kabul görmesi başlıklarında, paydaşlarımızla birlikte neler yapabileceğimizi planlayabilmek için güncel veriye sahip olmanın önemli olduğu fikrindeyiz. 

Zira bireysel bağışçılık, Türkiye’de STK’ların sürdürülebilir finansmana erişiminde ve bireylerin güvendiği, sorumluluk atfettiği ve demokrasinin temel taşlarından olduğu kabul edilen bir paydaş olarak kabul görmesinde önemli rol oynuyor. 

STK Aracılığıyla Yapmada Artış 

Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik 2019 Raporu’nu, 4 yıl önce paylaştığınız raporun verileri ile kıyaslandığında en dikkat çekici sonuç nedir?  İki rapor arası dönemde, Türkiye’de bağışçılık alanında değişim ve süreklilikler neler? 

Bir süreklilikten söz etmek gerekirse bireylerin bağış ve yardımlarını bir STK aracılığıyla yapmayı tercih etmeleri yerine doğrudan kendilerinin ulaştırması eğilimlerinin devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu tercihin sebepleri incelendiğinde de bireylerin bağış miktarlarının küçük olduğunu ve bağışlarını düzenli yapmaktan ziyade, bir ihtiyaç sahibi ile karşılaştıklarında yaptıklarını görüyoruz . Ancak bağışlarını bir STK aracılığıyla yapmayı tercih edenlerin oranında da bir artış var. Raporun tanıtım toplantısında, yazarlardan Prof. Ali Çarkoğlu’nun da belirttiği gibi, bu sivil toplum kuruluşlarının arkasına alması gereken bir rüzgâra işaret ediyor olabilir.

Bir önceki raporda yer almayan ve ilk kez bu raporda yer verdiğiniz araştırma sorusu ve bulguları var mı? 

Bu raporda görüşülen ve bağış yaptığını söyleyen kişilere yönelttiğimiz bağış yaparken tercih ettikleri yöntemleri daha geniş bir skalada sorduk ve bulguların STK’ların kaynak geliştirme stratejileri içinde bireysel bağışçılığı konumladıkları yer için önemli olabileceği fikrindeyiz. Bunun yanı sıra, son 1 yılda bireyleri bağış yapmaya teşvik eden nedenler ve önümüzdeki 1 senede bağış yapmaya teşvik edebilecek nedenleri de inceleme fırsatımız oldu. Bulgular bir önceki raporumuzun hayırseverlik kavramının algılanması bölümündeki sonuçlarla örtüşür nitelikte; bireylerin hayırseverliği büyük ölçüde ‘yardım etmek’ olarak algıladığı göz önünde bulundurulduğunda, onları bağış yapmaya iten motivasyonların başında, kendilerinden daha zor durumda olanlara yardım etmek istemelerinin geliyor olması şaşırtıcı değil. 

Bunun yanı sıra, %75.2 oranla ikinci sırada yer alan bağış yapmanın bireylere kendilerini iyi hissettirmesi motivasyonun da önemli olduğunu düşünüyoruz. İçinde bulunduğumuz senede, bireyleri bağış yapmaya teşvik edebilecek nedenleri incelediğimizde ise daha çok paralarının olmasını, bağışlarının nasıl harcanacağından emin olmak takip ediyor. Bu da raporun bölümlerinde, farklı şekillerde karşımıza çıkan şeffaflık ve hesapverebilirlik konuları üzerine daha fazla düşünmemiz ve hatta çaba harcamamız gerektiğine işaret ediyor.

Türkiye’de bir yılda yapılan tüm yardım ve bağışların büyük bir kısmı hala doğrudan yardım şeklinde mi yapılıyor? Hala STK’lar aracılığıyla yapılan yardım ve bağış miktarı düşük mü? Neden?

Evet, bireylerin bağış ve yardımlarını kendileri ulaştırmayı tercih etme eğilimi, alanı izlemeye başladığımız 2004 yılından beri hemen hemen aynı oranlarda seyreden bir bulgu. Bu eğilim, aslında rapor sonuçlarının diğer bulgularıyla birlikte okunduğunda daha anlamlı hale geliyor; bireyler bağışlarının miktarı küçük olduğu ve düzensiz, bir ihtiyaç sahibi ile karşılaştıklarında yaptıklarını belirtiyorlar. Toplamını 303 TL olarak hesapladığımız bağış ve yardımların 59,9 TL’sinin dilencilere verilmesi de bu bulguyla birlikte daha anlamlı hale geliyor. 

