Alevilerin İletişimi, İletişimin Alevileri

Türkiye’nin son zamanlara kadar en fazla kendi içine kapalı kalmış kesimlerinden biri olan Aleviler, kaçınılmaz olarak, dış dünya ile iletişimlerinde, hatta öncelikle kendi içlerindeki iletişimlerinde henüz yolun başında olmanın zorluklarını yaşıyor. Gerek iletişim araçlarının kullanımında, gerek iletişim yaklaşımlarında, gerekse iletişim dillerinde kat edilmesi gereken çok yol olduğu görünüyor. Üstelik bu  ihtiyacın önemli olduğunu kabul eden Alevi çevreleri sınırlı. Özellikle dışarıya karşı güvensizlik ve temas etmeyi tercih etmeme motivasyonu, dış dünyayla iletişimin önündeki ilk engellerden biri. 

Aleviler 2000’li yıllarda artan oranlarda, toplumda daha görünür, daha bilinir ve daha tanınır hale geldiler. Bunun nedenlerine aşağıda yer vereceğim. Ancak Alevilerin hem görünürlükleri, hem de bilinirlikleri hem hala yüksek düzeylerde sayılmaz, hem de bilinseler de yeterince tanındıklarını söylemek de zor. Öte yandan Aleviler yeterince tanınmıyor olsa da seveni de sevmeyeni de çok. Tanınmayan bir yapının veya kimliğin toplumdaki algısında beğeni, sempati ya da antipatinin oluşması kuşkusuz önyargıların, tarihsel anlatıların, ayrımcılıkların ve kimileri için de bunlara tepkilerin sonucu. Velhasıl, Alevilik toplumda iyi tanınmazken, Aleviler hakkında bir yanda sempati duyan diğer yanda antipati duyan geniş kesimler var. Her ikisi de niyetli ya da niyetsiz, Aleviler üzerindeki ayrımcılığı besliyor. 

Kimilerine göre iletişim çağında olduğumuz zamanımızda, bu tanımadan sevme ya da sevmeme halinin, yaygın olmasının, bir yanda Alevilerin kendi toplumlarının dışarısı ile iletişimindeki zaaflar ile, diğer yanda da dışarıda iletişimi yapılan Aleviliğin ya aşırı bir güzellemeye ya da ayrımcılığa varacak düzeylerde ötekileştirmeye dayanması ile önemli bağıntıları olduğunu düşünüyorum. Örneğin Alevilerin temsili, kapsayıcı söylemlerde, “Aleviler güzel insanlardır”, “bu toplumun değeridir”, “Aleviler, iyidir, candır” şeklinde olabiliyor. Bu tepkiler Alevilere yönelik ayrımcı bir dil kullanımı, bir aşağılama ya da hakaret gündeme geldiğinde daha da yoğunlaşıyor. Yine böyle bir gelişme yaşandığı bir sefer, sosyal medyada bir paylaşım dikkatimi çekmişti. Bir Alevi genç, “yeter ya, ben iyi olmak istemiyorum, benim de iyi olmama hakkım olsun istiyorum” şeklindeki tepkisi ile bu güzellemelerdeki örtük ayrımcılığı açık etmişti. 

