Necdet Subaşı: Alevi Açılımı Tamamlandı, Uyuşmazlıkların İşe Yarar Tarafı Yok

Alevi Açılımı, o dönemki Hükümetin başlattığı diğer açılımlarla birlikte, 2009-2011 yılları arasında ülke gündeminin önemli konu başlıklarından biriydi. O yıllarda çalıştaylar düzenlenmiş, fakat konu cemevlerine yasal statü verilmesi gibi önemli başlıklarda tıkanmış ve Aleviler açısından açılım tamamlanamamıştı. Söz konusu dönemde Alevi Açılımı Koordinatörü olarak çalıştaylar düzenleyen Necdet Subaşı ile görüştük. Alevi Modernleşmesi kitabıyla da ilgili konuştuğumuz Subaşı, Alevi açılımının tamamlandığını belirterek, bu türden çalışmalara tekrar tekrar dönmenin anlaşılır bir tarafı olmadığını söylüyor. Subaşı, “Cemevleri talebi, Aleviliği başka bir evrende yeniden tanzim etmekle ilgili bir çaba. Cemevlerinin, kendilerine böyle bir statü verildiğinde Alevilerin tarihsel yolculuğuna ne katacağını, onların kimliklenmelerinde ne tür bir katkı sağlayacağını bütün samimiyetimle söylüyorum, bilmiyorum” diyor. Necdet Subaşı ile iki bölüm halinde yayımlayacağımız röportajın ilkinde, Alevi açılımını ve Alevilerin taleplerini sorduk, o da yanıtladı.
Açılım sürecindeki bir röportajınızda, tarafların birbirini tanımadığını belirtmiştiniz. Sizce o günden bugüne değişen bir şey oldu mu? Tanıma anlamında yapılabilecek çalışmalar var mı?
Tabii ki değişen çok şey var. Siz Alevi çalıştaylarından söz ediyorsunuz. 2009’da başlayıp 2011’de tamamlanan süreçten hareket edildiğinde, Alevi grupları arasındaki ayrışma ve rekabetin bugün düne göre bir hayli zayıfladığını söylemek mümkün. Dolayısıyla aralarındaki belirsizlik ve mesafeden de artık eskisi gibi söz etmek zor. Alevilik toplum tarafından daha fazla merak edilmekte, gruplar arasındaki gerilim ve husumet de bu beklentiler ekseninde yeni bir tasavvurla ele alınmaktadır. Başka etkileşim kanalları da muhakkak vardır; ama bana kalırsa çalıştaylar bu konuda ciddi bir gelişme sağladı. Hemen her platformda, Alevilere ve Aleviliğe dair eksik bilgi ve yer yer muğlaklıkla ilişkilendirilebilecek sırlı evren de açılmaya ve konuşulmaya başlandı. Yanı sıra, toplum belli başlı kesimleriyle birlikte yaşama konusunda aradaki iletişimsizliği kötü niyetlerle kullanıp yakınlaşma duygusunu berhava eden oluşumlara karşı da daha bir inisiyatif edinme kararlılığına evirildi.
‘Çatışmaya Düşürülen Yapay Kimlikler’
Alevilerin sorunlarına baktığımızda hem Sünnilerin hem de Alevilerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Her iki tarafın da tarihten bugüne hataları mevcut mu? Neler? 
Ortada üzerinde sıklıkla durulması gereken bir soğukluk var. Bana kalırsa siyasi ya da dinî gerekçeler üzerinden kamplaşmayı körükleyen çabalar hep var, bugün de var, yarın da olmaması için hiçbir sebep yok. Bu kötürümleştirici eğilimlerin hakkından gelecek olan Alevilerin kendi Aleviliklerini, Sünnilerin de kendi Sünniliklerini adam akıllı öğrenip kavramaları. Bugün çatışmaya, birbirine düşürülmeye çalışılanın yapay kimlikler olduğunu düşünüyorum. Bugün ortalama bir vatandaşın Sünni ya da Alevi komşusuyla bölüşemeyeceği hiçbir şeyi yok. Düşmansız yaşayamayanlar hep vardı, kimliğini bir yaratılmış düşman üzerinden kurgulama hevesi, maalesef hiç eksik olmadı. Hatalar diyorsunuz, olmaz mı? Tabii ki var. Ama söyler misiniz, iki de bir eski hikâyeleri açmanın, onları köpürtmeyi bir marifet bilip sürekli bir gerilim edebiyatını canlı tutmanın ne anlamı var? Kaldı ki sorun bugün bir Alevi’nin kendi Aleviliğini sorunsuz bir şekilde yaşama isteğiyle ve yine sahip olduğu kimlik üzerinden herhangi bir muahezeye uğramamasıysa, burada iş hatta görev en başta devlete düşüyor. Devlet, verili müfredatıyla bu gerilimi hafifletecek, çatışma zeminlerini zayıflatacak adımları, daha ilkokul çağlarından itibaren hayata geçirebilir. Sanırım çalıştay süreçleri de toplumdaki bu gri alanları yerinde görmeyi, bütün bu sorun yatakları için birlikte neler yapılabileceğini anlamak için gerçekleştirildi. Bu türden müzakereleri, bu yöndeki yaklaşımları sürekli canlı tutmak ve bu topraklarda huzur ve güven içinde yaşamak için her birimizin bir başkasının tamamlayıcı ögesi olduğumuzu bilmemiz gerekir. Bunu ihmal etmemek gerekir.
‘Alevi Açılımı Tamamlandı’
Siz Alevi Açılımı’nın koordinatörlüğünü üstlenmiştiniz. Açılım hangi sebeplerden tamamlanamadı? 
