Yeni Dönemde Aleviliksiz Aleviliği Tartışacağız

Sekülerleşme ve Alevilerin sekülerleşmesi konusundaki çalışmalarıyla tanınan Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim üyesi Dr. Volkan Ertit, Türkiye’deki tüm inançlar gibi, Alevilerin de modernleşmeden etkilendiğini ve değiştiğini söylüyor. Kentleşme ve teknolojiyle birlikte Alevi inancında da değişim yaşandığını ifade eden Ertit, “Alevi gençler dedelerini tanımıyorlar, tanıyorlarsa da ‘takmıyorlar’. Özellikle şehirde yaşayan Alevi gençlerin hayatını 1 hafta boyunca 7/24 izleyin, Aleviliğe dair neredeyse hiçbir şey görmeyeceksiniz” diyor.

2010’da yayınlanan tezi Türkiye Sekülerizm Tarihi ve 2017’de yayınlanan tezi Türkiye Alevilerinin Sekülerleşme Süreci ile tanınan Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim üyesi Dr. Volkan Ertit ile sekülerleşmeyi ve bunun Aleviler üzerindeki etkilerini konuştuk.

Öncelikle sekülerleşmeden başlayalım. Sizin sekülerleşme tanımınız genel tanımdan biraz farklı. Sekülerleşme nedir?

Sekülerleşme yanlış şekilde ‘din’ merkezli tanımlanıyor. Din merkezli tanım oldukça eksik ve toplumsal dönüşümü açıklamaktan uzak bir tanım. Sekülerleşme tanımının merkezinde din değil, dini de kapsayan ‘doğaüstü’ vardır. Sekülerleşme, belli bir toplumda belli bir zaman dilimi içerisinde ‘doğaüstü’ alanın, yani dinin, dinimsi yapıların, halk inançlarının, astrolojinin ve bunlara benzer diğer tüm doğaüstü öğretilerin toplumu etkileme gücünün azalması demektir.

‘Günün Dindarları Güzel Zamanlarını Yaşıyor’

Türkiye’nin sekülerleştiğini söylüyorsunuz. Bunun nedeni nedir ve elinizde veri var mı?

Kentleşme, üniversitelileşme, modern tıp, teknoloji, kapitalizm… Bu dinamiklere bir arada modernleşme deniyor. Modernleşme nasıl ki Batı toplumlarını sekülerleştirdi ise, aynı süreç şimdi Türkiye’de deneyimleniyor. Özellikle yeni kuşakların gündelik yaşamı kendi ebeveynlerine kıyasla doğaüstü anlatılardan oldukça uzak. Eski kuşaklar yaşamını yitirdikçe, bu dönüşüm çok daha sert şekilde ortaya çıkacak. Şimdi iki kuşak bir aradalar. Ama bundan 20-30 sene sonra günün seküler kültürle büyümüş gençleri 50-60 yaşında olacaklar. Bana öyle geliyor ki günün dindarları, muhafazakârları güzel zamanlarını yaşıyorlar; eğer modernleşme süreci sekteye uğramaz ise 20 sene sonraki Türkiye’deki gündelik yaşamı görmek isteyeceklerinden emin değilim.

Elimizde veri var mı? Çok var. Hatta aksini iddia eden tek bir çalışma dahi yok. Türkiye’de kuşaklar arası farklılıklara dair yapılan tüm akademik çalışmalar sekülerleşme sürecini ortaya koyuyor. İnanç, ibadet, eşcinsellik, geleneksel aile yapısı, kıyafet kodu, yeme-içme kültürü ve diğer dinamiklerde İslam’ın gerileyişi akademik çalışmalar ile ortaya konulabilir durumda. Daha detaylı bir okuma için 2019’un başında yayımlanan “Sekülerleşme Teorisi” kitabımı önermek istiyorum. Kaynakçadaki 500’ün üzerindeki eser ile Türkiye sekülerleşme sürecinin oldukça detaylı analizini yapmaya çalıştım.

‘Din Adamlarından Bekleneni Modern Tıp Yerine Getiriyor’

Sekülerleşme, Alevi dünyasında da tartışılan bir konu. Bunu genel durumla bağdaştırabilir miyiz? Yoksa bu konunun kendi içerisinde farklı dinamikleri var mı? Sünni Müslümanlar ile Alevilerin sekülerleşmesi arasında ne gibi farklar mevcut?