Sadece Aleviler hakkında konuşanlar yapmıyor bu güzellemeleri. Aleviler de kendini topluma tanıtmaya ve kabullendirmeye çalışırken benzer davranabiliyor. Bu, ya hakaret ile ya da güzelleme ile gündeme gelme hali, Alevilerin toplum algısında normalleşmesini zorlaştırıyor. Alevilerin bu şekilde değil, ya kültürlerini ve/veya inançlarını tanıtırken ya da hak talepleriyle ve bu taleplerinin meşruiyeti ile gündeme gelmeyi başarması gerekiyor. Güzelleme odaklı iletişim, Alevileri zaten kendilerine sempati besleyenlerin haricindeki kesimlere erişim olanağı da sınırlandırıyor. Ayrıca Alevileri iyi olma haline sıkıştırıyor ve “ancak iyi ve güzel olursan var olabilirsin” sınırına getiriyor. Bu güzelleme iletişiminin bir versiyonunda da toplumun genelinde hakim olan kimi eleştirilebilecek özelliklerden Alevilerin azade olduğu vurgusunu öne çıkarma olabiliyor. Örneğin çok yaygın olarak Alevi güzellemeleri paketinde, Alevilerde kadınların özgür ve rahat olduğu iddiasını, son yıllarda, nihayet Alevilerin içinden gelen toplumsal cinsiyet duyarlı Alevi kadınların yükselen seslerinin de sayesinde, sorgulayabilir hale gelmiş olmak sevindirici. Bundan çok değil 5-10 yıl öncesine kadar, “Alevi kadınların da toplumun diğer kadınlarına benzer sorunları var, Alevi kurumlarında da kadınlara yönelik ayrımcılıklar var” diyecek olsanız büyük tepki alabilirdiniz, şimdi de çok değişmemiştir belki ama hiç değilse bunu dile getirirseniz bu ilk kez duydukları bir argüman olmayacak. 

Alevilerin iletişim performanslarına dair daha çok şey söylenebilir. İletişimdeki Alevilik peki nasıl diye soracak olursak, ilk yanıtımız bir boşluk olurdu sanırım. Gerekmedikçe, zorunda kalmadıkça tüm iletişim araçları Aleviliği konu etmiyor, hatta göründüğü yerler de Aleviliği ya görünmez kılıyor ya da örtük temsiller tercih ediyor. Yıllardır sayısız Alevi gencin katıldığı ve Alevi deyişleri dillendirdiği TV’lerdeki ses yarışmalarında dahi Alevilikle ya da Alevilerle ilgili hiç bir cümlenin kurulmamış olması buna iyi bir örnek olur sanırım. 

Aleviliğin görünürlüğünün ve tanınırlığının seyrinin, 90’lı yılları örgütlenme yılları olarak geçiren Alevilerin dışa daha fazla açıldıkları 2000’li yıllarda deneyimledikleri şu gelişmelere bağlamak mümkün:  

  • Kentlerdeki cemevlerinin sayılarındaki artış,
  • kamuoyunda başta, cemevlerinin ibadethane statüsünün tanınması, din derslerinin zorunluk olmaktan çıkarılması, Aleviliğin genel olarak tanınması ve ders kitapları başta olmak üzere, Aleviler hakkındaki ayrımcı söylemle mücadele gibi talepler olmak üzere, taleplerinin duyulmaya başlanması, 
  • sonuç alınmış olsun olmasın iktidarın Alevi Açılımı girişimleri ve bu girişimlerin Alevi toplumunda ve kurumlarında Alevilik ve Alevilerin talepleri üzerine varolan tartışmaları ivmelendirmesi,
  • başta AİHM’de elde edilen kazanımlar olmak üzere, yukarıda sayılan taleplerle ilgili ilerlemelerin kat edilmesi,
  • kentleşme etkisiyle, kapalı bir toplum olmaktan çıkmaya başlaması ve Alevi mahallelerinin dahi daha fazla karma mahallelere dönüşmesi.