Bunun yanı sıra, bağışlarını yapabilecekleri kurum ve kuruluşları tanıdıklarını ancak onlara güvenmediklerini belirten bireylerin oranı da %15. Bağış yaptığını belirten bireylerin tercih ettikleri yöntemleri incelediğimizde ise bağış kutularının ön plana çıktığını görüyoruz.  Bu bulguyu bir tür karşılaşma olarak okuduğumuzda, bağışlarını bir STK aracılığıyla yapmayı tercih etmemelerinin ilk iki sebebini ortadan kaldıran bir durumla karşılaştığımızı söylemek mümkün. Kamusal alanda bir STK’nın bağış kutusunu, bağışının miktarını sorgulamadan kullanabilmesi ve ihtiyaç sahibini temsil eden bir STK ile karşılaşmış olması önemli hale geliyor.

Daralan Sivil Alanda Yeni Eğilimler…

Küresel ve ulusal düzeyde siyasi iklim, daralan sivil toplum tartışmaları, bireysel bağışçılığı ne şekilde etkiledi? Sivil alanın daralması, bağışçılığın miktarının azalması sonucunu doğurdu mu? 

Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik 2019 Raporu dahilinde bu soruya doğrudan işaret eden bir bulgu yok.  TÜSEV olarak alandaki eğilimleri izlediğimizde ise hem dünyada hem de Türkiye’de ‘protesto bağışçılığı’ veya ‘savunuculuk bağışçılığı’ olarak ifade edebileceğimiz pratikte artışa işaret edebileceğini düşündüğümüz olaylarla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Sivil alanın daraldığı, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kullanamadıkları ülkelerde, bireylerin özellikle hak temelli çalışan kuruluşları desteklemelerinin örnekleriyle karşılaşıyoruz. 

Trump’ın Amerika’ya giriş çıkışları sınırlandıran kararından sonra ACLU’ya (American Civil Liberties Union) rekor düzeyde bağış yapılmasını, Türkiye’de Susamam’ın çıkışından sonra, sanatçıların da desteği ile kadın hakları alanında çalışan STK’ları desteklemek için başlattığı bağış kampanyaları bu örnekler arasında sayılabilir. Bağış yapmanın sivil topluma katılım aracı olarak konumlandırılması üzerine daha fazla düşünmek ve bu eğilimi daha yakından takip etmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.

Teknoloji ve dijital dönüşüm, bağışçılığa nasıl etki ediyor? Bağış yapmak daha mı kolay artık? Dijitalleşme, bağış miktarını kolaylaştırıyor ve artırıyor denebilir mi? Türkiye ve küresel düzeyde bir karşılaştırma yapılabilir mi? 

Rapor bulgularına göre bireylerin %46,6’sı bağış yapmaları için daha kolay yöntemlerin olmasını kendilerini önümüzdeki 12 ayda bağış yapmaya teşvik edecek nedenler arasında olduğunu belirtiyor. ‘Kolay yöntemler’den anlaşılanın teknolojik gelişmeler olduğu var sayımıyla yola çıkarsak, Türkiye’de de bu konuda oldukça başarılı girişimlerin giderek geliştiğini görmek mutluluk verici. 

Ancak bu noktada farklı bir perspektifi değerlendirmenin de kıymetli olabileceği görüşündeyim. Stanford University Center on Philanthropyand Civil Society’de (PACS) kıdemli araştırmacı olan ve merkezde bulunan Digital Civil Society Lab’de yöneticilik yapan Dr. Lucy Bernholz, dijital çağda özel kaynakların toplum yararına kullanılmasına dair öngörülerini paylaştığı Blueprint’in 2020 yılı raporunda, teknolojik gelişmelerin bağışların artması için tek başına yeterli olmayabileceğini söylüyor. Amerika’da kullanılan dijital bağış yöntemlerinin çeşitliliği ve kolaylığı göz önünde bulundurulduğunda, bu oldukça önemli bir iddia. Bernholz, bunu şeffaflık ve hesapverilebilirlik etrafında ve mevcut hükümet politikaları ekseninde konumlandırıyor. 

Bunun yanı sıra, bireysel bağışlardaki düşüşleri daha iyi anlamak için bireylerin yaşamlarında ne olup bittiğine daha yakından bakmamız gerektiğine de işaret ediyor. Bu çıkarımın Türkiye’deki bireysel bağış pratiklerini incelerken de yol gösterici olabileceği fikrindeyim.