Türkiye’nin sekülerleşmesinin sebebi modernleşme süreci. Aleviler bundan muaf değiller. Ülke neyi deneyimlediyse, Aleviler de aynısı deneyimledi. Sünniler de köyden kente göç ettiler, Aleviler de. Sünniler de üniversitelileşti, Aleviler de. Akıllı telefon sahibi olmayan kaldı mı? Sosyal medya sadece Sünnilerin bulunduğu bir mecra değil. Modern tıbbın ve teknolojinin gelişimi mezhep farkı olmaksızın herkesin hayatını değiştirdi. Her inanç grubunun eski kuşaklarının ‘din adamlarından’ beklediği şeyi artık modern tıp yerine getiriyor.

‘Geleneksel Alevilik Yok Oluyor’

Aleviler içerisinde, eski nesil, özellikle dedeler, gençlerin kendi kültür ve inançlarından uzaklaştığını düşünüyor. Türkiye toplumunun genelinde olduğu gibi, bir önceki nesille yenil nesil arasında, Alevi toplumunda da bir kopuş var mı? Neden? 

Çok sert bir kopuş var hem de. Rıza (Yıldırım) hocamın Cafer Solgun’a verdiği röportajda da göreceksiniz, ‘geleneksel Alevilik’ yok oluyor yavaşça. Nasıl ki Hollanda’da hem Protestanlar, hem de Katolikler için din günden güne hayattan çekiliyorsa, Türkiye’de de hem Sünniler, hem de Aleviler için sert bir geriye gidiş var. Alevi gençler dedelerini tanımıyorlar, tanıyorlarsa da takmıyorlar. Özellikle şehirde yaşayan Alevi gençlerin hayatını 1 hafta boyunca 7/24 izleyin, Aleviliğe dair neredeyse hiçbir şey görmeyeceksiniz.   

‘Alevilerdeki Değişimin Nedeni Kentleşme’

Doktora tezinizde bir önceki Alevi nesil ile genç Alevi nesil arasında ciddi farklılıklar olduğu göze çarpıyor. Türkiye’nin geneliyle kıyaslarsak, bu kadar ciddi bir uçurum söz konusu mu? Değilse, Alevilerin nesiller arası sağlık, eğitim ve yaşam biçimi arasındaki derin farklılıkları neye bağlayabiliriz?

Açıkçası doktoramı Türkiye’deki Aleviler değil de Süryaniler üzerine yapmış olsaydım, ya da Sünniler üzerine olsaydı da benzer hikâyeler ile karşılaşacağımı düşünüyorum. Zira farklılığın bu kadar sert olması köy ve kent yaşamının farklılığından kaynaklanıyor. Evet, Alevilik kırsala ait ama sadece Aleviler değil köyde yaşayanlar. Zaten ülkenin yüzde 80’ininden fazlası köylerde yaşıyordu 50 sene önce.

Alevi gençlerin düşkünlük kurumunu bilmediğini söylüyorsunuz, tezinize dayanarak. Bu durum, genel midir? Eski nesil anlatmıyor mu, yoksa yeni neslin ilgisini mi çekmiyor Alevi inancı? 

Alan araştırmam sırasında karşılaştığım en ilginç detaylardan biri buydu. Aleviliğin kendini yeniden ürettiği, gençlerin Alevileştirildiği kurumlar vardır. Örneğin evlenirken musahibinizin yani yoldaşınızın olması gerekirdi Alevi olmak için. Şimdi ya musahipleri yok ya da varsa da kurumun içi boşalmış durumda. Eskiden dedenin aforoz etme yetkisi vardı aynen Katolik inancında olduğu gibi. Eğer dede sizi ‘düşkün’ ilan ederse, neredeyse yaşama devam etmeniz mümkün olmazdı ve köyü terk etmek zorunda kalırdınız. Bir genç katılımcıya ‘düşkünlük kurumu’ hakkında ne düşünüyorsunuz, diye sorduğumda “yaşlılardan mı bahsediyorsunuz?” diye karşılık vermişti. Sanırım tezimi özetleyen cümle o idi. Yeni kuşaklar Aleviliğin esas kurumlarını dahi bilmiyorlar, bilseler de gündelik yaşamlarını etkileyecek durumda değil.

