Adalet Nöbeti: “Türkiye’de Basın ve İfade Özgürlüğü İmha Edilmiş Durumda”

Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının yeniden tutuklanması üzerine Çağlayan Adliyesi’nde Adalet Nöbeti başlatıldı.

Yargılandıkları Cumhuriyet Davası kapsamında haklarında verilen hapis cezalarının İstinaf Mahkemesi tarafından onaylanan gazete çalışanları Musa Kurt, Güray Öz, Önder Çelik, Emre İper, Hakan Kara ve Mustafa Kemal Güngör yeniden cezaevine girdi. Cezaları 5 yılın altında olduğundan Yargıtay’da itiraz hakları olmayan gazeteciler için Çağlayan Adliyesi önünde Adalet Nöbeti başlatıldı. Nöbete Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan, DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu ile çok sayıda avukat katıldı.

Açıklama metnini okuyan İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Cumhuriyet gazetesi çalışanları hakkında açılan davanın hukuksuz olduğunu belirtti. Durakoğlu, “ Geçen hafta Kandıra Cezaevine giderek teslim olan meslektaşlarımız 5 yılın altında mahkumiyet aldıkları için bu cezaları Bölge Adliye Mahkemesi kararı ile kesinleşti. Davanın diğer sanıkları 5 yılın üzerinde mahkumiyet aldıkları için dosyaları temyiz incelemesi bakımından Yargıtay’da görülecektir. Bu ayrım kesinleşen karar nedeniyle arkadaşlarımız cezalarının infazına neden oldu. Bu nedenle de şimdi bu arkadaşlarımız Kandıra Cezaevindeler.” dedi. Bağımsız ve tarafsız bir yargıya ihtiyaç olduğunu ifade eden Durakoğlu,

“Cumhuriyet Gazetesi davası, adalete borçlandığımız bir davadır. Bu dava yargının siyasete bulaştırılması, siyaset elinde araçsallaştırılması ve siyasal stratejilerin yargı kararları ile meşrulaştırılması çabasıdır. Bu ülkenin hukuk tarihini yazan avukatlar olarak, tarihsel geçmişimizde hep bir kara leke olarak anımsadığımız dönemlerin davalarından birisi olarak anılacağını şimdiden not edebiliyoruz.”

“Hemen Her Alanda Bir Mağduriyet Yaşanıyor”

DİSK/Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren  sözlerine Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün imha edilmiş durumda olduğunu belirterek başladı. Eren,” 150’ye yakın meslektaşımız cezaevinde en son 6 arkadaşımızı daha ekledik. Onların şahsında bütün tutuklu gazeteci arkadaşlarımıza dayanışma duygularımızı yolluyoruz. Sadece tutuklu değil meslektaşlarımız, hemen her gün adliyelerde gazeteciler ya yargılanıyor ya da ifade veriyor. RTÜK geçen bir yıl içerisinde 160 habere yayın yasağı koydu. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, maden faciaları, Çorlu’daki tren kazası haberleriydi bunlar. Yayınlansın istemiyorlar, kamuoyu bilsin istemiyorlar. Türkiye basın ve ifade özgürlüğünde en diplerde ama bir şeyde birinci o da iş cinayetleri. Türkiye en çok işçinin katledildiği ülkelerden biri. Dün 1 Mayıs’ta işçiler vardı, her gün erkek şiddetine maruz kalan kadınlar vardı, KHK mağdurları vardı, barış istediği için akademiden uzaklaştırılan barış akademisyenleri vardı. Hemen her alanda bir mağduriyet yaşanıyor. Çünkü artık hukuk yok, demokrasi yok. İçerideki arkadaşlarımıza söz veriyoruz. Onları özgür bırakana kadar, demokrasi ve hukuk sağlanana kadar mücadelemize devam edeceğiz.”

“Bu Dönemde Dayanışma Hiçbir Zaman Olmadığı Kadar Önemli”

Erol Önderoğlu

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu gazetecilere yönelik saldırıların cesaretlendirildiğini belirterek dayanışmanın önemi vurguladı. Önderoğlu,

“3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün gazeteciler için bir kutlama olarak görülebilmesi için Türkiye’de her şeyden önce hukuk devletinin ve standartlarının ayakta olması gerekiyor. Cezaevinde onlarca gazeteci varken Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı altında Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde biriktirdiği kurumsallaşmanın yıkılıp daha otoriter daha hiyerarşik bir yapıya kavuşturulduğu dikkate alınırsa aslında kutlanacak bir şey yok. Tam tersine gazetecilere karşı her türlü saldırı ve hukuksuzlukların cesaretlendirildiği bir Türkiye’de yaşıyoruz. Dolayısıyla bunun kutlama değil tam tersine gazeteciliğin varlık yokluk yaşadığı bir dönemdeyiz. Bu dönemde dayanışma hiçbir zaman olmadığı kadar önemli. Ama tekrardan Türkiye’nin pozitif bir ivme kazanması için her şeyden önce adalet ve medya kurumsallaşmasının demokratik ülkelerdeki gibi güç kazanması gerekiyor.” dedi.