TÜSEV’in Miktarı Değil Yararı Dijital Kampanyası

Bugüne dek hazırladığınız Bağışçılık ve Hayırseverlik raporları doğrultusunda, STK’ların raporlarda sunulan öneriler doğrultusunda çeşitli adımlar attığını ve bağışçılığı artırmaya yönelik özgün projeler hayata geçirdiklerini söyleyebilir misiniz? Örnek verebilir misiniz? 

Bir önceki raporumuzun sonuçlarından hareketle, #MiktarıDeğilYararı başlıklı bir dijital kampanya hayata geçirdik. Hedefimiz bireysel bağışçılardı.  Kampanya kapsamında, bağış yapma yöntemlerinden, değişime katkı sunmaya uzanan bir yelpazede içerikler üreterek bunları yaygınlaştırdık. Sivil toplumdan paydaşlarımızın rapor sonuçlarını kaynak geliştirme stratejilerinde, bireysel bağışçılığı konumladıkları kısmı şekillendirmede kullandıklarını görüyoruz. TÜSEV olarak bir amacımız da bu; paydaşlarımızın çalışmalarını desteklemek.

Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının kaynaklarında önemli yere sahip olan proje gelirlerinin yanı sıra, bireysel bağışçılığı da gündemlerine aldıklarını fark ediyoruz ki bu da bizim için mutluluk verici. 2019 yılı raporumuzun sonuçları ışığında, Türkiye’de bireysel bağışçılığı geliştirmek için neler yapabileceğimiz üzerine hep birlikte düşünmek ve atılabilecek adımları katılımcı bir şekilde planlamak istiyoruz. Umuyoruz ki 2019 yılı raporunun bulguları ışığında masanın etrafına hep birlikte oturacak ve özgün projeleri bir arada üretebileceğiz.

Bireylerin, Şeffaflık Talep Etmeleri Önemli

Bağış yapma motivasyonlarında, STK’ların şeffaflığı ve hesap verilebilirliği ne ölçüde etkili? 

Kuruluşlara duyulan güven, bağışların nasıl harcanacağından emin olmak, STK’ların daha şeffaf olmaları ve hesapverilebilirlik raporun farklı başlıktaki bulgularında sürekli olarak karşımıza çıkıyor ve elbette bireylerin bağış yapma pratiklerini yakından etkiliyor. Söz konusu güveni inşa edebilmeleri, şeffaflık ve hesapverilebilirliği kendilerinin takip edebilmesi için, bireyin yapabilecekleri konularda atabilecekleri adımları attıklarını ise söylemek güç. 

Bireylerin %32’si bağış yapacağı kuruluş hakkında önceden araştırma yaptığını söylerken, bağışının nasıl kullanılacağına dair görüş bildirmeyenlerin oranı ise %41. Bunun yanı sıra, bağış yaptığı kuruluştan bağışının nasıl kullanıldığına dair rapor alanların oranı ise %33. 

Söz konusu güveni STK’ların tek başlarına inşa etmesini beklemek haksızlık olabilir; bireylerin her şeyden önce talep ettikleri şeffaflığa ve hesapverilebilirliğe erişmek için yapabilecekleri olduğunu bilmelerinin ve bunun için de harekete geçmelerinin önemli olduğu fikrindeyiz.

Eleştirel bakarsak, Türkiye’de bağışçılığın daha yüksek seviyelere çıkmamasında, STK’ların eksiklikleri ne olabilir? Bu raporun sunduğu bulgulardan sizce STK’lar nasıl bir ders çıkarmalı? Bu rapor, çözüm önerileri getiriyor mu?

Her şeyden önce Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının büyük çoğunluğunun az insan kaynağı ve az zamanda, oldukça büyük ölçekli işler yaparak varlıklarını sürdürmeye çalıştıklarının altını çizmek gerekebilir. Bu çerçeveden baktığımız zaman, bireysel bağışçılığı geliştirmek, bireysel bağışçılarının talep ve beklentilerini karşılamak için yapabileceklerini kurgulamak, bu ilişkiyi sürekli kılmak kolay bir şey değil. 

Öte yandan, kurdukları iletişimde bağışın küçüğüne de talip olduklarını daha yüksek sesle söylemeleri iyi bir başlangıç olabilir; ki bu bireylerdeki bağış ancak miktarı büyükse yapılabilir şeklinde yorumlanabilecek algıyı kırmakta da faydalı olabilir. 

