“Çocuk Cezaevlerinin Kapatılması Dışında Bir Alternatif Mümkün Değil”

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleştirilen ‘Hapsetmenin Alternatifleri’ konferansı, belgesel gösterimi ardından Sosyolog Ayşe Berna Uçarol moderatörlüğünde Ankara Barosu’ndan avukat Hasan Erdoğan ve sosyal hizmet uzmanı Yaşar Çavdar’ın katılımıyla devam etti.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği / Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi  (CİSST /TCPS) tarafından düzenlenen konferansın ikinci gününde ‘Türkiye’den Bir Deneyim Aktarımı: Çocuk Hapishaneleri Kapatılsın Girişimi’ başlıklı oturum belgesel gösterimi ile başladı. 

Belgeseli izlerken çalışma yaptığı çocukları hatırladığını belirterek sözlerine başlayan Yaşar Çavdar, “Sizin bu belgeselde görüp etkilendiğiniz ve etkilerinin bir süre devam edeceği durum çocukların sadece bir kısmını hem kendilerine hem de bize aktarabildikleridir. Aslında çok daha fazla ağır travmalarla karşı karşıya kalıyorlar. Çocuk cezaevleri çocuğa özgü ciddi travmaların yaşandığı bir yer. Cezaevi koşullarına günümüzde baktığımızda  fiziki olarak iyileşmeler olabilir ama çocukların maruz kaldığı cinsel istismardan tutun kötü muameleye kadar hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz. 2011 yılında Adana Pozantı cezaevinde çocuklara yönelik cinsel istismar, işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilk kez çocukların cezaevlerinde yaşadıkları gündem olmaya başladı. Daha sonra 2012 yılında Sincan’da 2013 yılında da İzmir Şakran ve Antalya cezaevlerinde çocuklara yönelik cinsel istismar ve kötü muamele kamuoyuna yansıdı.” diye belirtti.

“Cezaevleri Bağımsız Denetime Açılmalı”

Çavdar, girişim olarak çalışmalarına 7 sivil toplum örgütü ile başladıklarını daha sonra sayının 33 sivil toplum örgütüne ulaştığını aktardı.  Önemli olanın çocuk tutukluluğuna son verilmesi olduğunu ifade ederek cezaevlerinin bağımsız denetime açılması gerekliliğini vurguladı. Girişim olarak benimsedikleri ilkelere değinen Çavdar, “Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, uluslararası sözleşmeler ve Çocuk Koruma Kanunu uyarınca 18 yaşına kadar her bireyin çocuk kabul edilmesinin yasal bir zorunluluk olduğunun ve özgürlüğünün kısıtlanmasını  son çare olduğunu, hiçbir ayrım gözetmeden her çocuğun yaşama, gelişme ,yaşama katılımının sağlanması, tüm düzenlemelerin çocuğun yüksek yararı açısından gözetilmesi gerektiğini ilke olarak benimsedik.

Adalet sistemine her ne sebeple olursa olsun giren çocuğun toplumdan izole edilerek cezalandırılmasının değil eğitici ve onarıcı bir yaklaşım sergilenerek toplum içinde toplumla bütünleşmesinin sağlanmasının yasal bir zorunluluk olduğunu, kapalı kurum yapısının çocuk adalet sistemin felsefe ve yaklaşımına aykırılık taşıdığını belirttik. Çocuk cezaevlerinin kapatılması dışında bir alternatif düşünmemiz mümkün değil. Çocukların kapatılmasının iyi olduğu ile ilgili hiçbir araştırma kaynağının olmadığını biliyoruz. Zararlarını zaten çocuklar kendi tanıklıkları ile ifade ediyorlar.” dedi.

“Çocukluk Kavramı ve Suç Tartışılmalı”

Çocuk tutukluluğuna son verilmesinin gerekliliği inancıyla yola çıktıklarını ifade eden Hasan Erdoğan, “Belgeseldeki genç arkadaşlar cezaevinden  çıkalı 5,6 yıl geçmiş ve anlatabiliyorlar. Siz onlar cezaevindeyken bizim onlarla temasımızı düşünün. Ben her seferinde zorlandım. Çünkü cezaevlerinde insan onuruna aykırı şeyler yapılıyor. Aslında bana göre Türkiye’de tartışılması gereken mesele şu; çocukluk kavramı ve suç. Kime biz çocuk diyoruz, suç nedir, çocuk ve suçu nasıl yan yana getirebiliyoruz. Avrupa’dan bir takım örnekler vermek istiyorum. Mesela Almanya’da gençlik cezaevleri var, gençlik adalet mahkemeleri var. Sadece adalet bakanlığından oluşmuyor. Sağlık bakanlığı, gençlik bakanlığı, aile ve sosyal politikalar bakanlığı  ve uzmanlardan oluşan bir heyet var.”

Erdoğan, “Bizim çocuk koruma kanunumuzda var olan suça sürüklenen çocuk kavramının altı boştur. Çünkü sistemimizde suça sürüklenen çocuk dedikten sonra bu çocuğu yargılarken o çocuğun  niye suça sürüklendiği, hangi amaçla suça sürüklendiği ve tekrarı olmasın diye neler yapılabileceğine dair bir çalışma yok.” dedi. Çocuk cezaevi sayısının arttığına değinen Erdoğan, “Girişimi başlattığımız zaman 3 tane çocuk cezaevi 2  tane de eğitim evi vardı. Şimdi ise 7 tane çocuk cezaevi, 5 tane eğitim evi var. Bakın Türkiye’de son 9 yıl içerisinde 17 tane çocuk cezaevinde tutukluyken öldü. Bu çocukların 9’u intihardan dolayı,7’si akran şiddetinden dolayı yaşamını yitirdi. Malatya’da katıldığım bir sempozyumda bir savcı, ‘Babası çöpten ekmek toplayan çocuğun fırından 2 ekmek çalması suç olamaz. Böyle bir vaka geldi ve ben hakkında dava açmadım.’ demişti. Çocuğun yaptığı ceza kanuna göre suçtu ama yaşama göre suç değildir.Bizim bunu anlamamız gerekiyor” diye belirtti.