‘Dedelik Kurumu Köye Ait, Kentte Etkisiz’

Peki dedenin gücü neden azalıyor?

E çünkü kent hayatında Alevi olup olmamanız gündelik yaşamınızı devam ettirmek için anlamlı bir kimlik sunmuyor. Köyde düşkün ilan edilirseniz köydekiler size sırtını döner, alışverişi keserler, muhabbeti keserler, evlenmezler, evlendirmezler. Köyü terk etmek zorunda kalırsınız. Ancak kentte düşkün ilan edilirseniz, marketteki fiyatlar değişmez, bankaların faiz oranları da, çocuğunuzu yazdıracağınız okul da, yapacağınız iş de… Siz düşkün ilan edildiğiniz için dekanlık sizi görevden uzaklaştırmaz, müdürünüz yevmiyenizi kesmez, kafeler size masalarını kapatmaz… Yani hayat kaldığı yerden tüm hızı ile devam eder ve dede de sizi düşkün ilan etmesiyle kalır. Dede tarafından düşkün ilan edilmeniz üniversite sınavında az ya da çok puan getirmez. Dedelik dediğimiz kurum köye aittir, kentte etkisiz eleman haline geliyor dedeler. O sebeple zamanında Ali’nin yeryüzü temsilcisi olan ve sözü Sünni devletin üstünde olan dedeler, artık kendi talipleri tarafından devletin mahkemelerinde yargılanmak üzere dava ediliyor yer yer. Böyle bir süreç 1970’lerde yaşayan Alevilerin anlayabileceği bir durum değil.

‘Her Toplumun Muhafazakârı Mutsuz’

Geleneklerin yaşatılmasındaki düşüş, geçmişteki tehditlerin azaldığı düşüncesinden kaynaklanıyor, demek mümkün mü? (Osmanlı döneminde Alevilerin sistem dışına itilerek, kendi hukuk ve ceza sistemlerini kurmak zorunda kalması ve böyle bir durumun günümüzde var olmaması)

Sanırım benim tutumum daha toptancı. Geçmişte tehdit yaşamış ya da yaşamamış, herkesin geleneği modernleşme ile çözüldü, çözülüyor. Hem modernleşen, hem de geleneklerini devam ettiren topluluklar var mı halen? Ben tanık olmadım. Açıkçası akıllı telefon ve internet ile ortaya çıkan yeni yaşam şekilleri ile her toplumun gelenekselcilerinin, muhafazakârlarının mutsuz zamanlar yaşadığını düşünüyorum.

‘Canlanan Alevilik Değil, Alevi Kimliği’

Siz Alevi sekülerleşmesi olduğunu iddia ediyorsunuz, ama Alevi canlanması olduğunu iddia eden akademisyenler de var. İkisi zıtlık barındırmıyor mu?

Yok, barındırmıyor. Aleviler geçmişe kıyasla çok daha cesur, çok daha özgüvenli şekilde Alevi olduklarını söylüyorlar. Kendilerini daha az saklıyorlar. Radyoları, televizyon kanalları, dernekleri, sosyal medyada oluşumları var. Alevi canlanması olduğu doğru. Ama gündelik yaşamlarında Alevilik var mı, derseniz, o zaman iş değişiyor. Örneğin Adana’da yaşayan Arap-Aleviler’ de (Nusayriler) gençler artık Alevi namazlarına katılmıyorlar, ama sorarsanız Alevi olmalarından gurur duyduklarını belirtiyorlar, sosyal medyada Alevi sayfalarını paylaşıyor ve Alevi kimliklerini saklamıyorlar. Canlanan Alevilik değil, Alevi kimliği. Sanırım yeni dönem Aleviliksiz Alevi tartışmaları ile geçecek.  

Peki, zaman içerisinde bu durumun gideceği yer ile ilgili bir öngörünüz var mı?

Eğer modernleşme süreci devam ederse, yani iç savaş çıkmaz ya da ülke sıcak bir savaşa girmez ise, Türkiye’nin tüm bileşenlerinin sekülerleşme sürecinin devam etmesini bekliyorum. Ve eğer süreç bu hızla devam ederse, çok da uzak olmayan bir sürede Aleviliğin tarih kitaplarında yazan Türkiye’deki bir inanç sistemi olarak okutulacağını düşünüyorum.