STK’ların bireysel bağışçılığı kaynak geliştirme stratejileri içerisinde ne şekilde konumladıkları da önemli; örneğin yılın belirli dönemlerinde düzenlenen yardımseverlik koşularında ilk kez ilişki kurdukları bağışçı ile bu ilişkiyi uzun süreli, düzenli, bir nevi ‘yol arkadaşlığına’ dönüştürmek için de hedeflenen bağış miktarına ulaşılması için ortaya konan çaba kadar çaba sarf edilmesi kıymetli olabilir.

Şeffaflık ve hesapverilebilirlik başlıklarında finansal raporlamaların açık bir şekilde yayınlanması çok önemli, ki giderek daha fazla STK’nın da bunu yaptığını görüyoruz.  Bu noktada finansal raporlamaların daha kolay ve anlaşılır olması, bu raporların iletişiminin yapılması önem arz ediyor. 

Bazı bağışçılarsa, destekledikleri kuruluşun bağışlarıyla yarattıkları değişimi daha yakından görmek, bilmek isteyebilir. Bu yüzden hayata geçirilen faaliyetlerin iletişiminin yapılması da önem kazanıyor.

Daha önceki raporlar ile kıyaslandığında, yurttaşlar sorunların çözülebileceğine dair daha mı ümitvar? Daha mı kötümser? 

2019 yılı raporumuzda görece ilerlemiş olarak değerlendirebileceğimiz bulgulardan bir tanesi bu ; mevcut sorunların çözümünde STK’ların çok etkili olabileceğini düşünenlerin oranı %7’den %14’e çıkmış durumda. Kendisini bu sorunların çözümünde çok etkili olabileceğini düşünenlerin oranı da %5’ten %10’a çıkmış. 

Ancak bu oranların 2004 yılında yayımlanan raporumuzdaki oranların oldukça gerisinde olduğunu da not düşmek gerekir. Zira, kısa dönemde öznel etkinlik hissiyatında bir iyileşme gözlemlenmesine rağmen, daha uzun dönem için 2004 yılı düzeyinin altında kaldığını görüyoruz. Yine STK’ların sorunların çözümünde etkili olabileceğini belirtenlerin oranı, 2015 yılında %48, 2004 yılında da %64 olarak ölçülmüştü. Yani bireylerin sivil toplum kuruluşlarını etkili bulmaları 2019 yılında 2015 yılına göre artmış olsa da, 2004 yılının gerisinde kalıyor.

Hiçbir kuruma bağış yapmamış ve herhangi bir şekilde hayırseverlik faaliyetinde, bulunmamış birini, nasıl ikna edebiliriz? Neden bireyler bağışta bulunsun?  Neden bireyler STK’lar eliyle bağış yapsınlar? 

Aslında röportajın başında bahsettiğimiz ‘sivil toplum için elverişli ortam’ konusuna geri dönmek gerekebilir bu sorunun yanıtı için.  TÜSEV olarak elverişli ortamı tanımlarken sosyal ve kültürel ortamı bir alt başlık olarak konumluyor ve sivil topluma katılımın yüksek olmasını, sivil toplumun rolü faaliyetlerine yönelik algının olumlu olmasını, STK’ların faaliyet alanlarında uzman ve güvenilir bilgi kaynağı olarak kabul edilmesini de göstergeler arasında belirtiyoruz. 

Bu bağlamda ele aldığımızda, STK’ların rollerinin ve neden var olduklarının kabul görüyor olduğu ön koşulu ile, etkilerini ve bu etkiyi nasıl yarattıklarını sürekli olarak anlatmamız gerekiyor. STK’ların çalıştıkları alanlardaki uzmanlıklarının yapılan bağışın etkisini artırmak için nasıl kullanılacağının belirlenmesindekini önemini, STK’ların ihtiyaç sahibini tespit etmek ve bulmak konusundaki profesyonelliklerini, yapılan bağıştan faydalanacak kitlenin, doğrudan yapılan yardım ve bağıştan daha büyük olacağını aktarmak bu noktada oldukça önem kazanıyor. 

Bunun yanı sıra, bireyler bir STK’ya yaptıkları bağışın ‘hesabını sorabileceklerini’ ve bunun ihtiyaç duydukları güvenin inşasındaki temel taşlardan biri olduğunu içselleştirdiklerinde sivil topluma katılım da, bağışların sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yapılması da olumlu yönde etkilenebilir.