Alevi Açılımı süreçleri tamamlandı. O da nerden çıktı? Planlanmış, belli bir akışkanlık içinde sürmesi ve sonuçlandırılması gereken bir süreçti o. Öyle de oldu. 7 çalıştay etrafında sürdürülen etaplar benim kaleme aldığım ve bütün bu müzakere ve görüşmelerin hülasası sayılabilecek bir raporla tamamlanmış oldu. Rapor, sorunu evveliyatından alarak bugün geldiğimiz noktada eriştiği yeni birtakım problemlerle buluşturuyor ve başta Aleviler olmak üzere toplumun belli başlı kesimleri arasında kabul gören öneri ve çabaları kayda geçiriyordu. Öyle de oldu, Alevi sorununun devletle milletle ve tabii ki doğrudan Alevilerle ilgili olarak ‘tersine’ işleyen pek çok boyutu vardı ve tamamlanmış rapor da bu çeşitliliği, üzerine mutabık kalınmış bir dil üzerinden ele alarak hem kamuoyuna, hem de ilgili kurumlara takdim edilmişti.
Alevi Açılımı’nın yeniden gündeme gelmesi mümkün mü?
Devlet ve toplum gereklilikleri konuyu yeniden ele alır mı bilmem, ancak bence bu türden çalışmalara tekrar tekrar dönmenin anlaşılır bir tarafı yok. Bana kalırsa çalıştay süreçleri geniş toplumda merhamet, adalet ve gerçeklik noktasında hatırı sayılır bir duyarlılık yarattı. Devlet buna vesile oldu; şimdiye değin farklı muhit ve mahfillerde ele alınan ve öne sürülen çözüm arayışlarıyla ilgili kesimler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların artık işe yarar bir tarafı yok. Çalıştay raporu; bilmeyi, anlamayı ve bu toplumun geleneksel ve modern hissiyatına özen gösteren bir dikkatle sorunun ele alınması gerektiği konusunda temiz bir uzlaşma kanalı üretti. Şimdi geniş kamuoyunda Aleviliğin duygusallığa hamledilmiş, ideolojik ve ayrışma temelli bakış açılarından bağımsız bir şekilde ele alınabilmesinin yolları açıldı. Alevilik ‘alacaklı/verecekli hesabı’ üzerinden konuşulamaz. Onlar da bu toprakların asli unsurudur ve vatandaşlık temelinde sahip oldukları hak ve imkânlardan mahrum edilmeleri düşünülemez. Öte yandan tarihsel/kültürel hoşnutsuzlukları bugün yeni bir kimlik bileşeni olarak ortaya koyup, bütün bunların üzerinden toplumda yerleşik bir hoşnutsuzluğun öncülüğüne soyunma anlamında rol ve pozisyon alan çoklukla siyasi sayılabilecek aktörlerin bugün ne Aleviler, ne de Alevilik için bir katkı üretmedikleri, aksine bütün bu çabalarıyla en çok da onları bu zihnî ve entelektüel bir kargaşanın içine sürüklediklerini artık bilmeyen de kalmamış gibidir.
‘Cemevleri Talebi, Aleviliği Başka Bir Evrende Yeniden Tanzim Etmekle İlgili’
Cem evlerine hukuki statü verilmesi konusunda tarafların son tavrı nedir? Bu konuda yakın zamanda adım atılabilir mi? 
Kimi Alevi grupları bu taleplerinde hâlâ ısrarlılar. Aleviliği İslam çatısı altında görmekten vazgeçmeyenler için bu talepte ciddi bir bölünme duygusu vehmediliyor. Bana kalırsa Alevilerin Cemevlerine yükledikleri sembolik anlam ve statüyü doğru anlamak gerekir. Öte yandan yine kimi Alevilerin cemevlerini camiyle eşleştirme ya da yerine ikame etme gibi bir eğilimleri olduğunu düşünmüyorum. Cemevleri talebi, Aleviliği başka bir evrende yeniden tanzim etmekle ilgili bir çaba. Ancak talebin çekiciliği ve devletin mesafeli tutumu, Alevi kimliğinin şekillenmesinde tahrik edici bir bütünleşme duygusu yaratıyor. Yine de ben son tahlilde cemevlerinin, kendilerine böyle bir statü verildiğinde Alevilerin tarihsel yolculuğuna ne katacağını, onların kimliklenmelerinde ne tür bir katkı sağlayacağını bütün samimiyetimle söylüyorum, bilmiyorum. Anlamadığım şeyler çok. Cemevleri tartışmaları bir tarafa, Aleviler modern dünyada nasıl ayakta kalabilecekleri, şimdi çoktan statü kaybına maruz kalmış dedelerinin yokluğunda gelenekli toplumun yeni formlarını nasıl işletecekleri konusunda kafa yormaları gerekiyor. Cemevleri bazen bir uzlaşı aracı bazen de bir rehin alma verme operasyonu gibi işliyor. Bilmem bununla nereye varılır?
Açılım sürecinden bu yana, Alevilerin konuyla ilgili tavırlarında veya taleplerinde bir değişiklik görüyor musunuz?
Tabi ki var. Aleviler eskisinden daha çok fark edilir bir şekilde sorunlarının sıkı birer takipçisi olarak öne çıkıyorlar. Soğukkanlılık ve uygun bir dil tanzimi konusunda çaba gösteriyorlar. Ülkenin temel sorunlarının çözümünde herkes kadar kendileri de rol alıp adım atıyorlar. Bu çok önemli. Kendilerine giydirilmeye çalışılan azınlık kalıplarından ya da imtiyazlılık beklentilerinden uzaklaşıyorlar. Mesela eşit yurttaşlık temelinde memleketin hemen her hâlinden kendilerini de sorumlu ve ilgili görüyorlar. Bu çok önemli bir gelişmedir.