Bu sebeplerle Aleviler toplumda daha fazla görünür hale geldiler. Bu görünürlük bilinirliği de artırdı. 20-30 yıl öncesine göre daha fazla kişi bugün Alevilerin en azından var olduğunu biliyor. Öte yandan bu ilerlemeye karşın, görünürlüğün ve bilinirliğin, henüz bir tanınırlık ve tanınma getirmediğini tekrar edelim. Ayrıca, bahsettiğimiz kendi doğal ve mecburi görünürlüklerinin haricinde bir görünürlüğe de hala çok rastlıyor sayılmayız. Örneğin tek tük denemeler dışında Alevileri kısmi de olsa konu eden TV dizilerine fazla rastlamıyoruz. Ya da dizi ve sinemalarda toplumun doğallığında karşımıza çıkan bir kesimi olarak belirmiyor. Aleviler ve Alevilik hakkında fikir sahibi bir yabancı bir araştırmacı, sadece popüler kültür ürünleri üzerine bir inceleme yapacak olsa Türkiye’de, Alevilerin var olduğuna zorlukla, ancak derin bir sembolizm okuması yapabilirse ancak kanaat getirebilirdi sanırım. Gizlenme geni çok güçlü olan Aleviler, popüler medyaya kültürel olarak sızmayı da başarabiliyor. Örneğin popüler ses yarışmalarına yoğun katılım gösteren Alevi gençleri, Alevi olduklarını ya da Alevi kültüründen kaynaklı müziğe ilgileri olduğunu dile getirmek istedikleri halde bunu yapmayıp, “bizim kültürümüzde türkülerin, deyişlerin önemli bir yeri vardır” gibi sözler ile “anladınız siz onu” diyerek ve seçtikleri türkülerle kimliklerini ifşa ediyor. Daha ilginç bir başka örnek, bildiğim kadarıyla iletişim fakültelerinde de bir konu olabilmiş değil henüz Aleviler ama deyişler ve ozanlar üzerine çalışmalar mevcut. 

Toparlayacak olursam, Alevilerin dış dünyayla iletişiminde sorunlu olan ve Alevi yapılarınca tartışılmasını gerekli gördüğüm başlıklar ve bu konularda kanımca yapılabilecek olan şeylerin bazıları şunlar:

  • İlkin, bahsettiğim üzere, dış dünyayla iletişimde hakim ton Alevilik güzellemesi. Böyle olunca da dışarıya değil de içeriye seslenen bir tarz öne çıkıyor. Aleviler dışarıya seslenirken, özellikle de kültürlerini tanıtırken bu güzelleme tutkusunun en azından dozunu düşürmeli ve kendilerini duyacak olanların anlam dünyalarına seslenebilmenin yollarını bulmalı. Bir başka deyişle kendi diliyle konuşsa da diğer kesimlere de seslenebilmeli. 
  • Hak taleplerini ya da uğradıkları ayrımcılıkları anlatırken, güzelleme söylemini tamamen kenara bırakmalı, hak taleplerini meşruluğunu öne çıkarmalı. 
  • Aleviler haklı olarak iletişimlerinde tarihsel vakalara ve çektikleri acılara ağırlık veriyor. Bu vakaların ve acıların toplumsal hafızada yer bulması önemli. Örneğin  2 Temmuz’un hep hatırlatılması, vicdani olarak toplumda daha yaygın olarak cezalandırılması için gündeme getirilmesi, tartışılması önemli. Bu tür anmaları, hafızayı diri tutma, tüm katliam ve saldırıların kamu vicdanında gayrimeşruiyetini kuvvetlendirmeye yönelik çabalar olarak görerek, iç etkinliklerin ve protesto eylemlerinin ötesine taşımak daha etkili olabilir. 
  • Öte yandan Alevilerin her kendilerinden bahsettiklerinde ya da her konu olduklarında tarihsel acılarına, çektiklerine ağırlık vermesi de yine iletişimi sınırlandıran bir unsur. Örneğin Aleviler bu acıları çekmemiş olsalardı dahi Cemevleri ya da din dersinin zorunlu olmaması talepleri meşru talepler olurdu. 
  • Aleviler kendi içine fazla kapalılar. Dışa döndüğünde de sadece toplumun kendine en yakın kesimleri ile iletişim kuruyorlar. Uzak kesimlerle iletişime girmeyi tercih etmedikleri gibi bu tür iletişim çabalarını da olumsuz, hatta şiddetli tepkilerle karşılıyorlar. Bu güzellemesini yaptıkları Alevi kültürüne uygun bir tutum değil. Alevilerin iddia ettikleri gibi barışçıl yanlarını öne çıkarmaları ve her kesim ile iletişim kurmayı başarabilmeleri önemli. Karşı tarafın önyargıları, tutumları ya da tarihsel olarak Alevilere yanlışları olan kimlikleri sahipleniyor olmaları dahi iletişime engel olmamalı.
  • Sadece kendi medyalarında değil, öncelikle yakın ama kimi zaman da uzak medyalarda da yer bulmayı hedeflemeli. Şu anda Alevi medyalarını sadece Aleviler takip ediyor. İç iletişim açısından bunun önemi büyük. Ama hem kültürlerini hem de hak taleplerini tanıtma bir hedef olacaksa bunun kapalı devre medya performansı ile olması pek mümkün değil. Hem geleneksel hem de yeni medya araçları dışarıya dönük olarak daha etkin kullanılmalı. 
  • Alevi sözcüler ağırlıkla orta yaş ya da yaşlı erkeklerden oluşuyor. Hem kadın hem de genç Alevi sözcüleri önünü açmaya ihtiyaç var. Tabi bunun için Alevi kurumlarının her açıdan kendini gözden geçirmesi gerekir. 
  • Popüler kültür mecralarında Alevilerin Alevi olarak yer bulması önemli, artık daha az gizlenen bir Alevilik kültürüne ihtiyaç var. Bu bir kampanyaya dönüştürülebilir. Dizi senaristlerinden gazetecilere bir çok kanaat önderi buna öncülük yapabilir. 
  • Alevilik kimliğinin vurgulanması ya da belirtilmesi, Aleviler tarafından kimi zaman bir ifşa, çoğu zamanda bir fişleme olarak nitelendirilebiliyor. Örneğin sosyolojik bir araştırmada bir Alevi’ye Alevi kökenli olup olmadığını soracak olsak, genellikle büyük tepki alırız. Ya da bir Alevi sanatçıya benzer bir soru sorulsa, “ne alakası var hepimiz insanız” cevabı verilir. Kuşkusuz bu reflekslerde tarihsel ayrımcılık birikiminin etkileri var. Ama bu ayrımcılıklarla mücadele etmenin bir yolu Aleviliği normalleştirmek, bunun içinde Alevi kimliğinin ifşa olmasından çekinmemek. Ayrıca bir araştırmacı olarak, Alevilikle ilgili daha fazla soru sorabilmenin ve yanıt alabilmenin, Alevilerin temsilini güçlendireceğini düşünüyorum. Devlet eliyle yapılmadıkça (ki amacına göre o dahi belli ölçüler de kabul edilebilmeli) Aleviler, araştırmalarda Alevilik üzerine sorular sorulmasını olumlu karşılamalı. 

Son olarak neden Alevilerin iletişimi konusunu önemli bulduğumu not ederek bitireyim. Aleviler asimilasyon kaygısının itkisi ile kapanma refleksi ile hareket ediyor. Toplum Alevileri ve taleplerini ya bilmiyor, tanımıyor ya da bir kalıba sokarak karşılıyor. Hal böyle olunca da Alevilere yönelik ayrımcılıklar bitmiyor, biçim değiştirse de yaygın bir şekilde devam ediyor. 

Elbette, Alevilerin hakim kültürlerin içinde erime, yani asimile olma kaygısı haksız bir kaygı değil, ama dışarı ile temas etmeyen, iletişim kurmayan bir Aleviliğin, toplumda Alevilerin tanınmasını, normalleşmesini ve hak taleplerinin kabullenilmesini sağlama şansı zor görünüyor. Temas ve iletişim teslim olma olarak görülmemeli. Daha özgüvenli, kadın ve gençlerin de öne çıkabildiği bir Alevi iletişiminin Alevilerin toplumdaki temsillerini etkinleştireceğine inanıyorum.

Ulaş Tol

Üyelik Tarihi: 02 Ocak 2017
22 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör